Genetik günlük hayatımıza girdi. Hani sürekli "hormonlu besinler"den bahsediliyor ya, artık işler onun da ötesine geçti ve genetik özellikleri değiştirilmiş besinler ortaya çıktı.
Tarımda biyoteknoloji kullanımı yaklaşık 40 yıldır yoğun olarak sürmekte. Şu ana kadar, aralarında domates, patates, mısır, pirinç ve fasulye de olan hemen hemen 40 adet genetiği değiştirilmiş bitki üretilmiş. Bu ürünlerin bazı ülkelerde ticari ürünler olarak satışa sunulmasıyla birlikte bu konuda yoğun tartışmalar yaşanmaya başlamış. Bu tartışmalar halen sürüyor. Genetik teknolojilerin tarım alanında kullanılmasını destekleyenler olduğu kadar buna karşı çıkanlar da var. Bu çatışma genelde ABD ve Avrupa arasında yaşanmakta. ABD ve genel olarak Amerika kıtasındaki devletler bu ürünlerin üretimi ve ticaretine destek oluyorlar. Genetik olarak değiştirilmiş tarım ürünlerinin %98’i ABD, Kanada ve Arjantin’de yetiştiriliyor. Avrupa ise konuya oldukça temkinli yaklaşıyor.
Genetik müdahale konusunda somut bir örnek verelim. Genetik mühendislik sayesinde herhangi bir canlıdaki genler başka bir canlıya aktarılabiliyor. Örneğin bir balıktan alınan genler bir domatesin içine yerleştirilebiliyor. Üzerinde genetik müdahale yapılmış olan domates, balıktan aktarılan bu gen nedeniyle soğuktan korunması gerektiğini "düşünerek" antifriz maddesini üretiyor. Böylece bitkinin soğuğa karşı dayanıklılığı artmış oluyor. Yine domates üzerinden gidecek olursak, geleneksel yöntemler kullanılarak yapılan tarımda 1 kilo tohumla 10-15 kilo domates üretmek mümkünken, genetik yapısı değiştirilmiş tohumlar kullanıldığında yalnızca bir avuç tohum kullanarak bir kamyon dolusu domates elde edebiliyoruz.
Genetiği değiştirilmiş bitkileri savunanlar, 21. yüzyılın en büyük sorunlarının çözümü açısından bu bitkilerin çok şey vaat ettiğini iddia ediyor. Bu yöntemle dünyanın hızla artan nüfusu için kaynak sağlanacağını ve insanların beslenmelerinin iyileşebileceğini düşünüyorlar. Biyoteknoloji, tarım ürünlerinin zararlı virüsler ve böcekler gibi çeşitli faktörlere karşı dayanıklılığını artırma, verimliliklerini ve besin değerlerini artırma gibi iddialar taşıyor. Bütün bunlar ilk başta kulağa çok hoş geliyor elbette; ancak genetiği değiştirilmiş organizmaların insanlığa ve dünyaya yarardan çok zarar getireceğini savunanlara da kulak kabartmak gerekiyor.