Bir dergi okur kaybediyorsa suç %99 kendisindedir

Röportaj
Abdullah Güner’in röportajı “Türkiye’de Dergiciliğin Sorunları”nı konuşmaya bugün Granada Edebiyat Dergisi ile devam ediyoruz. Granada Yayınları bünyesinde iki ayda bir yayınlanan bir edebi...
EMOJİLE

Abdullah Güner’in röportajı
“Türkiye’de Dergiciliğin Sorunları”nı konuşmaya bugün Granada Edebiyat Dergisi ile devam ediyoruz.

Granada Yayınları bünyesinde iki ayda bir yayınlanan bir edebiyat dergisi olarak 2013 yılında yayın hayatına başlayan Granada Edebiyat Dergisi, nitelikli okura, nitelikli bir dergi okutmak amacıyla manifestosuz bir anlayışla okuyucuya hitap ediyor.

“Türkiye’de Dergiciliğin Sorunları”nı Granada Edebiyat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni V.Hüseyin Kaya ile konuştuk.
 
“MANİFESTOSUZ VAROLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ”

Öncelikle bize derginizi tanıtır mısınız? Hangi amaçla ne zaman yayın hayatınıza başladınız? Ne tür eserler yayınlıyorsunuz? Yayın politikanız nedir?

Granada Edebiyat Dergisi’nin, Nisan 2013’de Duvarlar Yıkılırken kapak moddosuyla ilk sayısı yayınlandı. Granada Yayınları bünyesinde iki ayda bir yayınlanan bir edebiyat dergisiyiz. Dergiyi çıkaran kadronun (Atiye Gülfer Kaymak, Serkan Ozan Özağaç, Servet Gündoğdu, K. Çağlar Aksu, V. Hüseyin Kaya) nitelikli okura, nitelikli bir dergi okutmak gibi bir amacı var. Çıkış sebebimizi de bu amaç bağlamında özetleyebiliriz.

Yazılı bir yayın politikamız/manifestomuz yok. İlk sayımızda da bunu vurguladık zaten. “Manifestosuz varolmanın dayanılmaz hafifliği”ni yaşamak istiyoruz. Birinci sayımızın sunuş yazısının son paragrafını burada tekrar paylaşmak istiyorum: “Evet, bir manifestomuz yok! Çünkü derginin anlamını ve önemini inşa edecek olanın,

derginin editöryal kadrosu, şairleri, öykücüleri ve yazarları olamayacağını biliyoruz. Granada Edebiyat Dergisi, bu dergiyi elinde tutan okurların, metinleri okuyan, haz duyan, kritize eden, karşı yazı yazan, elinden fırlatan, yeni bir edebiyat dergisi çıkmış diye sevinen, yine bir edebiyat dergisi çıkmış diye ver yansın eden, kitapçı rafında şöyle bir kapağına göz atıp ondan uzaklaşan ve belki de derginin adını hiç duymayacak olan okurlar tarafından inşa edilecek. Bu bakımdan bu derginin manifestosu, yazılmış değil, yazılmakta olan bir şey olarak bir tür açık kitap (açık dergi) halinde kalacak. Ve bu dergi yalnızca senin için açılıyor. Nitekim bu dergi ne kadar farklı konuya, yazara, dünyaya ilişkin yazılar yayımlarsa yayımlasın daima kaynak meselesi edebiyat olarak kalacak. Arzulanan bir ilke olduğu için değil, kesin bir zorunluluk bu. Entelektüel edebiyat için, edebiyatın anlamını yeniden düşünmek için, daima…”

“DERGİLER NİTELİKLİ OLANLA OLMAYANIN AYRIMINI YAPIYOR”

İngiliz edebiyat tarihçisi Mark Parker, 1800’lü yıllarda İngiltere’de dergiciliğin “soyluluk mücadelesi” için bir araç olma özelliği gösterdiğini söylüyor. Osmanlı’dan günümüze Türkiye’deki dergiciliğin tarihsel gelişimini de düşündüğünüzde bizde yayınlanan dergilerin nasıl bir mücadelenin aracı olduğunu düşünebiliriz? Bu anlamda Türkiye’de dergiciliğin geçmişini, hangi dönemlerden geçerek bugünlere ulaştığını söyleyebilirsiniz?

“Soyluluk mücadelesi” kavramını şahısların değil de sanatın edebiyatın soyluluğu bağlamında ele alırsak dergiciliğin (edebiyat dergiciliğinin) temel gayesini tam anlamıyla ifade etmiş olabiliriz. Sanatın elitist/soylu bir alan olduğunu düşünüyorum. Dergiler de soylu yani nitelikli olanla olmayanın ayrımını yapıyor bir bakıma. Yüzlerce yazı, şiir geliyor bir derginin e-posta kutusuna ancak bunların en nitelikli olanları yayınlanma hakkı elde ediyor. Türkiye’de ve dünyada edebiyat dergileri geçmişte de bugün de bir elek vazifesi görmüştür/görüyor.

“BUGÜN YAZILAN ŞİİR VE ÖYKÜLER GEÇMİŞTEKİLERİN ÇOK ÖTESİNDE”

Türkiye’de dergilerin eskiden bir okul işlevi gördüğünü, yeni düşünceler doğurduğunu, fikir tartışmaları yürüttüğünü biliyoruz. Düşüncenin ve hayatın merkezinde olan dergileri bugün baktığınızda nerede görüyorsunuz?  

Evet, bir dönemin dergileri mektep vazifesi gördü. Edebiyata yeni kalemler kazandırdılar. Ancak ben yazarlıkta usta-çırak ilişkisine çok da inanan birisi değilim. Dolayısıyla dergilerden “yetişen” isimler eğer dergiler olmasaydı da bir şekilde ortaya çıkacaklardı. Bugün, hiçbir edebiyat dergisinde görünmeden ilk kitabını çıkarıp başarılı olan yazarları da görüyoruz.

Bugünün edebiyat dergilerine gelecek olursak… Bence ortam bugün daha hareketli. Dergilere ilginin azalmış olması bir gerçek fakat ben bugün yazılan şiirleri de öyküleri de geçmişte yazılanların çok ötesinde görüyorum.

“BÜGÜNKÜ EDEBİYAT DERGİLERİ HALA 20-30 YIL ÖNCEKİ MANTIKLA ÇIKIYOR”

İki de bir kapanan, satmayan, okunmayan, sürekli olduğu yerde dönüp duran, boyu ne uzayan ne de kısalan dergilerin olduğuna şahidiz. Matbu dergilerin en temel sıkıntılarından birisi de ya ferdi ya da belli gruba dayanarak belli bir süre sonra kısır döngüye hapsolmaları. Dergilerin böylesine bir kısır döngüye hapsolmasının nedenleri nelerdir? Bunun dergiciliğe olumlu ya da olumsuz anlamda sonuçları neler oluyor?

Zaten sorduğunuz sorunun cevabını siz vermişsiniz. (Gülüyor) Bahsettiğiniz şekilde bir kısır döngünün dergiye elbette olumlu bir katkısı olmayacaktır.

Özellikle bugünkü edebiyat dergileri hala 20-30 yıl önceki mantıkla çıkıyor. 100. sayısını devirmesine rağmen bir etki alanı oluşturamamış dergiler var. Kusuru okur azlığında aramanın bir faydası yok. Dergiler bir özeleştiri yapmak zorunda. Hem biçim hem de içerik olarak reform şart!

“BİR DERGİ OKUR KAYBEDERSE SUÇ %99.9 KENDİSİNDEDİR”

Günümüzde dergiler internetle birlikte bir değişim dönüşüm geçiriyor. Matbu dergiler her geçen gün okur kaybedip kapanırken, internet dergileri gün geçtikçe daha da çoğalıyor… Türkiye’de son yıllarda okur sayısı düşüyor kullanıcı sayısı artıyor. Peki tablet bilgisayarlar ve mobilleşen dünya dergicilik için bir tehdit mi yoksa bir fırsat mı?

Bu genellemeye katılmıyorum. Bir kısım matbu dergiler okur kaybediyor belki ama bir kısmı da her yeni sayıda baskı adetini arttırıyor. Biz ikinci sayımızda baskı adetimizi %70 oranında arttırdık. Üçüncü sayımızda bunun üzerine %20 daha ekledik. Yani dergi ekibi bu işe kafa yorarsa okur kaybetmez. Bir dergi okur kaybediyorsa suç %99.9 kendisindedir.

Mobil ortam kesinlikle bir tehdit değil. Daha geniş imkânlar sağlıyor yayıncıya. Baskı, depolama gibi maliyetleri neredeyse sıfıra indiriyor. Bu bakımdan dijital yayıncılığa hep sıcak baktık.

Tablet ve mobil uygulamalara derginizi hazırlıyor musunuz? Gelecekle ilgili planlarınız neler?

Yayınevi olarak kitaplarımızın e-kitap versiyonlarını satışa sunduk. Dergimizin de e-dergi versiyonunu önümüzdeki sayılarda satışa açacağız. Dijital yayıncılığın tüm imkânlarını kullanmak istiyoruz.

“BİR DERGİ KENDİ OKURUNU İNŞA EDEMİYORSA İSTEDİĞİ KADAR YAZAR YETİŞTİRSİN, UZUN ÖMÜRLÜ OLMAZ”

Derginizin reklam, dağıtım, telif ücreti gibi problemlerini nasıl çözüyorsunuz. Bu anlamda dergiciliği genel anlamda problemlerini düşündüğünüzde, Türkiye’de dergiciliğinin içinde bulunduğu çıkmazların neler olduğunu düşünüyorsunuz?

Türkiye’nin dört bir yanındaki zincir kitabevlerine, kitapçılara ve gazete bayilerine dağıtım yapan bir şirket aracılığı ile dergimizin dağıtımını sağlıyoruz. Her sayıda yayınevlerinden reklam alıyoruz.

Türkiye’de dergiciliğin içinde bulunduğu çıkmazların en başında dergi dağıtmayan dağıtım şirketleri ve yeteneksiz yöneticileri sayabiliriz.

Bugünün dergileri yazar yetiştiriyor mu? Sizin derginizde yetişen yazarlar kimler oldu?

Üçüncü soruda da cevapladım aslında bu sorunun bir kısmını. Asıl soru şu olmalı bence: bugünkü dergiler okur yetiştiriyor mu? Yeterince yazar var zaten. Asıl okura, nitelikli okura ihtiyacımız var. Bir dergi kendi okurunu inşaa edemiyorsa istediği kadar yazar yetiştirsin, uzun ömürlü olmaz.

Ayrıntılı Bilgi: www.granadadergisi.com

On5yirmi5