Gizem Gül’ün röportajı
Sade Hayat Derneği ve değişen adıyla Sade Yaşa Derneği Başkanı Faruk Günindi ile dernek ve sade yaşam üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
SADE YAŞAMAK NE DEMEK?
“Sade Hayat Derneği” olarak anladığım kadarıyla her açıdan yapay, zararlı ve insan yaratılışına aykırı yerine mümkün olduğu kadar katışıksız ve doğal şekilde yapılmış olanlardan kullanmaya çalışmak felsefesi ile hareket ediyorsunuz. Sade yaşamak ne demek? Böyle yaşamak isteyenlere nasıl ulaşıyorsunuz?
Biz derneğimizi Sade Yaşa olarak değiştirdik zaten, Sade Hayat çok ağır geldi oraya.
Neden ağır geldi?
Çünkü insanlar henüz o bilinçte değildi, böyle bir şeyi beklemiyorlardı. Biz başka şeyi kastediyorduk aslında. Sade Hayat, bizim tüm yapmaya çalıştığımız şeyin başlığıydı. Esasında hayatı sadeleştirirseniz, gereksiz ve size faydalı olmayacak olanları çıkartırsanız zaten hem iyilik hem de sağlık geliyor. Biz şimdi Sade Hayat’ı bir yayınevi olarak devam ettiriyoruz. O fikir oluşmadı hem bizde, hem de arkadaşlarımızda. Derneğimizdeki arkadaşlar sadece bir araya gelmek istediler, birşeyi başlatmak, sürdürmek ve insanlara anlatmak değil. Bir araya gelmeye ihtiyaçları vardı. O dernek başka bir isimle devam ediyor Sade Yaşamayı Destekleyenler Derneği gibi. Ama bir fikrin savunucusu konumunda değil. Ne yazık ki gerekli fikir birliğini toplayamadı çevresinde. Biz de hemen fonksiyonel hale getirdik. Bu 5 senelik bir süreç aslında, şimdi bir iki cümleyle anlaşılmıyor.
SADE HAYAT TATİLE GİDERKEN SADELİĞİ TERCİH ETMEK GİBİ BİRŞEY DEĞİL
Orada tanımladığımız Sade Hayat, Sade Yaşamak, insanın ne kendisine ne çevresine zarar verdiği ölçülü, haddini bilerek sade, sağlıklı, temiz ve helal yaşamdı, oradaki çerçevemiz buydu. Bizim için sade hayat tatile çıkarken sadeliği tercih etmek, yeni bir elektronik alet alırken sade tasarımı tercih etmek, evi dekore ederken paramızı sadeliğe harcamak değil. Biz biliyoruz ki başka bir şeye muhtaç değiliz. Sadece sıfıra inelim ve sonra neye ihtiyaç duyuyorsak, sadece onları alalım, daha fazla bir şey almayalım, yüklenmeyelim sırtımıza.
‘SADE HAYATÇI’ MARKETTEN ALIŞVERİŞ YAPMAZ
Sade Hayat felsefesine göre bir insan ne kullanmaz, ne kullanır?
Biz ‘Sade Hayat’ yaşayan kişiler olarak marketten ancak bir iki tane ürün alırız, daha fazlasını alamayız. Çünkü orada gıda vasfı taşıyan bir şey yok. Organik ürünleri de nadiren tercih ederiz. Çünkü organiklerin yüzde 60’ı ideal ‘Sade Hayatçı’ya uymuyor. ‘Sade Hayatçı’ kendi gıdası için biraz seyahat eder. Bir şeyi bir yerden, diğerini başka bir yerden alır. Arkadaşıyla birlikte başka bir yerden getirtir. Bir kısmını organik pazardan, bir kısmını ‘Sade Pazar’dan alır.
Bunları nasıl paylaştınız? Bir araya getirdiğiniz bu ürünleri nasıl paylaşıyorsunuz? Bununla ilgili haberleşmek için bir network mü kurdunuz?
Çok organize olduğunu söyleyemem. Sade Hayat’ın en kemik heyeti enstitüde çalışan ekip. Sade Pazar’ı da yürüten ekip bu. Onun dışında birkaç arkadaş daha var, ürünleri toplayıp satan. Ama biz bile yüzde 100 ‘Sade Pazar’dan bulamıyoruz. Çünkü her şeyi her yerden alıp getirmek mümkün değil.
Peki ‘Sade Pazarcı’nın profili nasıl?
Kendisi gider, inceler, araştırır eğer güvenli bulursa alır getirir.
Diyelim ben bir ‘Sade Hayatçı’yım nasıl bir yağ kullanıyorum?
Zeytinyağı bir de tereyağı kullanıyorsunuz onun dışındaki yağları ‘Sade Pazar’ satmıyor.
‘Sade Hayatçı’lar eğitim konusunda çok sıkıntı yaşıyor. Mesela ‘Sade Hayatçı’lar çocuklarının kreşlerde aşılı ve tüp bebeklerle aynı ortamda olmasını tercih etmedikleri için, gidip fiyatlardan önce bunları sorarlar.
SADE HAYATÇI BAZEN DELİ YAFTASI BİLE YİYEBİLİR
Neden çocuklarının aşılı ve tüp bebeklerle aynı ortamda bulunmayı tercih etmiyorlar?
Aşılı bebeklerin aileleri bizim aşısız çocuklarımızı tehdit olarak görüyor ve sıkıntı çıkartabiliyorlar.
Tüp bebekler ise genellikle fazla hiperaktif oluyorlar ve yetişme tarzları bizim çocuklardan farklı. Bu da sınıflarda sorunlar oluşturabiliyor.
‘Sade Hayat’çılar çocuklarını kreşe verirken, hangi yağı kullanıyorsunuz, hangi tuzu kullanıyorsunuz, çocuklar ne durumda gibi noktaları sorgularlar. Onun için genelde bir iki tane kreşe, okula gitmek zorunda kalırlar. Böyle yerler var ama zor. Siz bulacaksınız ya da kreş sahibine kendinizi anlatacaksınız, bir iki yerden deli yaftası yiyeceksiniz sonra gidip bir yer bulup, orayla anlaşıp oraya vereceksiniz. Süreçler böyle…
En son hangi restoranda yemek yediniz?
En son Fatih’te Ziya Şark’ta yedim.
Ne kadar bir zaman oldu?
Bir ay kadar olmuştur.
Her şeyde zeytinyağı kullanmıyor orası?
Evet kullanmıyor ama zaten ben oranın sahibiyle de tanışırım. Öyle şeyleri de bulabiliyorsunuz. Ben sıfır grubuyum. Dolayısıyla oraya gidip ben sadece et yiyorum. Pilavını yemiyorum ya da herhangi bir şeyini içmiyorum. Kırmızı et yiyebildiğim için ve oranın da nereden et aldığını bildiğim için ve eti nasıl işlediklerini bildiğim için oraya gidebiliyorum.
Ama oranın mutfağını görmüyorsunuz. Oranın temizliğinde kimyasal temizleyici kullanılıyor. Az önceki öğretiler ile bunu pratik hayata uygulama açısından çok dar bir alan. Çok fazla emek vermeniz gerekiyor ya da alternatifleri oluşturmak gerekiyor.
Sade Hayat bir şeyin öncülüğünü yapmak için kuruldu ve pratikte öyle bir şey oluşmadı. Bu dernek Türkiye’deki dernekçilik tarzında kurulmadı. Olan bir şeyi sürdürmek için değil, olmayan bir şeyi oluşturmak için kuruldu. Maalesef ona da güç yetmiyor, mesai yetmiyor, finansal kaynaklar yetmiyor. O nedenle biz aynı fikri sürdürmek için Doğal Sağlık Enstitüsü ve Sade Pazar bünyesinde ilerledik. Başka türlü biz de sizin sorularınıza cevap veremezdik.
Sizin çalışmanızda kervan biraz yolda düzüldü sanırım öyle mi…
Hala gelişim içerisinde.
Aidin Hanım’ı dışarıda tutarsak bunun manifestosunu yazan ve zihinsel üretkenliğini kim sağlıyor?
Bunu ben ve benimle birlikte 5-6 kişiden oluşan bir ekibimiz var, biz sağlıyoruz. Onlar da yıllardır bir arada olan kişiler zaten.
SADE HAYAT BU YOLUCULUĞUNA ÇIKARKEN İNSANLARIN SORACAĞI SORULARA BİRLİKTE CEVAP BULMAK İÇİN KURULDU
Peki diğer arkadaşlarınız titrleri nedir? Bu insanların herhangi bir titre sahip olmasına gerek duymadan çıkabileceği bir yolculuk mu?
Bunun için titre ihtiyacı yok. Aramızda titri olanlar da var ama bunun hiçbir etkisi yok. Bu anlayış ve yaşayışla ilgili bir şey. Mesela insanlar bizi daha çok şöyle yanlış anlıyorlar ve bizden pek faydalanamıyorlar. Biz Sade Hayat’ı birinin alışverişini düzeltmek ya da en güzelini sunmak için değil, insanların o yola çıktığı zaman soracağı sorulara birlikte cevap bulalım diye kurduk. Biz tüketici derneği gibi değiliz. Biz “Ben bir şeyler yapmak istersem ne yapayım” diye soranlara, hepsini terk et diyoruz. Bu kimsenin hoşuna gitmiyor. Terk et, ondan sonra sen zaten bulursun diyoruz. Böyle bir ihtimal yok kimse için.
Herkesin kendi ürününü kendi yetiştirmesi konusu var bir de…
İdeali bu ama bu romantik bir düşünce. Biz şehirliyiz. Bunu aşmak çok zor. Siz onu yapacaksınız ama gelip burada yaşayacaksınız.
ŞEHİRDE SADE YAŞAMANIN İMKANLARINI ZORLUYORUZ
Sade yaşamak için İstanbul’u terketmek mi gerekiyor?
Hayır öyle bir şey demiyorum. Bunu söylersem Hicret’i de Mekke hayatını da Medine hayatını da inkar etmiş olacağım. Son ana kadar burada durmak lazım. Bir şehirliyiz, Peygamberimiz de şehirliydi, şeriatımız da şehir üzerine, Ebu Hanife de şehirli. Şehir yani bizim hayatımız. Dolayısıyla biz burada yaşamanın imkanını zorluyoruz. Son ana kadar da burada yaşayacağız. Ama şöyle de bağımız var bizim şehir hayatıyla, yarın hiçbirimizi burada bulamayabilirsiniz. Arkamıza da bakmayız. Nerede yaşanırsa o hayat, gidip oraya şehir kurarız. Bu hazırlık içindeyiz yani. Burada bizi bağlayan sadece burada olmamız. Bir belediye başkanı adayı çıkmaz bizden. Burası daha iyi olsun, buranın hayat şartları daha iyi olsun değil. Biz burada o çerçeve içerisinde, Aidin Hanım’dan öğrendiğimiz sağlık usulleri içerisinde yaşamaya çalışıyoruz. Olmadı mı, tamam biz elimizden geleni yaptık, sonrasında da bize hicret var diye düşünürüz. Ama gittiğimiz yerde de kuracağımız yerin ismi şehir, Medine yani.
Bu biraz ütopik oldu ama bunu pratik olarak düşünmüyorsunuz herhalde?
Bunu deneyenlerimiz var, yapıyorlar. Ama bunu sadece o bağı anlatmak için söyledim. Romantik bir bağ değil.
SADE BİR HAYAT SÜRMEK ÇOK UCUZ
Biz şehirde yaşıyoruz ve şehirde yaşayanlar için sizin söylediğiniz şekilde sade bir hayat sürmenin pahalı olduğunu söyleyebiliriz. Buna ne diyeceksiniz?
Pahalı ama nispeten pahalı değil. Kendi içinde pahalı yani bir pahası var. Siz her şeyin yanına sade hayatı koyarsanız çok pahalı. Ama her şeyi terk ederseniz ve terk ettikten sonra yerine bunu koyarsanız o kadar ucuz ki… Bu sayede harcamanız 7’de 1 oranında düşer. 3 kişi çalışıp yettiremezsiniz ama böyle yaşamaya başladıktan sonra bir kişi çalışır onda bir arttırabilirsiniz. Şimdi siz temizlik için çok harcama yapıyorsunuz, sonra mesela bazı lüksleriniz var, bize lüks gelen parfüm gibi mesela. Bunları hayatınızdan çıkarınca pahalı olan şeyleri zaten size yararı olmayan zararlı şeyleri hayatınızdan çıkarmış oluyorsunuz. Dolayısıyla bu kaynak elinizde kalıyor. Bunu hesap ederek de yaparsanız çok zorlanırsınız. Bu şeyle ilgili, benim onlara ihtiyacım yok, sadece şuna şuna ihtiyacım var diyebilmek. Açlık insana onu katıyor. Siz mesela bu fikirlerinizde 3 gün aç kalsanız, 3. gün hangi lokantada hangi yemek yiyeceğim diye düşünürsünüz. Ama gerçekten aç kalsanız 3. gün sadece meyve suyu istersiniz.
İnternet ortamında bu ürünleri sattığınız bir portal var. Sade hayat felsefesiyle bu internet ortamında satış nasıl bir paralellik gösteriyor. Çünkü böyle bir öğretinin yanına ticari bir faaliyeti koyarsanız insanların kafasında bir soru işareti oluşabiliyor. Acaba ürün pazarlamanın türü mü değişmiş diye düşünebiliyorsunuz? Ürün pazarlayanların kimisi bitkiler diyor, mesela siz ‘Sade Hayat’ diyorsunuz. Böyle bir algı olabiliyor.
Biz o algıdan kaçamayız. Bizi tanıyana kadar insanlar öyle düşünmeye devam edecekler. Onun karşısında kendimizi anlatmak da istemiyoruz. Biz o değiliz demek istemiyoruz. Çünkü o yıkıcı bir çaba. Bunu bir iftira gibi düşünebilirsiniz. Sizin bir iftiranın aksini ispat etmek için çaba harcamanız kendiniz olmamak demektir. İnsan için en ağır şey, kendinin ne olmadığını anlatmaktır. Biz o söyledikleri şey değiliz, biliyoruz. Ama biz inandığımız şeyi güzel yapmaya çalışıyoruz. Sade Pazar para kazanıyor, öyle de görünüyor gibi gözüküyor. Biz oradan aldığımız kaynağı aynı yere harcamaya çalışıyoruz. Ticaret kötü bir şey değil. Ben bunu bizim camiada çok görüyorum, “tüccar Müslüman” aşağılamak için kullanılan bir tabir haline geldi… Tüccar Müslümanı aşağılayacak olan Peygamberi de aşağılamış olur. O tüccar Müslümanın en güzel örneği. Para kazanılır ama önemli olan parayı nereden kazanacağınız ve nereye harcadığınız.
MÜSLÜMANLAR ARTIK KENDİ YİYECEKLERİNDEN SATMIYORLAR
Başka biri de der ki biz sade yaşamadık, yaşamak da hiç aklımıza gelmedi ancak sade yaşamak lazım. Sade Yaşa, sade yaşamak için neler yapmak lazım düşüncesinin ürünüdür. Böyle bir değerlendirmede bulunurken insanın samimiyetine bakmak lazım. Sadece satıcı mı yoksa kendi ihtiyacıyla mı o yola çıkmış biri onu ölçmek lazım. Bunu da ancak insanlar değerlendirebilir. Biz Sade Pazar hikayesinde çok şeylerle karşılaştık. En çok şaşırdığımız da satmak için mi, yemek için mi, tüm toptancıların sorduğu soru bu. Kendine mi alıyorsun yoksa satacak mısın? Şu anda Müslümanlar satarken kendi yiyeceklerini satmıyorlar. Lokantacılar yedirirken kendi yiyeceklerini yedirmiyorlar. Fiyatları da farklı. Aslında o tüccar olan Müslüman bir sünneti yerine getiriyor. Eğer sen bu işi düzgün yaparsan şehitlerle haşr olursun gibi bir müjde var. Ama sen bu işi yapacaksan şu kriterlerde yapacaksın, Müslüman gibi yapacaksın, gidip dinsiz gibi yapmayacaksın. Dinsiz bile öyle yapmıyor, gidip hakkını veriyor bazen. Bence o bizim açıklayarak ortadan kaldırabileceğimiz bir şey değil. Herkes dışarıdan kötü gözükebilir. Bizim niyetimiz şu, biz sade bir hayata adım atarken bütün bu soruları sorduk, onu nereden bulacağız, bunu nereden bulacağız diye. Biz de bu bildiklerimizi bu yolculuğa çıkacak olanlarla paylaşmak istedik.
Aidin Salih ile yaptığımız röportajın;
İlk bölümünü okumak için başlığa tıklayınız: "Modern tıp temelde bozuk"
İkinci bölümünü okumak için başlığa tıklayınız: "Bizimkisi alternatif değil, modern tıp!"
On5yirmi5