Röportaj: Fahri Sarrafoğlu
Türkiye’de futbolda şike niye var?
Neden Türkiye’de futbol değil de transfer parası konuşuluyor?
İngiltere holiganlığı nasıl bitirdi?
Türkiye’de tribünlerde küfür ne zaman biter? Evet, bu tür soruların cevaplarını almak için , İstanbul Teknik Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu Öğretim Görevlisi
Metin Tükenmez; ile sıra dışı bir röportaj yaptık. Benim de pek uzmanlık alanım olmadığı bir alanda konuştuk. İlk defa bu alanda röportaj yapıyorum. Konu tabii ki “ futbol” ve “ Türkiye’de futbolun genel bir görünümü”. Sayın Hocama teşekkür ediyorum, belli başlı konulara büyüteç tuttu ve altı çizili noktaları sizler için dile getirdi. Evet, röportajın ayrıntıları kısaca şöyle:
KENDİ YAŞAMLARINI DÜZENE KOYAMANLARIN MERAKI
– Türkiye’de futbol deyince akla ilk gelen ” para” oluyor. Yani transferler, gelen-giden paralar vb neden oyunun kendisi değil de. hep para ön plana çıkıyor. Bu sadece bizim ülkemizle mi ilgili acaba?
-Bu salt bizim ülkemize özgü bir durum değil kanımca. Gelir dağılımında yaşanan adaletsizliğin olduğu her ülkede durum benzerdir, hatta gelişmekte olan ülkelerin temel sorunlarından biridir. Toplumları belli oranda da olsa denetleme işlevi gören geleneksel kültürden uzaklaşıp kent yaşamına adım atan topluluklar, kentin gerçek sahipleri olamıyor, şehir yaşamını varoşlardan bakarak varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Henüz kendi yaşamlarını tam olarak yerli yerine koyamayanlar özellikle de medya aracılığı ile olduğundan daha fazla büyütülen(abartılan) popüler kültür, ekonomik olarak dar boğazda olanları çok kolay bir şekilde etkisi altına alıyor.
-Futbol değeri değil de, sadece aldığı transfer parası konuşuluyor, bunun nedeni nedir?
Böylece futbol dünyasının gözde insanlarının ürettikleri futbol değerleri değil de ortalıkta dolaşan, transfer dönemlerinde gazete manşetlerini süsleyen büyük paralar insanların düşlerinden sıyrılıp dillerine vuruyor. Kendi yaşamlarını düzene koyamayanlar başkalarının hayatını merak ediyor. Toplumu birbiriyle tartıştırma işlevini üstlenmiş olan medya parasal olayları abarttıkça, para üzerine konuşmalar yeniden kendini üretiyor. Aslında çok abartılan parasal konuları genele yaydığınızda Türkiye’de profesyonel sözleşme imzalamış futbolcuların büyük çoğunluğu varoşlarda ekonomik çıkmaz içinde yaşayan vatandaşlarımızdan çok da farklı değil. Ben evine ekmek götüremeyen nice profesyonel futbolcu bilirim…
TÜRK FUTBOLUNDA PARA DA ALT YAPI DA YOK
-Sizce futbolun ülkemizde yeterince ilerlememesinin sebebi nedir? Para var, alt yapı var vb var . Ama gel gelelim bu işi ülkemizde sanki birkaç kişinin ya da birkaç kurumun sırtında gidiyor o da ağır-aksak diyebilir miyiz?
– Hayır. Türk futbolunda para da altyapı da yok. Zaten futbolda yeterince para olsaydı en başta futbolun altyapısı kurulur, böylece kültürel değerleri üretilir ve böylece her şey yerli yerine otururdu. Türkiye’de hiçbir Avrupa ülkesinde olmayan bir yapı var. Türk futbolu görünüşte özerk ama futbolu devlet finanse ediyor. Devletin Spor Totosu, Devletin Ziraat Bankası ve devletin Digitürk’ü futbolu besliyor. Bu kuruluşlar desteğini çeksin Türkiye’de birkaç kulübün dışında profesyonel kulüp kalmaz, altyapı hiç olmaz. Altyapıdan kastedilen birtakım stadyumlar ya da kulüp binalarıysa bu tesisler futbolun gelişmesinde en son gelen unsurlardır. Türkiye’de hiçbir futbol takımının çağdaş anlamda altyapısı yoktur, Türkiye’de altyapılar aldatmacadır. Federasyonun zorlaması nedeniyle çoğu kulüp olaya” işi olsun diye” yaklaşıyor. Federasyon zorlamayı kaldırsa kulüplerin çoğu futbol altyapılarını kapatırlar. Alt yapı üretimi olmayan bir ortamda insanların birkaç kişinin ya da birkaç -kulübün peşine takılmaları doğaldır. Siyasette de aynı şey geçerli değil mi?
AKADEMİLİ FUTBOLCULARA ÖCÜ GİBİ BAKILIYORDU
– Ülkemizde birçok spor akademileri var, İTÜ’nün bu konuda güzel çalışmaları var . Ama sanki konu futbol olunca “akademi” pek işin içine girmiyor, diyebilir miyiz, ya da giriyor da pek bilinmiyor mu, kamuoyu habersiz mi?
-Türkiye’de profesyonel futbolun içine giren ilk akademililerden biri benim. Ancak benim futbolun içinde yol almamın nedeni akademili değil de İstanbulsporlu eski futbolcu olduğumdandır. Çünkü ilk kez 1979’da mezun veren akademililere futbol dünyasında öcü olarak bakılıyordu. Bizler çok acı çektik. Futbol oynadığımız dönemde bile hocalarımız akademi öğrencisi olduğumuz için bizden çekinir çoğunlukla da oynatmazlardı. Bu durum nedeniyle nice akademili oyuncular futbolu erken yaşta bırakmak zorunda kalmışlardır. Bunu da yine toplumun genel yapısıyla ilişkilendirmek gerekiyor.
Türk futbolunda gerçek anlamda bilimi uygulamanın koşulu var mı?
Bugün Türk futbolunda gerçek anlamda bilimi uygulamanın koşulları yok. Türkiye’de ilk defa ısınma sırasında germe hareketleri yaptırdığım için görevime son vermeye kalktılar. Daum benden sonra yaptırdı, medyada yenilik diye olay oldu. Şunu söylemek istiyorum: bilimsel gerçekleri uygulamak için koşullar uygun değilse, bilim bulunduğu ortama zarar verebiliyor ve uygulamaları deli saçması olarak görülüyor. Bu bağlamda akademililer daha çok beklerler. Ayrıca bugün 70’in üzerinde Spor Yüksek Okulu, hatta Spor Fakülteleri var ama bu okulların eğitimi eski liseleri bile aratıyor.
HOLİGANİZMİN DE BİR FELSEFESİ VARDIR
Konu futbol olunca söz illa ki “holigan” konusuna da gelecek. Sizce özellikle ülkemiz için söylüyorum, neden ” holiganizm” var. İki komşu, iki arkadaş, konu futbol olunca adeta düşman kesiliyorlar. Bununla ilgili sosyolojik/psikolojik araştırmalar yapılması gerekir, çözüm bulunması gerekir. Ama sanırım pek yok diyebilir miyiz? Sizce çare nedir?
– En başta “Holiganizm” ile şiddetten beslenen toplumsal sorunlarını spor alanlarına taşıyarak şiddet eylemlerini özellikle kendilerini göstermek, yaşamın içerisinde kendilerini bir yere koyamadıkları için maçları fırsat bilim çatışmayla kendilerini kanıtlamak isteyen insanları birbirine karıştırmamak gerekir. Gerçek anlamda Holigan şiddet yanlısı değildir. Holiganizmin bir felsefesi vardır. Holiganlar rakip takım seyircilerine takılarak, onların takımları için değer kabul ettikleri şeylere dokunarak ortamdan bir eğlence çıkartmak amaçlı hareket ederler. Örneğin 2000 yılında Galatasaray yandaşlarının Taksim’de gırtlaklarını keserek öldürdükleri Leeds United yandaşları Holigandı. Onlar aynı zamanda mühendisti. Ama öldürenler Holigan değil sokak çapulcusuydu. Olayları bu tür insan öldürmeye değin vardıranlar içsel olarak ölmüştür.
HOLİGANİZMİ ÖNLEMEK İÇİN KÖKLÜ ÖNLEM GEREKİYOR
Bunlar nasıl insanlar o zaman hocam? Spor ve öldürme ….
ErichFromm’un benzetmesiyle bu tür insanlar çok ateşli görünürler ama kalpleri buz tutmuştur. Bunlar yaya buz parçasına benzerler. Toplumsal eşitsizliğin üst düzeyde olduğu toplumlarda bu tür olayların önüne geçmek kolay değildir. İngilizler stadyum şiddeti üzerine bir araştırma yaptılar. Sonucunda statların giriş çıkışlarının uygun olmadığını ve bu durumun şiddet ürettiğini gördüler. Bu nedenle bizim hayranlıkla baktığımız Wembley’i bile yıkıp yeniden yaptılar. Şiddet azaldı. Ama bizim ülkemizde durum farklı. Bizde spor alanlarında şiddeti azaltmak için devletin uzun vadede köklü önlemler alması gerekiyor. Bu da eğitimi yeniden düzenlemek, ekonomik eşitsizliği gidermek, siyasilerin doğru siyaset yapması ve sosyal politikaların yeniden gözden geçirilmesi ile mümkündür. Emniyet görevlilerinin olaylara yaklaşımı ise şiddet üretiminde birinci derecede rol oynamaktadır.
ŞİKE HER ALANDA VAR !
Ve korkarak sorduğum bir başka soru da “şike” çok üzüldüğüm bir konu. Sporda şike neden olur? Ve futbolda şike? Amaç spor değil para kazanmak ve haksız para kazanmak. Sonuçta hem ülke olarak hem toplumsal olarak hem da ahlaki olarak çok şey kaybediyoruz.
-Bir ülkede ekonomik olarak adaletsizlik varsa en kolay yol futbolun etrafında örgütlenmek ve bu şeklide payına düşeni almaktır. İnsanların geneli hakkıyla para kazanamıyorsa ya da verdiği emeğin karşılığını alamıyorlarsa haksız kazanç yollarını denemek doğal değil mi? Şikeyi sadece futbola özgü bir şey olarak görmek haksızlıktır. Hatta bu bağlamda futbol birçok alandan daha temizdir. Türkiye’de şikenin olmadığı alan var mı? Okul kayıtlarından devletin en tepe noktasına kadar her yerde şike var. Şike bizim ülkemizin yaşam biçimi neredeyse…
SPOR OKULLARI ŞART
– Futbolun ya da diğer spor dallarının da sevilmesi için bu işin eğitiminin küçük yaşlarda başlanması konusunda önerileriniz nelerdir?
-Spor okullara girmek zorundadır. Okullar insanların eğitildiği, iyilik ve güzelliklerin öğrenildiği, kötülüklerden uzak durulmasının hatta kötülüklerden kendinizi korumayı öğrendiğiniz yerlerdir. Okul olmadan insan insanlaşamaz. Okulsuz kalmış sporun görüntülerini Türkiye’de görmekteyiz. Ülkemizi sporla kalkındıracak bir insan kaynağımız olduğu halde bu kaynağı duyarsızlık ve işbilmezlik sonucunda harcayan yöneticiler aymazlığın baş sorumlusudurlar. Türkiye böylesi bir durumu hak ediyor mu diyecek olursak elbette ki hak ediyor. Aziz Nesin ne demişti? “Bir gün bu memleketin yanağına öpücük, başucuna da bir mektup bırakıp gideceğim; Not’ta şunlar yazılı olacak; Öyle güzel uyuyordun ki uyandırmaya kıyamadım.”
KÜFÜR SİTRES ATMA YÖNTEMİ OLMUŞ
Bayanların da seyirci tiribünlerinde yerini alması iyi olur dediler ama “küfür” yine önlenemedi? Futbol da centilmenlik, futbolda sadece spor ve eglence hayal mi sizce?
-Stadyumlardaki şiddeti önlemek için takımlara seyircisiz maç oynatma cezası verdiler. Sonra da tribünleri kadın ve çocuklarla doldurdular. Biraz derin düşünürseniz kadın ve çocukları seyirciden, insandan saymadılar. Ama onlar da insan olduklarını hatta bu memleketin insanı olduklarını anımsatmak istercesine küfür ettiler. Küfür bu ülkenin gerçeklerinden hatta stres atma yöntemlerinden biri. Özellikle yeni kuşakların kullandığı dil, sosyal medyada ki iletişim yöntemleri iğrenç. Futbol maçları gibi insanların geçici olarak sorunlarından kurtulmak için statlara koştukları yerde karşılıklı küfürleşme baskın çıkmanın bir yolu. Ne denli gün görmemiş küfürler üretebiliyorsanız kendinizi o kadar değerli, üstün görüyorsunuz. Türkiye’de küfürsüz maç olmaz. Ancak küfürler bireyselleşirse, koru halinde yapılmaktan vaz geçilirse bu da bir gelişme olarak kabul edilebilir. Ama bu çok zor, çok zaman ister…
Metin Tükenmez Kimdir?
Metin Tükenmez; Yazar, İstanbul Teknik Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu Öğretim Görevlisi. 1956 yılında Ardahan’da doğdu. 1980 yılında İstanbul Anadolu Hisarı Gençlik ve Spor Akademisi’nden mezun oldu.1973-1979 yılları arasında İstanbulspor, 1979-1982 yılları arasında İstanbul Mecidiyeköy futbol takıml arında top oynadı. 1984-2007 yılları arasında Cumhuriyet, Yeni Yüzyıl, Sabah, Radikal, Posta ve Fanatik gazetelerinde yazılar yazdı.
Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği’nde yönetim kurulu üyeliği, Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği İstanbul Şubesi’nde eğitimden sorumlu başkan yardımcısı, İTÜ Beden Eğitimi Bölümü’nde başkan yardımcılığı görevlerinde bulundu. Ayrıca Spor Akademililer Derneği Başkanlığı yaptı ve İTÜ Beden Eğitimi Bölümü Başkanlığı’na vekalet etti.
Fenerbahçe Genç Futbol Takımı, Beykozspor, Edirnespor, Çorluspor, Eyüpspor, Feriköy Futbol Takımı, Vefa Futbol Takımı, DSİ Spor ve Küçükköy Futbol Takımı’nde teknik direktörlük yaptı.
Metin Tükenmez, 1992 yılından bu yana İstanbul Teknik Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu’nda futbol dersleri ile medya ve spor dersleri veriyor.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, International Sports Press Association, Spor Akademilileri Derneği, Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği, İstanbul Bocce Spor Kulübü’ne üye olan Tükenmez’in yazdığı bazı kitaplar ise şöyle:
– Sahil Yolunda Yürümek, İthaki Yayınları, 2002
– Beşiktaş’ın Altın Yılları, Etikus Yayınları, 2003
– Medya ve Spor, Etikus Yayınları, 2004
– Yanan Buz Parçası, Etikus Yayınları, 2005
– Yeltepe, H. Seminerler 2006, İTÜ yayınları, 2006
– Dünya Kupası Analizi, Logos Yayınları, 2006
– Toplumbilim ve Spor, Kaynak yayınları, 2008
– Fatih Terim İmparator mu Çavuş mu, Kaynak Yayınları, 2009