Gezi bahane, amaç Türkiye’yi çökertmek

Röportaj
Engin Dinç’in röportajı Son günlerde gündemimiz malum olduğu üzere Gezi Parkı olayları. Gezi Parkı olayları gerçekten masumane bir ağaç eylemi mi? Bu olayların uluslararası boyutu ne? gibi ...
EMOJİLE

Engin Dinç’in röportajı

Son günlerde gündemimiz malum olduğu üzere Gezi Parkı olayları. Gezi Parkı olayları gerçekten masumane bir ağaç eylemi mi? Bu olayların uluslararası boyutu ne? gibi soruları Araştırmacı- Yazar Zihni Çakır’a sorduk. 

Gezi Parkı eylemleri gerçekten bir ağaç eylemi olarak mı başladı? Yoksa ağaç süsü verilerek mi başlatıldı?

Bu sürecin başlaması ağaçtan ziyade oradaki ağaçlarla ilgili Sırrı Süreyya Önder’in şova yönelik hareketleriyle birlikte gelişen bir eylem türü diye değerlendirmek mümkün. Ama bu tarz bir eylem şeklinin nereden kaynaklandığını ya da kimlerin kontrolüne girdiğini tartışmaktan ziyade Gezi Parkı eylemleri Türk demokrasisi ve demokrasinin ana ilkesi açısından zorunlu olan muhalefetin bulunmuş olduğu konumu ifade etmek noktasında önemli. Oradaki insanlara bakıyorsunuz ve yapılan araştırmalar da ortada yüzde 76’sı CHP’li, yüzde 16’sı BDP’li, diğerleri de marjinal parti ya da örgüt üyeleri. Haliyle buradan çıkarmamız gereken sonuç nedir? Parlamenter demokrasilerde, demokrasiyi özümsemiş toplumlarda iktidarın yasama ve icraat faaliyetlerine karşı çıkan gruplar, seslerini, parlamentoda temsil edilen ya da temsil edilmeyen muhalefet partileri üzerinden duyurmaya çalışırlar. Ama Türkiye’deki muhalefet maalesef böyle bir misyona sahip olmadığı için ve günlük çekişmeleri ve kişisel ihtirasları doğrultusunda siyaset yaptıkları için; bu kitle beklentilerini, tepkilerini ya da taleplerini dillendirebilecekleri bir çatı bulamadığından dolayı Gezi Parkı’ndaki 3-5 ağacın kesilmesine yönelik eylemi sokağa dökmüşlerdir. Ben bu eylemlerin baştan masumane başladığına inanıyorum. Tabi 3-5 kişi anlamında bunu söylüyorum; bin kişilik grupla masumane başlamasından söz etmiyorum; bunun altını ısrarla çiziyorum. 3-5 kişinin masumane eylemi, Sırrı Süreyya Önder’in kışkırtıcı hareketleri, biliyorsunuz Sırrı Süreyya Önder ilk 3 gün orada yattı, daha sonra Gürsel Tekin’in oraya gelip şov yapması ile devam etti. Ak Parti iktidarının özellikle 2013 yılı içerisinde atmış olduğu adımlar ve Başbakan’ın siyasal geleceğini bile riske ederek üstlenmiş olduğu terörizm ve Türkiye’deki kronik sorunların çözümüne yönelik iradesi, Türkiye’nin bu kargaşa ortamında ayağa kalkmamasından nemalanan grupları ve uluslararası oyun kurucuları rahatsız etti. Bunlar da haliyle böyle küçük bir eylemin içinde, ki zaten onlar bunu planlıyorlardı, Türkiye’de bir halk hareketini sokağa dökmeyi nasıl başarabileceklerini planlıyorlardı, Türkiye’yi karıştıracak bu eylemlerin İstanbul’dan başlatılacağı da kesindi. Sadece sebep ya da başlangıç fitilinin ateşleneceği yer aranıyordu. Gezi Parkı’nda 3-5 kişinin iyi niyetli tepkisini uluslararası oyun kurucu örgütler, Türkiye’deki marjinal grupları her zaman olduğu gibi tekrar kullanarak harekete geçirdiler ve bugünkü tablo karşımıza çıktı. Bunun asıl sebebi ve asıl sorumlusu, bunun böyle bir taban bulmasının en önemli nedeni Türkiye’deki muhalefetin muhalefet misyonundan öte sadece siyasal iktidarı kişisel kavgalarla önünü kesmeye çalışması ya da parlamentoda yasama faaliyetini, karşı fikir ve proje olarak ortaya koyarak değil, birtakım eylemlerle önlemeye yönelik faaliyetini beğenmediği için, seslerini dillendirebilecekleri bir çatı bulamamalarıdır. Ve bu seslerini duyuramayanlar Gezi Parkı’na giderek, daha sonra da yayılan alanlara kendilerini konumlandırarak muhalefet seslerini yükseltmeye çalıştılar. Olanları böyle okumak daha doğru; böyle okursak zaten çözüme gitmek kolaylaşır. Bu olayların 22 gündür sürmesinin nedeni Başbakan’ın etrafındaki ekibin Türkiye’de muhafazakar diye tabir edilen ben o grupları asla muhafazakar yerine koymuyorum, takoz medyanın da algılama yanlışlığı ki bu durum bu eylemlerin önüne geçilebilecek psikolojik hareket, toplumu yönlendirme harekatını da engellemiştir.

GÖZALTINA ALINAN YABANCI UYRUKLU KİŞİLERDE TOMAR TOMAR DOLARLAR ÇIKIYOR

Olayın bir başka boyutu şu ki, medyaya da çok yansıdı, Soros’un arkasında olduğu Kadife Darbeler… Bu olayların bu tarz eylemlere çok benzeyen yönlerini düşünürsek, bu tarz yapılar bu eylemlerin arkasındaki güçlerden biri olabilir mi?

Kamuoyuna yansıdı mı, yansımadı mı bilmiyorum; Ankara’da emniyet görevlilerinden birkaç kişiyle benim bir görüşmem oldu. Bu eylemler içerisinde gözaltına aldıkları yabancı uyruklu kişilerin üzerinde tomar tomar dolarlar çıkıyor. Buna gayet normal diyebilir birileri. Ankara Emniyet Müdürlüğü muhtemelen yakında açıklayacaktır, ilk açıklayan da siz olun; bu dolarların tamamı seri numaraları aynı olan dolarlar, yani seri numaraları birbirini takip ediyor. Belli ki belli bir merkezden dağıtılmış dolarlar bunlar. O yüzden bu eylemler içerisine karışmış, bu eylemleri Kadife Devrim tarzı bir sürece sokmaya çalışan gruplar elbette ki vardı. Ben onlara işbirlikçi demiyorum, onlar haindir; uluslararası oyun kurucuları da işbirlikçidir. İşte Türkiye’deki o hain odaklar Kadife Devrim yolu ile Başbakan’ı, Ak Parti ile de sorunları da yok bunların, özellikle Başbakan’ı devirmek için bir yola giriştiler. Ama ne oldu? Önce Ankara Sincan’da 1 milyona yakın insanla, hatta ve hatta Başbakan’ın Ankara’ya gelişiyle yüzbinlerce insanla sonra İstanbul Kazlıçeşme’de 1 miyon 250 bin insanla bunlara gerekli dersi verdi. Çünkü toplum her şeyin farkında.

BAŞBAKAN’I DEVİRİP, AK PARTİ İÇİNDE KENDİ İSTEDİKLERİ ADAMLARI DEVREYE SOKMAK İSTİYORLAR

Aslında sizin de vurgu yaptığınız “Ak Parti ile sorun yok ama Erdoğan’ı istemiyorlar” tespitiniz çok önemli. Bu hakikaten birçok çevrenin de kabul ettiği bir yaklaşım. Neden Erdoğan’ı istemiyorlar acaba?

Aslında bu bizler için, muhafazakar demokrat kimliğini özümsemiş kesimler için ve bu kimlik altında yayıncılık yapan medya grupları için çok enteresan bir durumdur. Siz sadece siyasal bir hareketin liderini gözden çıkarmaya yönelik bir eylem, provakatif bir kalkışmanın içerisindesiniz ama o siyasal partinin tabanına verdiğiniz mesajlarda bir sorununuz olmadığı gibi bir algı oluşturmaya çalışıyorsunuz. Sonra birtakım yayınlar yapılıyor ve Ak Parti’nin iki kemik ismi üzerinde kıyaslamalara gidilerek toplumda birisinin itibarını düşürüp, birinin itibarını arttırmaya yönelik ki bunu maalesef Fethullah Gülen cemaatindeki bazı kesimler yapıyor, bunlar da İngiltere’deki istihbarat birimleriyle ilintili olduğundan şüphelendiğim isimler, sonra böyle bir yayın dezenformasyonu başlıyor. Bu çok tehlikeli ve bunu çok doğru okumamız gerekiyor. Demek ki sadece hedef Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise Ak Parti içerisinde irtibatlı oldukları, Recep Tayyip Erdoğan’ın itibarını yok ettikten sonra devreye sokabilecekleri adamları var. Ak Parti camiasının uyanık olması ve bu tahlili yapması gerekiyor. Siz hiç kontrolünü garantiye aldığınızı düşünmediğiniz bir siyasi hareketin sadece liderini yemeyi bir plan dahiline sokar mısınız? Demek ki orada bir temas var. Başbakan’ın “Onlar aç tavuk misali gördükleri rüyada yıkılacak” sözleri boşuna değil; onun yerine gelecek isim var demek ki. Bu Türkiye için çok büyük bir utanç, çok büyük bir handikap olur. Burada bir tek hedef var o da Başbakan’ı bir şekilde ama nasıl olursa olsun yiyelim. Uluslararası arenada diktatör diye gözden düşürelim, Türkiye’de yine diktatör diye, diğer kesimleri anlamamakta ısrar ediyor diye, şiddet yanlısı diye gözden düşürelim. Başbakanı yedikten sonra yine Ak Parti’yi kendi istediğimiz adamlarla yönetiriz. Kimse kusura bakmasın, bu ülke Ak Parti’yi yedirmeyeceği gibi Recep Tayyip Erdoğan’ı hiçbir şekilde yedirmez.

YABANCI BASIN KURULUŞLARI ULUSLARARISI OYUN DAHİLİNDE MİSYONLARINI YÜRÜTMÜŞLERDİR

Benim başka merak ettiğim bir konu da Batı medyasının çok bariz bir tavrı var. Alman Deutsche Welle’inden İngiliz BBC’sine, Amerikan CNN’ine çok bariz ve çarpıtan haberler var. Mesela, CNN 8 saat Taksim’deki olayları yayınlıyor, ardından Başbakan’ın 1 milyon 250 bin kişilik Kazlıçeşme mitingini protesto olaylarıymış gibi veriyor. BBC ve Deutsche Welle de aynı şekilde. Batı medyasının bu tavrı acaba orada hangi kesimlerin Erdoğan üzerine oynadığını gösteriyor? ABD’de Obama ya da Neoconlar diye bir ayrıma gitmek doğru mu?

ABD’deki tavır tamamen Neoconlar. Zaten ABD’deki Neoconlar’ın Türkiye’deki bağlantıları özellikle Fethullah Gülen cemaati içerisine sızmış olan bağlantıları ve tavırlarına baktığınız zaman da aynıdır. Amerikan medyasının buradaki tutumunu okuyabilmek için Türkiye’de cemaat içerisinde at koşturan birkaç kişi var, bunların tavırlarına baktığınızda her şeyi anlarsınız. Ondan sonra Avrupa medyasına da baktığınız zaman, Avrupa medyası BBC gibi kuruluşlar devletin bekasını kendi kişisel ya da grupsal çıkarlarından önde tutarlar. Türkiye’deki gibi değil adamların çalışma şekilleri. 3-5 kişinin masumane başlattığı eylemlerin uluslararası bir plana büründüğü Batı medyasının tutumundan belli. Çok kendimizi yormamıza gerek yok. Neticede BBC’nin kimlerin kontrolünde ve kimler için faaliyet gösterdiği belli. ABD’deki medyanın kimler için faaliyet gösterdiği belli. Bir de aynı format içerisinde haberleri aktarış şekillerini göz önünde bulundurduğunuz zaman uluslararası bir oyunun parçası olduğu çok belli zaten. Bunun üzerinde tartışmaya gerek duymayacak kadar verilerin somut olduğunu düşünüyorum. Batı medyasının Ruşen Çakır’ın da içinde bulunduğuTürkiye’deki bazı aklı selim medya mensupları, bu olayların Türkiye’deki demokratik bir hak talebini yansıtma gibi algılamak olduğunu söylüyorlar, bunun uluslararası bir oyunun parçası olmadığını düşünmek gerekir diyorlar. Allah aşkına, Batı insan haklarına madem bu kadar duyarlıydı Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de yaşananlar konusunda da aynı şeyi yapsaydılar ya… Halep’te, Şam’da insanlar katledilirken, nükleer silahlar kullanılırken 8 saatlik de istemiyoruz, 8 dakikalık canlı yayın yapsaydılar ya, madem çok duyarlılar. Reyhanlı’da 53 tane vatandaşımız katledildi, gelip oradan 3 saniyelik görüntü alıp yayın yapsaydılar ya… Yabancı basın kuruluşları uluslararası oyunun dahilinde misyonlarını yürütmüşlerdir. Öyle değerlendiriyorum, onun dışında bir bakış açım yok onlara karşı.

3. KÖPRÜYE YAVUZ SULTAN SELİM ADININ VERİLMESİ BATI’YA VERİLMİŞ BİR MESAJ

Suriye’nin bu Gezi olaylarında parmağı olduğu yönünde birtakım iddialar var. Suriyeli ve İranlı ajanların yakalandığına dair haberler çıkmıştı. Bunun üzerinden de Türkiye’de birtakım mezhepsel fay hatlarının harekete geçirildiği gibi bir yaklaşım da var. Bu tip yorumlar da gerçek midir?

Bu gibi kaotik ortamlarda elbette Türkiye üzerinde toplum mühendisliği yapmış grupların ya da istihbarat örgütlerinin Türkiye’nin kırılgan fay hatlarını çok iyi bildikleri için ona yönelik eylemi yönlendirme faaliyetleri olabilir ama ben bu Gezi eylemlerinin kontrollü gerilim sürecine doğru götürülmesinin Suriye ya da İran istihbaratının olduğu fikrine çok katılmıyorum. Bu tamamen Batı merkezli bir hareketti. Onlar böyle bir pozisyondan kendilerine rol çıkarmış olabilirler, ona katılırım. Türkiye ile bir hesaplaşma içerisindeler, Türkiye’de böyle bir ortam doğmuş, Batı da desteklemiş olsa bir şekilde kendileri de o kargaşayı daha da körüklemek için ajanlarını yönlendirmiş olabilirler o ayrı bir şey. Fakat eylemlerin kontrollü gerilim sürecine taşınmasının altında tamamen Batı’nın planlamış olduğu bir oyun var, ben öyle değerlendiriyorum. Örneğin, Türkiye’nin dış politikada Ortadoğu’ya ve Suriye’ye yönelik politikasında en büyük rahatsızlık duyacak İran ve Rusya değildir, İngiltere’dir. Çünkü İngiltere Suriye’yi asla ve asla Müslüman Kardeşler gibi bir ekole teslim etmek istemez. Türkiye’nin bu politikasından rahatsız olan İsrail’dir. İsrail her ne kadar Esad’la birbirini bombalayan, birbirine saldıran bir görüntü çizmiş olsa da İsrail Esad’dan sonra Müslüman Kardeşler ekolünden gelecek bir yönetim biçimini asla ama asla benimsemez ve kabul etmez. İsrail için çözümsüz giden bir ilişkide Esad, yeni gelecek bir yönetimden çok daha evladır. Çünkü derli toplu ve gerçekten Suriye’nin çıkarlarına hareket edecek, toplumu özgür bırakacak bir yönetim anlayışı İsrail’in Türkiye üzerindeki planlarının hepsini alt üst eder. Ha keza, İngiltere Suriye’nin Esad’dan sonraki bir yönetim şekliyle nasıl olacağının kargaşasında Esad’ın devrilmesinden çok yana değildir. Fransa da aynı şekilde, Rusya da aynı şekilde. Bütün bunların üzerine 29 Mayıs günü kalkıp Türk-Osmanlı hükümdarları içerisinde Ortadoğu’ya ilk hükmetmiş ve 8 yıl süreyle Ortadoğu’ya sürekli ağırlığını koymuş bir Sultan’ın adını boğaz köprüsüne yapılacak olan 3. köprüye verirseniz, sizin bu mesajınızı algılar. Bence masum başlayan Gezi eylemlerinin daha sonra bu sürece doğru yönlendirilmesinin içerisinde bir etken de budur. Ben zannediyorum ki onu devleti yönetenler de Batı’ya bir mesaj anlamında verdiler o ismi, kendi başına spontane alınmış bir karar olduğunu düşünmüyorum. Türkiye’nin değişen dış politikasında Ortadoğu ile ilgili hedeflerini ve planlarını da ifade etmek anlamında oraya Yavuz Sultan Selim koydular. Bu Gezi dinamiklerini harekete geçiren olgulardan bir tanesi bence bu mesajı algılayanlardır. Çok derin bir komplikasyon var ortada. Bunu çözmek için bütün bağlantıları bir araya getirmek lazım. Çünkü uluslararası istihbarat hareketi ya da bu tür örtülü operasyonlarda, örtülü görünüyor şu anda tek bir sebep üzerinde durulmaz. Birçok sebebi bir araya getirirsiniz ki operasyonunun yönetim merkezinin deşifre edilmesi imkansızlaşsın.

İSTİHBARAT BU EYLEMLERİN OLACAĞINI ÖNCEDEN BİLİYORDU

Türkiye’deki emniyet ile ilgili istihbaratın, MİT, emniyet ve askeri istihbaratın bu Gezi eylemlerinde yeterli savunma mekanizmasını gösterdiğini düşünüyor musunuz?

Emin olun, Başbakan’ın Afrika gezisine çıkmadan önce MİT Müsteşarı ile yapmış olduğu görüşmede teslim alınan dosyadaki bu eylemlerin kışkırtılmasına yönelik bilgilerle bugün gelinen sonuç hiçbir şekilde birbirinden farklı değildir. İstihbarat gerekli çalışmayı en iyi şekilde yapmıştır ve bununla ilgili raporunu Sayın Başbakan’a vermiştir. Zaten Sayın Başbakan’ın bu işin başından beri dik durmasının ve oradaki eylemcilerin masum olanlarını ayırıp, diğerlerini çapulcu diye tabir etmesinin ve daha sonra işi terörize boyutuna getirdiklerini söylemesinin altında yatan sebep de budur. Uluslararası bağlantı ve uluslararası faiz lobilerinin bu işin içerisinde olduğunu söylemesi ki bu işin finans boyutu da vardır, sebebi de budur. Hakan Fidan’ın Başbakan’ın Afrika’ya gitmeden önce zannediyorum Perşembe günüydü, teslim ettiği dosyanın içeriği çok önemlidir. Bence istihbaratın elinde gerekli bilgiler vardı. Emniyet istihbaratı için de aynı şey geçerli. Ama ilk gün yapılan ve hala eleştirilen sert müdahalenin altında emniyet istihbaratındaki tasfiye süreci vardır bence. Ama bunu konuşmak ne kadar doğru şu anda o tartışılır tabi. Gerekli çalışma yapıldıysa neden bu boyuta geldi? Bu tür olaylarda toplumsal desteği en aza indirgeyebilmek için sadece devletin attığı adımlar, istihbarat faaliyetleri yeterli olmaz. Çok güçlü bir kamuoyu oluşturma için bir kitle iletişim aracına ihtiyacınız vardır. Ama bugün baktığımız zaman, iktidarın bütün nimetlerinden nemalanan medya kesimi bu süreç içerisinde çuvallamışlardır. Sırf kendilerini ulusalcı, sol; geçmişin liberal laiklerine hoş göstermek için söylenmesi gereken birçok doğruyu örtmek durumunda kalmışlardır. Köşelerinde kalem oynatanlar, aynı zamanda toplumu bir cemaat çerçevesinde yönlendirenler söylenmesi gereken doğruları söylememek için, yanlışları ifade etmeye başlamışlardır. Haliyle toplumu yönetmeye dair siz ona ister psikolojik harekat deyin, ne derseniz deyin yapılması gereken kitle iletişim araçlarıyla yapılacak eylemler konuşmamın başında da söylediğim maalesef muhafazakar takoz medyanın handikapı ile gerçekleşmemiştir. 

On5yirmi5