Genç Öncüler Dergisi Prof. Dr. Saadettin Ökten Hoca ile babası İmam Hatip Okulları’nın kurucusu Celalettin Ökten Hoca’yı konuşmuş. İşte Genç Öncüler Dergisi’nin Nisan sayısında yer alan Gülsüm Cemile Damar’ın yaptığı o konuşma…
Hocam Celal Hoca’nın anlayışına göre Osmanlı münevveri ve cumhuriyet aydını nasıl olmalıydı?
Bu konuda en doğru cevabı herhalde Celal Hoca verebilirdi. Bendeniz ondan intikal eden hatıraları bulunduğum noktadan değerlendirerek bazı şeyler söylemek durumundayım. Görebildiğim kadarıyla Celal Hoca’nın nesli, İslam medeniyetinin Osmanlı yorumunun diri ve insanlara bütüncül bir tasavvur çizdiği zamanlarda yaşamıştır. Bu yorum özgün bir yorumdur. Yani hayata, kadere, gayba bütüncül bir nazarla bakmış ve zihni ve kalbi tatmin eden bir zihinsel ve duygusal çerçeve çizmiştir. Buradaki kilit kelime tatmin kelimesidir. Bu yorumun tatmin ettiği insan varlığı ehli sünnet itikadına sahip, mümin ve muvahhid bir insan varlığıdır. Bu varlık, Hz. Peygamber’den itibaren gelen büyük ve kutsal birikimin mirasçısıdır ve bu büyük mirası maddi ve manevi her türlü bedeli ödeyerek bir sonraki zamanlara ulaştırmayı bir vazife, bir şeref ve bir lütuf bilmiştir.
Celal Hoca’yla aynı dönemlerde ülkemizde Batı kökenli bir başka medeniyet tasavvuru da ortaya çıkmış ve gelişme göstermişti. Bu tasavvur Batı’daki aydınlanmayı temel olarak kabul etmiş ve bunu ülkemizin insanı üzerine adapte etmeye, yüklemeye çalışmıştır. Yaşanmamış bir hayatın içinden süzülerek bir medeniyet tasavvuru oluşturmaya çalışmak mümkün değildir. Cumhuriyet aydınının misyonu toplumsal manada yaşanmayan bir hayatın içinden bir medeniyet tasavvuru oluşturmak gibi beyhude bir gayrettir. 20. yüzyıl başında bu gayretin beyhudeliği çok net anlaşılmasa da bugün bu gerçeklik bütün açıklığıyla ortadadır. Kısaca söylemek gerekirse Osmanlı münevveri yaşanmış bir hayatın ürünü olmak hasebiyle bu ülkenin ve bu toplumun ürünüdür, Cumhuriyet aydını ise burada yaşanmamış rönesanstan sonra Batı dünyasında yaşanmış bir hayatın bu ülkedeki temsilcisi olmak bakımından bize ve birikimimize yabancıdır. Bu yabancılığı bu günlerde cumhuriyet aydınının topluma ve sorunlara karşı bir şey söyleyememesiyle sarih bir şekilde görmekteyiz.
Celal Hoca’nın çalışma ahlakı ve disiplini nasıldı? Ömrü hep mücadele ile geçmiş ve büyük bir iş başarmış olmasını nasıl izah edersiniz?
Celal Hoca’nın zihni ve kalbi yapılanmasını oluşturan özgün medeniyet yorumu ona bir misyon ve istikamet çizmişti. Bu da hayatını İslam medeniyetinin yaşadığı çağa ve geleceğe ait uygulamalarını oluşturmak ve yaşatmak doğrultusundaydı. Hayatında örnek aldığı insanlar da kadim zamanlardan beri İslam medeniyetinin evrensel esaslarını hep yaşadıkları çağa uygulamışlar ve buradan geleceğe ait açılımlar üretmişlerdi. Merhum Celal Hoca da bu yolu takip etti. Celal Hoca’nın yaşadığı dönem, yukarıda birinci konuda ifade edildiği gibi Batı uygarlığının ülkede hâkim kılınmaya çalışıldığı bir çağ idi. Temel kabulleri ve uygulamaları İslam medeniyetinden tamamen farklı olan bu dönemde İslam medeniyeti ile şahsiyetini tanımlayan Celal Hoca’nın sebat, gayret ve mücadeleden başka bir yol tutması mümkün değildi. Merhum hocanın çalışma ahlakı ve disiplini bu anlayışını bir eylemler zinciri olarak hayata yansıtmasından başka bir şey değildir.
İmam hatip okullarının açılmasındaki temel ihtiyaç nedir?
Bu konuda birbirinden ayrı ama birbirine bağlı iki kategori söz konusudur. Birinci ve kolay görülen ihtiyaç, Türkiye’de yaşayan büyük kitlenin İslami esaslara bağlılığı, fakat bu esaslara göre yaşarken ihtiyaç duydukları dini hizmetlerin giderek yok olmasıdır. Hemen görülen ve hissedilen bu eksiklik, zamanımıza kadar geçen sürede ayrıntılarıyla dile getirilmiştir.
Ancak bize göre esas ihtiyaç yukarıda kısaca ortaya konulan medeniyet sorunsalıdır. Dini pratiği yerine getiren insanların aynı zamanda zihinsel ve kalbi olarak İslam medeniyetinin temel değerlerine bağlı olmaları ve bu bağlılıklarını bütüncül bir eylemler zinciri halinde hayatlarına yansıtmaları gerekiyor. İmam hatip okullarının açılmasındaki görünmeyen ihtiyaç işte budur. Batı uygarlığının yetiştirdiği zihinsel ve duygusal yapı, hayatı ilahi kaynaktan bağımsız algılarken İslam medeniyetinin yetiştirdiği insan varlığını ve evreni ilahi kaynağın emri hükmü ve iradesi altında görür. İmam hatip okullarının asli vazifesi böyle bir insan tipini donatıp yetiştirmek ve onu eylemleriyle topluma örnek olarak sunmaktır.
Celal Hoca’nın imam hatip okullarının açılışı sırasında siyasal iktidardan destek aldığı ancak bürokrasinin engelleriyle karşılaştığını nasıl açıklıyorsunuz?
Ülkemizde siyasal iktidar 1950 yılında yapılan seçimlerle değişmiş ve halkın iradesi iktidara gelmişti. Ülkemiz halkının büyük çoğunluğu, genel manada İslam medeniyetinin esaslarını yaşamakta ve bu esasların siyasal erk tarafından hayat geçirilmesini istemekteydiler. Seçtikleri iktidardan da bunu bekliyorlardı. İmam hatip okulları halkın dilediği bir uygulama olarak gündeme geldiğinde siyasal iktidar da toplumdan destek aldığı için buna imkân tanıdı.
Ancak bürokrasi yukarıda sözü edilen Batı uygarlığının temsilcileri tarafından yönetilmekteydi. Bürokrasi zahiri olarak siyasal iktidara itaat etmek durumunda ise de zihniyet itibarıyla onun talepleriyle çatışıyordu. Neticede uygulama bürokrasi eliyle oluşturulacağı için bir noktadan sonra imam hatip okullarının akıbeti bu bürokrasiye tevdi edilmişti. 50’li yılların başında siyasal iktidar taze gücü, enerjisi ve yıpranmamış haliyle bürokrasinin engellemelerini bir şekilde bertaraf ederek imam hatip okullarının açılmasını sağlamıştır.Eğer imam hatip okullarının açılması talebi 50’li yılların sonuna doğru gündeme gelseydi bürokrasi siyasal iktidarın talebine ve emrine rağmen bu açılışı önlerdi. Bu hüküm ilk bakışta bir tahmin gibi görülebilir. Ancak 1960’ta siyasal iktidarın bürokrasi tarafından ortadan kaldırılması hadisesi bu tahminin gerçek olduğunu ortaya koyuyor.
Celal Hoca’nın hocalık motivasyonu ve uygulaması nasıldı?
Merhum hoca talebelerini ve o talebelerle geçireceği vakti bir emanet ve ilahi bir lütuf olarak algılardı. Her şeyin bir zamanı ve mevsimi olduğunu biliyordu. Onun için önemli olan o vakti ya da fırsatı kaçırmamak ve en uygun şekilde değerlendirmek idi. Talebelerini İslam medeniyetinin mirasının kendinden sonraki emanetçileri, temsilcileri, uygulamacıları ve eylemcileri olarak görüyordu. Bu anlayış ona İslam medeniyetinin büyük geleneğinden gelmişti. Bu sebeple öğrencilerini ilmi yönden donatırken aynı süreçte onlara ahlaken bir örnek olmak ve ahlaki yapılanmalarını da geliştirmek gayretindeydi. Seküler Batı uygarlığı öğrencileri sadece bilim açısından donatır, onların ahlaki gelişmeleriyle ilgilenmez. İslam medeniyetinde ise ilim ve ahlak birliktedir ve ilim ahlakın çizdiği çerçeveye riayetkar ve hürmetkar olmak mecburiyetindedir.
Merhum Celal Hoca ile ilgili söyleyeceklerim şu anda bu kadar. İnşallah yanlış bir şeyler söyleyip geçmişteki büyüklerimizin ruhunu muazzeb etmemişimdir. Vesselam.