Türkiye değil AB frene bastı

Röportaj
Nil Gülsüm’ün Yenişafak gazetesindeki Avrupa Birliği Bakanı Beril Dedeoğlu ileTürkiye-AB ilişkileri üzerine yaptığı konuşma…    Bir süredir Türkiye’nin durgun seyreden Avru...
EMOJİLE

Nil Gülsüm’ün Yenişafak gazetesindeki Avrupa Birliği Bakanı Beril Dedeoğlu ileTürkiye-AB ilişkileri üzerine yaptığı konuşma… 

 

Bir süredir Türkiye’nin durgun seyreden Avrupa Birliği (AB) sürecinde son dönemde bir hareketlilik görülmeye başladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Avrupa seyahati de bu hareketlilikte önemli unsurlardan birisi oldu. Elbette Avrupa sınırına dayanan mülteci sorununu Türkiye’nin yıllardır sorunsuz ve başarılı bir şekilde yürütmesi önemli konulardan birisi. Bu kez sorularımı seçim hükümetinde bağımsız AB Bakanı olarak görev alan Prof. Dr. Beril Dedeoğlu’na yönelttim. Galatasaray Üniversitesi’nde görev yapan Beril Dedeoğlu dış politika ve AB konularında önemli çalışmalara imza atmış bir isim. Bu donanımın yanı sıra AB Bakanlığı ilk kez kadın bir bakana teslim edildi. Dedeoğlu ile Türkiye’nin AB sürecinin hangi aşamada olduğunu, Türkiye’nin süreçteki kararlılığını sürdürüp sürdürmediğini, Avrupa’nın Türkiye’nin üyeliğine bakış açısını, neden ilerlemenin kaydedilemediğini konuştuk.

AB sürecinde bir süredir durağanlık içindeyiz. Ne aşamadayız şimdi?
Türkiye ile AB arasında yaklaşık beş yıldır bir durgunluk dönemi olduğu aşikar. Bu beş yıl içinde bir tane başlık açılabildi. Fakat benim akademik olarak süreci takip ettiğim dönemde gördüğüm; Türkiye müzakerelere başladığı anda Avrupa Birliği frene bastı. Yaklaşırken uzaklaşma denilen bir tavır sergilediler.

Sebebi neydi bunun?
‘Ya Türkiye üye olursa nasıl yöneteceğiz?’ şeklinde düşünmüş olmalılar. Tabii bu esnada Avrupa’daki hükümetlerde de bir takım değişiklikler oldu. Türkiye’ye daha ara bir konum vermek isteyen siyasi partiler Avrupa’da iktidara geldi. Kategorik olarak Türkiye’nin üyeliğine itiraz eden Sarkozy, Merkel gibi isimler iktidara gelince bu frene daha kolay basıldı.

ORTAK İRADE OLUŞMADI
Kıbrıs meselesi bu konuda karşımıza nasıl çıktı?
Kıbrıs sorunu müzakerelerin açılış kriteri haline geldi. Oysa ki günümüze kadar Türkiye, Kıbrıs ile müzakerelerin devam etmesi ve bu işin çözüme ulaşması konusunda gerçekten büyük çaba sarf etti. Bizim gördüğümüz Türkiye’nin üyelik sürecini hızlandıracak bir ortak irade bu dönemde oluşmadı. Fakat ortak irade olmamasına rağmen bakan olduktan sonra bana sunulan brifingde teknik düzeyde çok sayıda görüşme yapıldığını gördüm.

Bu çalışmalar gündeme yeteri kadar gelmiyor sanki?
En tepedeki siyasi irade oluşmadığı için sanki Türkiye tarafından hiçbir şey yapılmıyormuş gibi bir algı oluşuyor. AB’deki bazı kişiler ile görüştüğümüzde bize ‘teknik olarak hiçbir sorun yok’ diyorlar.

DEĞİŞİKLİK OLMASI GEREKİYOR
Sorun ne o zaman peki?
Sorun siyasi iradenin olmaması. Açılış sorunları var, AB bu süreci geciktiriyor. Çünkü bunlar bittiği zaman biz müzakere başlığının açılmasını isteyeceğiz, bunu bildikleri için bu tavır içindeler.

Siyasi bir iradenin oluşması nasıl mümkün olabilir?
Siyasi iradenin oluşabilmesi için konjonktürel bir değişikliğin olması gerekiyor. Tabi ‘Türkiye bugüne dek bir şey söylüyormuş’ tespiti Suriye meselesiyle ortaya çıktı. İçine geldiğimiz durum, AB’nin Türkiye’ye yeni bir gözle bakma ihtiyacını yeniden gündeme getirdi.

REFORMLAR HAYATIMIZA GİRMELİ
Avrupa toplumu Türkiye’nin AB üyeliğine nasıl bakıyor?
Kurumlar arasında karşılıklı olarak ortak irade oluşmaya başlarsa halklar arasındaki algıların düzenlenmesi güveni gelir.

Türk toplumu peki?
Türk toplumu, asıl sorunun bizden değil de AB’den kaynaklandığını düşünüyor.

AB sürecinde en önemli bulduğunuz hususlar nelerdir?
Türkiye’de yeni reform iradesinin ortaya konulması son derece önemli. Ve daha önce yapılmış bir takım reformların da hayatımıza girmesi gerekiyor.

Mülteci politikamız Avrupa’yı etkiledi
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son Avrupa seyahati büyük yankı uyandırdı. AB ile ilişkiler açısından nasıl hava yaşandı?
AB kurumları açısından Türkiye ile daha yakından ilgilenmek gerektiği gibi bir iradenin oluştuğunu gördük. Bunun temel sebebi de Türkiye’nin uyguladığı mülteci politikası olmuş. Üstlenilen yükün ayrıntıları bu seyahatte Cumhurbaşkanımız tarafından en ince ayrıntısına kadar anlatıldı. Cumhurbaşkanımızın söylediği mesajlara olumlu dönüşler oldu.

AB Liderler Zirvesi’nden de Türkiye ile işbirliği kararı çıktı…
İş, ‘Biz Türkiye’nin bu yükü kaldırmasına nasıl yardımcı olabiliriz’ noktasına geldi. Türkiye’nin yarın bir gün aday olacak bir ülke olarak bu sorun içinde Avrupa ile işbirliği imkanının oluşturulması lazım. Mevcut durumu ikili ilişkileri geliştirmeye kullanmak lazım, bir kavgaya değil.

Terör saldırılarının tek amacı olmaz
Türkiye, tarihinin en kanlı saldırısını yaşadı. Bu saldırı ile ilgili nasıl bir değerlendirmede bulunursunuz?
Bu tür olaylarda ulusal ve uluslararası düzeyde ne kadar çok dayanışma olursa bu yola başvuranların hareket alanı daha kısıtlı olur. Çünkü bu tür eylemler tam da devletler ve toplumlar arasında yarılmalar olsun diye yapılan eylemlerdir. Kaç aileye acı düştü, bir daha bu tür eylemlere imkan vermeyecek bir birlikteliğin oluşmasını diliyorum.

Terör eylemlerinin ortak amacı nedir?
Terör saldırıları çok profesyonel eylemlerdir. Bir tek boyutuna bakarak ‘amacı bu’ demek çok kolay bir şey değildir. Bu tür saldırırlar çok katmanlı ve üzerinde çalışılan bir konudur. Size akademik bir değerlendirme yapacak olursam terörizmin 106 tane farklı tanımı vardır.

Toplumsal olarak nasıl bir sonuç doğurma olasılığı vardır?
Hedef aldığı toplumun parçalanmasına, atomize olmasına, hızlı karar verememelerine ya da yanlış karar vermelerine teşvik eden amaçlar barındırır. Ama her eylemin kendine özgü amaçları olur. Bazen muhalefet, bazen iktidar bazen de bir grup hedefte olabilir.

DEĞİŞİKLİK YAPILMAZ
Ülkemizde yaşanan terör olaylarını bölgedeki gelişmelerden bağımsız değerlendiremeyiz herhalde…
Yaşanan terör olaylarını bölgedeki gelişmelerden bağımsız değerlendirmemek gerekir.

Türkiye’nin tavrında bir değişikliğe sebep olur mu bölgesel anlamda?
Türkiye önceden meselelere nasıl yaklaşıyorsa bundan sonra da öyle yaklaşır. Bu eylem sebebiyle bir radikal tavır değişikliğine gideceğini düşünmüyorum. Çünkü Türkiye zaten Suriye’de çeşitli güçlerle mücadele eden koalisyonun içinde.

Davutoğlu davet etti
Bakanlık teklifi size nasıl geldi ve bu vazifeyi neden kabul ettiniz?
Bayram tatilinden önce, ailemle bayram tatilini nasıl geçireceğimiz üzerine planlama yaparken Sayın Davutoğlu aradı, “Daha önceki bakanımız istifa etti, siz bu konuda yıllarca çalışmış bir isimsiniz, sizin bilginize ihtiyacımız var” dedi. Ben de “Bu topluma bir hizmettir, üniversitede ya da bakanlıkta fark eden bir durum yok. Madem bilgim gerekiyor elimden geleni yaparım.

Sonuçta bir geçiş dönemi yaşanıyor, bir devlet için elbette bakansız bir durum olmaz, neden bu taşın altına elimi koymayayım”
diye düşündüm. Ve o an karar verdim. “Madem böyle bir durum var, onur duyarım” dedim. Bu şekilde göreve başladık.

Kararlılığımızı ortaya koyduk
Türkiye tüm olumsuzluklara rağmen AB konusunda kararlı olduğunu nasıl ortaya koyuyor?
Türkiye ev ödevinin alt yapısını tamamladı. Tartışmalı bazı başlıklar söz konusu olduğunda biz AB’ye “Bu fasılları açın ve teknik olarak bize ne yapmadığımızı söyleyin. Fasıl açmadan, önüne engel koyduğunuzda ‘şunu kötü yapıyorsunuz’ demenin bir alemi yok. Siz müzakere başlıklarını açın, başlıkları yan yana getirelim, ne eksiğimiz varsa tespit edelim. Ve eğer yapmadığımız bir şey olursa o zaman eleştirilerin bir anlamı olur” diyoruz.

“Şangay Beşlisi, Türk dünyasındaki ülkelerle birlik kurulması” gibi konular AB sürecinden vazgeçildiği yorumlarına sebep oluyor. Bu yaklaşıma ne diyorsunuz?
AB konusunda daha önceki hükümetlerde gördüğümüz tavrın aynen devam ettiğini düşünüyorum. Bu, başka oluşumlarla da işbirliği kurulmaması anlamına gelmez. Biri diğerinin alternatifi değildir. Türk dünyasında da bir birlik kurulsun, bir sakınca yok. Farklı platformların olmuş olması AB’yi zenginleştirici bir durumdur.