Oyunun ‘geleneksel’i, ‘eskisi’ olmaz

Röportaj
Gizem Gül’ün röportajı Son yıllarda daha çok siyasetçi yönüyle tanıdığımız Erol Erdoğan on beş yıllık bir emeğin ürünü olarak hazırladığı oyun kitaplarını kitaplaştırdı. Kültür AŞ...
EMOJİLE

Gizem Gül’ün röportajı

Son yıllarda daha çok siyasetçi yönüyle tanıdığımız Erol Erdoğan on beş yıllık bir emeğin ürünü olarak hazırladığı oyun kitaplarını kitaplaştırdı. Kültür AŞ tarafından yayınlanan ilk 5 seride Kumsal Oyunları, Taş Oyunları, İp/Mendil Oyunları, Top Oyunları ve Kelime Oyunları kitaplarından oluşan 100 oyun yer alıyor; ancak kitaplaşmak için sırada bekleyen oyunların sayısı da 700-800’ü buluyor. Kendi kızlarına oyun öğretmek ve onlarla birlikte oyun oynayabilmek için oyunları derleme serüvenine başlayan yazar, gelinen nokta itibariyle oyunlar ile ilgili toplumda var olan ezberleri ve anlayışları yıkmayı amaçladığını söylüyor. Ayrıca Erol Erdoğan, büyüklerin çocuk oyunlarının unutulmasıyla ilgili suçu çocuklara, teknolojiye, şehre atmaktan vazgeçip oyun oynamaya başlamaları gerektiğine dikkat çekiyor. İşte Erol Erdoğan ile oyun kitapları üzerine gerçekleştirdiğimiz keyifli söyleşi…

YAZILARIMDA KENDİ YÜZLEŞMEMİ, ŞÜPHE YOLCULUĞUMU PAYLAŞIYORUM

Geçtiğimiz yıl denemelerden oluşan İnsan Mevsimi’ni yayınladınız, bu yıl da oyun kitapları serisini yayınladınız. Öncelikle şunu sormak isterim, Erol Erdoğan bir yazar olarak kendini nerede konumlandırıyor?

Onbeş yıldır yazdığım yazılara baktığım zaman, iki-üç tema üzerinde yoğunlaştığımı gördüm. Bu temaların bir tanesi ‘fıtrat’tır. Yani, insanın ilk yaratılış haline vurgu; bunu doğallık, saflık, temizlik gibi kavramlarla açabiliriz. İkincisi ‘çocukluk’ teması ki, yaşamımızın saf ve temiz dönemleri, bu da fıtratla alakalı bir şey zaten. Üçüncüsü ise ‘şüphe’ ve ‘yüzleşme’dir. Yazılarımda yer alan bu üç hassasiyet; modern hayat, teknoloji ve savaşlarla huyu ve karakteri değişen ya da bozulan insanın, aynaya bakarak kendisiyle yüzleşmesini sağlatmayı amaçlıyor. Yüzleşme sonunda, insanın, ‘ilk hale’ yani ‘fıtrat’a dönüş yapması isteniyor. Yazılarımın bütün derdi, insanın o hep saf ve temiz özüne geri dönmesi. ‘İnsan Mevsimi’ndeki bütün denemelerde bu çabayı görmek mümkün. Tabii, bütün bu çağrılar, yazar olan ‘enden insan olan bene yapılıyor. Yazılar, başkasına öğüt için yazılmadı. Ben, kendi yüzleşmemi, seferimi, şüphe yolculuğumu paylaşıyorum. Okuyucu da benim serüvenime şahitlik ediyor. 

“İnsan Mevsimi” için bu dediklerinizi anladım. Peki, oyun kitapları?

Oyun kitapları da aynı hassasiyetle hazırlandı. Çünkü insan temiz doğuyor, daha sonra temizliğinden, saflığından, fıtratından kaybetmeye başlıyor. Oyunlar, insanın temizlik ve doğallık döneminde yaptığı üretimlerden bir tanesi. Çünkü oyunlar, paylaşmak, iletişim, yetenek, varlık gösterme çabasının doğal ürünleri. İnsan, büyüdükçe onlardan uzaklaşıyor, unutuyor. İnsan Mevsimi kitabı da, çocuk oyunları kitapları da, bundan sonra yazmayı düşündüğüm diğer çalışmalarımın teması da; insanın fıtratı, doğallığı, barışseverliliği, doğruluğu üzerine. 

KENDİMİ ‘ŞAİR’ DİYE TANIMLAMAK CÜRETİNDE BULUNMAM

Peki, Erol Erdoğan için sırada ne var? Şiir yazdığınızı biliyoruz. Şiirle ilgili bir kitap çalışması olabilir mi?

Şiiri kendim için yazıyorum. Kendimi ‘şair’ diye tanımlamak cüretinde bulunmam. Şair değilim, şiir yazıyorum, şiir çalışıyorum. Şiiri; kitap çalışmalarımı, hayatımı, evrenle ilişkilerimi, çevreye bakışımı, ruhumu, dilimi besleyen bir gıda olarak görüyorum. Şimdilik bir şiir kitabı yayınlamayı düşünmüyorum. Şiir yazmaya devam edeceğim tabii. Şiir okumaya da devam edeceğim. Sevdiklerime şiirler de göndermeyi sürdüreceğim.

OYUNLAR BİZİM MEDENİYET KRİZİMİZLE DOĞRUDAN İLİŞKİLİ

Oyun kitaplarına devam edecek misiniz?

Oyun kitaplarını devam ettirmek istiyorum. Çünkü arşivimde bulunan oyun sayısı 700-800’i buluyor. Sadece 5 kitap yayınlandı. Yayınlanan kitaplardaki oyun sayısı 100 civarında. Geride 500’den fazla oyun var. Ayrıca, oyunların sosyolojisi üzerine ailelerle, öğretmenlerle, çocuklarla konuşmayı istiyorum. Çünkü oyunlarla ilgili yaşadığımız süreç, medeniyet krizimizle, kültür krizimizle doğrudan ilişkili. Türkiye ya da dünya, bir takım sosyal, kültürel, dini krizler yaşıyor. Bunların hepsini ‘medeniyet krizi’ altında toplayabiliriz. Oyunlarla ilgili süreç de, bu krizlerin içerisinde, onların bir parçası. Çünkü oyunların arkasında yüzlerce, binlerce yıllık bir tarih var. Bu yönüyle kültür ve medeniyetle hatta dinle ilişkili. Modern zamanlarda birden bire oyunların terk edilmesiyle karşılaşıyoruz ki, bu da ‘modernleşme’ kriziyle alakalı.  Onun için, oyunların insan hayatındaki yeri ile alakalı bir takım çalışmalar yapmak, işin sosyolojik kısmıyla ilgilenmek istiyorum. Mesela, CNR Kitap Fuarı’nda, çocuklar, anne babalar ve öğretmenlerle birlikte oyun söyleşisi adıyla bir atölye çalışması yaptık. Çok faydalı oldu. Buna devam etmem gerektiği noktasında motivasyon aldım.

‘İnsan Mevsimi’ devam edecek mi?

İnsan Mevsimi’nin devamını yazmak istiyorum. Adı farklı olabilir. İnsan ve mevsim bağlamında söylenecek söz çok, insanın mevsimi çok çünkü. 

OYUNLARI DERLEMEYE BAŞLARKEN KİTAPLAŞTIRMA DÜŞÜNCEM YOKTU

Tekrar çocuk oyunlarına dönelim. Çocuk oyunlarını derlemeye ne zaman başladınız? Derleme fikri ilk olarak ne zaman ve nasıl oluştu? 

Oyunları, ilk olarak 1997–1998 yıllarında derlemeye başladım. İki kızımın (Behiye Betül ve Hilye Melis) yavaş yavaş oyun yaşına geldiği dönemlerdi. Büyümekte olan kızlarımla oyun oynamak, onlara oyun öğretmek istiyordum. Onun için oyunlar üzerinde düşünmeye, notlar tutmaya başladım. İşin başında, derlediğim oyunları kitaplaştırma düşüncem yoktu. Oyunları yazdıkça, çocukluğumdaki oyunları unutmaya başladığımı fark ettim, unutmamak için daha çok yazmak istedim. Zaman ilerledikçe, sıkça duyduğum “Çocuklar artık eski oyunları oynamıyor”, “Oyunlar unutuluyor” şeklindeki konuşmalar, bireysel çabamı toplumsal amaca dönüştürmeme sebep oldu. Böylelikle, 1997-1998’lerde iki kızım için başladığım oyunları yazma çabam toplumsal projeye dönüştü. Yaklaşık 15 yıl süren bu çalışmamda, ilk 5–6 yıl çok yoğun çalıştım. Sonraki yıllar metinleri düzeltme, tashih, tasnif şeklinde geçti. KÜLTÜR AŞ’den “oyunları kitaplaştıralım” teklifi gelince tekrar çalışmaya başladım, bir yıl kadar da kitaplaştırma aşaması sürdü.

NE ZAMAN SEYAHATA ÇIKSAM GÖZLERİM HEP SOKAKLARDA OLDU

Ne çok oyun varmış öyle. Arşivimde bulunan oyun sayısı 700-800’i buluyor dediniz. Oyunları derlerken hangi kaynaklardan yararlandınız?

İlk önce, çocukluğumda kendi oynadığım oyunları yazarak başladım. Şu an arşivimde bulunan 700–800 oyunun yarısının kaynağı benim, onların da yaklaşık 200’ünü bizzat çocukluğumda oynamışımdır. Derleme esnasında eksik hatırladığım oyunlar oldu, onları annemle, aile büyükleriyle, bazen ağabeyimle bazen köydeki büyüklerimle konuşarak tamamladım. Oyunların derlenmesinde birinci kaynak benim. İkinci kaynak yakın çevrem. Yöresel dernekler de kaynağım oldu. Bu derneklerin internet sitelerinde ya da dergilerinde bazı oyunları buldum. Oyunların bir kısmına da akademik kaynaklarda rastladım. Bir de, ne zaman seyahate çıksam gözlerim hep sokaklarda oldu. Bir yerde çocukların oyun oynadığını gördüğümde, yanlarına yanaştım, onlarla konuştum, sohbet ettim, oynadıkları oyunları anlattırdım.

Kültür AŞ’den çıkan sette 5 oyun kitabı var.  İlk beş kitaba girecek oyunları nasıl seçtiniz? Arşivinizde bulunan diğer oyunları kitaplaştırma düşüncesi var mı?

İlk 5’ini yayınlandığı için KÜLTÜR AŞ’ye teşekkür ediyorum. Oyunların hepsi kitaplaşsın istiyorum. Bunun için metinlerin üzerinde çok çalışmam lazım. Yayınlanan serinin içinde Kumsal Oyunları, Taş Oyunları, İp/Mendil Oyunları, Top Oyunları ve Kelime Oyunları var. Beş kitapta yer alan oyun sayısı 100 civarında. Bu beş kitabı yayıncımız KÜLTÜR AŞ editörlerinden Esra Hanım ile belirledik. Bir anlamda yayınevi ile benim tercihlerim harmanlanmış oldu. Geride kalan 600 oyunun da benzer tasniflerle kitaplaştırabilecek durumdayım. Mesela karda, okulda, sokakta, piknikte oynanacak oyunlar var. Mesela, bahar geldi, ağaçlar yavaş yavaş su almaya başladı. Ağaçlardan el becerisiyle yapılan ufak tefek oyuncaklar ve onlarla oynanan oyunlar var. Oyunların hepsinin kitaplaşmasını; ailelere, çocuklara ve topluma ulaşmasını isterim. Kitaplaşacak mı peki? Bu sorunun cevabını yayıncılar verecek. 

AMACIM OYUNLARLA İLGİLİ TOPLUMDA VAR OLAN EZBERLERİ YIKMAK

Oyunları derlemeye başlarken ya da oyunları kitaplaştırırken amaçladığınız şey ney idi? 

Oyunların derlemesi 15 yıl sürdüğü için her aşamada yeni amaçlar eklendi. İlk amaç, kızlarımla oyun oynamak ve onlara oyun öğretmekti. Daha sonra unutulmaya yüz tutmuş oyunların unutulmamasını sağlamak ve bunları bir metine geçirmek olan ikinci amaç devreye girdi. Sonraki aşamada, bunları biriktirdikçe topluma ulaştırmayı çocuklarla, ailelerle, öğretmenlerle paylaşmayı düşündüm. Yeni amacım ise, oyunlar ile ilgili toplumda var olan ezberleri ve anlayışları yıkmak.  ‘Oyun Söyleşileri’nden kastım bu. 

OYUNLAR ŞEHİRLERE DEĞİL, KÖYLERE AİT ZANNEDİLDİĞİ İÇİN ÇOCUKLARA AKTARILMADI

Şimdi yetişen çocuklar bilgisayar ya da telefon oyunlarına çok daha meraklı. Özellikle büyük kentlerde yaşayan insanların çocukları sokakta oyun oynamıyor. Bu değişen süreci nasıl değerlendirmek lazım?

Buradaki suç büyüklerin, çocukların değil. Küçükken bu oyunları tek başımıza oynamıyorduk, çok geniş bir yaş aralığında oynuyorduk. Oyun grubu içerisinde abimiz, ablamız, küçük kardeşimiz bazen babamız, amcamız da oluyordu. Oyunları önce büyükler unuttu, terk etti. Büyükler çocuklarla birlikte oynamayı bıraktığı için, oyunlar şehirlere değil köylere ait zannedildiği için çocuklara aktarılmadı. Aktarılmadığı için de çocuklar oyunları bilmiyor. Çocuk bilmediği bir şeyi oynayamaz. Çocuk oyunlarının unutulması, değişmesi ve bu konuyla ilgili toplumun ortaya koyduğu yaklaşımlar kültür ve medeniyet krizimizin bir boyutu.

“ŞEHİRDE HER YER BETON, ÇOCUKLAR OYUN OYNAMIYOR” CÜMLESİ KOSKOCA BİR YALAN

Mesela, herkes şöyle bir cümle kuruyor “Şehirde her yer beton, çocuklar oyun oynayamıyorlar.” Bu koskoca bir yalan. Bu cümle, büyüklerin oyunlar ile ilgili işledikleri suçlarını örtmeye dönük bir çabadır. Çünkü bu oyunların yüzde 80-90’ını oynamak için büyük bir mekâna ihtiyaç yok. Çelikçomak gibi oyunları oynamak için büyük alanlara ihtiyaç duyulabilir, geride kalan yüzlerce oyun için özel mekân gerekmez. Önce büyüklerin bu yalandan ve diğer mazeretlerden vazgeçmesi gerekiyor. Evdeki bir masanın etrafında oynanacak onlarca oyun var. Balkonda otururken, ikindi çayını içerken, sohbet ederken oynanabilecek o kadar çok oyun var ki. Hatta asansörle 1. kattan 10. kata çıkarken bile oynayacak oyunlar var. Çocukların internet ile ilgilenmesi doğaldır. Oyunları, bilgisayar ya da telefondaki oyunların karşısına koymamalıyız. Çocukların bu oyunları oynamasını isterken “Çocuğum şu internetten vazgeç” demek hatalı bir davranış. Mesela anne babalar ne diyor? “Oğlum neden geleneksel oyunları oynamıyorsun.” Buradaki tanımda bile problem var. Çocuğa, bir oyunu anlatırken “geleneksel” ya da “eski oyun” dediğiniz zaman oyunu çocuğa kötüleyerek anlatmış oluyorsunuz. Öncelikle büyüklerin bu yanlış tanımlardan sıyrılması gerekiyor. 

Bu kitaplara yönelik nasıl geri dönüşler aldınız? Çocuklarına bu kitapları alıp, oyunları öğreten ya da çocukları ile birlikte bu oyunları oynayan aileler var mı, bununla ilgili hiç geri dönüşler aldınız mı?

CNR Kitap Fuarı’nda oyun söyleşilerimize çok sayıda çocuk, aile ve öğretmen gelmişti. Çocuklarla bir araya geldiğimizde, ilk başta, ne yapacağımı bilemiyordum, uzun zamandır ben de oyun oynamamıştım. Mikrofonu elime aldığımda an bütün hafızam geri geldi, belleğim çalışmaya başladı. Hiç yabancılık çekmeden bir saat boyunca kaşıkta pinpon topu, isim şehir bitki, adam asmaca, ip atlama, atasözü tamamlama gibi oyunlar oynadık. Süremiz bittiğinde çocuklar oynamaya devam etmek istiyorlardı, salonu terk etmek istemediler. Sonraki gün de programımız daha vardı. O programı da, kitapların editörleri Esra ve Gülsüm Hanım gerçekleştirdi. Onlar da bir anda oyun yöneticisi olmuştu. Anlayacağınız, oyunlar geri dönmeye hazır. Fuardan kitap alan bir arkadaşım, geçen gün beni arayarak “Erol Bey, bir haftadır evde isim şehir oynuyoruz” dedi. Kitaplar çıktıktan sonra çok sayıda teşekkür mesajı, maili geldi. Sosyal medya ortamlarında da olumlu tepkiler aldım. Bunlar artarak devam edecek. Oyunlar galip gelecek. 

KÖYDE EN SEVDİĞİM OYUN ÇELİK ÇOMAKTI

Sizin derlediğiniz bu oyunlar içerisinde en çok sevdiğiniz oyun hangisi? Ya da oyunlarla ilgili okuyuculardan aldığınız geri dönüşlerde öne çıkan oyunlar oldu mu?

Farklı zamanlarda farklı oyunları oynadım. Köyde en sevdiğim oyun çelik çomaktı. Taş ve kibrit kâğıtlarıyla oynadığımız oyunlar vardı. İlkokulda, Gece /Gündüz oyununu sınıfta oynarken çok eğlenirdik. İstanbul’daki ortaokul ve lise dönemlerinde en sevdiğim oyun SOS ve İsim/Şehir oyunuydu. Öğretmen tahtada ders anlatırken biz SOS oynayabiliyorduk. Pikniklere gittiğimizde ya da kırsal alana açıldığımız zaman bizim yörede “Mangala” olarak bilinen küçük çukurlar kazarak oynanan bir oyun oynardık. Hımbıl da sevdiğim oyunlar arasındadır. Kumda veya toprakta, mıh veya çivilerle Labirent oynardık. 

ÇOCUKLUĞUNU İYİ GEÇİRMİŞ BİRİ EN AZ 50 OYUN SAYABİLİR

Peki, size geri dönüşlerden öne çıkan oyunları sorsam. Mesela “İsim şehir”i söylediniz başka öne çıkan oyunlar hangisi?

Son yıllarda, İstanbul’da sokakta gezerken en yoğun seksek oynandığını gördüm. Evlerinin önündeki boşluklarda tebeşirle ya da kömürle seksek çizgileri çizdiklerini gördüm. Lastik atladıklarını, yakar top oynadıklarını gördüm. Bunlar halen sokaklarda oynanan oyunlar. Mesela bunlardan başka Kutu kutu pense, mendil kapmaca, halat çekme, yumurta yeme oyunu öne çıkanlar arasında. Çocukluğunu iyi geçirmiş herkes, biraz zihin yorsa, en az 50 oyun sayabilir. Bu kitaplar sayesinde bunu artıracağız inşallah. 

Taş, top, ip-mendil, kelime ve kumsal oyunları… Bu seri içinde neden toprak oyunları yok?

Kitaplaşmamış, geride kalan oyunlarda onlar var. Toprak oyunları, piknik ve kır oyunları dediğimiz bir serimiz var. Toprakta oynanan oyun sayısı 100’ü geçebilir. Çobanlar, hayvanları otlatırken boş vakitlerinde oyunlar oynardı. Harman, orak dönemlerinde de çocuklar tarla kenarlarında oyunlar oynayarak eğlenirlerdi. 

OYUNLARIMIZIN KURALLARI ESNEK

Oyun kitaplarının yanında belki oyunların CD’leri de olabilirdi… CD’ler oyunların daha iyi anlaşılmasını sağlayabilirdi, ayrıca çocuklar için daha eğlenceli olması bakımından bir katkı sağlayabilirdi. Geleceğe yönelik olarak böyle bir düşünceniz var mı?

Kitapların yanında CD’lerinin olması iyi bir teklif. Bunu aramızda şu an konuşuyoruz. Bu arada şu detayı akılda tutmalıyız. Bu oyunların kuralları bugünkü modern oyunlara göre esnektir. Çocuğun ya da ailenin kitaplarda anlattığımız oyunu okuduktan sonra, oyunu yorumlaması, zihinde canlandırması, zihninde oynanabilir hale getirmesi gerekiyor. Bu, ideal bir beklenti ama bunu önemsiyorum. Çocuk ya da aile oyunu istediği gibi kurabilir. Maksat oyun oynanması ve oyuna devam edilmesi. Mesela, ‘labirent’ oyununu bir kumda oynayabileceğiniz gibi toprak üzerinde, kâğıtla ve kalemle sınıfta da oynayabilirsiniz; kurallarını değiştirebilirsiniz. Oyunların böyle bir esnek yönü var; o esnekliğin kaybolmaması için de oyunların yemek tarifi gibi tarif edilmemesi gerekiyor. Kitapta yer alan çizgilerde bütün oyunları aşama aşama anlatmadığımızı göreceksiniz. Onun yerine oyunu kavratacak tek çizgi kullandık. Modern yemeklerin çok net kuralları var; bazı yemek tariflerinde 3 gram şundan, 5 gram bundan kullanın deniliyor; hâlbuki annelerimizin ölçüleri çok daha esnektir ve yemekleri çok daha güzeldir. CD’lerle aktarılan bazı çalışmalarda oyunlar çok keskin bir şekilde anlatılıyor, hâlbuki oyunlarımız keskin kurallara tabi değil. Onayanlara, mekâna, oyun aletine, zamana göre kuralları esnetebilirsiniz. 

OYUN MESELESİ ÇOLUK ÇOCUK İŞİ DEĞİLDİR

Eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?

Aileler, toplumu yönetenler, eğitimciler oyun meselesini ‘çoluk çocuk işi’ şeklinde basite almasınlar. Oyunlar kültür medeniyet krizlerimizin bir parçasıdır, dolayısıyla ciddi bakılması gereken bir konudur. Ayrıca, büyüklerin çocuk oyunlarının unutulmasıyla ilgili suçu çocuklara, teknolojiye, şehre atmaktan vazgeçip oyun oynamaya başlamaları gerekiyor. Bu aynı zamanda insanların birbirleriyle,  aileleriyle iyi bir iletişim kurma vesilesidir. 

EROL ERDOĞAN KİMDİR?

Erol Erdoğan’ın eğitimi İlahiyat ve Sosyoloji. Sinoplu. 1979’dan beri İstanbul’da yaşıyor. Entelektüel ilgi alanları arasında din, medeniyet, kentleşme, siyaset, eğitim, çocuk, birlikte yaşam gibi konular var. Yazı ve şiirleri dergi ve gazetelerde yayınlanıyor. Bir dönem aktif siyasetin içinde yer aldı. Erdoğan’ın yazılarına www.erolerdogan.com.tr adresinden ulaşmak mümkün. 

Erol Erdoğan’ın Kitapları

İNSAN MEVSİMİ

İnsan Mevsimi, İz Yayıncılık tarafından, sanat–edebiyat dizisi kitabı olarak 2013 yılında yayınlandı. Kısa sürede ikinci baskını yaptı. 9 bölüm, 172 sayfa ve 44 yazıdan oluşuyor. Her bölüm bir çizgiyle başlıyor. Çizgiler M. Ahmet Demir imzalı. Bölüm adları şöyle; Güz, Kış, Bahar, Yaz, Çocuk, Kedi, Oruç, İstanbul, İnsan. 

OYUN KİTAPLARI SETİ

Oyun Kitapları Seti 5 kitaptan oluşuyor. Bunlar; Taş Oyunları, Kumsal Oyunları, Top Oyunları, İp-Mendil Oyunları, Kelime Oyunları. Kitapları KÜLTÜR AŞ yayınlandı. Her bir kitap 32 sayfadan oluşuyor. Kitaplarda oyunlar, resimlerle anlatılıyor.