. Sanat Eserine Vurulan Kur’an Mührü isimli eseriyle Prof. Dr. Murat Sülün bizlere sanat ve Kur’an’ı Kerim’in hayrete düşüren ilişkisini anlattı.
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Sülün büyük tefsir kaynaklarında yer alan meallerin mütercimi. Sülün’ün Kur’an-ı Kerim’le alakalı farklı konuları ele alan çok sayıda kitabı ve makalesi mevcut. Sülün ile Sanat Eserine Vurulan Kur’an Mührü isimli eserini Yenişafak’tan Kübra Tokuş konuştu.İşte o konuşma…
Kur’an-ı Kerim medeniyetimize ne ölçüde etki etmiştir?
Kur’ân-ı Kerim, medeniyetimizin en güçlü sembolü ve en etkili unsurudur. Kimliğimizin oluşmasında Kur’ân’ın önemli rolü vardır. Kur’ân öğretileri milletimizin adeta iliklerine işlemiştir. Günlük hayata geçirilen değerlerin, ahlâk normları vb. ilkelerin kaynağı, dolaylı da olsa Kur’ân’dır. Türklere tek bir düşünce sistemi ve tek bir edebî dil kazandıran, Kur’ân-ı Kerim’dir.
Eserlere Kur’an mührünü vuran ecdadımızın asıl amacı nedir?
Sanat eserlerinin niçin ayetlerle bezendiği hususu Kur’an kültürümüz açısından son derece önemlidir. Müslümanlar ürettikleri her tür sanat eserini ayet ve hadislerle süslerken; inanç ve düşüncelerini taşa, mermere, ahşaba, çiniye, metale, alçıya… kazıdıkları gibi, onları san’atkârâne hatlarla güzelleştirmiş bereket ve kudsiyet kazandırmış, hatta başta gayrımüslimlerden aldıkları olmak üzere İslâmlaştırmış, bir tür pano ve tabela görevi üstlenen sanat eserleri ile kitlelere belli mesajlar iletmişlerdir. Müslümanlar ürettikleri sanat eserlerini dinî ibarelerle süslemişlerdir. Okul, kütüphane, sebil, su bendi, çeşme, mezarlık, türbe, mescit/cami, imaret, dergâh, mesken, işyeri, resmî kurumlar vb. dinî–dünyevî hemen her yapı ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerle bezenirken, hâkim amaç olarak; İlahî kelâmın kudsiyet ve bereketinden yararlanma, Yapıyı süsleme ve Eğitim-öğretim öne çıkmaktadır. Kur’an menşe’li duâlar, dua maksatlı hıfz ve bereket ayetleri ile İdeolojik/siyasî mâhiyetteki iktibaslar da önemlidir.
Eserlerde Hangi ayetler daha fazla yer alıyor?
Fazileti hakkında nebevî bir müjdenin bulunduğu Ayete’l-kürsî, Fâtiha, İhlâs, Hüvallāhüllezî, Âmene’r-rasûlü vb. pasajlar belli bir bağlantı aramaya gerek ol-maksızın, hemen her yerde görülebilir.
Askerî araç-gereçler de ise kullanılan ayetler zafer, fetih, ilahî yardım, görevlerin ehline verilmesi, komutana itaat, korkunun ecele faydası olmadığı, Allah’a güvenme, niçin savaşıldığı, savaşın farz oluşu, savaşta gevşeklik ve ölümden kaçmanın mümkün olmayışı çerçevesindedir.
Seçilen ayetlerin temel özelliği, kısa, özlü ve vurucu olmaları, yüce Allah’ı veciz bir şekilde tavsîf etmenin ötesinde, Kur’ân’ın özeti oluşları ve İslâm’ın temel inançlarını özlü biçimde yansıtmalarıdır. Herhangi bir ayetle eserin -veya eserdeki herhangi bir unsurun/birimin- fonksiyonu ve eseri yaptıran -veya orada medfûn bulunan- kişi arasında hoş bağlantıların kurulduğu bu gelenekte, ayetlerin asıl mânalarında alınma şartı yoktur.
Allah’ın son kitabındaki direktiflerini birer Kur’ân-ı nâtık olarak kitlelere iletilmekle
birlikte, bu geleneği mesaj verme kaygısıyla sınırlandıramayız. Bu iş için seçilen ayetlerin temel özelliği -kuşak yazılarını bir tarafa bırakırsak- kısa, özlü ve net olmaları, yüce Allah’ı vecîz ve sahih bir şekilde tavsîf etmenin ötesinde, Kur’ân’ın özeti oluşları ve İslâm’ın temel inançlarını özlü biçimde yansıtmalarıdır.
Sanat İslamileşir mi?
Sanatın kendisi İslamî olmanın ötesinde, İslâm’ın bir emridir. Yani meşrû ve mâkul olmak şartıyla yaptığı her şeyi Allah’ın gözetiminde olduğu bilinciyle, yaptığını ustaca, en iyi / en kaliteli yapmak… Kur’ân’da “yaptığını en güzel bir şekilde yapmak” (ihsân) emredilmiş; Allah’ın ihsân üzere hareket eden (muhsin) kişileri sevdiği ve onlarla birlikte olduğu bildirilmiştir ki gerçekten, “halîfe insan” imajına yakışır bir tutumla kaliteli üretim yapan kişi ve kuruluşlar öteden beri dost-düşman herkesin beğenisini kazanmıştır. Gerçekten, Yaratıcının özelliklerini insanoğlu, bünyesinde ne kadar barındırabilir; ilahi ahlâk ile ne kadar ahlâklanabilirse, o kadar ibdâ’cı, icatçı ve inşâcı olacak; o kadar kalıcı ve yararlı işlere imza atacak ve böylece izzet, itibar kazanıp Hak katında yücelecektir.
Ayetlerin tezyinat için kullanılması sadece Türk kültürüne ait bir durum mu?
Farklı coğrafyalarda farklı ayetlerin tercih edilerek sanat eserlerinde kullanılmış ve kullanılmaktadır. Eserde ise söz konusu ayetlerin kahir ekseriyetinde bizim geleneğimizin felsefesi örnekleriyle yansıtılmış ve kültür ve sanat başkentimiz olan İstanbul ağırlıklı fotoğraflarla zenginleştirilmiştir.
Çalışma kurgusu nasıl şekillendi ve çalışmanız ne kadar sürdü?
Kitabın hazırlanması yaklaşık 10 yıl sürdü. Belli başlı merkezlerdeki sanat eserleri kâh bizzat, kâh sanat tarihi kitaplarındaki fotoğraflardan incelenerek bu geleneğin felsefesini ortaya koymaya yetecek kadar bilgi-belge ve örneğe ulaşıldı. İstanbul vb. illerde tarihî mekânları gezme fırsatı bulanlar, başta camiler olmak üzere çeşme, türbe vb. binalarda eski yazılarla karşılaşmış olmalıdırlar. Bu yazılar ortalama bir bilgi ve meraka sahip olan herkesin dikkatini çeker. İşte, küçüklüğünden beri İslâm kültürüyle haşırneşir ortalama bir vatandaş olarak ben de zaman zaman bu sorulara cevap aradım. İzmit “Yeni Cuma” Camii kuşağındaki enfes istifli “Cuma” suresi ile Gebze Çoban Mustafa Paşa Camii’nin “farklı” yazıları daha 11-13 yaşlarımda iken belli-belirsiz zihnime kazınmıştı. 96 yılında Bostancı Tren İstasyonu’ndaki Kuloğlu Camii’nde cuma namazı kıldım. Hutbe sırasında, caminin kapısının üzerindeki feeynemâ tuvellû fe-semme vechullah ayeti dikkatimi çekti. Ayet “Nereye yönelirseniz yönelin, Allah’ın zatı oradadır” demekteydi. Allah Allah, bu ayet buraya niçin yazıldı acaba, derken, “Şu camilere yazılan ayet-i kerimelerin dökümünü çıkarıp bunlar üzerinde bir çalışma yapsam çok iyi olacak” dedim.
İstanbul, Edirne, Bursa, Konya gibi eski merkezlerimizde, bu geleneğin felsefesi hakkında bana doyurucu bir fikir verecek ne kadar mabet, türbe, medrese, saray vs. varsa, bizzat gidip inceleyerek yüzlerce “farklı” ayet ve sure tespit ettim. Böylece, önceleri sadece taş, mermer, çini yüzeylere nakşedilen ayetlerle ilgilenirken, zamanla kılıç, zırh, sancak, zırh altlığı (tılsımlı gömlekler) gibi savaş araç-gereçleri, porselen kap-kacak, Kâbe örtüleri, Kâbe anahtarları, hat levhaları vb. malzemeler de işin içine girdi. Son olarak; bizzat gidip inceleyemesek de Buhara, Semerkant, Delhi gibi merkezlerde bulunan abidevî mekânlara ait fotoğraflarla bilhassa medrese ve türbelere dair örnekleri artırarak yeni bulgular elde ettik.
Çalışmaya ve ismine nasıl karar verdiniz?
Mabetlerle başlayan çalışma, başka sanat eserlerini de kapsamına almış oldu. Bu sebeple de çalışmanın adını Sanat Eserine Vurulan Kur’ân Mührü koydum.
Kur’ân Mührü gibi bir kitap aslında bir ekip çalışmasıyla kotarılabilecek bir eserdir. Kitabın hazırlanması yaklaşık 10 yıl sürdü. Belli başlı merkezlerdeki sanat eserleri -gâh bizzat, gâh sanat tarihi kitaplarındaki fotoğraflardan- incelenerek bu geleneğin felsefesini ortaya koymaya yetecek kadar bilgi-belge ve örneğe ulaşıldı. Bu eser 3 yıllık bir çalışma ile çok ciddi şekilde update edilmiş; 800’ü aşkın yeni fotoğrafla 900 sh ve 2 cilt halinde hazırlanarak Diyanet’e teslim edilmiş, hatta telif ücreti bile alınmıştır. Fakat üzerinden tam 2 yıl(!) geçtiği halde, anlaşılmaz bir tutumla, hala neşredilmeyi beklemektedir.
Öte yandan, İmparatorluk topraklarında sadece Türklerin yaşamadığı düşünülürse, sanat eserlerine ayetlerin orijinali (Arapçası) yazılarak, farklı ırkların ortak Kur’ân paydasında buluşturulmasının daha akıllıca olduğu aşikârdır. Bu durumda en sâlim yol; “girişlere, kapılara, pencere üstlerine, sütunlara… sanatkârane istif edilmiş ayetlerin altına ya da yanına arı-duru bir Türkçesinin, yine sanatkârane, ustaca, kaliteli ve okunaklı bir yazı karakteriyle yazılması” ya da Adana Sabancı Merkez Camii’nde olduğu gibi, “caminin girişinde ya da bir başka müsâit yerinde, bütün yazıların yerlerinin bir şema ile gösterilerek meallerinin verilmesi” imiş gibi görünüyor. İnsanların görebileceği uygun yerlere konulacak dijital tahtalar aracılığıyla ayetlerin arı-duru meallerinin yansıtılması da güzel ve çağdaş bir uygulama olur, kanaatindeyiz. Nitekim çeşitli camilerin girişlerinde yer alan panolara ayet / hadis mealleri yazılmakta; Fatih Dülgerzâde vb. cami girişlerine ayet / hadis yazılı levha ve kâğıtlar asılmaktadır. Kadıköy Osman Ağa ve Üsküdar Mihrumah Sultan camilerinde caddeden geçenlerin rahatlıkla görebilecekleri dijital tahtalar yerleştirilmiştir. Ancak yazılar bir bütün halinde bulunmamakta; kelimeler oldukça yavaş kaydığı için, normal bir metin gibi okunamamaktadır. Henüz emekleme evresinde olan bu uygulama, zamanla gelişip benimsenecek gibi gözükmektedir.
Sanatta ayetlerin kullanılması yanlış algılamalara sebebiyet veriyor mu?
Yanlış algılamalara sebep olabilmesi için, her şeyden evvel bunların anlaşılıyor olması gerekir. Yani genel halkı bir tarafa bırakırsak, bu işin uzmanı sayılabilecek mimar ve hattatların tezyinatta uygulayacakları ayetleri seçerken çok da dikkatli olmadıklarını görüyorum. Büyük ölçüde taklit söz konusu. Geleneksel sanatlarda işin biraz da tabiatı bu…