Türkiye Diyanet Vakfı‘nın organize ettiği ve İBB Kültür A.Ş.‘nin katkılarıyla gerçekleşen 32. Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı‘nın Ramazan’ı sohbetle bütünleştiren ve Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER)‘nin desteğiyle fuar süresince devam eden Beyazıt Ramazan Sohbetleri, Diyanet Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Talip Küçükcan‘ı ağırladı.
Takdim konuşmasını yapan Fuar Basın Danışmanı Elif Sönmezışık, Prof. Dr. Talip Küçükcan’ın din sosyolojisi sahasında uzmanlaşmış bir isim olduğunu dile getirerek Ortadoğu siyaseti ve Türkiye AB ilişkileri konusunda çalışmalarda bulunduğunu kaydetti. Konuşmasında Türkiye Diyanet Vakfı’na bağlı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM)’nin son yıllarda bilgi üretmek konusunda ciddi bir katkı sağladığının altını çizen Küçükcan, yine bu paralelde Türkiye’nin bilgi tüketen bir ülke olması ezberinin değiştiğini anlatarak kültür politikası konusunda olumlu bir tablo çizdi ve Ortadoğu’da yaşanan savaşlarla bilhassa Mısır’daki iç karışıklıklar konusunda önemli tespitlerde bulundu.
ARAPÇA KOMPLEKSİ İLE YIKILAN KÖPRÜLER
Batı’nın Doğu’yu ve özellikle Ortadoğu’yu anlamak Arap coğrafyasını tanımak konusunda Türkiye’deki komplekslerin uzağında iddialı bir tutum izlediğine dikkat çeken Prof. Dr. Talip Küçükcan, Oryantalizm adıyla ortaya koydukları geniş araştırma sahası sayesinde İslâm coğrafyasını etkileyen hamleler yapabildiklerinin altını çizdi. Türkiye’nin merkezinde bulunduğu ve Osmanlı’nın parçalanmasının ardından kendisinden kopan 28 millî devleti anlamak ve tanımak konusunda çok geç kaldığını söyleyen Küçükcan, son 10 yılda bu açığı kapatmak konusunda büyük adımlar atıldığını ve siyasetin sivilleşmesi beraberinde diplomasi konusunda yetkin ve yetişmiş uzmanlar sayesinde kültürler arası köprülerin kurulabileceğine dikkat çekti. “Biz İslâm dünyası ile ilgili birçok bilgiyi Batılı oryantalistlerden öğreniyorduk. Almanlar, İngilizler ve Fransızlar Kur’ân ile alakalı çok ciddi çalışmalar yaptılar. Arapçayı çok iyi konuştular. Onların icat ettiği kavramları da böylece almak zorunda kaldık. İSAM tarihî ve güncel konularda bilgi üretmede bir öncü ve ihtisas kütüphanesi ile bir boşluğu doldurdu.” diyen Talip Küçükcan, üniversitelerde ve basılan kitap sayısındaki artışın da bilgi üretme konusundaki atılımların bir sonucu olduğunu kaydetti. Bilgiye ulaşma konusundaki problemlerin de büyük ölçüde çözüldüğünü anlatan Küçükcan, bu durumun toplumumuzu zenginleştiren etkilerini sıraladı.
BATI BİZİ BİZDEN İYİ BİLİYOR
Mısır’daki iç karışıklık konusunda yorum yaparken Mısır’ı ne kadar bildiğimizin üzerinde düşünülmesi gerektiğini anlatan Prof. Dr. Talip Küçükcan, “Mısır’daki sosyal, kültürel ve siyasi hayatı Batı daha iyi biliyor. Dolayısıyla söz konusu ülkeleri biz de onların gözünden onların yargılarıyla öğrenmiş oluyoruz. Londra’da eğitim aldığım okulda 1980’li yılların sonlarında İhvanü’l Müslimin ile ilgili birçok kaynak kitap olduğunu gördüm. Oysa biz o dönem bu konuda çok gerideydik. Şimdi ise durum farklı.” dedi. Ortadoğu uzmanlarımızın birçoğunun Arapça bilmediğinin altını çizen Küçükcan, İslam’la ilgili çalışmaların da yıllar boyunca desteklenmediğini, Türkiye’nin etrafına duvar ördüğünü, aynı maziyi paylaştığımız ve dindaş olduğumuz ülkeleri tanıyamadığını, uzun zaman İslam coğrafyasındaki belli başlı üniversitelerinin diplomalarının kabul görmediğini, böylelikle köprülerin tamamen atıldığını belirtti. Bu bakış açısının yeni yeni aşıldığını kaydeden Talip Küçükcan, “İslam bölgeleriyle eğitim ve ilişkilerimiz sınırlı ve yüzeysel. Bu nedenle siyasi ilişkileri kurmakta zorlandık. Batı’ya yüzümüzü dönerken ardımızda kalanlara düne kadar kafa yormadık. Batı’nın Ortadoğu’ya bakışı ile bizimki bir olamaz.” dedi.
IRKÇI BATI DEMOKRASİ TÜCCARI
Ortadoğu bölgesindeki büyükelçilerimizin bölgeye ve kültüre vâkıf olması gerektiğini belirten Prof. Dr. Talip Küçükcan, Somali örneğinden yola çıkarak yıllarca iç savaşlarla kırılmış ülkelerin ekonomik ve sosyal hayatlarının Batı inisiyatifiyle şekillendiğini ve bu tür ülkeler adına çözüm üretme konusunda Türkiye’nin yardım kuruluşları aracılığı ile son yıllarda etkin rol oynadığını dile getirdi. 60’lı yıllara dek Afrika kökenli siyahlara yönelik ırkçı tutumuna rağmen Amerika’nın demokrasi ihraç eden bir ülke olarak karşımıza çıktığına dikkat çeken Küçükcan, “İslâm coğrafyasında ırkçı tutumlara rastlanmaz. Ama biz bu bilgilerden haberdar değiliz ve kendimizi Batı gözünde değerlendirirken büyük sıkıntılar yaşıyoruz.” dedi. Ortadoğu’da Mısır ve Suriye başta olmak üzere iç savaşlar yüzünden bugün Ramazan’ı yaşayamayan ülkeler olduğunu dile getiren Talip Küçükcan, Mısır’da şahit olduğumuz rejim değişikliği aslında sadece Mısır’la ilgili olmadığını, onun çok daha ötesinde etkileri olan gelişmeler bulunduğunu ve İslam coğrafyasının en önemli probleminin meşruiyet olduğunu ifade etti ve şöyle devam etti:
BATININ YARGILARI YIKILIYOR
“Mısır Osmanlı’dan ayrıldığından bu yana hiçbir zaman adalet, eşitlik ve sivil katılımla yönetilmedi. Devletin sivilleşmesi konusunda ilk adımı atan ülke Türkiye oldu. Kamusal alanı devletin tahakkümünden kurtarıp vatandaşa açmaya çalışıyor. Bütün etnik grupların yönetimde söz sahibi olması sağlanıyor. Arap dünyası son zamanlarda rejim değişikliğine giderken bundan hoşnut olmayanlar da var elbette. Suudi Arabistan ve İsrail gibi ülkeler başta geliyor. Çünkü bu gelişmelerin kendi çıkarlarını zedeleyeceğini biliyorlardı. Batı’nın devrimi desteklemesi aslında demokrasiyi desteklemesi anlamına gelir mi sorusu son derece önemli. Mısır’ın modern tarihinde hep askerî yönetim vardır. İhvanü’l Müslimin 1930’larda kurulmasına rağmen bugüne dek siyasetin bir parçası haline gelemedi. Talepleri hep sivil kaldı. Burada durdurulmak istenen sivil talepler ve yeni anayasa istediğidir. Seçim mekanizmasını Batı’dan öğrendiğimiz halde bugün Batı, Mısır’da olduğu gibi İslâm coğrafyasında seçimle iktidara gelenleri sorguluyor. Son on yıldır Türkiye’de dünyaya entegre olan bir sistem ve ekonomide istikrar var. Anayasanın değiştirilmesi ile ilgili bir irade var ve Türkiye, devlet tarihi boyunca konuşulmamış meselelere eğiliyor. Bütün bu olanlar şunu gösterdi; İslâm dünyasında demokrasi işletildiğinde iktidara yerel güçler gelir. Oysaki Batı Müslüman dünyanın demokrasi ile barışık olmadığı yargısını taşır. Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler bunun tam tersi olduğunu göstermeye başladı.”