Hayatın yoğun temposu içinde akıp giden zamanı değerlendirmek isteyenler için dua ve niyaz mevsimi çoktan başladı. Regaip Kandili ile birlikte başlayan Üç Ayları yaşadığımız günler değerlendirilmesi gereken kıymetli zamanlar… Peki Üç Aylar ve önümüzdeki günlerde yaşayacağımız Kandil Gecelerini nasıl değerlendirmeliyiz konusunu İstanbul Başvaizi Mustafa Akgül ile konuştuk…
Peygamber Efendimiz (sas) Recep ayına girince, “Allah’ım Recep ve Şâban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır.” diye dua edermiş. Öncelikle Üç ayların kıymeti neden kaynaklanıyor?
Dinimizde 24 saatin içinde saat yoktur. Haftanın 7 günü içinde de uğursuz gün, senenin 12 ayı içinde de uğursuz hayırsız ay yoktur. Ancak günün 24 saatinin hepsi maneviyat açısından aynı değildir, seher vakti günün diğer saatlerine göre daha feyizli, daha bereketli manevi kazanıma daha müsait vakittir. Mesela Cuma günü haftanın diğer günlerinden daha üstündür. Ramazan ayı da 12 ay içerisinde en üstün aydır. Peygamber Efendimiz A.S, “Recep Allah’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayı” demiştir. Peki biz diğer aylarda ibadet yapmayacak mıyız, yapacağız; diğer aylarda dua etmeyecek miyiz, edeceğiz. Peygamber Efendimiz A.S. bu sözleriyle bize üç ayların maneviyat açısından daha feyizli daha bereketli, daha verimli olduğunu anlatmak istiyor. Üç aylar bizim dini gayretimizi artırmak için bölümlere ayrılmış bir zaman dilimi. Üç aylar, üç aylar içindeki 5 kandil ve Kadir Gecesi’nde Müslümanların ‘benim hayatımda yapmamam gerektiği halde yaptığım ne gibi günahlarım var’ şeklinde kendi muhasebesini yapması gereken zamanlar. Kişinin bu muhasebesi sadece kendi ve Allah arasındadır ve kişinin hiç çekinmeden bu muhasebeyi yapması gerekir. Mesela “Olmaması gerekiyor ama alkol var, olmaması gerekir ama arada kumar oynadığım oluyor, olmaması gerekir ama faizle ilgim var, olamaması gerekiyor ama şöyle yanlışlarım var…” şeklinde kişi bunları bir bir tespit etmeli. Bir de kişi yapmam gerektiği halde yapmadığım ne gibi görevlerim var diye düşünüp bunun da muhasebesini yapmalı. Mesela, 5 vakit namazımı kılıyor muyum? Ramazan orucumu tam tutuyor muyum? Zekâttan hiç borcum var mı, kurban borcum var mı? Eğer varsa kişi bunları bir tarafa yazmalı ve şu üç aylarda ve hiç olmazsa her kandil gecesinde eksik bir ibadetini yapmaya başlasa, bir günahından tövbe edip ona bir daha dönmemeye söz verse üç aylar ve kandil gecelerini en güzel değerlendirme şekli bu olur.
ÜÇ AYLAR VE KANDİLLER KARAR VE TÖVBE GECELERİ OLARAK DEĞERLENDİRİLMELİ
Senede 5 tane kandil var. Bir Müslüman, her kandilde bir günahına tövbe etse, bir ibadete de başlamaya karar verse, 5 sene sonra 25 günaha tövbe etmiş olacak. Hele 10 sene sonra 50 tane kötülükten uzaklaşmış, 50 tane büyük küçük ibadeti yapar hale gelmiş olacak. “Hocam zaten 50 tane ibadet var mı? diye soru da gelebilir ama ya ben 5 vakit namazımı kılıyorum ama gece teheccüd kılıyor muyum? diye düşünmek gerek. Bu kandile de teheccüdü ilave edeceğim, öbür kandile de kuşluğu ilave edeceğim. Bir başka kandilde Kur’an okumayı biliyor muyum? diye kendi kendime düşüneceğim. Bilmiyorsam öğrenmeye karar vereceğim. Eğer Kur’an okumayı biliyorsam her kandilde Yasin Suresi’nin bir sayfasını ezberlemeye karar versem, 6 kandil sonra Yasin’i ezbere bilir hale geleceğim.
Bize “Hocam bu gece kandil, hangi duaları edelim?” diye soruyorlar. Sen gıybete son ver yeter. Tabi bunu başka bir şey yapma manasında demiyorum. Ancak kötülükler illa içki, kumar, gayri meşru davranışlar değil, gıybet her birimizin farkına varmadan işlediği günahlardan biri. Bir kandil gecesi gıybete tövbe etmemize sebep olsa biz ondan çok şey kazanmış oluruz. Gerek üç aylarda gerekse mübarek kandillerde kaza namazı kılalım, Kur’an okuyalım, tesbih çekelim, mevlid okuyalım ve dinleyelim, dini sohbetler dinleyelim. Bunları yapalım ama asıl üç aylar ve kandil gecelerini karar ve tövbe geceleri olarak değerlendirirsek en güzel değerlendirme şekli bu olur.
Peki üç aylar neden diğer aylar içerisinde üstün kılınmış?
Biz vücudumuzdaki organların hiç birinden vazgeçemeyiz, ne elimizden, ne parmağımızdan vazgeçebiliriz ama kalp ile beynin yeri vücutta diğer organlara benzemez. Vücuttaki organların her birisi lüzumlu olduğu halde, bazısının daha hayati öneme sahip olduğu gibi, senenin bütün ayları da Allah’ın ayıdır ama bu üç aylar daha mübarek daha vazgeçilmez ve dini gayretlerin artması gereken aylardır.
BİR MÜSLÜMAN BİR İBADETE HAZIRLIKLI OLARAK GİRERSE ONDAN ALACAĞI SEVAP FARKLIDIR
Üç aylar konusunda bilhassa Recep ve Şaban ayları için şunun da altını çizmemiz gerekir. Bir Müslüman herhangi bir ibadete hazırlıklı olarak girerse ondan kazanacağı sevap başkadır, hazırlıksız girerse ondan kazanacağı sevap başkadır. Hac ibadetine aylar önce yazılan, kurası çıkan, seminerlere katılan, kafilesi belli olan bir hacının gün yaklaştıkça heyecanlanarak giden hacının Hac’dan kazanacağı sevap başkadır. Hacca yazılmamış ve kuraya da tabi olmadığı halde akşam bir telefon gelip de sabah Hacca gidiyorsun denilen bir kişinin Hacca gittiğinde alacağı sevap başkadır. Çünkü o kişi Hacca hazırlıksız gitmiştir. Bu noktadan hareketle biz Recep ve Şabanı iyi değerlendirirsek Ramazan’dan kazanacaklarımız çok daha farklı olacak, Recep ve Şabanı iyi değerlendirmezsek birden Ramazan’ın geldiğini göreceğiz. Bir bakmışız Haziran’ın 28’i olmuş, yarın sahura kalkılıyormuş diye Ramazana birden dalacağız ve kazancımız az olacak. Çünkü Ramazan’a henüz hazırlanmamış olacağız.
RECEP VE ŞABAN BİZİ RAMAZAN’A HAZIRLIYOR
Recep ve Şaban bizi Ramazan’a hazırlıyor ve bu aylarda tuttuğumuz oruçlarla, yaptığımız ibadetlerle Ramazan ayına iyi hazırlanmamız gerekiyor. Peygamber Efendimiz A.S bu aylarda hiçbir ayda tutmadığı kadar çok nafile oruç tutardı ve dini gayretlerini daha çok artırırdı. Hatta Sahabe-i Kiram buyuruyor ki, “Peygamber Efendimiz Recep ayında bazı seneler o kadar çok oruç tutardı ki, herhalde tüm Recebi oruçlu geçirecek zannederdik. Bazı senelerde de çok az tutardı ki, herhalde bu Recep de hiç tutmayacak zannederdik.” Peygamber Efendimiz niçin tüm Recep ve Şaban aylarını oruçlu geçirmemiş? Çünkü ümmetim öyle görür, vacip ya da görev olur diye düşünerek ümmetinin büyük bir yükün altına girmesini istemediği için nafile oruçları tavsiye etmiş, kendisi tutmuş ama zaman zaman da tutmayarak bunların nafile ibadetler olduğunu, mecburiyet olmadığını da bize anlatmak istemiştir.
Anadolu’da ‘üç aylar tutma’ denen bir şey var. Fıkıh kitaplarımızı açtığımızda üç aylar orucu diye müstakil bir oruç olmadığını görürüz. Üç ay derken, Ramazanı zaten hepimiz tutuyoruz da, Recep ve Şaban’ı ondan önce tutmak gerekir mi? Böyle bir oruç yok ama Anadolu’da ben bunu çok güzel bir adet olarak görürüm. İnsan hiç olmazsa ömründe bir kere üç ayları tutmalı diye başlar, Recebi, Şaban’ı tutar, o hazırlıkla da Ramazana girmiş olur. Kefaret orucu var malumunuz. Bir insan Ramazan’da niyet ederek başladığı farz bir orucu hiçbir mazereti olmaksızın bilerek bozarsa bunun kefareti iki ay peş peşe oruç tutmaktır. Anadolu insanımız Recep ve Şaban’a güzel formüller getirmiş ve demiş ki iki ay nasıl olsa kefaret tutacağım, Recep ve Şabanı da tutayım, Ramazan’a da böylece hazırlanmış olurum varsa da borcumu öderim. Hem de Ramazan’a mide, kalp ve zihin olarak da hazırlıkla girmiş olurum diye, kefareti de Ramazan’ın önüne koyarak böylece bir üç aylar tutma şekli oluşturmuşlar.
ÜÇ AYLARDA HANGİ DUALARI EDECEĞİZ?
Oruç ibadetinden bahsettiniz, namaz zaten farz kılınmış bir ibadet. Bunun dışında Üç Aylarda Ramazana hazırlanırken, manevi iklimimizi hazırlamak adına hangi ibadetlerimize özen göstermemiz gerekiyor?
Ramazan’ın içinde oruçla beraber fıtra denen, Ramazan Bayramı’nda fakirlere verilen fakirlere ödeme ibadeti var. Recep ile Şaban aylarında sadakalarımızı artırarak, buna hazırlanmamız gerekir. Peki bu aylarda hangi duaları edeceğiz? Peygamber Efendimiz A.S “Allahümme barik lena fi recebe ve şa’ban ve belliğna ramazan”. “Ya Rabbi bu Recep ayını ve Şaban ayını bize mübarek eyle ve bizi Ramazan’a ulaştır.” diye dua edermiş, biz de bu duaları etmeye devam ederiz. Bunun yanında “Allahümme inneke afuvvün kerîmun tuhibbul afve fa’fu annî.” “Ya Rabbi sen affedicisin, affetmeyi seversin. Beni de affet.” diye duaya devam ederiz.
“Ya Rabbi günahlarımın farkındayım, geçmiş günahlarımı bağışla, bir daha beni onlara döndürme.” diye dua ederiz. Tam da bu noktada kocaman bir parantez açmak gerek; mesela eğer sigara içenlerimiz varsa, “Ya Rabbi şu paketten beni kurtar, Ya Rabbi şu dumandan beni kurtar” diye dua edebilir. Eğer sigara içen kişiler bu sene Recep ve Şaban aylarında sigarayı terk ederse büyük iş yapmış olurlar.
Aslında ben reçete dualara pek yer vermek istemiyorum. Bunların dinde pek bir yeri olduğuna da inanmıyorum. Yani hocam hangi duayı kaç kere tekrarlarsak araba sahibi oluruz? Hangi duayı kaç kere tekrarlarsak kiradan kurtuluruz? Hangi duayı kaç kere tekrarlarsak oğlumuz/kızımız evlenir, fakirlikten kurtuluruz? Böyle reçete dua yok. Muhal farz böyle bir şey olsaydı insanlar çalışmayı bırakır o duaları o kadar tekrarlar araba sahibi, ev sahibi olmaya kalkardı bu da imtihanın sırrını bozardı. Oysa ki Cenab-ı Allah Kur’an-ı Kerim’de “Ve en leyse lil insâni illâ mâ seâ”” İnsanoğlu için ancak çalıştığının karşılığı vardır” der. Önce fiilen çalışacağız, biz ona fiili dua diyoruz, sonra da elimizi kaldırıp isteyeceğiz ki nimet gelince kendimizden bilmeyelim. Ben çok çalıştım arabam oldu, ben çok çalıştım evim oldu demeyelim. Müslüman nimeti de Allah’tan bilecek. Dua etmeyen nimete sahip olamaz mı; arabası, evi olamaz mı? Olur, hatta kâfirin de olur. Allah ı tanımayan insanların da olur. Ama onlar bu nimetleri kendi nefislerinden bilirler. Allah onlara çalıştıkları için karşılığını verir ama beraberinde bir sevap kazanamazlar. Peki bu durumda Müslüman ne yapacak? Hem fiilen çalışacak hem de Ya rabbi sen nasip eyle diyecek, nimet gelince de Allah’tan bilerek bir de sevap kazanacak.
SADECE BELLİ REÇETE DUALARIN PEŞİNE DÜŞMEYELİM
Üç aylarda sadece belli reçete duaların peşine düşmeyelim; istiğfarı, tövbeyi, zikri çoğaltalım. Kur’an okumayı bilen kardeşlerimiz muntazaman okumayı ders edinmeli. Her gün 5 sayfa Kur’an okuyan biri bir gün bakacak ki hatim sahibi olmuş. Ama Kur’an’ı rastgele yerden açar okursa hiçbir zaman hatim sahibi olamaz. Nefis ve şeytan bazen insanları bir daha yapmasınlar diye fazla ibadete teşvik ederek yormak ister, usandırmak ister. Mesela bir gün Kuran-ı Kerim-i elime alayım 1.5-2 saat okuyayım ama sonra bir ay boyuncu hiç açmayayım düşüncesi hiç karlı bir iş değildir. Az önce sayfa ölçüsü vermiştim, şimdi de her gün 20 dakikamızı Kur’an okumaya ayıralım diyorum. Her gün 21 dakika değil, 23 dakika değil, 25 dakika da değil ama 18’de değil, her gün 20 dakika… İlk etapta belki 20 dakikada 2 sayfa okuyacağız, sonra aynı 20 dakikada 3 sayfa okur hale geleceğiz. Günler geçtikçe aynı 20 dakikada yarım cüz’ü, çok ilerlersek 1 cüz’ü okur hale geleceğiz. Her gün 20 dakika Rabbimiz ile konuşmak manasına gelen Kuran-ı Kerim okumaya zaman ayırırsak, hayatımda ne gibi yanlışlar var ve bunlardan nasıl kurtulurum diye muhasebe yaparsak, günahlarımızdan tövbe edersek, ibadetlerdeki eksikliklerimizi tamamlarsak, ondan sonra da elimizi kaldırıp dünyevi nimetler de isteyebiliriz. Arabamız olsun, evimiz olsun, maddi imkanımız olsun, kimseye muhtaç olmayalım, yavrularımız kimsenin eline bakmasın diye, maddi taleplerde de bulunabiliriz. İbadeti ve duayı bu aylarda daha çok arttırmalıyız ki, Ramazan’dan daha çok yararlanmış olalım.
Geçtiğimiz günlerde Regaip Kandili’ni idrak ettik. Bunun yanı sıra üç aylar ve Ramazan ayının içinde Miraç, Berat Kandili Kadir Gecesi bulunacak. Bu kutsal geceleri nasıl değerlendirmek gerekir?
Önce bu kandiller konusunda son zamanlardaki bir yanlışı dile getirmek istiyorum. Peygamberimiz zamanında kandil var mıydı? Bu kandiller Kuran’da var mı? Sonra başladıysa bunlar bidattir, bunlar ile meşgul olmayalım diyenlere ben katılmıyorum. Çünkü evvela bu kandiller faydalı mı zararlı mı; Müslümanlar bu kandillerde neler yapıyor onlara bakmak lazım. Müslümanlar kandillerde mevlid yapıyor, mevlid dinliyor, namaz kılıyor, Kur’an okuyor, tespih çekiyor. Hatta içki satmakla geçinen insanlarımız bile ‘bugün kandildir kapalıyız’ diye yazı asıyorlar. Bizim gönlümüz onların 1 gün bile satılmasına razı olmaz ama o kişi senede 5 gün kandil münasebeti ile kapalıyız diye yazıyorsa bu da onun imanının işaretidir.
Kandilleri bütün bütün kaldırırsak ne kazanacağız. Kadir Gecesi ile ilgili Kuran’da Kadir suresi var, bunu kandiller Kur’an da yok diyenler için söylüyorum. Berat Gecesi ki Şaban ayının 15. gecesidir. “İnnâ enzelnâhu fî leyletin mubâreketin”, ‘Biz onu mübarek bir gecede indirdik’ ayetini tefsir alimlerimiz izah ederken “Bu Şaban’ın 15. gecesidir” buyurmuşlar. Neden öyle demişler? Peygamberimiz buyuruyor ki; “Recep ayının ilk Cuma gecesi ( Regaip Kandiline işaret diyor), Şaban ayının 15. gecesi (Berat Kandili’ne işaret ediyor.), umumi Cuma geceleri ve Ramazan ve Kurban bayramı geceleri yapılan dua geri çevrilmez.”
ALLAH MİRAÇ İLE BİZE UZAY YOLCULUĞUNU HABER VERİYOR
Ramazan ve Kurban bayramını anladık, cuma da zaten mübarek günümüz. Ama Peygamber Efendimiz A.S. Recep’in ilk cuması diyerek Regaip Kandili’ne, Şaban’ın 15. gecesi diyerek de Berat gecesini işaret ediyor. “Subhânellezî esrâ bi abdihî leylen minel mescidil harâmi ilel mescidil aksa”. “Kulunu Mekke’den Kudüs’e ileten, gönderen Allah’ın şanı yücedir.” Ayeti Kerimesi’nde de Miraç açıkça haber veriliyor. Ondan sonraki bölümü Peygamberimiz’in hadislerinden öğreniyoruz. Burada Efendimiz uzaya yolculuk yapıyor; yerini, şeklini, mekânını biz bilemiyoruz; Allah ile konuşup görüşüp geliyor. Burada şunu da dikkate sunmak isterim; Allah Hz.Musa ile Tur Dağı’nda konuşmuştu. Peki Allah niye bizim peygamberimizle de Arafat dağında ya da Nur dağında konuşmadı? Allah Peygamberimizi Mekke’den Kudüs’e taşıyarak önce bize maddenin nakledilebileceğini gösterdi ki henüz insanlar bunu bulamadı. Daha sonra da uzaya davet ederek uzaya yolculuk olacağını bize haber verdi. Allah arkasından da ümmetleri gelsin diye ilk uzay yolculuğunu Hz. Muhammed’in yapmasını istedi ama biz gitmedik.
KANDİLLERİMİZE SAHİP ÇIKALIM
Peygamber Efendimiz A.S. “Miraç yolculuğuna çıkmadan evvel göğüsüm açıldı kalbim çıkarıldı yıkandı tekrar yerine kondu, kapandı.” diyor. Burada da kalp ameliyatını açık işaret etmişti. Efendimiz ama ayet ve hadisleri bu günkü fenni ilimler açısından incelemeye alışmadığımız için keşif ve icatları başkası yaptı. Biz bunları Kuran ayetlerinde ya da hadislerde vardı diye sonradan söylemek durumunda kaldık. Kur’an-ı Kerim’de Kadir Gecesi ile ilgili sure var, Berat Gecesi ve Miraç Gecesi ile ilgili ayette işaret var, Regaip Kandili ile ilgili hadisi şerifte işaret var. Mevlid Kandili ile ilgili herhangi bir hadiste işaret yok ancak Mevlid, Efendimiz’in (s.a.v) doğum günü. Biz bugün çocuklarımızın, eşlerimizin doğum gününü özellikle takip ediyoruz, onlara hediyeler almaya çalışıyoruz. Kâinatın Efendisi, Efendimiz, Allah’ın Resulü (s.a.v) dünyaya gelmiş; biz bunun için bir araya gelsek mevlid okusak, dua etsek bunda yanlış olacak ne var? O yüzden ben aman bu mevlidlere, kandillere sahip çıkalım diyorum. Mevlid Kandili’ni Efendimiz’i tanıma ve tanıtma kandili olarak değerlendirmeliyiz.
REGAİP KANDİLİNDE NELERE RAĞBET EDİYORUZ DİYE DÜŞÜNMEK GEREK
Regaip Kandil’ini nasıl değerlendireceğiz. Regaip ‘rağbet edilecek şeyler’ demektir. Peki bugün insanlar nelere rağbet ediyor? Top, pop, para, makam Bu saydığımın dördü de fanidir, geçicidir… Hâlbuki nelere rağbet etmemiz lazım? Baki şeylerin peşinden koşmamız lazım. Allah’a, Kitabına, Resulüne, güzel ahlaka, insanlara yardımcı olmaya rağbet etmemiz lazım. Fanilerin, zaten elimizden çıkacak olanların değil, baki olanların, daimi olanların peşine koşmamız lazım. Rağbet etmek aynı zamanda ‘peşinden koşmak’ demektir. Bu açıdan da Regaip kandilinin nelere rağbet etmemiz gerektiğini anlatmak için kullansak kötü mü olur…
BERAAT KANDİLİNDE “KURTULUŞUMUZ NEREDE” DİYE DÜŞÜNMEK GEREK
Beraat kandilini ‘kurtuluşumuz nerede’ diye düşünerek geçirmemiz gerek. Ezanda “Hayya alel salah hayye alel felah” “Gelin namaza kurtuluş, huzur namazdadır” deniyor. Ezan bize kurtuluşun Kur’an reçetesini yaşamakta olduğunu söylüyor. Peygamberimizin tarif ettiği şekilde İslam’ı yaşarsak iki dünyada da mutlu olabileceğimizi Berat kandilinde anlatabilirsek ve anlayabilirsek ne mutlu bize…
Miraç kandilinde Efendimiz niye Miraç yolculuğuna çıkarıldı? Uzay yolculuğu ne demek? Kalp ameliyatı ne demek? Geri dönüşte görüntü nakli ne demek? Bunları anlatabilirsek ne mutlu bize…
KADİR GECESİ’NDE ‘KUR’AN’IN ANA MESAJI NEDİR’ DİYE DÜŞÜNMEK GEREK
Kadir Gecesi’ni bin aydan hayırlı kılan Kur’an’ın o ayda inmesidir. Kur’an nedir? Ne için gönderilmiştir? Ana mesajı nedir? İçindeki ibadetler de ilgili ayetler nelerdir? Ahirete yönelik hükümler nelerdir? Tüm bunları insanımıza, evladımıza, gelecek neslimize tanıtabilirsek Kadir Gecesi’ni de iyi değerlendirmiş olacağız.
Bunları yaparken de Rabbimiz’e karşı olan vazifelerimizi sadece 5 geceye tahsis etmeyelim. Kandiller başladı bitti ve kulluk da bitti, rafa kaldıralım demeyelim. Bunlar bizler için birer başlangıç gecesi olsun. İşte o zaman bu geceleri güzel değerlendirmiş oluruz.
Kandil gecelerinde cami cami geziyorlar; aslında kandil gecelerinde cami gezmek diye özel bir ibadet yok. Aman ben bilhassa Kadir Gecesi’ndeki mahşeri kalabalığa çocuklarımızın iştirak etmesinde büyük fayda görüyorum. Sultanahmetimiz, Süleymaniyemiz İstanbul’da sadece ibadet mekânı değil, içeri gireni büyüleyen, gayrimüslimleri bile İslam’a davet eden mekanlardır. Yavrularımızın bu camilerimizi görmeleri çok önemli.
Ayrıca cami gezmelerinde eğer anne baba çocuklarının elinden tutup yavaş yavaş camileri gezip, “Yavrum bak burası mihrap. Mihrap demek namaz kılarken imamın durduğu yer. Burası minber. Cumada ve bayramda hocanın çıkıp hutbe okuduğu yere minber denir. Yaptığı konuşmaya da hutbe denir. Burası kürsü. Buraya çıkana vaiz denir. Anlattığına vaaz denir. Bu yukarda gördüğünde kubbedir. Müslümanların çoğu hutbe ile kubbeyi karıştırır. Ora kubbedir, bura sütundur, şura müezzin mahfilidir. Müezzin de burada görev yapar. Tarihi camilerimizde hünkar mahfili vardır. Burası padişahın Cuma ve bayramda geldiğinde namaz kıldığı yer. Niçin padişaha orada yer ayrılmış? Suikastleri önlemek için.” Diye anlatsa çocuklarımız tüm bunları öğrenecek…. ‘Minare nedir?’ diye Eminönü’ne gidip 10 kişiye sorsak, 4’ü bilir 6’sı bilmez. Nice namaz kılan orta yaşlarında ya da yaşı ilerlemiş olan Müslümanlarımız camide minber nerde, kürsü nerede, mihrap nerede bilmez. Bütün bunları öğrenmek için camileri dolaşmakta fayda görüyorum. Cami gezmek müstakil bir ibadet değildir, dolaşmayan günaha girdi demeyiz. Bu bir heyecean, manevi haz duyma meselesidir. Ben o açıdan camiyi dolaşmanın da kişinin lehinde olduğunu düşünüyorum. Çocukların da o heyecana katılmasına vesile olur diyorum.
RECEP VE ŞABAN’DA RAMAZAN’A İYİ HAZIRLANMALI; RAMAZAN’I DA EN KAZANÇLI HALE GETİRMELİYİZ
Ramazan ayı ile ilgili neler söylemek istersiniz? Nelere dikkat etmeliyiz? Nasıl değerlendirmek gerekir?
Ben Ramazan ile ilgili şöyle küçük bir hikaye anlatmak istiyorum. Komutan ve askerleri bir gün yolculuk yaparken yolları bir tünele uğramış. Tünel gittikçe karanlık olmuş ve öyle bir noktaya gelmişler ki karanlıktan bastıkları yeri göremez hale gelmişler. Zifiri karanlık… Sırtlarında da silahları, mataraları, yükleri var. Ayaklarının altında da taşlar hissetmeye başlamışlar. Komutan askerlerine, “Ayağınız altındaki taşlardan ceplerinizi doldurun” demiş. Bunu duyunca askerler 3 gruba ayrılmışlar. Birinci grup demiş ki; “Yahu bizim bu komutan kafayı mı yemiş? Zaten sırtımızda yük var, taş almanın ne âlemi var” demiş ve taşlardan hiç almamış. İkinci grup; “Bu taşlardan bir avuç alayım da tünelde komutan kontrol ederse benim cebim bu kadar aldı derim ve ceza almaktan kurtulurum.” diye düşünmüş. Üçüncü grup da “ Komutan bizim sırtımızda bu kadar yük olduğunu biliyor, karanlıkta da yürüdüğümüzü biliyor. Buna rağmen taşlardan cebinizi durdurun alın diyorsa bir bildiği vardır.” demiş ve cebinin, koynunun, çantasının alabildiği kadar almış, doldurmuş.
Ne zaman ki tünel bitmiş ve ışığa kavuşmuşlar, ceplerine bir bakmışlar ki o taş dedikleri şeyler inci, mercan, yakut gibi mücevherlermiş. Taşlardan hiç almayan ‘vay ben niye almadım’ diye kafasını taştan taşa vurmuş. Az alan ben niye çok almadım diye pişman olmuş. Komutanın sözünü tutup çantasını dolduranlar “Elhamdülillah sözü tuttuk, şimdi mükâfatına nail olduk” demişler. Aslında Ramazan bizim için böyle bir yolculuktur. Bizim tünelimiz karanlık olduğundan değil, çok aydınlık olduğu için insanlar içindeki mücevheri göremiyorlar.
Şimdiden diyorum ki, biz bir Ramazan tüneline gireceğiz. İçeri o kadar aydınlık o kadar parlak ki siz oradaki nimetlerin ne olduğunun farkına varamayabilirsiniz. Gelin şu Recep Şaban ayında iyi hazırlanalım. Ramazan’a girdiğimizde çantamızı, cebimizi, koynumuzu tam dolduralım. Orucu, teravihi, sahuru ile sadakası, eş dost ziyaretleri ve iftarlar ile o ayı en kazançlı hale getirelim.
Tabii burada herkesin bilmesi gereken bir şey var ki o da aç kalmak ile oruç tutmak birbirinden farklı şeylerdir. Ramazan’ın dışında yemeği biraz geç yerseniz mideniz sıyrılır. Çünkü mide her an yemek gelecek diye bekliyor. Ramazan’da ise gece sahura kalkıp niyet ettiniz mi, beyin organlara komut verir ve vücudumuz da ona göre kendini iftara hazırlar. Bu bir doktor tespitidir ayrıca… Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, “Oruç tutmak ile aç kalmayı birbirine karıştırmayın.” diyor. Nice sigara tiryakisi kardeşlerimiz var ki gündüz 3-4 saat sigarayı bırakamaz ama Ramazan gelince 17 saat bırakır. Niye? Çünkü beyin “Sana iftara kadar sigara yok. Haberin olsun kepengi indiriyorum.” diyor.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Tüm din kardeşlerimin üç aylarını tebrik eder sağlıkla ramazana ulaşmalarını niyaz ederim
On5yirmi5