7 yaşından itibaren onlarla birlikte deplasmana gittiler. Onların ilk antrenörleri oldular. Çocukları için haftada yüzlerce kilometre yol kat eden babalar…
Nuri’nin babası Savaş Şahin de, Mesut’un babası Mustafa Özil de en yükseğe çıkmış bu iki gencin arkasındaki gerçek güç.Mesut Özil’den sonra Nuri Şahin’in de Real Madrid’e gitmesi, Türk ve Alman futbolu için çok önemli gelişmeler olarak tarihe geçti.
Alman futbol kültürüyle yetişmiş Türk gençlerinin dünyanın en gözde takımlarından birinde oynayacak olması, her iki ülkenin de gündeminde günlerce konuşuldu ve konuşulmaya devam edecek şüphesiz.
Ancak bu çocukların yetişmesinin altındaki en büyük etkenler hiç şüphesiz babalarının gösterdiği fedakârlık. Buraya işçi çocuğu olarak gelen ve hayata bir fabrikada işçi olarak başlayan gençlerin çocukları bugün Alman futbolunda üst düzeylere gelmeye başladı.
Kendi gençliklerinde yapamadıkları ya da onlara verilmeyen imkânları oğullarına veren bu babalar, 7 yaşından itibaren onlarla birlikte deplasman maçlarına gittiler. İşe gitmedikleri ya da mesai almadıkları günlerde oğullarını antrenmanda takip ettiler, maça götürdüler. Tabiri caizse onların ilk antrenörleri oldular.
Bizim etrafımızda binlerce bu şekilde baba var, çocukları için haftada yüzlerce kilometre yol kat eden babalar…Nuri’nin babası Savaş Şahin de, Mesut’un babası Mustafa Özil de en yükseğe çıkmış bu iki gencin arkasındaki gerçek güç.
Özellikle 90’lı yılların başında Almanlar tarafından toplumdan uzaklaştırılıp kenara itilen Türkler, kendi kurdukları takımlarla amatör liglerde ezilmişliklerini sahada giderme yoluna gitti. Sahadaki başarı, onların kendi ilçelerinde ya da köylerindeki yerli halka karşı güç gösterisiydi.
Günlük hayatta ezilen ya da göçmen olarak horlanan gençler, sahadaki başarılarla kendilerini bu toplumda ispat etmeye çalıştılar. Bunu da kurdukları takımlar ve altyapılarla katbekat yapmayı başardılar. Sonrasında ise onların oğulları geldi. Almanya’da futbolun bir başkaldırı alanı olduğunu gören gençler, çocuklarını o sahaların kralı yapmak için uğraştılar ve bugün bu başarının konuşulmasında haklı bir paya sahip oldular.
Bir diğer önemli unsur da hiç şüphesiz, bu çocukların Almanya gibi dünyanın en iyi futbol altyapılarında yetişmeleri. Alman Futbol Federasyonu, İngiltere’den sonra altyapısı en güçlü federasyon. İnsani kaynak olarak ise dünyanın bir numarası.
Alman Futbol Federasyonu bugün 50 yıl önce bu ülkeye dedeleri işçi olarak gelen Türk gençlerinin dinamizmiyle geleceğe hazırlanıyor. Bugün halen devam etmekte olan U-17 Avrupa Şampiyonası’nda Alman takımında 7 genç ilk onbirde oynuyor.
90’lı yılların sonunda toplumun en altında kalan Türk kökenli göçmenlerin bugün futbol sayesinde yeniden adlarının saygın yerlerde anılmasının hiç kuşkusuz bu zaferinin altında bu çocukların babalarının ve dedelerinin imzaları var. Nuri ve Mesut, şu anda büyük hedeflere ulaşmış gibi gözükse de altyapıdan gelen yeni Türk gençleri belki önümüzdeki birkaç yıl içinde onların bu başarılarını bile gölgede bırakacak işlere imza atacaklardır.
U-17 takımının kaptanı Emre Can’ın babası hâlâ onun tüm maçlarını seyretmek üzere yanındadır. Yine Frankfurt’tan Gaziantep’e gelen 19 yaşındaki Cenk Tosun’u ve babası Şenol Tosun’u da unutmamak gerekir. Yıllarca amatör liglerde futbol oynayan Şenol Tosun, oğlunu da aynı şekilde yetiştirdi.
Cenk Tosun da kısa sürede büyük kulüplerden birinde göreceğimiz yeteneklerden biri. İşlerinden ve ailelerinden zaman ayıran oğullarının daha iyi futbolcu olması için çalışan bu fedakar babalar ve annelere sadece Türk futbolu değil, Alman futbolu da teşekkür etmelidir.
Zaman