Kocaman:”İnsana ait hiçbir şey beni şaşırtmıyor”

Röportaj
Torku Konyaspor Teknik Direktöri Aykut Kocaman, Habertürk gazetesinden Nazenin TOKUŞOĞLU’na konuştu.Kafamızda yer eden efendikişiliğiyle,yeni görevinden özel hayatına kadar birçok soruyu yine ölçülü v...
EMOJİLE

Torku Konyaspor Teknik Direktöri Aykut Kocaman, Habertürk gazetesinden Nazenin TOKUŞOĞLU’na konuştu.Kafamızda yer eden efendikişiliğiyle,yeni görevinden özel hayatına kadar birçok soruyu yine ölçülü ve sakin üslubu ile cevaplamış. İşte Aykut Kocaman’ın o röportajı:

Futbol değişti, futbolcu değişti, futbolsever değişti, o değişmedi. Hep “insan” kaldı. Peki Fenerbahçe’den ayrıldıktan sonra neler yaşadı? Seyircisiz tribünlere ne diyor? Peki ya geçenlerde futbolu bırakan Alex? Taraftarlar, araları düzelecek mi ölüyor meraktan.

Doğduğum, büyüdüğüm topraklarda, Konya’da, Fenerbahçe’den ayrıldığından bu yana özel röportaj vermeyen Aykut Kocaman’la buluştuk… Mütevazı bir hayat kurmuş kendine, otomobilini kendisi kullanıyor, ofisi ultra sade. Kahve makinesi var bir tane, şahane kahve yapıyor. Hani “Somurtkan” diyorlar ya herhalde bin kişiyle fotoğraf çektirmesine şahit oldum, Konya halkı onu çok seviyor. Aykut Hoca bildiğiniz gibi… Hocayla sohbetimiz futbolla başladı, Konya’da hafta boyunca anma etkinlikleri düzenlenen Mevlânâ’nın paha biçilmez felsefeleriyle sürdü. Bol bol tandır, etli ekmek yedik. Ayrı düşmeyelim diye ayran değil, karanfilli şerbet içtik. Sema gösterisi izledik. Mutlu mutlu döndüm İstanbul’a.

Not: Aykut Hoca dün oynanan Torku Konyaspor Galatasaray maçı dolayısıyla heyecanlıydı. Gazete baskıya girdiğinde maç daha oynanmamıştı.

‘İSLAM ÂLEMİNİN YAŞADIĞI BU SIKINTILI DÖNEMDE ÇARE MEVLÂNÂ’

Fenerbahçe’den ayrıldıktan sonra bir süre kendinizle kaldınız, Bodrum’da vakit geçirdiniz ve sonunda da Mevlana şehrine geldiniz, daha doğrusu seçtiniz… Nasıl bir ruh halindesiniz? Konya size iyi geldi mi?

Türklerin Orta Asya’ya gelmesiyle başlayan zamana ve mekâna yenilmeyen bir varlık Mevlânâ… Konya da dünyada hoşgörünün başkenti, şehrin bu ruhani havasını hissetmemek mümkün değil tabii ama gel gör ki futbol zaman zaman bu hoşgörü kentinde bile gerginlik ve sertlikten nasibini alıyor. Zorluk azalmadı anlayacağın. 8 sene önce de 1 yıl çalışmıştım. Sizler, yakınlarım gelince yemeğe falan çıkıyoruz ama sonraki maça hazırlık çalışmaları ve toplantılar o kadar ayrıntılı hale geldi ki gezmeye zaman kalmadı. Tabii bu dönem istisna… Ölümünün düğün gecesi olarak kutlanmasını isteyen Mevlânâ’nın anısına düzenlenen Şeb-i Arus törenlerine gideceğiz birlikte.

Her yıl gelirim hocam, gelip görmeyene de şiddetle tavsiye ederim… Tabii sizinle gitmek ayrı bir keyif. Mevlânâ öğretileri hayatınızın neresinde?

Mükemmel 7 öğüdü her zaman benimle… “Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol. Şefkat ve merhamette güneş gibi ol. Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol. Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol. Hoşgörülükte deniz gibi ol. Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol”... Mevlânâ’nın hayatı nasıl doğru okuduğunu, küçülmeye çalışırken insanın nasıl büyüdüğünü öğretmesi çok değerli. Din konuşmayı fazla sevmem ama İslam âleminin yaşadığı bu sıkıntılı dönemde bunlar çok daha ön plana çıkması gereken doğrular.

‘FUTBOL DIŞINDA DA BİR HAYATIM OLDUĞUNU GÖRDÜM’

Artık daha mı az takıyorsunuz hayatı?

Tam öyle… Bütün hayata futbol olarak bakıyordum bu zamana kadar. Bu kadar yoğunlaşma verimsizliğe de yol açıyormuş ayrıca, yaşayarak öğrendim. Çok çalışmayı hep kutsal sayan bir milletiz ama doğru değil. Çözümü o dar yerde arıyorsun, olmuyor. Futbol dışında da bir hayatım olduğunu gördüm.

Nasıl geçti 18 ay… Futboldan uzak…

O kadar yoğun geçen dönemden sonra ilk birkaç ay su gibi aktı. Uzun süre maç seyretmedim. Sonrasında ailemle bir arada hem maç hem seyahat şeklinde programlar yaptım. Güzel bir 18 ay geçirdim. Ama bir yerden sonra seçim yapmak gerekiyordu. Tamam maddi anlamda “Hemen işe döneyim” gibi bir durumum yok ama her şey para değil, mesleki körelme durumu var, daha da önemlisi benimle birlikte Fenerbahçe’den ayrılan değerli bir ekibim var. Tekrar başlayacağımdan emin oldukları için benden kopmak istemediler. Zihinsel hantallaşma da başlamadan “Yeter artık bu ara” dediğim anda Konyaspor teklifi geldi.

Yani “Aykut Hoca’ya teklif gelmeyince Bodrum’a yerleşti” durumu olmadı…

Yok canım, amiyane tabirle piyasam iyiydi, çok teklif geldi, yurtdışı da dahil ama geçen sene çalışmama kararı almıştım kibarca reddettim. Torku Konyaspor’u seçtim çünkü seni tanıyanların yanında başlamak büyük avantaj. Futbolda matematik yok, iki artı iki 12 edebiliyor.

‘ANTRENÖRLÜK DAHA ZOR’

Futbolcuyken yaşadığınız şampiyonluk mu daha değerliydi, hocayken yaşadığınız mı?

İlk şampiyonluk çok değerliydi tabii ama antrenörken olan çok daha zorlu ve komplike… 30 senelik meslek hayatımda antrenörlük yılları daha zorlu bir süreçti ve zorluk değerliliği de beraberinde getiriyor.

Konyaspor’da neler yaparsınız, iyi gidiyorsunuz… Konyaspor’la ilgili bir sıkıntı vardı, neden daha devre bile olmadan bir takım antrenör değiştirir?

O sıkıntıları tespit, sonra tedavi etmeye çalışıyoruz. Tabii bir yandan da aşağıdaki girdaptan kurtulmak amaç. İlk hedef sıralamada yükselmek, sonra ilk 6’da yer almak… Böyle tarihi, sosyo-ekonomik kapasitesi yüksek bir şehrin takımının da hak ettiği yerlerde olması gerekiyor. Bunu yapabilirsem çok mutlu olacağım.

İçine atan biri misiniz, az demeç verirsiniz, röportajdan hoşlanmazsınız, uzun cümlelerden hoşlanmazsınız…

Tam öyle değil aslında, bir çeşit koruma duygusu… İnsanların ilgisi çekecek taraflarımın öne çıkarıldığını görmekten çok sıkıldım. Bir de aynı anıları tekrar etmekten…

Ama 1996’da yaşananı o zamanki çocuklar şimdi okudu mesela…

Haklısın ve doğru noktadasın, ben sadece meramımı anlatıyorum. Yoksa severim konuşmayı ama kendini ifade yönteminin yaptığın iş olması gerektiğini düşünüyorum.

‘FUTBOLDA HER ZAMAN UMUT VARDIR’

Türkiye’nin gelmiş geçmiş en başarılı, bir o kadar da beyefendi futbolcularından biriydiniz. Sizin dönemin birbiriyle olan ilişkisi, maç sonrası demeçleriniz, maç içindeki centilmen tavırlarınız ve tabii gerçek taraftardan eser yok artık. Şimdi geldiğimiz nokta; tribünler boş, futbolla yatıp kalkan bir ülkede ilgi güzel oyuna değil, tuttuğu takımın yenmesine… Türk futbolunun bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kesinlikle katılıyorum. Bence ilginin azalmasının en önemli sebebi Fenerbahçe’yle başlayan Türk futbolunu temizleme operasyonu olarak adlandırılan o korkunç süreç… Biz o zaman da bu gidişatın sadece Fenerbahçe için değil, tüm futbol ailesi için çok kötü olacağını ısrarla söyledik. Yaşadığımız olaylar, insanların genel mutsuzluğu ve son olarak da Passolig denen yeni oluşumu futbolseverin anlamaması futbolu bu noktaya getirdi. Türklerin futbolla yatıp kalktığına da katılmıyorum. Takımlarını gerçekten seven bir kitle var ve onlar bile futboldan soğudu. Türk insanı iddia olayını seviyor daha çok, oyunun kendisini sevme tarafı geçti gitti.

Düzelme şansı var mı?

Karamsar olmak istemiyorum ama şu an olumlu bir gidişat da görmüyorum. Hep böyle gitmeyecek ama ders çıkarma ihtimalimiz de soru işareti. Futbol sahalarının o hafta sonunu renklendiren, birlikte şarkı söyledikleri, aileleriyle, sevgilileriyle bir arada oldukları yer olması şimdilik zor görünüyor ama futbolda umut her zaman vardır.

Volkan’ın milli maçı terk etmesi çok konuşuldu. Volkan’ı haklı bulanlar ve kızanlar oldu. Siz hangi taraftasınız?

Olayda haklı taraf yok. Küfür korkunç, “milli” takım kalecisine küfretmek kabul edilebilir şey değil. Sadece Volkan üzerinden konuşursak yanlış olur ama sporcular daha sabırlı olmalı. Birileri kontrolü ele almak zorunda. Bir tarafta oraya küfretmeye gelmiş taraftar, öbür tarafta hayatını bu işten kazanan bir profesyonel. Keşke yaşanmasaydı, keşke Volkan daha sabırlı olsaydı. Volkan’ı özelleştirmeyelim, maçı da, stadın Galatasaray’ın olmasını da… O zaman bir yanlış da biz yapmış oluruz.

Siz küfür yediğinizde ne yapıyordunuz?

Duymamazlıktan geliyordum. Tabii içten köpürüyordum, “Ne güzel de küfrediyorlar” diyecek halim yok ama tepki gösterdiğin zaman aldığı zevki katmerlemiş oluyorsun. Cevap vermezsen çekip gidiyorlar. Volkan’ın da böyle davranma kapasitesinin olduğunu bildiğim için “Keşke böyle yapsaydı” diyorum.

‘İNSANA AİT HİÇBİR ŞEY BENİ ŞAŞIRTMIYOR’

Babanız Beşiktaşlıymış… Fenerbahçe’ye transfer olduğunuz sezon üzülmüş müydü?

Üzülmez mi! En büyük hayali Beşiktaş’ta oynamamdı. Beşiktaş hayatında çok özel bir yerdeydi. Ama Fenerbahçe tercihi de çok üzülmeyi gerektirecek bir tercih değil.

Oğlu için Fenerbahçeli oldu mu?

Aklının ucundan geçmedi. Oğlunun çok başarılı olmasını isteyen ama kalbi de Beşiktaş için çarpan bir baba olarak kaldı.

Fenerbahçe-Beşiktaş karşılaşmalarında ne yapardı?

O zaman beni tutardı. Başarılarımla hep gurur duydu.

Duruşunu değiştirmemesi de örnek bir baba hareketi zaten…

Aslında öyle bakmamak gerekiyor. Yaptığı zaman da evlat sevgisi onu yaptıran, başka bir şey değil.

Şu an tam Aykut Kocaman gibi konuştunuz…

Öyle ama, insan her türlü davranabilir, kendince bir açıklaması vardır. Bunu da sonradan öğrendim.

Bence bunu öğreneli çok oldu.

Yok sonradan öğrendim. Gençken böyle bir özelliğim olsaydı çok avantaj olurdu.

Yıl 1996… 82. dakikada sizin attığınız golle 2-1 kazanılan Trabzonspor maçından sonra “Bütün sezon uğraşıyorsunuz, bütün emekleriniz tek maçla heba oluyor, galibiyetimize seviniyorum ama Trabzonlu arkadaşlarım için de üzülüyorum” diyerek Dünya Fair Play Ödülü almıştınız…

Trabzonspor taraftarı maçı kazanmak için her şeyi yaptı ama kaybedince alkışladı. Golü attığım için beni yakaladı muhabir. 82. dakikaya kadar Trabzonspor şampiyon, vuruyorum gol oluyor ve biz şampiyonuz. Biz kaybetseydik emeklerimiz yok sayılacaktı. Neden gelişemediğimizin bir örneğidir bu. Marsilya maçında aynı 90 dakika içinde 2-0 öndeyken “Kocaman gururumuz”, 2-2 olunca “Aykut Hoca istifa”… Ben de yaşadım. İnsana ait hiçbir şey beni şaşırtmıyor. Etrafımdakiler benim gibi düşünsün yeter şimdilik. Ancak böyle ilerleyebiliriz.

‘TABİİ DUYGUSAL PAYLAŞIMLAR OLDU AİLE İÇİ’

Arada kızlarınızın isimleri de Konya’ya uygun; Yağmur ve Ekin…

Doğayla ilgili olmasını çok istedik.

Bu 18 ayda neler yaşadınız ailenizle?

Ailem kararlarıma çok yakındır. Bu 18 ayın neredeyse tamamını evde geçirdim. Ertelediğim her şeyi yaptık ama tekrar başlamam konusunda onlar da hemfikirdiler.

“Babacığım böyle oturuyorsun ama”…

Aynen… Ama 30 yıldır çalışıyorum. İlk defa böyle ara verdim. Beni çok iyi anladılar. Bana çok benzerler. Ben anlatmadığım sürece hayatta deşelemezler. Ben de bir derdin varsa sen anlat isterim. Tabii duygusal paylaşımlar oldu aile içi…

Futbolla araları nasıl?

Yağmur çok seviyor ama Ekin o kadar değil.

‘ALEX’E HAYATINDA SONSUZ BAŞARILAR DİLİYORUM’

Biliyorum hakkında hiç konuşmadınız, üzerinden çok zaman geçti. Alex’le durum ne, barışır mısınız?

Öncelikle benim bir küskünlüğüm yok. Benim tercih ettiğim bir süreç değildi yaşadığımız, bunun net olarak bilinmesini istiyorum. Fenerbahçe tarihinde ve taraftarın gözünde Alex’in nasıl bir noktada olduğunu bilerek, olumlu bir şekilde yönetmeye çalıştım durumu…

Futbolu bıraktı…

Evet. Sosyal medyada Fenerbahçe’de yaşadıklarıyla, tabii benimle de ilgili olumlu şeyler yazmış. Bir süreçti bitti. Akıllı insanların geçmişe takılı kalmak yerine yaşadıklarını değerlendirmelerinde fayda var. Artık futbolu da bıraktı Alex. Ona hayatında sonsuz başarılar diliyorum. Mutluluklar ve başarılar, eğer antrenörlük yapacaksa…

Ne olsun isterdiniz?

Beni anlamasını çok isterdim ya da “İsterim” diyeyim. Aslında sen sorduğun için söylüyorum. Üzerinde düşündüğüm bir şey değil. Sen ne düşünüyorsun?

Taraftar sizin olaydan sonra üçe bölündü. Aykut Hocacılar, Alexciler ve ikisinden de vazgeçemeyenler… Ben üçüncü gruptaydım ama keşke ilk iki grup olmasaydı.

Arada kalmış Fenerbahçelilerin de beni anlamasını çok isterdim, daha da önemli olan sanırım bu. Bizim işimiz sorun yaratmak değil, neden-sonuç ilişkisi kurarak var olan sorunları çözmeye çalışmak… Ben de bütün benliğimle bunun için çalıştım.

Sizden bir sürü şey öğrenebilirdi…

Futbolcular toplum tarafından hemen kabul edilen, özenilen yetenekli insanlar, egoları yüksek çünkü el üstündeler. Ve gençler tabii. Bir laf var: “Gençler bilebilse yaşlılar yapabilse”… Hayatı anlatan çok güzel bir söz. Pek çok arkadaşım ben de dahil, futbol oynarkenki hayata bakışımızla antrenör olduktan sonraki bakışımız arasında dünya kadar fark var. Siyahla beyaz kadar…

Fenerbahçe’ye gelse ne hissedersiniz?

Ben meslekte yürürken de o gün Trabzon maçından sonra konuştuğum gibi olmak istiyorum. İyi olan, iyi düşünen, doğru yapan emeklerinin karşılığını alsın isterim. Fenerbahçe’nin başına böyle biri gelsin, Alex ya da başkası. İnsanlar iyi oldukça, iyilerin sayısı arttıkça, kalite yükseldikçe hepimiz yükseliriz.

‘BAMYA ÇORBASINA BAYILIYORUM’

Konya mutfağıyla aranız nasıl?

Çok kötü.

Nasıl yani?

Çok güzeller çünkü! Lezzet pınarı ama bazen “Sağlıklı mı?” diye de sormadan edemiyor insan, günaha girmiş gibi oluyorum. 10 günde bir ziyafet çekiyorum. Her gün olacak gibi değil. Futboldan sonra kilo almak çok kolay, o zamanlar yediğinizi yakıyorsunuz ama çok yemeyi de alışkanlık haline getiriyorsunuz.

İlk üçünüz ne, gelecekler için?

 Bamya çorbası çok orijinal, bayılıyorum. Tandır ve etli ekmek tabii…

“El Classico’lar” diyorsunuz…

Klasik olmak zordur.

Şurada güle oynaya sohbet ediyoruz, “Somurtkan” diyenler utansın…

Gayet güleçim ama işler bittikten sonra… Bütün antrenörler standup tadında takım yönetiyor da ben mi suratsızım? Saha kenarında sürekli gülmem mi gerekiyor? Böyle anlaşılıyorsa yapacak bir şey yok. Tek gülmeyen benmişim gibi gösterilmeme çok gülüyorum. Bir de “Eşofman giyiyor”a. Ne giyeyim söyler misin?

Mancini yüzünden bunlar…

Benimki yıllardır böyle. Fenerbahçe döneminde beni aşağı çekmeye çalışan bir algı operasyonuydu sanırım. Ama biraz fazla oldu. “Gole sevinmiyor” dediler… Böyle bir salaklık olabilir mi affedersin… Bu şekilde haber yapabiliyorlar ve seviye beni çok üzüyor.

  • Universitas terbaik Tapanuli
  • tutorial dan tips zeverix.com
  • https://insidesumatera.com/
  • https://prediksi-gopay178.com/
  • https://margasari.desa.id/
  • https://sendangkulon.desa.id/