Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürü Mesut Cem Erkul, hayata geçirilmesi planlanan yeni mekanizmayla ilgili bilgi verirken, 2004 yılında çıkarılan 5224 Sayılı Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Türk Sinemasının atağa kalktığını, bunun 2011’de artık bir durağan seyre dönüştüğünü söyledi.
Sinema alanında yeni bir şeyler yapılması zorunluluğu olduğunu dile getiren Erkul, ”Bu yeni bir şey ne olmalı? Ocak ayında belki sektörle de bir araya gelip bunu revize edeceğiz. Biz hazırlıklarımızı aşağı yukarı tamamladık” dedi.
Sektörün çeşitli sorun ve taleplerinin bulunduğunu aktaran Erkul, sanat filmlerinin kitlelere ulaşmasında zorluk yaşandığını, ayrıca filmlerin televizyonda gösteriminden dönen telif bedelleri konusunda sıkıntıların olduğunu belirtti. Bunların Bakanlığın ilgili birimlerince izlendiğini, yapılacakların az çok netleştiğini ifade eden Erkul, ”Son anda beklenmedik değişiklikler olabilmekle beraber sinemanın yeni tarihini yazmaya başlayacağız. Yani, 2012, sinema için aslında yeni bir sürecin farklı bir sürecin başlangıcı olacak” diye konuştu. Erkul, Bakanlığın sinemaya 2004 ile 2011 yılları arasında 18 kat artan oranda bir desteğinin olduğunu belirterek, hayata geçirilmesi düşünülen çalışma ile ilgili şu bilgileri verdi:
”Sinema yapmak isteyen, niyeti, gayreti, bilgisi olanların yaptıklarını değerlendirmek için zemin hazırlamak istiyoruz. Bu, birinci ayak. Film maliyetleri, bazen beklenen rakamların üzerinde çıkabiliyor. Bütçeleme yaparken de doğru teşhisler olmadığında başta ön görülen maliyet ile daha sonra gerçekleşen maliyet arasında 10 kata kadar fark olduğunu biz gördük.
Devlet, desteğini çekmiyor sinema sektöründen… Destek alanındaki işlerinin haricinde yapması gerekenleri yapmaya soyunuyor. Destekler elbette ki devam edecek. Ama farklı bir destek, teşvik mekanizması gündemde. Seyirci üzerinden destek verilebilir. Türk filmi üretenlere direkt bir destek verilebilir. Türk filminin gişe yapanlarına bazı farklı nitelikte destekler gündemde. Nedir? Mesela dağıtıcıların sorunları var. Diyorlar ki, ‘Türk filmini gösterebilmemiz için önce halkın filme ısınması lazım’. Reklam, promosyon çalışmalarının farklı bir alanda herkese ulaşması lazım.”
‘Eserin iş yapması konusunda da destek olmak istiyoruz’
Sinemanın bir sanat olmasının yanında eğlence vasfını da taşıdığını dile getiren Erkul, ”Yani sanat yönü olmakla beraber herkes o geçirdiği minimum 90 dakika veya 2 saat içinde o filmde kendini bulabilmelidir. Aslında sanatın da en önemli özelliği bu. İnsan, kendine dair bir duygu yakalayabilmeli, onu hissedebilmelidir” dedi.
Geçmiş yıllarda semt sinemaları veya açık hava sinemalarında filmlerin izlendiğini ve bu sinemalarda izlenen filmlerin kişilere ayrı bir mutluluk verdiğini ifade eden Mesut Cem Erkul, şöyle konuştu:
”Eskiden kahramanlık filmlerine, tarihi Türk filmlerine gidilir, çıkıldığı zaman onun etkisinde kalınırdı. Bir Malkoçoğlu vesaire etkilerdi. Bu, yadsınamaz bir şeydi. Yani insanlar aslında bunu şu anda da yaşıyorlar. Ama çok kısa zamanlı ve bastırılmış şekilde yaşıyorlar. Çünkü duygularını promote edici bir halden ziyade orada hapsedilmiş bir benlik içinde kaldılar. İnsanların 1 hafta sonra da gülümseyerek veya üzülerek, hüzünlenerek tekrar yaşayabilecekleri filmleri göstermemiz lazım. Biz bunu gösteremediğimiz, yerli yapımlarda bunu çoğunluk haline getiremediğimiz zaman sinemaya olan ilgiyi artırmamız çok kolay değil.
Sektör de bu konuda üzerine düşen görevi yapacak. 2004 yılındaki projelere baktığımızda 100 üzerinden 10’du, şimdi 60, 70. Biz bunu 100’e çekmek istiyoruz. Yani seyirci geldikçe, sektör ayaklarının üzerinde durmaya başladıkça çıkan ürünler de kaliteli oluyor. Dağıtım mekanizması da buna katılırsa, devlet de burada üzerine düşen rolü alırsa bu hedefleri çok da ulaşılamaz bulmuyorum. Yoksa, ciddi bir hedef koymazsak, senelik 1 milyon artışla veya 1 milyon azalışlarla değerlendirmek, sinemaya çok büyük bir haksızlıktır.”
‘İzleyicisi, talebi olan film’
Seyircinin kendini bulduğu, geniş kitlelerin izlediği filmler için ticari bir teşvikin söz konusu olacağını belirten Erkul, ”Bakanlığımız tarafından daha önce yapılan çalışmalar var. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da engellilerin, Türk ailesinin yapısını güçlendirici eserlerin ortaya çıkmasında çok istekli, çok da haklı. Ben de bu konuda aynı şekilde düşünüyorum” dedi.
”Bunların kitlelere ulaşması, seyredilebilirliği ve tekrar üretilebilirliği, bütün problem burada” diyen Erkul, ”Bir sinema filmi üretiyorsunuz, kar ederseniz bir sorun yok. Ama zarar ettiyseniz yapımcısı, yönetmeni, oyuncuları, belli bir süre o sektör içerisinde o açığı kapatmak için farklı işler yapmaya yönleniyor. Asıl alanından çekiliyor ve cesaretleri kırılıyor. Biz gerçekten üretilen eserin iş yapması konusunda da destek olmak istiyoruz” diye konuştu.
Teşvik mekanizmasının yaş gruplarına göre oranlamanın da söz konusu olduğunu ifade eden Erkul, ”Kültür ve Turizm Bakanlığı Değerlendirme ve Sınıflandırma Kurulu, bilindiği gibi filmleri değerlendiriyor. Bu teşvik mekanizmasını genel izleyiciye 100, 7-13 yaş arasına 85, 13-18 yaş arasına 75 olarak oranlarsak ticari olarak da teşvik etmek mümkün olabilir. Bu yöntemi de deneyeceğiz. Yani daha arzu edilen, insanların ailesiyle beraber, çoluk çocuk gidebileceği ürünlere de ihtiyacımız var. Bunlar az. Bunların sayılarının çoğalması lazım. Bu, sayıyı çoğaltmakta etken olabilir. En azından ateşleyici bir mekanizma olacak. İki, üç kere gerçekleştikten sonra sektör bunu rutin olarak üretecektir” değerlendirmesinde bulundu.
Sinema sektörüne aktarılan destek
Türkiye’de sinema sektörüne 1990-2004 yılları arasında 5 milyon 756 bin 109 dolar destek verilirken, bu rakam 2005-2010 yılları arasında yaklaşık 18 kat artarak 106 milyon 34 bin 200 dolara ulaştı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2011 yılında 58 uzun metraj sinema filmine 11 milyon 750 bin, belgesel, senaryo ve amatör yapım projelerine ise 3.5 milyon liranın üzerinde destek verildi.
AA