Tarih, yaşananların öncesini ve sonrasını geçmişten kesitlerle aslında bizlere öğüt verir. Nitekim hala tarih tekerrür eder veya etmez tartışması devam etmektedir. Bugün içerisinde bulunduğumuz Türk-Yunan münasebetleri aslında 100 sene öncesinden de vardı ve konular hemen hemen birbirlerine benzerlikleriyle sanki o dönemi yaşıyormuş izlenimi vermektedir.
Yunanistan’ın günümüzde Akdeniz ve Ege Deniz’i üzerinde bu kadar ses çıkartması “Milli Mücadele” döneminde gerçekleştiremediği “Megali İdea” projesidir. Bu projenin amacı Bizans’ın eski gücünü tekrardan kazandırmaktır. Diğer bir sebep ise, belirtmiş olduğum bölgelerde Türkiye’nin doğal kaynak arayışı içerisine girmesidir. Eğer bir ülke doğal bir kaynak elde ederse bu ülkenin refahını sağlar, ekonomik açıdan gelişmesine neden olur. Bu bakımdan incelediğimizde ekonomik krizin içerisin de olan Yunanistan, bu hamleleri gerçekleştirerek bizim sınırımız olan bölgelerde hak iddia etmeye başlamıştır. BM’yi her zaman ki gibi yanına çekmek istese de artık karşısında eski Türkiye olmadığının farkındadır.
Ege ve Akdeniz eski dönemlerden beri dünyanın ticaret merkezi statüsünü taşımaktadır. Özellikle Ege’nin incileri ise bu 12 Adalardır. Küçük Asya’nın (Anadolu) anahtarı bu adalardır. Osmanlı donanmasının bu adaları ellerine geçirmesinden itibaren bölgenin söz sahibi Türklerdi. Ancak bu söz sahipliği 1828-1829 Osmanlı-Rus savaşı sonrası değişmiş, Avrupa’nın şımarık çocuğu ortaya çıkmaya başlamıştı. Yenilen Osmanlı “Edirne Antlaşması’nda” Yunanistan’a özerklik statüsü vermiş ve böylelikle günümüze kadar sürecek bir çekişmenin doğuşu gerçekleşmişti. Üzerinden bir sene geçmiş, 1830 yılında Avrupalı devletlerin desteği ile bağımsızlığını ilan etmişti. Avrupalı devletlerin asıl amacı bağımsızlık kazandırmaları değil, Osmanlı’yı Balkan topraklarında etkisiz bırakmak Ege’de oyalanmasını sağlamalarıdır.
12 Adalar’ı İsmet İnönü mü verdi?
On İki Ada ismini, Osmanlı’nın gayrimüslim bölgelerde uyguladığı yönetim şeklinden almıştır. 12’li denen bu sisteme göre her on hane birer temsilci çıkarır, bu temsilciler de aralarından bölgeyi yönetecek “12 kişilik bir ihtiyar heyeti” seçerdi. Türkçe “On İki Ada” ismi ilk önce Yunancaya daha sonra birebir çevrilerek diğer batı dillerine girmiştir. “On İki Ada” denilen adalar grubunda, isminin çağrıştırdığı gibi sadece 12 adet ada yoktur. 12 ada olarak adlandırılan bu ada grubunun sadece büyük olanlarını sayarsanız 14 ada, büyüklü küçüklü hepsini sayarsanız 20’den fazla ada ve adacık vardır. Tarih boyunca yaygın olan “12 adaya sahip olanların Batı’ya da hakim olacağı” düşüncesi, bu ada takımının önemini gözler önüne seriyor. Osmanlı ise bu düşünceyi gerçekleştiremeyen tek hükümdarlık olarak biliniyor. Adaların isimleri Batnos (Patnos), Rodos (Rhodes), Kerupe (Karpatos), İstanköy (Kos), Kaşot (Kasos), İstanbali Stampalea, Hereke (Kalkiya), Sömbeki (Simi), Leryos (Leros), Kilimli (Kalimnos), İncirliada (Nisiros), Tilos (Tilostos) adalarından oluşuyor.
12 Adaların Türklerin elinden çıkması, İtalya’nın Trablusgarb üzerine yaptığı seferle elimizden çıkmış ve Yunanistan’da buna destek vermiştir. Savaşın sonunda imzalanan Lozan Antlaşması daha sonra isim değiştirerek Uşi Antlaşması(18 Ekim 1912) olmuştur. Çünkü 24 Temmuz 1923 yılında imzalanan Lozan ile karışmaması sağlanmıştır. Barış istenmesinin sebebi Balkan Savaşının çıkması olmuştur. Yeterli askeri gücü elinde olmayan Osmanlı gücünü Rumeli’ye döndürerek İtalyanlar ile barış yapmak zorunda kalmıştır. Anlaşmaya göre Bingazi ve Trablus’a özerklik verilecek buna karşılık adalar Osmanlıya bırakılacaktı. Ancak böyle bir şey gerçeklemedi. II. Dünya Savaşına kadar İtalyanların elinde bulunmuştur. Bunun sebebi ise Osmanlı Balkan Savaşında savunamayacağı düşüncesi ile savaşın sonuna kadar İtalyanların bulunmasına müsaade etti. Ancak İtalyanlar bu adaları kendi topraklarına katmak istemişlerdi. Nitekim, I. Dünya Savaşının sonrasında dayatılan Sevr Antlaşmasında bu adaların verilmesi istenilmiştir, yürürlüğe girmediği için bir onaylanma söz konusu olmamıştır. Sevr’de verilmeyen adalar Lozan Antlaşmasıyla kesin bir şekilde verilmişti. İtalyanlar burada II. Dünya Savaşında anavatanı korumak için adalardan feragat etmek zorunda kalmıştı. Daha sonra adaların yönetimi 1947 yılında gerçekleşen Paris Antlaşmasıyla Yunanistan’a resmen verilmiştir. Bir rivayete göre bu teklif Türkiye Hükümeti’ne de verilmiş ancak kabul etmemişlerdir. Bunun İsmet İnönü ile bir ilgisi yoktur.
Sonuç olarak stratejik öneme sahip 12 Adalar Uşi ile elimizden çıkmış, Lozan ile vermiş, Paris Antlaşması ile Yunanlıların eline geçmiştir. Günümüzde sınırlarımızı ihlal eden Yunanistan bu antlaşmanın yükümlülüklerine uymamaktadır. Baktığımızda senaryo aynı Osmanlıyı Trablusgarp’tan (Libya) çıkarttılar, Ege adalarını aldılar. İncelediğimizde Türkiye Libya’da ve Yunanistan ile Ege ve Doğu Akdeniz gerginliği içerisinde, fakat donanım bakımından Türkiye hem taarruz hem de savunma bakımından avantajlıdır. Eğer olası bir kriz daha gerçekleşirse sözlü çatışmanın yerini silahlı çatışma alabilir. Özellikle silah bulunduramadıkları adalara silah sevk etmeleri Paris Antlaşmasını ihlal etmektedir.
YUSUF KORKMAZ