Oruç bizi israftan korur

Röportaj
Ramazan ayında en çok eleştirilen konulardan bir tanesi aşırı israf ve gösteriş. Bu iki durumunda Ramazan’ın anlamına ve ruhuna tamamen aykırı olmasına rağmen zenginlerin şaşalı iftar sofralarında yin...
EMOJİLE

Ramazan ayında en çok eleştirilen konulardan bir tanesi aşırı israf ve gösteriş. Bu iki durumunda Ramazan’ın anlamına ve ruhuna tamamen aykırı olmasına rağmen zenginlerin şaşalı iftar sofralarında yine kendileri gibi olanları ağırladığına, dışardan sayısız yoksul insan varken binlerce yemeğin çöpe gittiğine şahit oluyoruz. Bir huşu ayı olarak yaşanması gerekirken, gereksiz masraflar ile bir panayıra bir eğlence merasimine döndüğünü görüyoruz. Reklamcılık dünyası da bundan istifade ederek, insanları daha fazla tüketmeye teşvik ediyor.  

Biz de hem israf hem de “Gerçek manada Ramazan’dan yararlanabilmek ve onun ruhunu yakalayabilmek için bu ayda nasıl hareket etmeliyiz?”  konusunu Adıyaman Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Esma Sayın ile konuştuk…

ORUÇ BİZİ İSRAFTAN KORUR

Ramazan ayının faziletini görebilmek için maneviyatımıza, ruh dünyamıza nasıl yatırım yapmalıyız? Nelerden sakınmalıyız, nelere ağırlık vermeliyiz?

Oruç, nefsi tutarak hapsetmektir. O zaman sen tüketimi israf boyutuna çıkardığında, sen nefsi tutarak hapsetmek yerine nefsi bütün arzuları ve talepleriyle en üst düzeyde yaşamış oluyorsun. Mesela insan hakiki manada oruç tuttuğunda ve açlıkla kendini terbiye ettiğinde Ramazan’ın 10-15’inden sonra yeme tüketimi daha da azalır, insan daha az yemek yemeyi ister hale gelir. Ramazan’da insanın en çok ihtiyacı olan sudur. Ramazan ayında umreye gidenler iyi bilirler, umrede orucunuzu açtığınızda 2 tane hurma ve Zemzem suyu içmek size yeter. Zaten Zemzem de sizin vücudunuzdan terle birlikte dışarı attığınız sıvıyı karşılamak üzere içtiğinizdir, daha fazlasını da içmezsiniz. Umreye giden pek çok kişi zemzem ve hurmanın kendilerine yettiğini, lüks otellerdeki yiyeceklerin cazip gelmediğini söyler. Tüketim çılgınlığı orucun ruhunda olan bir şey değildir. Nefsi imsak açısından ele aldığımızda, nefsi tutma anı başladığından itibaren nefsin isteklerinin de asgarileşmesi gerekir. 

ORUÇLU İKEN NEFSİ İSTEKLER EN ASGARİYE İNER, RUHANİ ZEVKLER YÜCELİR

Bu konuda mutasavvıflar şöyle derler, “Oruç manevi lezzetlerin, manevi muhabbetin, manevi nimetlerin en üst düzeyde yaşandığı, bununla beraber nefsin isteklerinin en az asgariye çekildiği ibadettir.” O zaman tüketim çılgınlığıyla oruçtaki maneviyat arasında tam manasıyla bir zıtlık söz konusu. Aslında oruç bizi israftan korumak, nefsi isteklerimizi en asgariye indirmek için vardır; oruç ruhani zevkleri yüceltmek ve en üst noktada yaşamak, nefsani lezzetleri ve istekleri daha asgariye çekmek için vardır. En önemlisi nefis sabır ise eğer, sabır nefsi hapsetmek ve tutmak için vardır. Böylece insan açlık yoluyla terbiye edilir, istekleri asgariye indirilir fakat manevi istekleri en üst düzeyde gerçekleştirilmeye çalışılır. Zaten bir müddet sonra beden yapısı da oruca adapte oluyor, oruca adapte olmuş bir beden çok fazla şey yiyip içemez, dolayısıyla tüketmeye de ihtiyaç duymaz. 

RAMAZAN AYI’NDA KUR’AN-I KERİM’E ODAKLANMALIYIZ

Gerçek manada Ramazan’dan yararlanabilmek ve onun ruhunu yakalayabilmek için bu ayda nasıl hareket etmeliyiz? Her ayı Ramazan gibi yaşamak için neler yapmalıyız?

Öncelikle Kuran’ a odaklanmamızı arttırmamız bizim için çok önemli. Çünkü Kur’an hayatımızı nasıl yaşamamız gerektiğini, ahlaki yapımızı nasıl şekillendirmemiz gerektiğinin sınırlarını bize çiziyor. Bu ayda Kur’an-ı Kerim’in yanı sıra bizi ibadetlere bağlayan kitapları da takip etmeli ve entelektüel düzeyi güçlendirmeye yönelik bir Ramazan temayülümüz olmalı. 

Ramazan ayı boyunca ibadetlerin manaları üzerine yoğunlaşmak ve Kur’an-ı Kerim’in bizden nasıl bir kulluk, nasıl bir ahlak istediği üzerine odaklanmak bence hepsinden daha önemli. Tabi ibadetleri de topluca yapmak, cemaatle yapılan ibadetlere katılmak, hatimlere katılmak da önemli fakat biraz entelektüel tarafımızı, bilinç düzeyimizi arttırmamız gerekiyor diye düşünüyorum. Kur’an’a odaklanmamızı, Kur’an üzerine okumalarımızı arttırmak, düşünmek, Kur’an üzerine derin düşünceler gerçekleştirmek bence bu Ramazan algısını da 11 ayın Ramazan gibi yaşanması isteğini de oluşturabilecek nitelikte.

İTİKAF, ALLAH İLE BERABER OLMAKTIR

Ramazan deyince neredeyse unutulmaya yüz tutmuş bir gelenek olan itikaf da geliyor akla. İtikaf nedir, itikafın insan ruhuna, takvaya kattığı değerler nelerdir? Kimler itikafa girebilir?

İtikaf Hz. Peygamberin Ramazan’ın son 10 gününde Allahü Teala ile beraber kalıp, gerçekten ibadet etmesi, yeme, içme ve konuşma gibi dünyevi istekleri en alt düzeye indirerek yalnızca oruç ve namazla uğraşarak bir nevi dünyanın normal gidişatından uzaklaşarak Allah ile beraber geçirdiği anlardır. 

Peygamber Efendimiz son 10 gün içinde bu ibadeti çok yoğun bir şekilde yapıyor, biz de itikafa girdiğimiz zaman bu sünnete uymaya çalışıyoruz. Mesela ben büyükannemin Ramazan’ın son 10 gününde itikafa girdiğini,  zeytin, ekmek, peynir ve su ile oruç tuttuğunu, bunun haricinde de kimseyle konuşmadığını sadece abdest almak için dışarı çıktığını sonra tamamen ibadet ile beraber olduğunu hatırlayabiliyorum. O noktada bir düşünsenize, hayatınızda dünyevi hiçbir şey yok sadece Allah ile berabersiniz, asgari ihtiyaçlarınız haricinde hiçbir şekilde dünyevi bir isteğin yok; abdest almak dışında dünya ile bir bağın yok. Tasavvufta itikafı züht ve uzlet hayatına benzetiyoruz. İnsan bazen dünya isteklerinin peşinden koşmasından bıkar yorulur,  bütün himmetini, bütün algısını ahirete doğru yönlendirir. Bu dünyayı tamamen yok saymak değildir. Dünyevi istekleri aynı oruçtaki gibi en alt noktaya çekmeye çalışarak insanın rabbiyle baş başa kalma temennisidir. Biz buna tasavvufta ‘züht ve ‘uzlet’ diyoruz tasavvufta. Dünya bizim için süslü bir gelin gibidir. O gelinin süsüne kanmayıp, biraz mana aleminde yoğun bir şekilde Allah ile beraber olmaktır. 

Ramazan’ın son 10 gününde yapılmış olması bir açıdan çok önemlidir. Biliyorsunuz Kadir Suresi’nde de ifade edildiği üzere Kadir Gecesi’ni Ramazan’ın son 10 gününde aranması dolayısıyla Ramazan’ın bu son gününü en azami düzeyde Kur’an-ı Kerim ve ibadet ile geçirmeliyiz. 

İtikaf, züht ve uzlet manasında gönlü ve ruhu Allaha doğru yönlendirmek, Ramazan’ın son 10 gününde Kadir Gecesinin indirildiği Kuran-ı Kerimi aramak, hissetmek, onu keşfetmek üzerine bir kişisel yolculuğa çıkmaktır. O yüzden Hz. Peygamber’in hadisi ile de sabit olan çok güzel bir ibadettir.

KUR’AN-I KERİM-İ HAYATIMIZIN MERKEZİNE KOYALIM

Kadir Gecesi’ni nasıl değerlendirmeliyiz?

Kadir Suresi’ne baktığımız zaman Kadir Gecesi’nin önemini fark ederiz. Biz hiç şüphesiz “Biz o geceyi sana indirdik.” diyor. O gecede özellikle son ayeti kerimede Kuran-ı Kerim’in indirildiği gece olduğundan ve o gün meleklerin tan yeri ağarana kadar Allah’ın emri ile selamet içerisinde kainata indirildiğinden bahsedilir. Allah’ın izni ile huzuru sağlamak üzere manevi huzuru insanlara hissettirmek üzere bütün meleklerin de kainata indiği bir gece olarak ifade edilir ve bu gece bin aydan daha hayırlı olan, Kuran-ı Kerim’in indirildiği büyük bir gece olarak tasvir ediliyor. Ve Kadir Gecesi bizi Kuran-ı Kerim’e bağlıyor.  Aslında Kadir Gecesi’ne verilen değer Kuran-ı Kerim’in kendisinin bu gecede inmesi ile sabit olan bir değer. Dolayısıyla bu gecede Kuran-ı Kerim’e odaklanmak ve yoğunlaşmak, Kur’an üzerine tefekkürlerimizi arttırmak, Kadir Gecesini bizim Kur’an’ı anlamamıza yönelik bir nimet olması üzerine bizim verdiğimiz bir kararlılık olması önemlidir. Fakat aynı zamanda Kadir Gecesi’nde şu dua da önemlidir. Hz. Ayşe’nin Hz. Peygamber’e “Bu geceyi nasıl değerlendirebilirim” sorusuna karşılık Hz. Peygamber’in ifade ettiği dua bizim için önemlidir. Peygamber Efendimiz “ Allah’ım sen affetmeyi seversin bizleri de affet, sen kerimsin, davutsun, bağışlayansın, affetmeyi seversin bizleri de affet.” şeklindeki duayı sıkça yapmasını Hz. Ayşe’ye tavsiye etmiştir. Dolayısıyla istiğfar etmek, ibadet ile meşgul olmak fakat Kur’an üzerine olan düşüncemizi, algımızı güçlendirmek ver Kuran-ı Kerim ile bir araya gelmek, sadece lafzı değil, manevi manada da o geceyi öyle bir özel bir değerle şereflendirmek Kur’an-ı da hayatın merkezine koymak güzel olur diye düşünüyorum. Bu anlamda Hz. Peygamberin uyguladığı hayat tarzı bizim için en güzel en sağlıklı örnektir.

ÇOCUKLAR DA BÜYÜKLER GİBİ RAMAZAN’IN MANEVİ İKLİMİNDEN FAYDALANMALI

Ramazanı çocuklarımıza nasıl anlatmalı, onlara bu ayı nasıl sevdirmeliyiz? Hangi tavırlardan kaçınmalıyız?

Hz. Peygamberin uyguladığı hayat tarzı bizim için en güzel en güzel, en sağlıklı örnektir. Hz. Peygamber çocukları camiden uzaklaştırmıyor; düşünün ki Hz. Hüseyin namaz kılarken başına çıktığında dakikalarca o düşmesin diye başının üstünde tutuyor; başını kaldırdığı anda cemaat de onunla beraber kalkıyor. Sahabe-i Kiram O’na vahiy geldiğini düşünüyor, halbuki Hz. Peygamberimiz Hz. Hüseyin’in düşmemesi için dakikalarca secde de kalıyor. Yine rükuya gittiği zaman Hz. Hüseyin bacaklarına yapıştığında onu kucağına doğru yaslıyor, secdeye gittiğinde kenara doğru bırakıyor ve öylece namazı bitirdiğini biliyoruz. Dolayısıyla bırakın camiden uzaklaştırmayı, Hz. Peygamberin sürekli çocuklar ile ibadet ve dua üzerine bütünlüğü var. Dolayısıyla tabi ki çocuk iftar ve sahurları ailesi ile birlikte yapsın. Ramazan’da oruç tutan çocuğu ödüllendirmek, ibadete bağlamak, camileri gezdirmek güzeldir. Biz nasıl Ramazan’ın manevi ikliminden faydalanıyorsak, çocuğun da bu iklimden faydalanması lazım, Ramazan’ı çocuk da bizimle beraber yaşasın. Çünkü ibadet o şekilde hissedilir yaşanır. Çocuklar aile ortamı içerisinde bunu hissetsin. Toplumun içerisinde Ramazan’ın coşkusunu, manevi yapısını görsün. Bizim yaşadığımız atmosferi o da yaşasın. Bu Ramazan’ın coşkusunun çocuklar tarafından hissedilmesinin ve anlaşılmasının en önemli taraflarıdır. 

ÇOCUKLARIN NAMAZ, RAMAZAN VE BAYRAM HATIRALARI OLSUN

Çocuğun namaz hatıraları ve bayram hatıraları olsun. Şimdi biz Ramazan’ı ve bayramı reklamlarda açık bir şekilde anlıyoruz. Hani reklamlarda şekerleri bir kenara koymuş ve torunlarının gelmesini bekleyen bir dede var ya, bu şekilde Ramazan ve bayramı mahsun bir şekilde bekliyor olmamak lazım. Bu modernizmin bizi ibadetlerimizden ya da akraba ilişkilerimizden ne kadar ayırdığının da göstergesidir. Halbuki Hz. Peygamber hayatı, ibadeti çocuklar ile birlikte yaşıyor. Her haliyle her boyutuyla yaşamakta fayda var. O nasıl örnek teşkil ettiyse o şekilde biz de yaşamalıyız.  

MODERNİZM AİLE VE AKRABA İLİŞKİLERİMİZE DARBE VURDU

Ramazan ayında bilhassa bayramın yaklaşmasıyla beraber bir “tatil” furyası ortaya çıkıyor. Ramazanda ve Ramazan bayramında tatil beldelerinde geçirmek ne kadar doğrudur?

Biz modernizmin biraz daha tutsağı olmaya devam eder ve Ramazan ayını, özelikle bayramları tatil beldelerinde kutlamaya devam edersek biraz önce sözünü ettiğimiz reklam filmindeki dedenin reklam filminin sonunda ağladığını görürüz, çünkü torunları ya da evlatları o dedenin elini öpmeye gelmeyecekler. Ve böylece çok dramatik bir sahne ortaya çıkmış olacak. Modernize edilmiş bayramlar akraba ilişkilerine ciddi manada darbe vuruyor. Halbuki sıla-ı rahim farzdır, ibadettir. Sıla-ı rahim, rahim bağı demektir, Allah’ın ‘Rahim’ isminin tecellisidir. Senin bir akrabanın elini öpmen, ona gitmen, küs olanları barıştırman Rahim olan Allah’ı hissetmen demektir. Allah’ın bir Rahman bir de Rahim ismi vardır, Besmele’de de ikisi vardır ki iki önemli rahmet ismidir. Allah’ın Rahman ismi Allah’ın rahmetini, merhametini, ihsan ve ikramlarını dünyadayken hissetmektir. Rahim ismi ise Allah’ın daha özel, müminlere özel bir ismidir ve Ahirete bakan yönü çok güçlüdür. Allah’ı Teala’nın rahmetini, merhametini, adaletini müminlere özel selamı ile Cennet’teki nimetlerini Ahirete bakan yönü ile hissetmesidir bir insanın. Sıla-i Rahim de bu isimden gelir, Rahim olan Allah’ın bağıdır, akrabalık bağı. O bağı kopardığın zaman Allah’ın Rahim isminin bağını kopartmış oluyorsun. Bu da aslında akrabalık ilişkilerini koparmak demek insanın kendinden kopması ve Allah’tan kopması demektir bir noktada Bu açıdan o dramatik reklamı daha da dramatik hala getirmemek gerekir. O modernizme uyarsak dedenin yüzü temelli düşecek diyebiliriz.

ON5YİRMİ5