Türkiye’de kadın kanser vakaların yaklaşık yüzde 25’ini meme kanseri oluşturuyor. “Meme kanseri bir kadın için ekonomik gücünü, işini, vücudunun cinsel kimliğini oluşturan bir parçasını, bu parçasının işlevini ya da tümüyle yaşamını yitirme olasılığıyla karşı karşıya kalma anlamını taşıyor” diyen Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Selma Bozkurt, hastalığın kadınlar üzerinde ciddi bir travma yarattığına dikkat çekiyor. Meme kanserinin tanı ve tedavi sürecinin eşleri de yıprattığını hatırlatan Doç. Dr. Selma Bozkurt, hastaların yanı sıra eş ve çocukların da psikolojik destek alması gerektiğini söylüyor.
Doç. Dr. Selma Bozkurt, Meme Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında, bu hastalıkla psikolojik açıdan nasıl mücadele edilebileceğiyle ilgili çiftlere önemli bilgiler verdi:
Meme kanseri, kadınlarda en sık görülen kanser türleri arasında yer alıyor. Dişiliği ve cinselliği sembolize eden organa karşı tehdit oluşturduğu için meme kanseri, diğer kanserler arasında ruhsal ve psikososyal yönleri açısından en çok araştırılan kanser türünü de oluşturuyor. Meme kanseri görülen hastalarda hastalığın ilerlemesi, tekrarlaması ya da tedavi sürecinin belirsizliğine ek olarak kemoterapi ilaçlarının yan etkileri, cerrahi müdahale sonucu beden ve benlik imajındaki bozulmalar, sosyal ilişkilerin kesintiye uğraması, şiddetli ağrı ve ölüm korkularına sıkça rastlanıyor.
AİLE İÇİ KRİZLERE ZEMİN HAZIRLIYOR
Tedavi başladığında, çeşitli sosyal durum değişikleri ve tedavi etki ve yan etkilerinin görülmesiyle bu inkar yerini öfke veya umutsuzluğa bırakabiliyor. Cerrahi tedavi uygulanmışsa hasta operasyon sonrası erken dönemi geçirdikten sonra bedeniyle ilgili kaygıları ve özgüven eksikliğini derin şekilde hissedebiliyor. Ayrıca hastaya verilen sosyal desteğin varlığı, yeterliliği ve bireyin stresle baş etme gücüne bağlı olarak anksiyete ve depresif bozukluklar da ortaya çıkabiliyor. Bu durumların varlığı kanser tedavisini reddetme ve tedaviye uymama davranışlarına, aile içi krizlere ve çatışmalara zemin hazırlıyor.
EVLİLİKLERİ YIPRATABİLİYOR
Meme kanseri olan kadınlarda olduğu gibi, onların eşlerinde de psikolojik sorunlar görülebiliyor. Tanı ve tedavi sürecinde karşılaşılan birçok tatsız durum eşi de yıpratıyor. Zaman içinde hastaların eşlerinde tükenmişlik, çabuk kızma, sinirlilik, enerji azlığı, motivasyon kaybı, yorgunluk gibi belirtiler gözlemlenebiliyor. Eşler, yaşamlarında ilk kez bu kadar yakından deneyimledikleri bu zor süreçte sıklıkla hastaya nasıl davranmaları gerektiği konusunda ve hastalık sürecini birlikte nasıl daha sağlıklı atlatabilecekleri konusunda kendilerini yetersiz hissedebiliyor. Tedavinin ve hastanede geçirilen sürelerinin uzun sürmesi, tekrarlamalar ve gündemdeki konunun çoğunlukla hastalık olması, evlilikleri de yıpratabiliyor. Ayrıca kanser olgusu eşlerin arasına girdiği için bazı çiftlerin sosyal-duygusal paylaşımları azalabiliyor. Tedavi sürecinde gereken psikolojik destek göz ardı edildiğinden çiftler daha fazla ruhsal sorun yaşıyor ve bu durum bazen eşler için ayrılığa giden yolun başlangıcı olabiliyor.
TÜM AİLE ÜYELERİNE DESTEK ŞART
Meme kanseri olan kadın, tanıdan sonraki süreçte gerek cerrahi müdahale öncesi, gerekse kemoterapi öncesinde ruhsal olarak değerlendirilmesi ve profesyonel olarak sağlanacak psikolojik desteğin mümkünse eşiyle birlikte verilmesi gerekiyor. Hatta varsa çocukları ve diğer aile bireylerinin de sürece dahil edilmesi büyük fayda sağlıyor. Bu sayede aile üyelerinin hastaya sağlayacağı destek de güçlendirilmiş oluyor. Hastanın kanserle mücadele ederken kendini yalnız hissetmemesi ve duygularını paylaşabileceği bir ortamın oluşturulmasıyla hastalığı daha kabul etmesini sağlıyor, bu durum tedavi sürecini ve iyileşmeyi olumlu yönde etkiliyor.
EŞLER İÇİN ÖNERİLER
Evlilikte ve ilişkilerde sürekli her şeyin yolunda gitmeyeceğini, iniş ve çıkışların olacağını biliyoruz. Hasta kendi kaybı ve rahatsızlığıyla ilgili olarak kişisel kaygılar yaşarken eşi de hastanın rahatsızlığıyla ilgili kendi sorumluluk payı ve nasıl davranması gerektiğiyle ilgili endişeler taşıyor olabilir. Çiftler bu sıkıntılı durumdan kaçınmak ve gizlice ıstırap çekmek yerine birbirine vakit ayırmalı ve duygu paylaşımı yapmalı. Karşılıklı endişeleri, düşünceleri ve hislerine, hastalığın kendisini ve sosyal hayatını nasıl değiştirdiğine dair bol bol konuşmak ya da konuşanın zor geldiği durumlarda bu zorlu süreçte yaşadıklarını yazıya dökmek hem eşlere hem de ilişkideki uyumu korumaya ve sürdürmeye yardımcı olabilir.