Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Türkiye’de her üç kişiden birinin obez olduğunu belirterek, ‘Toplumun üçte biri obez, üçte biri kilo fazlası, üçte biri de normal. Bu durumda dünyada 10 ülke ancak var. Biz de o 10 ülke içine girdik. Kötü 10’dayız.’ dedi.
Bakan Akdağ yaptığı açıklamada, yerli ilaç sanayinin teşvik edilmesi kararı sonrasında yaşanan gelişmelere ilişkin, eş değer ilacı üretilmiş bir formülün Türkiye’de üretilenlerinin özellikle Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından satın alınması üzerindeki çalışmaların hemen hemen sonuna gelindiğini belirtti.
SGK’nın tercih ettiği ilacı listeye alma gibi bir hakkı bulunduğunu anlatan Akdağ, ‘Dolayısıyla Sosyal Güvenlik Kurumu, Türkiye’de eğer eş değer bir ilaç varsa yurt dışından ithal edilen firmalara şunu söylüyor, ‘getirin siz de ilacınızı Türkiye’de üretin, ürettirin, sizden de satın alalım’. Aksi halde satın almayacağız. Biz Türkiye’de üretileni satın alacağız. Çünkü kalite açısından Türkiye’de üretilenin yurt dışından gelenden eksiği yok, fazlası var. O zaman ne diye paramızı dışarıya verelim? Başlangıçta 600-700 milyon lirayla muhtemel başlayacak. Çünkü piyasada bir ilaç darlığının da olmaması lazım. Muhtemelen 2 milyar liraya kadar çıkabilir. Yani yurt dışına verdiğimiz bu parayı ödemeyeceğiz. Bu para Türkiye’de kalacak.’ diye konuştu.
Bu konunun hayata geçmesiyle hem cari açığın hem dış ticaret açığının azalmasının sağlanacağını vurgulayan Bakan Akdağ, ayrıca uygulamanın Türkiye’de üretim yapan firmaların istihdam oluşturmasına, Türkiye’de yatırımın çoğalmasına yardımcı olacağını kaydetti.
Yurt dışı firmaların sanki kendi ilaçları daha üstünmüş gibi bir hava yaratmaya çalışabileceklerini aktaran Akdağ, ‘Bunun için de vatandaşlarımızı uyarmamız lazım. Sağlık Bakanlığı herhangi bir ilaç için yurt dışında veya yurt içinde üretilsin, ‘bu ilaçlar, eş değerdir, birbirinin aynısıdır’ ruhsatını vermişse hiç kimse endişe etmesin. Evet o ilaçlar birbirinin aynısıdır. Reklamın büyüsünden kurtulalım. Bu hususta Sağlık Bakanlığının uygulamaları çok net ve güvenilirdir.’ dedi.
Tıbbi cihazların Türkiye’de yapılması konusuna da değinen Akdağ, ‘Cazibe Merkezleri Programının uygulanacağı 23 il başta olmak üzere yerine göre satın alma garantileri vererek tıbbi cihazların da Türkiye’de üretilenlerini daha büyük oranda kullanacağımız bir döneme geçiyoruz. Bunun 2017’de örneklerini göreceğiz inşallah.’ diye konuştu.
Akdağ, 2012’de 19 milyon dolar olan tıbbi malzeme ihracatının 600 milyon dolar olduğunu, ihracatın ithalatı karşılama oranının yüzde 20’ler gibi oldukça düşük seviyelerde seyrettiğini bildirdi.
Medikal malzemeleri sektörle birlikte grupladıklarını, birbirine benzer proseslerle üretilebilecek malzemeleri bir araya topladıklarını aktaran Sağlık Bakanı Akdağ, ‘Bunlar için belli satın alma garantileri uygulayarak, bunları Türkiye’de ürettireceğiz.’ dedi.
Sadece bir ya da bir iki firmanın üretiminin problem oluşturabileceğini belirten Akdağ, ‘Burada da tahminen en az iki milyar liralık bir potansiyel de var. Biraz artırılabilir ama ilk hesaplamalarımız böyle. 2017’de hem ilaç hem medikal malzeme için bu uygulamaları yaşamaya başlayacağız. 2018, 2019’da da yaygınlaştıracağız.’ değerlendirmesini yaptı.
‘1-2 kilo daha vereceğim’
Kilo verme taahhüdünün ne durumda olduğunun sorulması üzerine Akdağ, ’10 kilo sözüm vardı, 3 kilo verdim. Tahminen 1-2 kilo daha vereceğim. Böylece verdiğim sözün yarısını verdiğim sürede tamamlamış oluyorum. Şöyle yapacağım, öbür yarısını da vereceğim, evet.’ ifadesini kullandı.
Toplumun genelinde şeker ve tuz kullanımına yönelik alınması gereken tedbirlere ilişkin soru üzerine Bakan Akdağ, sağlıkta dönüşümün ikinci fazını hazırlarken, 2017’de geniş bir paydaş çalışması yaptıklarını ve konuya ilişkin yeni uygulamalara başlamayı umut ettiklerini bildirdi.
Bakan Akdağ, bu konunun kolay olmadığını, sektörle de anlaşmak gerektiğini vurguladı.
Hemen herkesin zararına inandığını sigara konusunda toplumsal destek bulmanın basit olduğuna işaret eden Akdağ, şekerli ve yüksek kalorili gıdalarla ilgili alınacak tedbirlerde ise bu kadar kolay destek sağlanamayacağını kaydetti.
Sigara kullananların toplumun yüzde 30’unu oluşturduğuna vurgu yapan Akdağ, şunları söyledi:
‘Ancak ‘Ben baklava, börek, kadayıf dolması, hamburger hayatta yemem’ diyen var mı içinizde? Bunun için zor bu olay. Bizim kaloriyi, şekeri, karbonhidratı azaltmamız var. Ama Türk mutfağı da inanılmaz lezzetli. Bunun için bu çok kolay bir mesele değil, çok daha zor. Dünya örnekleri de bunun daha zor olduğunu gösteriyor. Ama bu zorluk bizi asla bu yoldan döndürmemeli.’
MEB ile yapılan iş birliği ile okul kantinlere getirilen yeni uygulamaya değinen Akdağ, ‘Ancak yetmez. Ana sınıflardan başlayarak çocuklarda doğru beslenmenin, aşırı kalori, karbonhidrat almamanın öğretilmesi açısından MEB ile bizim çok daha sıkı çalışmamız gerekiyor.’ dedi.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile yürütülen çalışmaları da aktaran Akdağ, yiyeceklerde tuz oranını azalttıklarını, azaltmaya devam edeceklerini vurguladı.
Gıda paketlerine kalori uyarısı
Gıda paketlerine de uyarı koymak gerektiğini bildiren Akdağ, ‘Gıdanın kalorisini büyüteçle göreceğiniz bir yazıyla yazmanız yetmez. Biz gıda paketlerinin üzerine mesela renk uyarıları koyabiliriz, kırmızı, yeşil, sarı… Kırmızı ‘yüksek kalori var, dikkat’ anlamına gelecek.’ diye konuştu.
Gıdanın reklam ağırlığı içinde önemli bir yer tuttuğunu kaydeden Akdağ, ‘Evet reklam yapılabilir ama biz de Bakanlık olarak oraya bir uyarı koymak istiyoruz. Biz de ‘Tamam ürün çok lezzetlidir, reklam onu bize anlatıyor ama bunu aşırı tüketirseniz sağlığınıza zarar verir’ diyeceğiz.’ ifadelerini kullandı.
Bakan Akdağ, obeziteyle mücadelede Sağlık Bakanlığı ile ilgili diğer bakanlıkların, reklamcılık, medya sektörü ve RTÜK’ün beraber çalışması gerektiğini belirtti.
‘Maalesef durumumuz çok kötü’
Obezite konusunda Türkiye’nin dünyadaki yerine ilişkin de değerlendirmede bulunan Akdağ, şu görüşlerini aktardı:
‘Maalesef durumumuz çok kötü. Türkiye’de her üç kişiden biri obez. Ben niye zayıflamaya çalışıyorum? Ben de son bir-iki yıldır obez sınıfına girdim. Vücut kitle endeksim 30’un az bir şey üzerine çıkmıştı. Şimdi 80 kiloya geri döndüğüm zaman obez olmaktan çıkıyorum ama yine aşırı kilolu oluyorum. Oysa bana birçok kişi de ‘Yok siz de çok şişman değilsiniz’ diyor. Dolayısıyla bunun zor bir iş olduğunu bilelim. Toplumun üçte biri obez, üçte biri kilo fazlası, üçte biri de normal. Bu durumda dünyada kaç ülke var derseniz? 10 ülke ancak var. Biz de o 10 ülke içine girdik. Kötü 10’dayız. Bir taraftan hareketsiz bir toplumuz.
Obeziteyle mücadele zor ancak bu konudan vazgeçemeyiz. Türkiye’nin sağlıkla ilgili geleceğini konuşacaksak, en önemli konuşacağımız üç husus var, hareketsizlik, şişmanlık ve sigara… Bunun yanına alkolü ekleyebiliriz. Her ne kadar Avrupalılara kıyasla yüzde 20 oranında alkol tüketimimiz varsa da. Bunları 10 maddeye de çıkarabiliriz ama 10’unu saysak biraz daha mücadelemizi zayıflatacağız. Türk nüfusunun düzenli biçimde hareket eden oranı yüzde 20’nin altında. Finlandiya’da bu, yüzde 80’in üzerinde.’
Zayıflama konusunda, ‘Sabah kahvaltısını krallar gibi, akyam yemeğini yoksulmuş gibi yiyin’ ifadesini kullanan Akdağ, Hz. Peygamber’in ‘Midenizin üçte birini yiyecekle, üçte birini suyla doldurun, üçte birini de boş bırakın. Sofradan doymadan kalkın’ tavsiyesini de anımsattı.
Her gıdadan az yemenin önemli olduğuna değinen Bakan Akdağ, açıklamalarına şöyle devam etti:
‘Kompleks önerilerde bulunuyor meşhur diyetisyenler, popüler insanlar var toplum önüne çıkan. Olabilir. Herkesin bir düşüncesi var ama bunun en basiti az yemek. ‘Protein diyeti, şunu yemeyin, bunu yemeyin’ dediğiniz zaman hayat biraz daha içinden çıkılmaz bir hale geliyor. Ben şimdi bugünlerde yediğimin yarısını yiyerek hayatımı çok daha rahat idame ettirebilirim. Bütün mesele iradeye hakim olmak, bütün mesele ağzının fermuarını çekebilmek. Daha az yiyelim, daha çok hareket edelim.’
Kış turizmine katkı için kayak yapıp yapmayacağı, Erzurum’un kış turizmine katkı için tesislere bir davet yapmayı düşünüp düşünmediği de sorulan Akdağ, ‘Erzurumlu olup kaymamak aslında bir ayıp. Bu sene oğlumu gönderdim, bir saatte kaymayı öğrenmiş. Doğrusu bu yaşa kadar kayak yapmaya vakit bulamadık. İkincisi belli bir yaştan sonra ağır sporlardan biraz kaçınmak lazım. Kayamaz mıyım bu yaştan sonra? Evet kayabiliriz ama biraz riskli olabilirim. En azından idman yaparak kaymak lazım. Bizim yaşlardan sonra en doğrusu yürümek, bir takım aletlerle ya da aletsiz olarak egzersiz yapmak, imkan varsa da yüzmek. Bunlar en doğrusu. Yani mücadele sporlarında, düzenli antrenman yapmıyorsanız riski var. Ama idman yapsanız bu yaşlarda da bu sporları rahatlıkla yapabilirsiniz.’ değerledirmesini yaptı.