Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Alerji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ömer Cevit, çocuklarda alerjik astım görülme sıklığını ölçmek için yakın geçmişte iki kez araştırma yapıldığını söyledi.
Çocuklarda alerjik astım sıklığının 1996 yılında yüzde 9.6, 2004’de yüzde 11.4 olarak belirlendiğini kaydeden Cevit, ”Alerjik rinit sıklığı da yüzde 11’lerde. Türk toplumunda her üç çocuktan biri astım, alerjik rinit, egzamadan muzdarip. Alerjik hastalıklar son 20-30 yıldır giderek artıyor. Özellikle okul öncesi çağlarda belirgin artış var. Alerjik reaksiyonların ölümcüllüğünde ise artış yok çünkü geliştirilen tedavi yöntemleriyle bu oran düşmektedir” dedi.
Alerjik astımın öncelikle çocuğun genetik yapısından kaynaklandığını belirten Cevit, çevresel faktörlerin başında ise sigarayı saymak gerektiğini vurguladı. Cevit, şunları söyledi:
”Çocuğun yanında sigara içilmesi alerjik reaksiyon gelişme yatkınlığını artırıyor veya alerjik hastalığı varsa bunun şiddetini artırıp iyileşme oranını düşürüyor. Aynı zamanda tedaviye cevabını da engelliyor. Bu durumda astımlı çocuğun tedavisi daha zor. İlaçlara cevap verme oranı daha düşük. Astımın şiddeti de kuvvetleniyor. Ebeveynlerin bunu özellikle bilmesi gerekiyor. Bizim 1996 yılında yaptığımız çalışmada, astımlı çocukların yüzde 68’inin evinde sigara içildiğini ortaya koydu. 2004 yılında ise bu oran yüzde 54 olarak belirlendi.”
HİJYEN HİPOTEZİ DE ÇOCUĞUN ALEYHİNDE
Hava kirliliğinin artmasının da çocuklarda alerjik astımın gelişmesini tetiklediğine işaret eden Ömer Cevit, yoğun trafiği olan bir yola 75 metre mesafede oturan bir ailenin çocuğunda astım görülme olasılığının, 75 metreden daha geride oturana göre daha yüksek olduğunu söyledi.
Cevit, alerjik hastalıklardan söz ederken günümüzde hijyen hipotezinin de gözardı edilmemesi gerektiğini vurguladı. Prof. Dr. Cevit, ”Çocuk doktorları olarak aşılanmayı mutlak surette destekliyoruz ancak çocukların hastalık geçirme riskinin düşmesiyle, alerjik hastalıkların daha yüksek oranda ortaya çıkmasını beraberinde getiriyor. Yani bir yerde, ne kadar az hastalık o kadar çok alerji gibi bir döngüye girebiliyor. Çocuklarımız eskiden daha fazla hasta oluyordu ama daha az alerjiye yakalanıyordu. İşte buna hijyen hipotezi deniyor” diye konuştu.
EBEVEYN KAYGISI DA KRONİKLEŞİYOR
Alerjik hastalığı olan bir çocuğun, evin içinde hareketleri kısıtlanan ve aşırı korunan bir çocuk olduğunu bildiren, Cevit sözlerini şöyle sürdürdü:
”Bu çocukların ebeveynlerinin de kaygı düzeyleri daha yüksek oluyor. Hasta ne kadar kronikse ailenin huyu da o derecede değişiyor. Bu korunmanın, çocuğa ‘Koşma, şunu yapma’ diye kısıtlamalara vardığını görüyoruz. Aşırı korunan, günlük aktivasyonlarından kısıtlanan bir çocuğun tabii özbenlik saygısı düşüyor, kendine güveni azalıyor, toplumsal aktivitelere katılımı da azalıyor. Bu da kısır bir döngü oluşturuyor. Aile, bu koruyuculuğu okula da yansıtıyor. Çocuğun okulda sıkıntı çekmesini istemiyor. Çocuğun iyilik durumunun tedavi ile sağlanması gerekirken, aile bunu tersinden okuyor ve ‘Az hareket et, beden eğitimine girme’ şekline döndürüyor.
Yanlış burada başlıyor. Diğer çocuklarla bir arada olamayan çocuk sosyalleşemiyor. Bu nedenle de kendini toplumdan biraz farklı hissediyor. Yalnızlaşma duygusu yaşamaya başlıyor. Okul, aile, çocuk ve doktor arasında bir iş birliği kurularak bu kısır döngünün kırılması gerekir. Bu çocukların spora daha fazla katılımı, aile ile çocuk arasındaki ilişkinin derinleştirilmesi, ailenin astım tedavisi hakkında bilgilendirilmesi ile bu sorun çözülebilir.”
PSİKOSOMATİK HASTALIK RİSKİ ARTIYOR
Cevit, yapılan bazı bilimsel çalışmaların, alerjik hastalığı olan çocukların sadece ana ve babaları değil diğer yakın akrabalarında da psikosomatik hastalıkların görülme sıklığının yüksek olduğunu da ortaya koyduğunu söyledi.