Dünya çapında bir ‘İslam müzik düşüncesi” vardır

Yerli Müzik
Yalçın Çetinkaya’nın Yenişafak gazetesindeki yazısı… İslâm düşünce dünyasının özellikle 8, 9 ve 10. yüzyıllardan itibaren çok güçlü ve Avrupa’ya da yol gösteren düşünceler ürettiğini...
EMOJİLE

Yalçın Çetinkaya’nın Yenişafak gazetesindeki yazısı…

İslâm düşünce dünyasının özellikle 8, 9 ve 10. yüzyıllardan itibaren çok güçlü ve Avrupa’ya da yol gösteren düşünceler ürettiğini söyleyebiliriz. Bu dönemlerden itibaren yetişmiş Müslüman düşünürler, kadîm bilgiden yararlanarak ve Kur’an’ın kendilerine açtığı geniş ufukla birlikte her alanda önemli düşünceler ortaya koymuşlardır. İslâm düşünce dünyasının verimliliğinde peygamber efendimizin (sallallahu aleyhi vesellem) “ilim ve hikmet mü’minin kaybolmuş malıdır, onu bulduğu yerde alır” şeklindeki hadis-i şerîfinin çok büyük bir payı olduğuna inanırım. Bu hadis; hakikatin, bilgi ve hikmetin milliyeti olamayacağını Müslüman düşünürlere öğretmiş ve nerede bulurlarsa bulsunlar, buldukları hikmetli ilimden istifade ederek kendilerini geliştirmelerine imkân sağlamıştır. Antik Yunan düşüncesinden tutun da, bütün kadim kültür ve medeniyetlerin ortaya koydukları bilgi ve düşünceyi vahy süzgecinden geçiren İslâm düşünürleri, ortaya gerçekten heyecan verici ve ufuk açıcı yeni bilgi ve düşünce ufukları açmışlardır.

Allah’ın ipine sımsıkı sarılmak sadece ümmeti birlik beraber olmaya götürmüyor, bu sağlam ip ya da bulunulan mekân, tutunana muazzam bir perspektif kazandırıyor. Allah’ın ipine tutunup Allah’a doğru yükseldikçe görüş alanınız genişliyor, görme biçiminiz değişiyor, bütün varlık âlemine bu âlemi vâredeni düşünerek bakıyor ve Allah’ın ipine tutunmayanların görmelerinin asla mümkün olmayacağı manzarayı görebiliyor, uçsuz bucaksız bir tefekkür âleminde yolculuk yapıyorsunuz.

Allah’ın ipine tutunup yükselen ve görüş zâviyesi ile birlikte görme şekli de değişen kişinin, mûsikîyi anlama şekli ve mûsikî hakkındaki tefekkürü de, Allah’ın ipine tutunup yükselmenin sağladığı geniş zâviye ile birlikte elbette farklılaşmakta ve zenginleşmektedir. Zîra Allah’ın ipi, bildiğimiz iplere, kalın urganlara benzememektedir. Allah’ın ipine sımsıkı tutunduğunuzda bu ip adeta kâinatın salıncağı gibi sallanıp durmakta ve tutunanı varlığın bütün ihtişamını seyrede ede keyifle uçurmaktadır. Allah’ın ipine sarılıp tutunmanın bu zevkini ve keyfini yaşayanın gördüklerini kimse göremez, hissettiklerini kimse hissedemez ve teffekür ile ulaştıklarına da kimse ulaşamaz. Onun içindir ki, bu ipe tutunup sallananın gördükleri de düşündükleri de benzersizdir.

Bu ipe sımsıkı tutunup sallanan kişi, tıpkı Hz. İdris’in (aleyhisselâm) veya Pythagoras’ın duyduğu kozmik nağmeleri duyar… kâinatın seslerini, kâinatı âheng ile dolduran varlıkların âhengli nağmelerini işitir. Allah’ın ipine tutunup da kâinatta salınıp duran mü’min mütefekkir, gördüklerini bu ipe tutunmayanlara ne kadar anlatırsa anlatsın, onu kimse anlayamaz. Zaten görenler ve duyanlar da anlatamamış.

Bu bakımdan, İslâm müzik düşüncesi diye bir düşünce, kadim düşüncelerden yararlanmış olsa da, çok sağlam bir temel üzerine kurulmuş olarak vardır, vahy bu düşüncenin oluşmasında belirleyici ve şekillendirici rol oynamaktadır ve bu müzik düşüncesi, müziğin helâl veya haram oluşundan tutun da, aslında müzik kabiliyetinin bezm-i eleste dayandığına, yeryüzündeki müziğin varlık âleminin âhenginin bir yansıması olduğuna, mûsikîdeki hareketin “innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” âyet-i kerimesini doğrular nitelikte, başladığı yere dönüşü anlatan dairevî bir hareketi sembolize ettiğini ifadeye varıncaya kadar müthiş geniş ve gerçekten heyecan verici bir ufka sahiptir.

Böyle ve bu derinlik ve genişlikteki bir müzik düşüncesine dünyanın başka bir kültüründe rastlamak mümkün değildir. İnanmayan Hz. Mevlânâ’nın, Ruzbahan Baqlî’nin, Gazalî’nin, İhvân-ı Safâ’nın, Fârâbî’nin, İbn Sînâ’nın, Urmevî’nin, Merâgî’nin mûsikî hakkındaki söylediklerini okusun ve bizim gibi etten kemikten bu insanlara bu sözleri söyleten, ufuklarını böylesine açan şeyin ne olduğunu bir düşünsün derim.