Milliyet’te yer alan habere göre, Doç. Dr. Dizdar, şu açıklamalarda bulundu…
“Biz kansere yol açan değişikliği hep kanser hücresinde aramışız. Peki ya sorun hücrede değil de çevredeki dokunun bozulmasındaysa… Denetimi bağ dokusu yapıyor. İşte uzun raf ömrüne sahip market gıdasıyla beslenmek de bu bağ dokusunu etkiliyor. Çünkü gıdadaki bozulmaya (ekşime ya da kokuşma) neden olan, ama endüstrinin ortadan kaldırdığı özellik bizim vücudumuzun bütün olarak tutulması için gerekli.
Hangi hastalıklara neden oluyor?
Siz uzun raf ömürlü ambalajlı gıdayı bir kez yerseniz sorun yok, ama ucuz marketlere gidip, beslenmenizin bütününü bu tür uzun raf ömürlü gıdaya çevirirseniz uzun zamanda hastalıklar ardı sıra gelişmeye başlıyor. Önce fıtıklar ortaya çıkıyor, bel ya da karın fıtıkları, daha sonra bunun üzerine diyabet, kalp-damar hastalıkları ve kanser gibi hastalıklar ekleniyor.
Endüstriyel beslenme sonucu tiroid ve kalınbağırsak gibi dokuların otoimmün hastalıkları, romatizmal hastalıklar da artış gösteriyor. Artan diğer sorunlar ise saç ve tırnak zayıflıkları, eklemlerdeki esneklik. Sağlıklı beslenme alışkanlığını kazanırsak hastalıkların iyileştiğini göreceğiz.
Endüstri, ürünün raf ömrünü uzatabilmek için ürünleri aşırı yüksek sıcaklık (UHT), çok yüksek basınç, homojenizasyon, radyoaktif ışınlama gibi işlemlere tabi tutuyor. Böylece süt, ayran ve yoğurt ekşimiyor, yumurta kokuşmuyor. Ancak bu uygulamalar vücudumuz için çok gerekli olan süt, yoğurt, yumurta gibi gıdaların besleyici değerini yani faydalandığımız kısmını yok ediyor.
“O süt değil”
Kesinlikle kutu sütten uzak durun, o süt değil. Sütün yapısını değiştiriyorlar. Aşırı işlemden geçiriyorlar. İçindeki doğal denge bozuluyor. UHT kutu süt açıldığında 1 ay bozulmaz. Yoğurtlar aylarca ekşimedi. Güvenilir yerden aldığınız açık sütü 10 dakika kaynatıp içtiğinizde zararı yok. Kutu sütün ise hiçbir yararı yok. Besleyici diye çocuklara kutu süt içirmek onları ihtiyaç duydukları vitamin-minerallerden mahrum bırakmak anlamına gelir.
“Günlük sütler de işlemden geçiyor”
‘Günlük’ diye satılan sütler de işlemden geçirilerek kaymağı alınıp homojenize ediliyor, bu işlem sütün muhteviyatını bozuyor. Hazır gıdalar hastalıkları tetikliyor. Hazır gıdalar kanserin yanı sıra, romatizmadan tiroit hastalıklarına kadar bütün genel hastalıkların artmasına yol açar.
Gerçek yoğurtta kaymak tabaka halinde kalmaz
Yoğurdun vücudun dengesini koruması açısından çok önemli olduğunu söyleyen Doç. Dr. Yavuz Dizdar, “Ama işlemden geçmemiş yoğurt tüketilmeli” dedi. Küflenmeyen yoğurdun gerçek yoğurt olmadığını belirten Dr. Dizdar, şöyle konuştu: “Yoğurdu evde kendiniz mayalayın. Bozulmayan yoğurt yoğurt değildir. Rafa gelene kadar ağır işlemlerden geçiyor. Kaymağı tabaka halinde kalkıyor. Gerçek yoğurtta kaymak böyle kalkmaz. O yoğurttan yapılan ayran veya sütü içtiğinizde gaz çıkmıyorsa bilin ki yararı yoktur, zararı ise çoktur.”
‘Bugün sırf ‘böceklenmesin’ diye nohut ve mercimeğin bile radyoaktif ışınlamadan geçirildiği söyleniyor’ diyen Dr. Yavuz Dizdar, bakliyat, hububat, salça ve yağın köyden temin edilmesini önerdi.
Zeytinyağının doğalı makbul
‘Zeytinyağını bol tüketelim’ diye bir yaklaşım da elbette hatalıdır. Yeterince tüketilmelidir, ama mutlaka soğuk sıkım sızma zeytinyağı olmalıdır. Zeytinyağının faydası natürel olmasıyla ilgilidir. Alıp da aşırı işlemden geçirirseniz ortadan kalkar. Gerçek zeytinyağını kedi bile içer. Oysa marketlerde satılan markalı ürünlerin hepsi önden sıcaklık işleminden geçirilir. Faydalı içeriği kaybolur.
Çocukları köy sütüne alıştırın
Çocuklar gerçek gıdayla beslenmek zorundalar, çünkü vücutları gelişiyor. Ama tat duyularına da dikkat etmeliyiz. Çocuk marketten alınan işlemden geçmiş gıdanın tadına alışınca doğalını yiyemiyor. Açık süt alıp, kaynatıp vermek zorundayız. Ama kutu süte alışınca “kokuyor” diyor. Bu, tavuk ve yumurta için de geçerli. Piliç tadına alışan çocuk, köy tavuğunu, yumurtasını yemiyor. Bu ciddi bir sorun, zira eksik beslenmeye başlıyor. O nedenle çocuklara doğal gıdalar vermeli, tadına alıştırmalıyız”