Kanserin yaygınlaşması, hiç bilinmedik hastalıkların salgın hâlinde ortaya çıkması gibi sebepler, doğal olarak tüketicinin organik ürüne yönelmesine yol açıyor. Üstelik, organik ürün kavramı artık gıda ile sınırlı da değil. Tekstilden kozmetiğe kadar çeşitli alanlarda ürünlerin organikleşme trendine girdiğini görüyoruz. Özellikle kozmetik sektöründe raflar, organik sabun, krem ve şampuanlarla dolmaya başladı. Hemen her ürün türünün organiği piyasaya sürüldü. Özellikle bebekler ve çocuklar için yeni markalar oluşturuldu. Çocuklarının sağlığına her şeyden önem verdiğimiz için de pahalı da olsa bu ürünleri tercih eder olduk. Estetik International Estetik Cerrah Op. Dr. Bülent Cihantimur, bu konuda önemli açıklamalarda bulundu. Op. Dr. Cihantimur’la yaptığımı bu röportaj oldukça ilginizi çekecek…
Son olarak da raflarda, emsallerinden daha pahalı plasenta kremler, serumlar ve kök hücre içeren krem ve serumlar boy gösterdi. Bu konuda görüşleriniz neler?
Bir hekim olarak bu ürünlerin ne kadar organik olduklarına dair ciddi endişeler besliyorum. Diğer ürünlerden daha sağlıklı oldukları kesin gibi görünse de ‘organik’ sıfatını hak edebilmek için bu kozmetik ürünlerinin ilk aşamadan ambalaja konulmasına kadar tüm süreçte kesinlikle hiçbir kimyasal madde ile işlem yapılmamış olması gerekiyor.
Organiklik vasfı şüpheli ürünler kullanmak yerine, bu vasfa sahip olduğundan kesinlikle şüphe duymayacağınız, tıbbi nitelikte ürünler bulabileceğinizi söyleseydim, ne düşünürdünüz?
Evet, böyle ürünler var ve bunları kullanarak estetik anlamda inanılması zor gelişmeler kaydedebiliyoruz. Gerçekten organik olan, katkı maddesi içermeyen bu ürünlere Organik Kokteyl adını veriyoruz. Bir estetik cerrah olarak, böyle bir uygulamayı duyduğumda çok heyecanlandım. Çünkü, bu gelişmeler bence estetik sektöründe yeni bir dönemin başlangıcının habercisi. Hastanın kendi kanından ve yağından, kolayca, hijyenik bir ortamda kendi gözü önünde hazırlanabilen bu kokteyllerin uygulaması da çok basit ve ama etkileri de beklenenin çok üstünde.
Nedir bu kokteyller?
PPP: Hastadan aldığımız kanı santrifüj ettiğimizde ortaya çıkan plazmaya ‘Platelet Poor Plasma’ diyoruz. Bu ürünü, Plazma Gel hazırlamak için ve cilde serum gibi sürmek için kullanıyoruz.
PRP: Hastadan alınan kan, özel bir santrifüj işleminden geçirilerek elde edilir. Plazmanın en değerli kısmıdır çünkü içerisinde büyüme faktörleri bulunur ve enjekte edildiği her yerde hem yara iyileşmesini sağlar hem de ağrıyı azaltır.
PLASMAGEL: Hastanın kendi kanından hazırladığımız dolgu maddesidir. Kişinin kendi kanından hazırlandığı için çok güvenlidir ve istenen miktarda hazırlamamız mümkündür. Bu nedenle de maliyeti uygundur. Ancak, elde edilen dolgu maddesinin 1-3 ay gibi kısa surede erimesi gibi önemli bir dezavantajı vardır.
FATGEL: Kişinin kendi yağından hazırlanan müthiş bir ürün. Elde ettiğimiz yağ greftini, mikser benzeri özel bir aletten geçirerek elde ediyoruz. Böylelikle yağ inceltilmiş ve kök hücreler serbestleştirilmiş oluyor. Çok ince iğnelerle her yerde kullanılabiliyor. PPP, PRP ve PLASMAGEL ile karıştırılabiliyor. Uygulaması yağ enjeksiyonundan daha kolay ve kalıcılık oranı klasik yağ enjeksiyonuna göre çok yüksek.
MIXTGEL: Az önce bahsettiğim PRP, PLASMAGEL ve FATGEL karışımından hazırlanan özel bir kokteyl. Diğerlerinin sahip olduğu avantajların toplamına sahip. Uygulandığı bölgeye hem dolgunluk veriyor hem de cildin kalitesini arttırıyor.
Kök hücre tıpta önem kazandı…
Kök hücre konusunda neler söyleyeceksiniz?
‘Kök hücre’, ‘öncü hücre’, ‘ana hücre’ demektir. Bu hücreler, daha sonra aldıkları sinyaller ile ihtiyaç olan doku hücresine dönüşebiliyorlar. Bu, bir deri, kemik, kas veya kıkırdak hücresi olabilir. Bu nedenle kök hücre kavramı tıpta son on yılda çok önem kazandı. Çünkü, tedavisi olmayan birçok hastalığın; iyileşmeyen yaralar, şeker, Alzheimer, Parkinson, vb. hastalıkların kök hücre tedavisiyle iyileştirilebileceğine dair kuvvetli kanıtlar bulunuyor.
Yani kök hücre, birçok hastalığın tedavisinde yararlanılacak bir potansiyele sahip öyle mi?
Şu anda dünyanın hemen hemen her yerinde kök hücre laboratuvarları açılıyor. Kök hücre için birçok kaynak var vücudumuzda. Embriyo, kordon kanı, plasenta, kan, kemik iliği ve yağ dokusu bunlardan birkaçı. Yağ dokusu dışındakilerden kök hücre hazırlamak hem daha zor hem daha zahmetli hem daha pahalı ve hem de elde edilen kök hücre sayısı çok daha az. Bu nedenle yağ dokusundan kök hücre elde etme fikri her geçen gün daha fazla değer kazanıyor. Ben Kore’den getirdiğimiz bir teknoloji kullanıyorum. Tamamen kapalı bir sistemle yetmiş dakikada bir mililitrede bir milyondan fazla kök hücre içeren ürüne sahip oluyorum.
YeniŞafak