Yenişafak’tan Nil Gülsüm’ün ropörtajı….
Diyarbakır’da Nevruz sebebiyle Öcalan’ın yapacağı çağrı merakla bekleniyordu. Mektuptan kongre çağrısı ve silah bırakma çıktı. Çözüm sürecinde geldiğimiz aşama ile ilgili neler söylersiniz?
Çözüm sürecinin Türkiye’de bütünüyle tarihi değiştirecek bir aşama olduğunu düşünüyorum. Adı üzerinde bir süreç, henüz tamamlanmamıştır, ama başlaması çok önemliydi. Dönemin Başbakanı Erdoğan, o ünlü Dolmabahçe konuşmasıyla süreci başlattığı zaman, aslında Türkiye üzerinde oynanan bir oyunu bozma konusunda bir siyasi karar vermişti. Bu karar AK Parti’yi yıpratabilirdi de. Ancak Erdoğan, bütün bunları göze alarak bu süreci başlattı. ‘Ben bu konuda her şeyimi kaybetmeye razıyım yeter ki Türkiye barışa ulaşsın ve terör sorunu çözülsün’ demişti. Sorunu çok açık biçimde tanımlamıştı.
LİDER TARİH İNŞA EDER
Erdoğan’ı kaybetme pahasına da olsa bu yola sevk eden neydi?
Ben Erdoğan’ın bu tarihi adımı atarken büyük bir sorumluluk aldığını, aynı zamanda da bu sorumluluğu alacak cesareti, siyasi iradeyi, yürekliliği ve liderliği ortaya koyduğunu düşünüyorum. Liderlik böyle bir şeydir. Lider, tarih inşa eder. Önünüze çıkan soruna cevap veriş biçiminiz, cesaretiniz sizi lider yapar. O sorunları görmezden gelirseniz tarihin kaydetmediği birçok adamdan birisi olursunuz. O bakımdan ben Erdoğan’ın attığı o adımı çok önemli buluyorum. Bugün terör örgütünün başı da silahlı mücadeleyi tasfiye etme kararlılığı ile ortaya koyuyorsa Erdoğan’ın attığı adımın ne kadar doğru olduğu bir kez daha görülmektedir.
EN ÖNEMLİ AŞAMADAYIZ
Şimdiye dek yaşanan sürece baktığımızda, gelinen yol kolay kat edilmedi ve bundan sonra da her şey bir çırpıda olmayacaktır. Sizin kanaatiniz nedir?
30 yıllık kanlı bir sayfanın kapatılması kolay bir iş değildir. O zor meselenin en önemli aşamasına gelinmiştir. Türkiye aslında çözüm süreci ile birlikte başka bir şey yapıyor. Sadece dağdaki teröristlerin silahsız hale getirilmesi sürecini başlatmıyor. Aynı zamanda Türkiye’ye karşı yürütülen bir projeye cevap veriyor. Ben meselenin esas önemli olan tarafının bu olduğu kanaatindeyim.
BATI BÜYÜK YATIRIM YAPTI
Türkiye’ye karşı yürütülen bu projenin gayesi nedir?
İmparatorluk dağıldıktan sonra parçalanmıştır ama Batılıların gözünde çözülmemiş bir sorun bulunmaktadır. Kürtlerin Türkiye’den ayrılması gerçekleşmediği için Batılıların projesi eksik kalmıştır. Bu sebeple Batılı istihbarat örgütleri çeşitli enstitüler ve benzeri yapılar kurarak Türkiye’yi nihai olarak parçalama projesinde ısrar etmişler ve çok büyük yatırımlar yapmışlardır.
DÜŞMANLIĞIN SEBEBİ BELLİ
Ne gibi yatırımlar?
Bu ayrılıkçı hareketi ortaya çıkarmak, örgütlendirmek, silahlandırmak, bölgenin şartlarını değerlendirerek yapılandırmak uzun bir gayret gerektirir. Batılı devletler ve istihbarat örgütleri bu sürece hem katkı yapmış hem de süreci yönetmişlerdir. Türkiye onların yüz yıl emek verdikleri maksadı da Türkiye’yi bölmek olan bu projeyi onların elinden alıp, yırtarak çöp sepetine atıyor. Dolayısıyla Erdoğan’a düşmanlığın ne kadar büyük olduğunu buradan anlayabiliriz. Çünkü Erdoğan, Türkiye’ye yönelik sürdürülen yüz yıllık oyunu bozan kişi oldu.
PARLAMENTER SİSTEM SORUNLARI ÇÖZEMİYOR
Cumhurbaşkanı Erdoğan Denizli’de yaptığı konuşmada ‘Neden Türk tipi başkanlık olmasın’ diyerek bu eleştiriyi getirenlere cevap verdi. Sizin kanaatiniz nedir?
Sayın Cumhurbaşkanı doğru söylüyor. Türk tipi başkanlık olsun sözünden alınan, gocunan ve reaksiyon gösteren bir çevre var. Yarı Başkanlık Sistemi dediğimiz şeyi Fransızlar icat etmiştir. Fransız tipi başkanlık sistemi oluyor da Türk tipi başkanlık sistemi neden olmuyor.
BÜROKRATİK TAHAKKÜM İSTİYORLAR
Neden başkanlık sistemi peki?
Parlamenter sistem Türkiye’de sorun çözme kabiliyeti az olan bir sistemdir. Esas itibariyle 1960 darbesinden sonra Türkiye’de kurumsallaşmış militer düzen var. Türkiye’de zaten parlamenter sistem gerçek anlamda işleyememiştir. Bu yapıyı savunanlar militarizmi hadi biraz daha hafif söyleyelim, bürokratik tahakkümü savunuyorlar. Bu bakımdan bütün bu yapıları değiştirecek esas unsur başkanlık sistemidir. Başkanlık sistemi demokrasinin en iyi işleyebileceği modellerden birisidir. Parlamenter sistemde güçler ayrılığı ilkesi kağıt üzerinde kalırken başkanlık sisteminde bağımsız kuvvetler ayrılığı işlerliğine sahip olunabilir. Ben Türkiye’nin işlemeyen ve bürokratik hegemonyasında kalan parlamenter sistemden, başkanlık sistemine geçilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Sürecin mimarı çözüme karşı olmaz
Erdoğan’ın “İzleme heyetine olumlu bakmıyorum” açıklamasını, ‘çözüm sürecinin ilerlemesine taş koydu’ şeklinde yorumlayanlar oldu. Ne dersiniz?
Bu iddia çözümün mantığına aykırıdır. Çözüm sürecinin mimarının sürece karşı olması söz konusu olamaz. Bunu söyleyenlerin kendilerine göre bir mantığı var: “İzleme komitesi diye bir heyet oluşturup, içine süreci baltalayacak kişileri koymayı başarırsak, onlara da bir takım şartlar ileri sürdürtüp sonra bu şartlar yerine getirilmediği için ‘çözüm süreci ilerlemiyor’ türünden açıklama yaptırırız” diye süreci engellemeye dönük hesap yapanlar var. Bunu demeseler bile, bunun bir adım sonrasında, ‘İzleme komisyonunda uluslararası temsilciler de olsun’ demeye başlarlarsa şaşırmayalım. Bu ise, sürece yabancı unsurların katılması, sorunun yine arkasındakilere teslim edilmesi, sürecin engellenmesi demektir. Dolayısıyla Erdoğan’ın tavrının doğru olduğu kanaatindeyim.
Selahattin Demirtaş’ın bu hassas süreçte fevri çıkışlar yaptığına sık tanık olmaya başladık. Bunun pik noktası, “Erdoğan’ı Başkan yaptırmayacağız” sözü oldu. Nasıl değerlendirirsiniz bu tavrı?
Türkiye’de çözüm sürecinin mimarı olan, 30 yıllık kanlı sayfayı yırtıp atan Cumhurbaşkanı’na karşı çözüm sürecini istemeyenlerle aynı dilde buluşmak, üzerinde durulması gereken bir konudur. Demirtaş, geçmişte Erdoğan’a ‘muhtar bile olamaz’ diyenlerle aynı yerde buluşuyor. Bu bağlamda Erdoğan’ın karşısında olmak Türkiye’nin karşısında olmak demektir. Çünkü bu Türkiye’nin birlik projesidir.
17 Aralık’ın hedefi çözüm süreciydi
Kandil’in ve bölgesel unsurların tavrı ne olur önümüzdeki süreçte?
Elbette Kandil’de ve Ortadoğu bölgesinde bahsettiğim uluslararası oyunun sahiplerinin boş durmayacağını söylememiz lazım. Dikkat ederseniz içeride de bu yapının etrafında politika yapanlar ve bir takım kendini sol diye tanımlayan çevrelerde yapılanmış unsurlar üzerinden de saldırıya geçiyorlar. Bu kişiler, ‘Teslim olmayın, neden teslim oluyorsunuz. Bu kadar silahlı mücadele verdiniz, Abdullah Öcalan teslim olun diyorsa bile rıza göstermeyin’ diyorlar. İsmini zikretmeye değmez bir kadın gazeteci çıktı bu sözleri söyledi. Uluslararası oyun aktörlerinin Türkiye’ye karşı nasıl boş durmadığını görmemiz lazım.
KOALİSYON DAYANIŞMASI
Çözüm sürecinin yakın zamanda yaşadığımız olaylarla bir ilişkisi var mı sizce? 100 yıllık planın heba olduğunu görmek kimi kesimlerce kolay olmasa gerek.
Ben Gezi’nin ve paralel yapının darbe girişiminin bu kadar saldırgan bir şekilde ortaya çıkmasında, çözüm sürecinin başarıya ulaşması ihtimalinin olduğunu düşünüyorum. Büyük ölçüde Batılı servislerin, içerdeki koalisyon ortaklarıyla dayanışması neticesinde gerçekleştiğini düşünüyorum. Daha geç de ortaya çıkabilirdi ancak çözüm olmadan engel olmak istediler.
Ropörtaj’ın devamını okumak için…