18. Altın Koza Film Festivali’nde ‘Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi’ ile en iyi film ve en iyi senaryo ödüllerini alan Onur Ünlü, 2006’da başladığı yönetmenlik ‘tarzına’ karşı gösterilen direncin, bu filmde kırıldığını söylüyor. Ünlü, emekli anayasa profesörü Celal Tan ve ailesinin yaşadıklarını bildik tarzıyla anlattığı filmine ödül verilmesini ‘cesur bir karar’ olarak yorumluyor.
Önceki gün sona eren 18. Adana Altın Koza Film Festivali’nin en iyi filmi ‘Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi’ seçildi. Filmin yönetmeni Onur Ünlü’nün aynı zamanda senaryo ödülü aldığı yapımın tüm oyuncuları da jürinin bu yıla has özel bir takdiriyle ‘oyunculuk toplu performansa jüri özel ödülü’ aldı. Onur Ünlü ile kulislerin havada uçuştuğu, jüri toplantısındaki detayların ağızlardan cımbızla alındığı, her jüri üyesinin etrafını üç beş gazetecinin sardığı ödül töreni sonrası düzenlenen kokteylde görüştük. Ödül heyecanına sıcağı sıcağına ortak olduğumuz yönetmen Onur Ünlü, 2006’da başladığı yönetmenlik ‘tarzına’ karşı gösterilen direncin, dördüncü filmi Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi’nde kırıldığını söylüyor. Ünlü, jürinin filme ‘Altın Koza’ vermesini ise "Cesur bir karar." sözleriyle değerlendirdi.
Öncelikle tebrikler. En iyi film ödülü, sizin için sürpriz oldu mu?
Cesur bir karar olduğunu düşünüyorum.
Bundan önceki filminiz ‘Beş Şehir’ Antalya’da çok beğenilmiş ama sadece senaryo ödülü verilmişti. Altın Koza ödülü ile festival çevrelerinde Onur Ünlü tarzıyla bir ‘barışma’ gerçekleşti diyebilir miyiz?
Bilmiyorum onu. Öyle bir şeyi ben söyleyemem. İnsanları itham etmiş olurum. O jüriler kararlarını verirken ben orada değildim. Yani 14 film arasından biri en iyi seçildi. Buradaki yedi kişi, benim filmimi seçti. Başka bir yedi kişi başka bir filmi seçebilirdi. Bu, benim olağanüstü şeyler yaptığım anlamına gelmez.
Filmin festivaldeki ilk gösteriminden sonra kendi tarzınız için "Galiba yavaş yavaş alışıyorlar." demiştiniz. Leyla ile Mecnun dizisinin çok beğenilmesinden sonra şimdi de Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi’ne gelen bu ödül ile bu iş oldu herhalde diye düşündünüz mü?
Her yönetmenin kendi tarzı var. Benim yaptığım filmlerde biraz daha ayırıcı özelliklerin olmasıyla birlikte ‘Onur Ünlü tarzı’ diye bir şey konuşuluyor. Ben de anlamıyorum onun tam olarak ne olduğunu? Ben 2006’da film yapmaya başladım. O zamandan beri belli oranda direncin yavaş yavaş kırıldığını, zayıfladığını hissediyorum. Onu söyleyebilirim.
Filmde, aile kurumunu çok sert bir şekilde eleştiriyorsunuz. Aile ile meseleniz nedir?
Aileden ziyade benim insanla meselem var. İnsanın kötü olduğunu düşünüyorum. Kötüye meylettiğini, kötü tarafına uyduğunu, nefsinin mahkûmu olduğunu ve bundan çok çok az insanın kurtulabildiğini düşünüyorum. İyi ki de öyle! Yoksa etrafta sürekli evliyalar dolaşsaydı ben de film yapamazdım. İnsan acizdir. Hata yapar, ben de o hatalar üzerinden film yapıyorum. Bu sefer ortalıkta bir aile vardı. Var olan aile fikrine inanmam, zorlayıcı bulurum. Ben babamı babam olduğu için değil, kendisi olduğu için seviyorum. Ama pek çok insan, sırf babası olduğu için, sevmediği halde seviyor gibi davranıyor; yalandan bir saygı duyuyor.
Sizce insanın kötülüğünün kaynağı nedir?
Nefsidir.
Sizin ‘tarzınız’ın yanı sıra film çekme süreleriniz de meşhur. Filmi ne kadar zamanda yazdınız ve çektiniz?
Senaryoyu 2008’de, yaklaşık iki ayda yazdım. Filmi normal zamanda çektim; yani 25-26 iş gününde. Bu da dört hafta yapar. Eğer paranız sizi rahatsız edecek düzeyde değilse, Türkiye’de bir film ortalama bu kadar sürede çekilir zaten.
Bütçesi ne kadar?
Ne yapacaksın, parasını mı vereceksin? (Gülüşmeler) İyi bir paraya mal oldu diyebilirim; çok güzel birkaç tane ev alabilirdim.
Zaman