Beyazıt Ramazan Sohbetleri’nde konuşan Diyanet İşleri Başkanlığı Strateji Geliştirme Başkanı Dr. Necdet Subaşı, “İçinde yaşadığımız dünyada ortaya konulan değerlerin çekiciliği Müslümanlığı bir yük haline getiriyor.” dedi.
Türkiye Diyanet Vakfı‘nın organize ettiği ve İBB Kültür A.Ş.‘nin katkılarıyla gerçekleşen 32. Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı‘nın Ramazan’ı sohbetle bütünleştiren ve Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER)‘nin desteğiyle Kadir Gecesi’ne dek sürecek olan etkinliği Beyazıt Ramazan Sohbetleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Strateji Geliştirme Başkanı Dr. Necdet Subaşı‘nı ağırladı.
Takdim konuşmasını yapan Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı Genel Koordinatörü Osman Sarıköse, Dr. Necdet Subaşı’nın akademik çalışmaları ve eserleri hakkında bilgi verdi. “Gündelik Hayat” başlıklı bir konuşma yapan Dr. Necdet Subaşı, İslâm ile çerçevelenmiş, ancak dünya ritmiyle ahengi bozulan sosyal yaşam ve günümüz insanında görülen buna bağlı değişimler ve hayat tarzı hakkındaki tartışmalar konusunda değerlendirmelerde bulunarak aşınan kültüre ve sekülerleşmeye bulanmış insanın huzurunun temini adına yapması gerekenleri sıraladı.
“MISIR’DA YAŞANANLAR ÜRKÜTÜCÜ”
Son günlerde hayat tarzlarına müdahale, hayat tarzını dönüştür ve değiştirme gibi çok garip tartışmaların olduğunu kaydeden Dr. Necdet Subaşı, gündelik hayat kavramının ne olduğunun ortaya konmasının önemine değindi. Mısır’da son zamanlarda meydana gelen olayların ve yaşanan can kayıplarının çok önemli olduğunu belirten Subaşı, “Dünyanın artık kontrol edilebilir bir çerçevede olmadığını görmeye başladık. Dünyanın büyük bir kısmı huzursuz. Burada sadece Müslüman camiayı katletmek söz konusu değil. Onların bağlı bulunduğu referans dünyasını da yok etmek gibi bir anlamı var bu çatışmaların. Bu gelişmeler beni ürkütüyor. Kendi içimizde ve kendi algımızda yaşadığımız pek çok olayın da yavaş yavaş hayatımızın akışındaki ahengi bozmaya başladığını ve daha dikkat kesilmemiz gerektiğini düşünüyorum.” dedi. Müslümanların yaşadığı çevreye dönüp bakmak konusunda ihmalkâr olduğunu vurgulayan Necdet Subaşı, dikkatli olunduğu takdirde düzensizliğin de yok olacağını belirtti.
RUTİNE DARBE, TOPLUMSAL CİNNETE SEBEP
“Gündelik hayat”ın sosyoloji de önemli bir tartışma konusu ve yeni yetme bir alan olduğuna dikkat çeken Dr. Necdet Subaşı, bu alanın zihniyet yapıları, gelenek ve rutinle alakalı olduğunu kaydetti. “Eğer insanların gündelik hayatına müdahale eder ve onların hayat tarzlarını değiştirmeyi göze alırsanız, her şeyi değiştirmiş olursunuz. Bunlar sadece alışkanlık değildir. Gündelik hayat kavramı insanı belli bir şekilde hareket etmeye zorlayan bir zihniyet yapısıdır. İnsanın kendisini içinde hazır bulduğu, doğuştan kendini teslim ettiği dünyayı değiştirmek muktedirlerin her zaman amacı olmuştur.” diyen Subaşı, iktidarların kendilerine bağlı bir topluluk oluşturmak adına bu değişimlere yöneldiklerini, Batılılaşma uygulamalarının temel hedefinin daima bu tutum olduğunu ifade etti. Hedefin, gündelik hayatın temel motivasyonunu belirlemek, temel bileşen ve ayrık unsurlarını keşfetmek, o hayatın içinde yüzen insanları değerler dünyasına dönüştürmek olduğunu söyleyen Necdet Subaşı, “Bunun için de yazı, kostüm ve gündelik hayat kavramlarına müdahale etmek gerekir. Böylece bir gün uyandığınızda bir önceki günkü değerlerle olan ilişkinizin tamamen koparılmış olduğunu ve alışkanlıklarınızdan vazgeçmeye zorlandığınızı görürsünüz.” dedi.
“KARŞILIKLI MÜDAHALE TOPLUMU KAMPLAŞTIRIYOR”
Bütün bunlara rağmen gündelik hayata müdahalenin pek de kolay olmadığını söyleyen Dr. Necdet Subaşı, bu değişimlerin çok sert tepkilerle karşılanacağının ve insanların en çok gündelik hayatlarındaki değişimlere tepki gösterdiklerinin altını çizdi. “Çünkü bizim çok fazla farkına varmadığımız, çok hesaplamadığımız ama içinde yürüdüğümüz, var olduğu süre içinde sorgulamadığımız, kendimizi akışına bıraktığımız bir hayat tarzıdır. Çocuk doğduğu günden itibaren hep aynı gündelik hayatın ve kültürel iklimin içinde dolaşıyor ve insan modeline dönüşüyor.” diyen Subaşı, bugün gelinen noktada gündelik hayat akışına çok ciddi müdahaleler yapıldığına ve bu değişimlerin huzursuzluğumuzun kaynağı olarak ciddi bir önem taşıdığına dikkat çekti. Laik görüşlü olanların dindarların hayatına müdahale etme hakkını kendinde gördüklerini ve tercihlerine saygı duymadıklarını dile getiren Necdet Subaşı, “Dindar olduklarını düşünenler de aynı biçimde laik düşüncede olanlara otoriter müdahalelerde bulunuyorlar. Birbirlerinden ayrı gündelik hayat kalıpları olan insanlar, birbirlerinin hayat tarzlarını alt üst ederken toplumsal birlik çözülmeye başlıyor ve kamplaşmalara yol açıyor. Son birkaç ay içinde yaşadığımız hadiselere biraz soğukkanlı bakarsak hikâyenin ortasında birbirimizin hayatına karşı özensizliğimiz var.” dedi.
“KUR’ÂN İLE OLAN İLİŞKİMİZ SORUNLU”
Birbirine karşı saygısız uygulamalar karşısında hepimizin duyarlı olması gerektiğini vurgulayan Dr. Necdet Subaşı, bu yolla daha sağlıklı bir hayat tarzının temin edilmesi gerektiğini söyledi. “Bir Müslüman öncelikle yapıp etmeleriyle Allah’a karşı sorumludur. Bir insan kendisini sağlam bir Müslüman olarak tasarlamak istiyorsa bu Allah’ın istediği şekilde olmalıdır. Bu tanzimde başvuracağı kaynaklardan biri Kur’ân, diğeri hadistir. İkisine duyulan sadakat hayatımızın başıboş olmamasını sağlıyor.” diyen Subaşı, bunun sonucunda sadece Allah ile olan ilişkilerimizin değil, hayatla da olan ilişkilerimizin bu kurallar dahilinde şekillendiğini, inanan ve inanmayanlarla kurduğu ilişkileri bu yolla belirlediğini kaydetti. Ramazan ayının Müslüman’ın hayatını güncellemesi için bir fırsat olduğunu söyleyen Necdet Subaşı, “Ramazan bizim kontrolden çıkmış olan taraflarımıza çeki düzen vermemizi sağlıyor. Kur’ân ayı olan Ramazan’da, hayat karşısındaki duruşumuzu ve insanlarla olan ilişkilerimizi tartabilir, arınma süreci yaşayabiliriz. Bulunduğumuz çevreye bakarsak Kur’ân ile olan irtibatımızın sorunlu olduğunu çok açık görebiliriz. Mısır’da namazda ve teslimiyet halindeki bir topluluğa ateş açılması da bunu gösteriyor. Müslüman’ın Kur’ân ve sünnetle sürdürdüğü ilişki hayatının biçimini ortaya koyar.” dedi.
“MÜSLÜMAN KALMAK ZOR”
Her Müslüman’ın sık sık kendi hayat tarzını gözden geçirmesi gerektiğini vurgulayan Dr. Necdet Subaşı, ancak Müslüman camiada kendiyle hesaplaşma ve gözden geçirme duyarlığının çok zayıf olduğunu, kendimiz kadar çevremiz için de gözlem yapmamız gerektiğini belirtti. Bu sorgulamalar neticesinde yeniden yapılanmak gerektiğini söyleyen Subaşı, “Kolaycılık yüzünden kendimiz yapılandırmıyoruz. Kendimize yönelik bakış açılarını yok ettiğimiz zaman düşman buluyoruz. Düşmanın varlığını kabul etmekle birlikte kendimizle barışık olup olmadığımızın, Allah ile ilişkilerimizin ne ölçüde olduğunun gözden geçirilmesi gerekir. İçinde yaşadığımız dünyada Müslüman kalmak zor. Ortaya konulan değerlerin çekiciliği Müslümanlığı bir yük haline getiriyor. Bunlardan biri İslam’ın hiçbir şekilde onaylamayacağı bireyselleşme arzusu. Kendi çıkarlarının peşine düşme konusunda müthiş bir enerji var. Buna karşı yeterli direnç yok.” dedi. Sekülerleşmenin dinin gündelik yaşamlardaki işaretlerinin terk edilmesini ifade ettiğini belirten Necdet Subaşı, dinle hayat arasındaki ilişkiyi tanzim ettiğini belirtti. Reklam, medya ve moda dünyasının insanları dine kayıtsız hale getirdiğini ifade eden Subaşı, “Sekülerleşme, İslâmî yönelimlerin içini boşaltarak bizim İslam’ın içinde durduğumuza inandırıyor. Gösterişçi dindarlık ortaya çıkıyor. Müslümanlar bireyselleşme tehlikelerine karşı çaba gösterdikleri gibi, sekülerleşme karşısında da dikkatli olmalı. Sekülerleşmeye yakasını kaptırmayan yok. ” dedi.