Romantik şarkılarıyla tanıdığımız, efendi duruşuyla çizgisini hiç bozmayan Mustafa Ceceli, üçüncü albümü Kalpten ile yeniden karşımızda. Bu albümde geleneği bozmayan Ceceli’ye ünlü sanatçı Sezen Aksu yine destek veriyor. Şarkılarını “Sonsuza yolculuk ederken kendi dünyamdan sızanlar” diye tanımlayan Ceceli ile albümünü, Sezen Aksu ile ilişkisini ve sanata bakışını Yenişafak’tan Büşra Sönmezışık konuşmuş.İşte o konuşma…
Üçüncü albümünüzde “Hüsran” ile yine lirik bir çıkış yaptınız. İlk günden beri romantik şarkılarla çıkış yaparak çizginizi bozmadınız. Bu tarz sizi yormuyor mu? Artık hüzünlü albümler yerine başka tarzlar denemeyi düşünmüyor musunuz?
Özel bir strateji kurmadım, aslında kendiliğinden şekillendi. Dön, Hastalıkta Sağlıkta, Tenlerin Seçimi, Es, Sevgilim gibi parçalar hit oldu. Bu tablo karşısında, kendimi en iyi nasıl ifade ediyorum sorusunu sordum. Önemli olan bir şarkının doğru seste can bulmasıdır. Bu albümde, diğer albümlerimde olduğu gibi hareketli şarkılar da var. Ancak yine çıkış parçalarını yavaş şarkılardan seçiyorum. Dinleyicilerimin talepleri de bu yönde. Kış, bahar, yaz ayında da albüm çıkarsam yavaş şarkılarla çıkarım.
UMUT KAPISI KAPANMAMALI
Çok aykırı bir şey yapmak geçmiyor mu içinizden?
Bu albümde Islak İmza ve Kucak Kucak isimli parçaların alt yapısı bu zamana kadar alışık olduğunuz Ceceli parçalarından biraz farklı. Ama orada yine ben varım. Dengeyi kurarak tezatlıklar yapabiliyorum. Bunu bir kıyafet dikmek gibi düşünebilirsiniz. Her kıyafet herkese yakışmaz. Şarkılar da böyle. Sesine uymayan şarkıyı sevmiş olmak bir anlam ifade etmiyor.
Şarkılarınız ‘damardan’ şarkılar değil. Hüzünlü de olsa hep bir umut var. Bunu bilerek mi yapıyorsunuz?
Evet. Şarkılar insanları olumlu olumsuz fazlasıyla etkiliyor. O yüzden umut kapısının hiçbir zaman kapanmaması lazım. Toplumsal bir mutluluğa ve toplumsal bir cinnete sebep olabilirsiniz. Herkesin bir mesuliyeti var. Çok hoşgörüsüz bir millet olduk. Hepimizin suratı asık. Toplumsal olarak mutluluğu aşılarsan karşılığında mutluluk alırsın.
Sanatçılar single çıkarmayı artık daha çok tercih ediyor. Fakat siz albüm yapıyorsunuz. Neden?
Evet, aslında albüm yapmak maliyet istiyor. Bir avantajım var, aranjmanlarını kendim yapıyorum. Bir de dinleyicim benden albüm bekliyor. Bir buçuk seneden beri albümün üzerinde çalışıyoruz. Yirmi şarkı tek albüme sığmadığından Haziran ayında altı şarkıdan oluşan ikinci albümü çıkaracağım. Kliplere de önem veriyorum. Hüsran şarkısında da klibinde de yeni bir şey yapmaya çalıştık. Bu albümde her şey yeni. Hiçbir yaptığım bir öncekine benzemiyor. Birbirinin aynı olmamasına çok özen gösteriyorum.
Şarkılarınız kadar romantik birimisiniz?
Evet. Romantik ve duygusalım. Yumuşak huyluyum. Esprili bir tarafım vardır, herkesi şaşırtırım.
Konserlerinize gelenler çok farklı bir Mustafa Ceceli ile karşılaşıyor. Hüzünlü tarafınızı albümlerde mi bırakıyorsunuz?
Gelenler yanlarında çok ağlarız diye mendil getiriyorlar. Zıplayıp oynamaktan terledikleri için kullanıyorlar o mendilleri. Konserde daha hareketliyiz, her telden çalıyoruz.
MÜZİKTE YOBAZ OLMAMAK LAZIM
İşin mutfağından geliyorsunuz. Aynı zamanda aranjörlük de yapıyorsunuz. Müziğe nereden yaklaşıyorsunuz?
Eğer aranjörseniz müzikte yobaz olmamak gerekiyor. Klasik batı, dünya, Arap müziği gibi aklınıza gelebilecek her türlü müziği dinlemeniz gerekiyor. Fakat dünyadan aldığınız örnekleri birebir uygulayamazsınız. Çünkü biz farklı bir kültürüz. Kültürümüze en yakışan materyalleri tespit ediyorum. Mesela, Çakkıdı parçasının aranjesini ben yaptım. RNB alt yapısına sahip fakat şarkıda darbuka kullandım çünkü bizim kültürümüzü yansıtması gerekiyordu. Alıp tamamen adapte ettiğinizde başarısız olursunuz.
Beklentilerinizle sonuçlar arasında çok makas farkı oluyor mu?
Valla ben sıfır beklentiye başlıyorum. Çünkü Unutamam şarkısının bu kadar tutacağını tahmin bile edemezdim. Sonradan şunu gördüm, beni takip eden ve seven bir kitle oluştu. İki albümüm de Altın Plak aldı. Belli barajları geçtiler ve yılın şarkısı seçildiler. Dijital ortamda da defalarca dinlenilen şarkılar oldular. Ondan sonra anladım ki, demek ki bir beklentiden öte herkes için şarkı söylemek gerekiyor.
Bilinirliğiniz aranjörlüğünüzü etkiliyor mu?
Artık çok daha fazla albümün aranjörlük yapmaya başladım. En son Sertab Erener’in albümünü yaptım. Şu an Nilüfer hanımın albümünü yapıyorum.
HİÇBİRŞEYİ “BEN YAPTIM” DEMİYORUM
Müzik, tükenmeyen bir şey mi?
Tükenmiyor. Aranjörlük üretim yeri. Ne zamanki “ben yaptım” demezsen bitmez. Fakat “ben yaptım ben oldum” dersen biter. Üzerime hiçbir şeyi alınmıyorum, “Allah yaptırıyor” diyorum. Böyle baktığında musluk hiçbir zaman kapanmıyor. Müzisyenliğin meslek olduğunu unutuyoruz. Çok da kolay değil. 12 tane nota ile sınırsız kombinasyon yapıyorsun. Yaptıktan sonra dinleyicinin beğenisine sunuyorsun. Dinleyici 10 üzerinden puan vermez. Puanı 1 veya 0’dır. Arası yoktur. Beğenir ya da beğenmez. Fena değil diyorsa 0’dır. O yüzden iyi bir şarkı yapmak için çaba sarf etmen gerekir.
Çok fazla sanatçıyla çalışıyorsunuz. Çalışırken sizi zorlayan veya rahat ettiğiniz bir sanatçı var mı?
Eğer bir şarkıcının albümü varsa çalışırken rahat ediyorsunuz. Özgün bir şey sunmak daha zor. Türk müzik piyasasında çalışmadığım sanatçı yok gibi. Hepsiyle çok rahatımdır ama Sezen Aksu ile çok daha rahat çalışıyorum. Çünkü on yıldır kendisini tanıyorum.
SEZEN DERS KİTABI GİBİDİR
Sezen Aksu mutfağı nasıl bir mutfaktır?
En önemlisi şarkı söyleyebilmek. Şarkıcılığı ondan öğrendim. Çünkü çok fazla teknik bilir. Onno Tunç’un stüdyoda yaptıklarını, şarkılara olan yaklaşımını, bir şarkıyı düzenlerken nelere dikkat edilmesi gerektiğini o öğretti. Sezen Aksu ders kitabı gibidir. Mesela, Dön şarkısını Sezen hanım besteledi. Aranjmanı yaptık, şarkıyı okuduk. İki ay sonra albüm çıkacak. Bir gün oturuyoruz “Nakaratı içime sinmiyor. Hacı al gitarı eline bu nakaratı bir daha yapalım” dedi. Düşündü düşündü başladı albümdeki nakaratı söylemeye. Giriş kısmına kontrbası da o koydu. Aranjmanını baştan yaptım. Çok orijinal ve sevilen bir şarkı oldu. Sezen için oldu bitti diye birşey yok.
Çok farklı sanatçılarla çalışıyorsunuz. Düşünceleriniz ve tercihleriniz nedeniyle kendinizi müdafaa etmek zorunda kaldığınız oldu mu?
Olmadı. Çünkü kendimi müdafaa etmek zorunda hissetmiyorum. Sanat benim için özgürlük demek. Kim ne derse desin ben benim. Farklı düşüneni de hoş görüyorum. Herkesi hoş kendimi boş görmeye çalışıyorum. Birini değiştirmem, ama hayatımda da tutmak zorunda değilim. Çok kozmopolit bir ortamda çalışıyorum. Sanat dünyası renkli bir mozaik gibidir. Her tarz insan ve müzik var. Her tarz dinleyici de var.
Aslında nerede sanatçılarla ilgili klişe bir tespit varsa onun tersi bir sanatçısınız. Hacı olduğunuzu, inancınızı ilk çıktığınızdan beri söylemekten çekinmediniz. Efendi duruşunuz var, marjinal bir hayat yaşamıyorsunuz, evlisiniz. Buna rağmen çok ünlü, albümleri son derece iyi satan bir sanatçısınız. Bu nasıl oluyor?
(Gülüyor) Evet, bu saydıklarınızın hepsinin tersiyim. Bu bir pazarlama stratejisi de değil. Eğer öyle olsa insan bir noktadan sonra içinde var olan bir özelliği tutamaz. Ben zaten böyle bir hayat yaşıyorum. Kendimi kapatıp izole etmiyorum. Bu benim seçimim ve strateji kabul etmiyorum.
Sen nasıl hacısın diyenler oluyor
Camiadaki farklılıklarının tonunu nasıl tutturuyorsunuz?
Düşünüldüğü gibi de değil aslında. Sanat dünyası; öyle çok marjinal partilerin olduğu bir yer değil. İnsanlar iş yapıyor. Benim çok farklı kesimlerden ve düşünceden çalıştığım insanlar var. Aranjör olarak beni kendileri tercih ediyorlar. Hacı olmam kimseyi etkilemiyor.
İnancınızla ilgili hiç soru sormuyorlar mı?
Eğer insanlar İslam’ı tam olarak anlasaydı, yaşadıkları dünyanın ne kadar İslam’ın içinde olduğunu da fark ederlerdi. Nereye bakarsanız bakın en modern yaklaşım İslam’da olduğunu görüyorsunuz. Elbette bana çok soru soruluyor. O camianın insanları da kendi içinde arayışını bitirmiş değil. Merak ediyorlar. Benimle konuşurken “sen nasıl hacısın?” dedikleri oluyor. Kuantum fiziğinden bahsetmeme şaşırıyorlar. Ben de onlara “Yıllar önce Resullullah efendimizin anlattıklarını, bilim yeni anlatıyor” diyorum. Kimseyi küçümsemiyorum, bildiğimi paylaşıyorum.
En çok karşılaştığınız soru nedir peki?
Eğer İslam’ı doğru anlayabilirsek o zaman yaptığınız mesleğin de bir önemi kalmaz. Bana şarkı söylemenin günah olup olmadığını soruyorlar. Şarkılarınızla kimi neye davet ettiğiniz yani neye hizmet ettiğiniz önemli. Sanat camiasında kimse bana bir dayatma yapmıyor aksine bütün o insanlarla çok iyi ilişkiler içindeyim. Kendi doğrularımı dayatmam. Kendime albüm yaparken olaya daha farklı bakıyorum.
Hizmet etmekten bahsettiniz. Müzik neye hizmet etmeli?
Müzikte önemli olan sizi nereye davet ettiği. Müziğin lisanı yok. Hangi dilde olursa olsun neyi dinlediğinize dikkat etmeniz gerekiyor. Mesleğim gereği dünyadaki bütün müzisyenleri dinliyorum. Rihanna’yı da dinlerim. Hatta hayranıyım bence çok iyi müzik yapıyor. Dünya nereye doğru gidiyor bilmek lazım.
Herkes sorumlu
Son dönemde içinde geçtiğimiz siyasi dalgadan sanatçılar da ya dâhil oluyorlar ya da etkileniyorlar. Bu dalgalanmalara ne kadar yakın ne kadar uzaksınız?
Müzik siyaset üstüdür diye düşünüyorum. Biz herkesi olduğu gibi kabul edebilsek sorun ortadan kalkar. Senin yaşadığın hayat seni ilgilendirir. Kutuplaşma varsa burada herkes suçlu. Sevgi büyük bir anahtardır herkesin elinde var ama kullanamıyoruz. Bir insanı düşüncesinden dolayı yargılamak zaten düşünce özgürlüğüne aykırı. Müzisyenler ve sanatçılar bence siyasetin içine çekilmemeli.
Neden?
Çünkü çok kırıcı oluyor. Sanatçılar siyasetçiye, siyasetçiler de sanatçıya laf atıyor. Bunlar aşılmış şeyler olmamalı. Bizler duygulara ortak olmak için varız. Özellikle sanatın insanların hayatını kolaylaştırıcı bir araç olduğunu ve kişilerinde sanatıyla değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum. Eğer bir sanatçının düşüncesinden hoşlanmıyorsan o sanatçıyı takip etmeyi ve dinlemeyi bırakırsın. Sanatçılar dağıtıcı değil toparlayıcı olmak zorunda. Kutupları birbirine yaklaştırmalıyız.