Arkadaş grubu içine katılmayan,konuşmayan, kendi halinde oyun oynayan çocuklar için aileler zamanzaman kaygılanır. Çekingen olarak nitelendirilen bu çocukların aslında pek de suçu yok. Koç Üniversitesi Psikoloji Bölümü Çocuk ve Aile Çalışmaları Laboratuvarı Direktörü Doç. Dr. Bilge Yağmurlu, çekingenliğin büyük kısmının getenetik temelli olduğunu belirtiyor. Yağmurlu, “ Yıllar içinde bu durumu çocuklar aşabiliyor ya da aynı şekilde devam ediyor. Devam etmesinde ise öncelikle ailenin tutumu daha sonra da çevre koşulları etkili” diyor.Yağmurlu ile çekingenlik üzerine Hürriyet gazetesine konuştu.
Hayatın ilk yıllarında aile ortamı ve burada yaşayan bireylerin özellikleri ilk ve en önemli çevreyi oluşturuyor. Buna daha sonra yuva, okul, arkadaş grupları da ekleniyor.Anne – baba eğer çekingen olursa bu durum daha da pekişiyor ve artıyor. Çünkü aile birer model görevinde. Çocuk, yetişkin davranışlarını, hayat içindeki ilişkileri, konuşmayı,susmayı, yaklaşmayı, uzaklaşmayı,görüşmeyi, ciddiyeti, samimiyeti, sosyal sorunları çözmeyi ilk olarak anne – babada görüyor. Bunların nasıl, ne zaman, ne kadar olduğunu da doğal bir biçimde izleyerek,sorarak öğreniyor. Eğer girişken bir ortamda büyürlerse gelecekte aktif bir yaşamın onları beklediği söylenebilir. O zaman çocuk yeni sosyal ilişkiler içine kendiliğinden, çaba sarf etmeden giriyor. Bu da becerilerin gelişmesini destekliyor. Bunların temelinde ise sözlü veya yazılı iletişimi doğru anlama ve kullanma yatıyor. Başkalarının duygularını anlayabilme, kendini kontrol edebilme, etkileşim,yani karşılıklı ilişki, olmadan sosyal beceriler de öğrenilmiyor.
DAVRANIŞLAR GÖZLEMLENEREK TANI KONULABİLİR
Çocuğun çekingen olup olmadığını anlamak için, onun davranışlarına bakmak gerekiyor.Özellikle sosyal ortamlarda gözlem yapılarak tanı konulabilir. Evde, kardeşleriyle rahat olmalarına bakmamalı, dışarıda nasıl davrandıkları önemli. Bu durum çok yakından tanınmayan biriyle birlikteyken belirgin olabilir. Örneğin, çekingen bir çocuk parkta yaşıtlarının diğer akranlarının yanına gitmez, onlarla konuşmak istemez.Anaokulunda bile arkadaşlarının oynadığı oyuna rahatlıkla katılmayabilir. Dışarıdan izler, uzaktan bakar, konuşmaz, ve aralarınagirmez. İçinden geçtiği halde bunu yapamaz.
ÇEKİNGENLİK HASTALIK DEĞİL
Çekingenlik, her zaman değiştirilmesi gereken bir hastalık veya üstesinden gelinmesi gereken bir durum değil. Çocuk yaş gruplarıyla iletişim kurarken kaygılıysa çekingen denebilir. Ama sosyal olup, yalnızlıktan keyif alıyorsa buna çekingen denmeyebilir.Bir çocuk yabancılara yanaşmıyorsa, bu bazen iyi olabilir. Yetişkinler nasıl ortada bir neden yokken hiç tanımadığı biriyle konuşma gereği duymuyorsa bu onlar için de geçerli. Yabancı biriyle konuşmayan çocuk,her zaman problem olarak görülmemeli.Bunun bir sorun haline gelmesi için bu özelliğin rahatsız edici olması gerekiyor. Yani arkadaşlarının yanında daha aktif olmak,konuşmak istiyor, rahat davranmaya özen gösteriyor ama yapamıyorsa ona destek verilmeli. Sosyal ilişki kurmaya ilgisi yoksa,onda kaygı düzeyinin artmasına neden olabilir.
Biriyle konuşmanın, bir ilişki başlatmanın zor olduğunu düşünüp bu ortamlardan kaçınır. Böyle olduğunda küçük yaşlardan itibaren arkadaş gruplarında, okulda hatta ileri yaşlarda iş yaşamını olumsuz etkileyebilir.Ancak burada “Kendi başına olmak”ile çekingen olmak arasında fark var. Bazı çocuklar konuşmaktan utandıkları, sosyal ilişkiyi kuramadıkları, kaygı duydukları için değil, yeterli becerilere sahip oldukları halde kendi başlarına zaman geçirmeyi tercih ettikleri için sosyal etkileşimden uzak durabilir.Yani isteyip de yapılamayan bir durum değil. Bunların çok az sayıda iyi arkadaşları oluyor, daha çok okulda veya apartmanda arkadaş ediniyorlar. Örneğin, parka gittiklerinde kendi başlarına oyun oymayı dert etmiyorlar.
SÜREKLİ AKTİF OLMAK HAYATTA BAŞARININ GÖSTERGESİ DEĞİL
İletişim kurmakta sorun yaşayan çocukları zorlamadan, yavaş yavaş ortamlara katılması sağlanabilir. Anne – babanın, bu hareketi destekleyici ve teşvik edici olabilir, zorlayıcı ve çocuğun yapabileceğinin ötesine geçilmemesi gerekiyor.Aşırı koruyucu olmak da özellikle çekingen çocukların sağlığı ve duygusal gelişimleri üzerinde olumsuz etkiler yaratıyor. Bu durum ‘düşkün, fedakâr, en iyi anne’ olmanın bir göstergesi gibi de görülebilir. Ama bu davranışların abartılı olmaması gerekiyor.Çocuğun bazen anne – babaya yapışma,ondan ayrılmama eğilimi de olabilir. Aile bu durumda çocuğun kendiliğinden ve rahat hissettiği kozadan ayrılmasını sağlayarak,dünyaya yönelik adımlarını küçük küçük desteklemeli. Ceza ve küçümseyici sözlerden uzak durulmalı. Arkadaşlarına eşlik etmiyor diye alaycı konuşmamalı.Başkaları ile karşılaştırma yapmamalı.Bazı aileler, bazı çocukların her gördüğü akranı ya da yetişkinle 10 yıllık arkadaşmış gibi konuşması, sahnelere atlayıp aktivitelere katılması aileler tarafından bir sosyal başarı olarak görülebilir. Bunu özgüven ya da başarının anahtarı olarak algılayabilir. Ama hayat sadece bunlarla sınırlı değil. Ayrıca Amerikan ve Asya kültürüne göre de bu durum değişiyor. Beğenilen çocuğun nitelikleri zaman içinde farklılaşabiliyor. Günümüzde akıllı,uslu, itaatkâr modelden girişken, rahat çocuk modeline geçiyoruz. Erkeklerin çekingen olması, kendisinden çok ailesi için dert edinilecek bir durum olabilir. Ama burada aile endişe duymamalı. Çünkü bir sosyal beceri eksikliği, yüksek düzeyde kaygı gibi sorunlar yoksa çekingenliğin doğal bir özellik olduğu bilinmeli” dedi.
SPOR VE SANATIN ÇEKİNGENLİĞİ AZALTICI YÖNLERİ VAR
Müziğin dikkat ve hafıza üzerinde olumlu bir etkisi var ama çekingenliğin azaltıcı bir yönü konusunda kesin veriler yok.Ancak çocukların gelişimlerine bireysel ve grup halinde yapılan aktiviteler katkı sağlar.Çekingen bir çocuğun eğilimi basketbol yerine yüzmeden yana olabilir. Sosyal ilişki kurmayı zor ve sıkıntı verici bulduklarından takım sporlarına tercih edebilirler. Böyle olduğunda zorlayıcı olmadan,sınırlarını bilerek, ihtiyaçlarına duyarlı davranmak gerekiyor. Örneğin,tercihleri desteklenmeli ve birlikte karar alınmalı.