Uzmanlar, son olarak SGK’nın, ”Psikoterapinin bir tedavi yöntemi olarak fobi gibi hastalığın sebebine yönelik bilinçlenmeyle tedavi sağlanabilen bozukluklarda geri ödemeye değer olduğu; ‘biyolojik kökenleri’ olan şizofreni için bunun söz konusu olamayacağı” yönündeki savının ”doğru” olmadığını belirtiyor. Şizofreni hastalarında mümkün olan en iyi tedavi yanıtının sağlanamamasının, ”psikoterapi boyutunun ihmal edilmesinden” kaynaklandığını ifade eden uzmanlar, ”Şizofreni gibi karmaşık bir hastalığın tedavisinin 10 saniye sürecek bir reçete yazma işlemiyle ya da SGK hekiminin önerdiği şekilde ‘hastayı dinleyerek’ başarılamayacağı açıktır” değerlendirmesinde bulunuyor.
Türkiye Psikiyatri Derneği Şizofreni ve Diğer Psikotik Bozukluklar Bilimsel Çalışma Birimi Adına, AA muhabirine açıklama yapan İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alp Üçok, fobi, obsesif kompulsif bozukluk gibi psikoterapinin etkili olduğu anksiyete bozukluklarında genetiğin etkili olabildiğini söyledi.
”SGK’nın ‘psikoterapi hafif hastalıklarda etkili olurken biyolojik kökenli ağır bozukluklarda işe yaramaz’ inancını paylaştığını” belirten Üçok, son 15-20 yıldır şizofreninin nörobiyolojik etkilerinde ve ilaç tedavisinde önemli gelişmeler olduğunu, geliştirilen ilaç sayısının ve şizofreni tedavisinde başarının arttığını, buna karşın tek başına farmakolojik tedavinin şizofrenide yeterli olmadığını vurguladı. Üçok, ”Bütün dünyada kabul gören bilimsel klinik bilgi, farmakolojik girişimlerin, şizofreni tedavisinin gerekli olan ama yeterli olmayan bir bileşen olduğudur” diye konuştu.
”HASTANIN HASTALIĞINI KONTROL ETMESİ…”
Şizofreninin biyolojik yatkınlık zemininde ortaya çıkmakla birlikte başlangıcında çevresel değişkenlerin tetikleyici rolü olduğunun da bilindiğine dikkati çeken Üçok, şöyle devam etti:
”Daha önemlisi kişinin dengesini bozucu etkisi olan her çeşit (madde kullanımı gibi biyolojik, göç gibi sosyolojik, fiziksel/cinsel travma, iş, yakın kaybı, ailenin yüksek duygu ifadesi gibi psikolojik) değişkenin hastalığın gidişi üzerine etkisi olduğu bilinmektedir.
Dolayısıyla ortalama şizofreni tedavisi, uygun biyolojik tedavilerle hastalığın yeniden alevlenmesine yol açan içsel ve dışsal değişkenlere karşı daha sağlıklı başaçıkma yöntemleri geliştirmesini sağlayan psikoterapinin birlikte uygulanmasıyla mümkündür. Maalesef, gerek ülkemizde gerekse dünyada şizofreni hastalarında mümkün olan en iyi tedavi yanıtının sağlanamaması psikoterapi boyutunun ihmal edilmesinden kaynaklanmaktadır. Şizofreni gibi karmaşık bir hastalığın tedavisinin 10 saniye sürecek bir reçete yazma işlemiyle ya da SGK hekiminin önerdiği şekilde ‘hastayı dinleyerek’ başarılamayacağı açıktır.”
Üçok, özel yaklaşımların hedeflenen amaca göre şizofreni hastasına terapötik ilişki kurulduktan sonra uygulanabildiğini anlatarak, ailenin yüksek duygu ifadesinin (aşırı eleştiri ya da kollayıcı tutum) ‘tamiri’ için aile tedavisi ya da ruhsal eğitim yapılabileceğini söyledi.
Kişinin hastalığın oluşumu hakkında bilgilendirilmesi, yaşadığı sıradışı yaşantıları anlayabileceği bir çerçeve sunulması; önceki yaşam olayları ile hastalığın başlangıcı ve seyri arasındaki ilişkiyi kavramasını sağlayacak yaklaşımların uygulanması; nüksün önlenmesine yönelik çabaları içeren kognitif-bilişsel psikoterapi uygulanmasının doğru bir yaklaşım olduğunu belirten Üçok, şunları kaydetti:
”Sözel ve sözel olmayan iletişim becerileri, kişiler arası problem çözme, çevresiyle iletişim kurma, iş başvurusunda bulunmak yoluyla kişinin hastalık nedeniyle kaybettiği ya da hiç kazanamadığı temel becerileri kazandırmayı amaçlayan psikososyal beceri eğitimi verilmeli.
Hastanın ilaç uyumunu bozan her çeşit nedenin ele alınarak içgörü sağlanamasa da hekim-hasta ilişkisinde psikoterapi yoluyla sağlanacak güvene dayalı olarak ilaç tedavisinin sürdürülmesine yönelik motivasyonel (güdüleyici) görüşme teknikleri yapılmalı.
Hastanın ego gücüne göre hedefler konmasını ve bunları engelleyen durumların aşılmasını, hastada psikozun alevlenmesine yol açabilecek her değişkenle mücadele edilmesine yönelik destekleyici psikoterapi uygulanmalı.”
”SGK, PSİKOTERAPİNİN YAYGIN KULLANIMINI TEŞVİK ETMELİ”
Ankara Üniversitesi Ankara Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Atbaşoğlu da SGK’nın görüşünde ”hastanın dinlenilmesi ve güncel problemlerin çözümlenmesine yönelik” uygulamaların zaten her branşta gerekli olduğunun belirtildiğini dile getirdi.
Bunun ”doğru” olduğunu belirten Atbaşoğlu, ”Belirti sorgulama, iyi bir hasta-hekim ilişkisi kurma, güncel problemlerin çözümlenmesi gibi psikiyatriye özgü olmayan hekimlik uygulamalarıdır ve bireysel psikoterapi olarak nitelenemezler. Ancak ‘güncel problemlerin çözümlenmesi’ genel hekimlikte özgül bir müdahale olmasa da, psikiyatride özellikle şizofrenide özgül ve başlı başına etkili bir tedavi yöntemidir” diye konuştu.
Şizofreninin de takip ve tedavisinde güncel problemlerin psikiyatri uzmanınca ele alınmasının öneminin birçok bilimsel çalışmayla gösterildiğini vurgulayan Atbaşoğlu, şöyle devam etti:
”Güncel problemler (aile içinde ya da iş yerinde ilişki sorunları ya da verim düşüklüğü), hastalık seyrine ilişkin değerli bilgi veren belirtiler olabilir; alevlenme başlangıcına işaret ederek yinelemenin önlenmesinde büyük değer taşır. Bu da ilaç dozunda artışın, hastaneye yatışların, her bir yineleme ile artan sosyal uyum zorluklarının önlenmesi, azaltılması ve tedavi maliyetinin düşmesi anlamına gelir.
Avrupa ülkelerinde şizofrenide psikoterapinin tedavi algoritmalarında yer alması, geri ödenmesi de tamamen ekonomik kaygılardan kaynaklanmaktadır. Şizofreni gibi sık sık acil servise başvurulması, yineleyen hastaneye yatışlar gibi nedenlerle sağlık kaynaklarının yoğun kullanılmasına neden bir hastalıkta, tedavi maliyetini düşürmenin ancak psikoterapinin de tedavinin parçası olarak kabul edilmesiyle mümkün olduğu Avrupa ülkelerinin sağlık otoritelerince bilinmektedir. SGK da şizofrenide tedavi maliyetini düşürmeyi amaçlıyorsa psikoterapinin daha yaygın kullanımını teşvik etmelidir.”
AA