İşveren Gözüyle Emek-Sermaye İlişkisi

Röportaj
Gençöncüler dergisinden Dücane Demirtaş Boğaziçi Yöneticiler Vakfı Başkanı Haluk Dortluoğlu* ile İşveren Gözüyle Emek-Sermaye İlişkisini Konuşmuş. Gençöncüler dergisinin Kasım sayısında yer alan ...
EMOJİLE

Gençöncüler dergisinden Dücane Demirtaş Boğaziçi Yöneticiler Vakfı Başkanı Haluk Dortluoğlu* ile İşveren Gözüyle Emek-Sermaye İlişkisini Konuşmuş. Gençöncüler dergisinin Kasım sayısında yer alan o konuşma…

Bugüne kadar emek-sermaye ilişkisi sürekli işçi gözünden değerlendirildi. Peki, belirli değerlere sahip bir işveren gözüyle baktığımızda sermayeyle ilişkimiz nasıl olmalı, hangi prensiplere sahip olmalıyız?

Hz.Peygamber’in “İşçiye (hak ettiği) ücreti alnının teri kurumadan verin. İş esnasında o iş için alacağı ücreti de bildirin.”hadisinde ifadesini bulan yaklaşım temel hareket noktamız olmalıdır.

İş sözleşmesi bir akittir ve öncelikle işverenle işçi, iş ve ücret konusunda baştan anlaşmalı ve karşılıklı rızaya halel getirecek belirsizlikleri ortadan kaldırmalıdırlar.  Sonrasında işçiden beklenen işe hakkını vermesidir. Bunun karşılığında emek sahibine hak ettiğinin karşılığı birebir ve eksiksiz takdim edilmeli ve bu gecikmeksizin yapılmalıdır. Ayrıca, bu bir lütuf gibi değil, karşılıklı saygıyla yapılmalı, bir emanetin sahibine teslim edilmesi gibi görülmelidir.

Bizim değerler coğrafyamızdan baktığımızda, emek-sermaye ilişkisini anlamlandırmak noktasında önemli bir ayrım şudur: Modern endüstriyel sistem emek ile sermayeyi menfaatleri daima çatışan iki unsur olarak tasvir eder; buna karşılık ise İslâm emek ve sermayeyi karşılıklı sorumluluk ve gönül rızasına vurgu yapan bir ilişki biçimine bağlar.

                                               İşveren

                                         Haluk Dortoğlu  Dücane Demirtaş

Müslüman bir işverenin iş ahlakı, çalışanlarıyla ilişkisi nasıl olmalıdır?

İş ahlakı çok geniş ve kapsamlı bir kavram. Bu kavramın gündemde kalması, hatırlanması ve tartışılması çok önemli. Dürüstlük, ölçü ve tartıyı düzgün tutmak, hile yapmamak ve aldatmamak, kul hakkına hassasiyet göstermek iş ahlakı sahip işverenlerde görmeyi beklediğimiz özelliklerdir. Özetle ifade etmek gerekirse alış-verişte helalliğin ölçüsü, tam rıza ve gönül hoşnutluğudur.

İşçi-işveren ilişkileri açısında baktığımızda sorumluluk duygusu insani ilişkilerinin temelidir. İşveren çalışan ilişkilerini de öncelikle bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Bu kavrayış içerisinde bize yol gösteren en önemli kavram ise adalettir. Bir işveren öncelikle adaletli olmalıdır.

Kaldı ki ülkemizde çalışanın hak ve hukuku gelişmiş yasalarla ve buna bağlı düzenlemelerle en ince ayrıntısına kadar korunmaktadır. Sorumluluk sahibi işverenin birinci görevi bu yasa ve düzenlemelere uygun davranmak olmakla birlikte, ‘sorumluluk bilinci’ anlayışı yasalarla sınırlı olmayıp, bunun ötesine geçen bir hakkaniyet anlayışı içinde olmalıdır. Bir işin hakkını vermemek işçi açısından, karşılığını güzellikle vermemekse işveren açısından kul hakkına girmek anlamına gelir.

Bu iş ahlakını gözeterek ekonomik sürdürülebilirlik ve kar için her yöntemi meşru görmeye iten piyasa içerisinde ayakta kalmak ne derece mümkün?

Evet, bu zor ancak mümkün! Ticaret ve iş hayatı tarihimiz ilkeli, tutarlı ve hakkaniyete uygun davranmak adına kısa vadeli karlardan feragat edip, uzun vadede başarılı olmuş bir çok iş hikayesiyle doludur. Ülkemizde ticaret ehli olmasıyla bilinen Kayseri’lilere atfedilen güzel bir söz vardır: ‘En büyük hile dürüstlüktür!’ Bu sözdeki vurgu hileye övgü değil, dürüstlüğün uzun vadede hilekarlığa galip çıkacağıdır.

Bu noktada Mustafa Özel’den bir alıntıyı Sabri Ülker’in bir iş hikayesini size aktarmak isterim. Ülker’in geçmişte asıl çıkış yaptığı dönem tam da bu olayla ilişkilendirilir, şöyle der Özel;

“1958 devalüasyonundan sonra, ülkede temel meta fiyatları sık sık yükselmekte, dolayısıyla sanayiciler de ürünlerine boyuna zam yapmaktadır. 27 Mayıs darbesinden birkaç ay önce, her nasılsa çok yükselen un fiyatı hükümet kararıyla geri çekilmiş, dolayısıyla elinde unlu mamül bulunanlar zarara uğramışlar. Sabri Ülker, bütün toptancılarına kendi el yazısıyla birer mektup gönderip, ellerindeki bisküvi miktarları bildirmelerini istemiş. Mevcut stoku tespit ettikten sonra, eski (yüksek) bisküvi fiyatıyla yeni (düşük) fiyat arasındaki farkı hesaplamış ve bu farkı her bir toptancın bir sonraki siparişinden düşmüş. Böylece toptancılar, kendileri için önemli olabilecek bir zarardan kurtulmuşlar.

“27 Mayıs darbesinden sonra, ortalığa şöyle bir laf yayıldı: ‘İhtilalciler fiyatların düşmesini emretmişler! Yakında fiyatlar düşecek!’ Piyasalar bıçak gibi kesilmiş. Anadolu tüccarı kesesinde banknotlarıyla İstanbul’a gelmiş olsa bile, fiyatların düşmesini bekliyor, mal almıyor. Tabii, bizim bunlardan haberimiz yok, çünkü satışlarımız neredeyse ikiye katlanmış. Sonradan işittik ki, kumaştan zücaciyeye kadar hiçbir yerden mal almayanlar, ‘Boş dönmektense bisküvi alalım, nasılsa Sabri Bey fiyatlar düşse bile zararımızı öder’ diyorlarmış!”

Yöneticisi olduğunuz kurum veya şirketi bir aile olarak düşündüğümüzde, işveren bu aileden sorumlu bir baba, ailenin büyüyüp gelişmesinden yükümlü olduğu gibi korunmasından ve aile fertlerinin ihtiyaçlarını temin etmesinden mesul bir kişidir diyebiliriz miyiz? Bu bizi daha fazla kazanmak için çalışanlarını sadece sürgit üreten bir makine gibi gören anlayıştan başka bir anlayışa mı yönlendirir?

İşvereni çalışanların üzerinde bir baba gibi görmenin pek doğru olmayacağı kanaatindeyim. Zira çalışanlar çocuk değil, hak ve hukukları yasalarla belirlenmiş yetişkinlerdir. İşverene düşen en temel görev hayatın birçok alanında olduğu gibi yasalara uygun, adaleti ve hakkaniyeti gözeten davranışlar içerisinde olmaktır.

Genç işverenlere emek adalet dengesini gözetebilmek için önerileriniz nelerdir?

Emek adalet dengesini gözetmek noktasında önemli olan işlerini sevgi, şefkat ve iyi niyetle kardeşçe düzenlemektir. Bu anlamda bir işveren, ister müşteri isterse çalışan olsun insanlarla iş yaparken yalnız kendi menfaatlerini gözetmemeli, aynı zamanda işçilerinin ve bütün paydaşlarının menfaatlerini de göz önünde bulundurmalıdır. Daha önce de belirttiğim gibi asıl olan tam rıza ve gönül hoşnutluğudur.

*Haluk Dortluoğlu 1972 yılında Akşehir’de doğmuştur. Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nden 1995 yılında mezun olan Dortluoğlu, sonrasında uluslararası bağımsız denetim firmalarından Arthur Andersen ve Ernst&Young’da yaklaşık sekiz yıl görev yapmıştır. 2003 yılında Türk Hava Yolları Muhasebe Direktörlüğü görevini üstlenen Dortluoğlu, Kasım 2005’te BİM’de Finans Direktörü (CFO) olarak göreve başlamış ve 2006-2009 döneminde ayrıca Operasyon Komitesi üyeliğini de yürütmüştür. 2007 yılında Harvard Business School’un İleri Yöneticilik Programını (AMP) tamamlayan Dortluoğlu’na 2009 yılında Frankfurter Allgemeine Zeitung grubu bünyesinde Avrupa’da yayınlanan bir ekonomi dergisi olan Finance in Emerging Europe tarafından “Yılın CFO’su Ödülü” verilmiştir. Dortluoğlu, 2014 yılında Thomson Reuters Extel tarafından yapılan yatırımcı ilişkileri alanındaki araştırma sonuçlarına göre uluslararası kurumsal yatırımcılar tarafından “Türkiye’deki en iyi CFO” olarak gösterilmiştir. 2010 yılında şirketin BİM’in İcra Kurulu Üyeliği’ne atanmış olan Dortluoğlu halen bu görevine devam etmektedir. 

Dortluoğlu, yeni iş geliştirme yaklaşımı kapsamında, mobil iletişim sektöründe Türkiye’de bir ilk olan ve lansman sonrasındaki ilk iki yıl içinde bir milyon abone sayısını aşan özel markalı sanal operatör uygulaması Bimcell’in proje ve uygulama sürecini yürütmüştür. Dortluoğlu, süpermarket sektöründe yeni bir perakende modeli olarak kurgulanarak, Mart 2015’te ilk mağazasını açan FİLE’nin, fikir aşamasından kuruluşuna kadar liderliğini yürütmüş olup, halen FİLE İcra Kurulu Başkanlığı’na da devam etmektedir. 

Haluk Dortluoğlu 2010 yılından bu yana, öğrenci ve mezunların önderlik ve yöneticilik yeteneklerinin gelişmesine katkıda bulunmak amacıyla Boğaziçi Üniversitesi mezunları tarafından 1996 yılında kurulan Boğaziçi Yöneticiler Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanlığını yürütmektedir.- Gençöncüler Dergisi-Kasım 2016