Röportaj: Yüsra Mesude Arslan
Müzik, başka dilde konuşma sanatıdır. Kelimelere sığmayanın notalarla ifadesidir. Hayatımızda tekrar tekrar dinlediğimiz, başa almaktan bıkmadığımız, onda kendimizi bulduğumuz bazı müzikler vardır. Ertuğrul Erkişi’nin ilahileri de benim için bir anlamda terapi sebebidir. Bu ilahileri dinlerken ruhumun koridorlarında gezintiye çıkar ve sevdiklerimi yeniden sever, özlediklerimi yeniden özlerim. Çocuklar için yaptığı albümlerle de ülkemizde önemli bir boşluğu dolduran Ertuğrul Erkişi ile ilahileri ve çocuk şarkıları hakkında konuştuk. Bu söyleşi, kendisini tanıyanlar için bir buluşma, tanımayanlar için ise bir tanışma olsun.
Ben ailemde ve arkadaş çevremde sizin albümlerinizin beğeniyle dinlendiğini biliyorum. Adeta Ertuğrul Erkişi ilahilerini hayatımıza bir fon yaptık. Bu kadar çok dinlendiğinizi hissediyor musunuz Ertuğrul Bey?
Eyvallah. Ben sizin bahsettiğiniz kardeşlerimizin eğitim seviyesinin belli bir ortalamanın üzerinde olduğunu biliyorum. Beni aklıselim, hissiselim insanların dinlediğini de biliyorum ve bundan da çok mutlu oluyorum. Benim endişesinde olduğum bazı kıymetlerin alıcısına ulaştığını gösteriyor. Bundan da memnunum doğrusu. Popüler kültürle birlikte insan ilişkileri, anne babaya hürmet de değişti. Tv programlarına bakıyorsunuz, büyük bir yüzdesi normal bir ailenin izlememesi gereken programlar. Bugün bakıyorsunuz insanlar çoğalıyor, ormanlar yakılıyor. Nereye gidiyoruz? İnsan çok üzülüyor. Bu anlamda tersine kürek çeken birilerinin olması lazım. Unkapanı ve onun çevresinde örgütlenmiş olan sistem de çöktü.
Bu çöküşün sebebi sizce nedir?
Albüm satılmıyor, hiçbir şekilde alım satım yok. Bu da biraz etme bulma meselesi. Siz şarkılarınızda “Şu kızın ayağına sıkayım.”, “Ya benimsin ya toprağın” derseniz, bela ifadeleri kullanırsanız, hiçbir manevi ve ahlaki endişeniz olmadan şarkılar yapıp klipler yaparsanız belli bir süre sonra çöküyorsunuz. Ama ne yazık ki bu çökme süreci tasavvuf müziğinde de var. Siz İstanbul’da Kadıköy’de hala Peygamberimiz’e abuk sabuk okul arkadaşıymış, asker arkadaşıymış gibi seslenen şeyler yapmaya devam ederseniz olmaz. Benim canımı çok sıkıyor o tür eserleri dinlerken. Üzülüyorum. Gittiğim konserlerde bana istek kağıtları geliyor. Görseniz oturup ağlarsınız. Ortaya bir alternatif koymazsanız şikayet etmeye de hakkınız olmaz. Öyle şeyler geliyor ki burada söyleyemem. Peygamber Efendimiz’e Cennet’te düğün yapan, acaip acaip eserler var. Bunlar neticede tamamen ticari.
Siz bu anlamda önemli bir boşluğu dolduruyorsunuz. Ortaya koyduğunuz önemli işlerden birisi de Minik Dualar Grubu. Bu grubun çıkarmış olduğu iki albüm var, bir de bunların İngilizcesi var. Teşekkür Ederim Allah’ım albümü bir yılda 750.000 satmış. Youtube’da kliplerinizin çeşitli versiyonlarının iki milyonu geçen bir tıklanma oranı var. Google’a girince sizin albümünüzle ilgili 300.000 sayfaya ulaşıldığını görüyoruz. Bu ilgiyi, bu başarıyı siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu başarı tamamen yapılan işin kendi kültürümüze, kendi topraklarımıza dayanmasından kaynaklanıyor. Çünkü Anadolu’da öyle kıymetlerimiz var ki bizim, “Seni buldum huzur doldum Allah’ım” ilahisini çok güzel bir sözden ilhamen yazmıştım: “Allah’ı bulan neyi kaybeder, O’nu kaybeden neyi bulmuştur?” bu çok güzel bir söz. Tamam, söz olarak söylenmesi güzel. Ama melodilere de dökülmesi lazım. Bunu on kişi duyduysa bir on kişi daha bu vesileyle duysun. Bu amaçla daha çok yapıyorum eserlerimi. Sözüyle, makamıyla, melodileriyle kendi toprağımızdan olan eserler olmasına özen gösteriyorum. Başarısının en büyük sırrı da benim kendi albümlerimin gerekse Minik Dualar albümlerindeki şarkıların sevilmesini en büyük nedeni budur; kendi topraklarımıza basması.
Ben öyle zannediyorum ki, Huzur ilahisi kitaplar dolusu kelam bilgisini yüzlerce binlerce insana verebilecek bir eser.
Teşvik var. İyiliği emredip kötülükten uzaklaştırma. Hani büyüklerimiz derler, farzlar ötesi farzdır bu derler. Sonradan Allah’a yönelerek hayatını güzelleştirmiş olan çok sevdiğim bir işadamı abim vardı. Geçmişten konuşurken “Ertuğrul’cum, Allah’ı kaybeden neyi bulmuştur ve O’nu bulan neyi kaybetmiştir?” dedi. Bu çok güzel bir söz. Eve geldiğimde hemen üstüne çalışmaya başladım. O abimizin sözlerini yazdım şiirime. Daha fazla bir şey yapmadım. Herşeyin tabi olması güzel, benim en büyük amacım da o. Gayritabi hiçbir ifadenin ne çocuk şarkılarında ne de kendi bestelerimde yer almasına kesinlikle izin vermem. Yani bir çocuğun çocuk gibi Efendimiz’i düşünebilmesi, çocuk gibi Allah’ı düşünebilmesi gerekir. Kendinizi sekiz yaşında bir çocuk yerine koyun. Ne der Efendimiz’e?
Teşekkür ederim Allah’ım, der.
Evet, “Teşekkür ederim Allah’ım.” der. Bir gülü görür, bir gözü için teşekkür eder, tefekkür eder.
Ters çevrilmiş kaplumbağalara ve dişlerini fırçalayamayan fillere dua eder, değil mi?
(Gülüyor)
Gönül Sızım dönemlik bir albüm değil, defalarca dinlenilebilecek eserler barındırıyor içinde. Ben çocuklarımın ve çocuklarımın çocuklarının dinleyeceğini hayal edebiliyorum. Siz bu eserle ilgili nasıl geribildirimler aldınız?
Geri dönüşümler çok güzel. Diğer albümlerde aldığım olumlu düşüncelerin hepsini bu albüm için de aldım. Bu albümün en çok sevilen şarkısı Gönül Sızım. Gönülden yapıldıktan sonra, samimane olduktan sonra yapılan her şey, Hak seviyor. Hak sevince halka da sevdiriyor. Samimane yapılması, gönülden yapılması önemli. Albüm satar mı acaba, satması için ben şunları yapayım demiyorum hiçbir zaman. Önce kendi gönlüm sevsin, ben kıymetli değerlerimi en güzel şekilde ifade edeyim, ondan sonra zaten o güzel gönüllerde makes bulur, sevilir. Fethullah Gülen hocamızın güzel bir eseri var hicaz makamında. Herkesin kendini bulabileceği huzur ilahisi var. Ne diyor büyüklerimiz: “Kalple ancak onun adını anmakla tatmin olur, huzur bulabilir.” O’nun adını anınca tatmin olan herkes Huzur’da bir şeyler bulur. Genç arkadaşlarımız konserlerde sıkça istiyor bunu.
“Onun Koyduğu İsimlerle Yaşayacak Olan Çocuklar Bahtlı Olacak”
“Ah Efendim” eserini ilk defa Şubat Soğuğu dizisinin final bölümde duymuştuk. Daha sonra Gönül Sızım albümünde yer aldığını gördük. Bizim de hasretimizi, özlemimizi dile getiriyor bu eser. ‘Ah Efendim’ in kendine özel bir dinleyici kitlesi olduğunu da düşünüyorum. Bu kitle adına sormak istiyorum, sanatçı etkilenmeden etkileyemez diyerek, bu eserin sizde uyandırdığı hisleri öğrenebilir miyiz?
Bedirhan abi türkünün sonunda bir şiir okuyor. Benim şöyle bir prensibim var. Beste yapacağım sözün benim için çok kıymetli olması, beni çok etkilemesi gerekiyor. Birgün Bursa’ya gitmiştim, orada benim çok sevdiğim şair ve doktor bir abim var, Hüsamettin Olgun. Dünya Barış Konferaslarına katılan çok ciddi bir entelektüel. Ona gittiğimde bana bu şiiri gösterdi. “Ertuğrul böyle bir şiirim var, Aladdin Yavaşça hocam da besteledi.” Dedi. Sözleri görünce vuruldum. Hele şu ifade çok güzel: “Dostun dosta muhabbeti derindir. Gel efendim sohbetimiz şenlensin. Biz vuslatın sevinciyle coşalım. Şu ayrılık varsın biraz dinlensin.” Sizin için kıymetli olan şeyleri en estetik, en tabi ifadelerle anlatmanız önemli. Bu şiire vuruldum. Dedim ki, “Abi, ben de besteleyebilir miyim bunu?” Birgün beni aradı, dedi ki “Taa Kamerun’dan mail geldi bana. Bu şiir için teşekkür ettiler.” İnsan sevmediğini özlemez. Şunu kabul etmek lazım, Fethullah Gülen hocaefendi, kıymetli büyüğümüz Türk-İslam tarihinin son döneminin bizim yaşayıp gördüğümüz en büyük fırsatlarından bir tanesi. Bunu kabul etmek lazım. İleride onun koyduğu isimlerle yaşayacak olan çocuklar bahtlı olacak ve ileride gururla söz edecekler. Çünkü onun yaptığı işleri, vesile olduğu hayırları ileride çok daha iyi anlayacak insanlar. Yıpranmaya başlamış olan dünya barışı kavramını dünyada içi dolu bir şekilde tek uygulayan ve bunu samimi bir şekilde yansıtan Fethullah Gülen hocaefendi. Bu açıdan böyle kıymetli bir büyüğün arkasında olmaktan mutlu oluyorsunuz, “Doğru yoldayım.” diyorsunuz. Ben çocukken çok üzülürdüm, “Ülkemiz niye bu halde, biz İslam’ın bayraktarlığını yapmış büyük bir milletiz, niye bu haldeyiz?” dediğimde hep kendimi ait hissedeceğim bir yerler arardım. Futbolda İngiltere’ye 6-0 yenilmek bana çok dokunurdu. Yetmiş milyonluk büyük bir ülkeyiz. Hocaefendi’yi tanıdıktan sonra, lise ikinci sınıfta ilk defa cd’den sohbetini dinlemiştim. Çok etkilenmiştim. Aradığım şey ülküyse eğer, gerçek ülkünün bu olduğu, arkasından gidilecek kıymetli, büyük bir insan olduğunu anlamıştım. Dolayısıyla seviyorsunuz.
Bu albümlerin hazırlık safhasında beslendiğiniz kaynaklar, ruhunuzu dayadığınız pınarlar nelerdir?
Tabi ki yüce Rabbimizin mesajları, her ne varsa. Yüce kitabımız, onun gönderdiği peygamberin söyledikleri, yaşadıkları, yaşanılmasını tavsiye ettiği şeyler. O peygamberin ışığından beslenen onun yansıtıcıları. Onlardan bir tanesi olan, dünyanın gerçek barış ı, hakikati bulması adına hizmet veren Bediüzzaman hazretleri. O ışığı yansıtan son yüzyılın en önemli isimlerinden biridir. Minik dualar’da Bediüzzaman hazretlerinin bir sözünü kullandım. Günümüzde yaşanan sıkıntılara, özellikle ülkemizin doğusunda yaşanan sıkıntılara bir derstir. Diyor ki Bediüzzaman hazretleri: “Allah’ımız bir. Peygamberimiz bir. Kur’anımız bir. Bu kadar birler varken ayrılık olmaz.” Said-i Nursi, Said-i Kürdi olarak ifade edilen bir insanın söylediği sözdür bu. Hatta bir şakinin devlete karşı isyanda gel bizimle ol dediği noktada söylediği söz çok manidardır: “Yüzyıllarca bu dinin bayraktarlığını yapmış necip bir millete ben silah doğrultamam.” Bediüzzaman hazretlerinin iman hakikatlerine dair verdiği mesajların müziklendirilmek gerektiğine inanıyorum. Mesela şunu söylemek lazım: “Bir iğne ustasız olmaz, bir köy muhtarsız olmaz. Nasıl bu mükemmel kainat sahipsiz olabilir.” Yıllarca Anadolu’da kalmış “Yattım sağıma/ Döndüm soluma/ Melekler şahit olsun/ Dinime imanıma.” sözlerini şimdi artık İstanbul’da, İzmir’deki çocuklar da biliyor. Müzik çok önemlidir. Bizim zaten tarih boyunca sözü ifade için kullanılmıştır müziğimiz.
Bizim değerlerimizi seslendiren müziğe önem verdiğinizi biliyoruz. Bu çerçevede Erkişi Müzik Eğitim Merkezi çocuklara, gençlere önemli bir hizmet sunuyor. Bu kurs hakkında bilgi verebilir misiniz? Ne tür hizmetler veriyor, kimlere hitap ediyor, eğitim kadrosunda kimler var?
Anne babaların en kıymetli varlıkları çocukları. Onlarla alakalı herşeyde çok dikkatli olur ve özen gösterirler. Özellikle yapmış olduğumuz "Teşekkür Ederim Allah ım" adlı projeden sonra anne-babalar çocuklarına müzik eğitimi aldırabilecekleri güvenilir yerler konusunda bizden tavsiye ister oldular. Bu noktada bu tür müzik merkezlerinin -ama güvenilir- olmadığını farkettik. Bu bir ihtiyaçtı ve bu ihtiyacı karşılamaya karar verdik. Konservatuar mezunu kardeşlerimden Süleyman Erkişi Başakşehirde, Fatih Erkişi de Üsküdar Çamlıcada "Erkişi Sanat" adında iki dersane açtı. Çok büyük taleple karşılaştılar. Ve bu merkezler her geçen gün daha kaliteli eğitim vererek bu ihtiyacı karşılıyorlar. Tabii ki bu tür yerlerin sayısının artması daha donanımlı nesiller noktasında önemli. Ben anne babalara hem çocuklarının artı değer kazanması, hem de kötü alışkanlıklarda ve kötü arkadaşlıklardan uzak kalmaları konusunda bu tür yerleri şiddetle tavsiye ederim. Bu konuda en iyi örnek kendimi gösterebilirim. Bende bu tür bir yerden yetiştim. Ve hocalarıma ve babama minnettarım.