Avaze Türk Müziği Kadınlar Topluluğu, 2005’te kurulmuş. Topluluğun ilk albümü Novartis Onkoloji sponsorluğunda İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuvarı Müdürü Prof. Dr. Cihat Aşkın‘ın desteğiyle çıkmış.
Zaman gazetesinden Ali Pektaş’ın haberine göre, MİAM stüdyosunda kaydedilen albüm, Can Karadoğan, Serap Çağlayan, Bora Ebeoğlu imzası taşıyor.
2005 yılında kurulan ‘Avaze Türk Müziği Kadınlar Topluluğu’ Prof. Nermin Kaygusuz, Doç. Nilgün Doğrusöz Dişiaçık ve Yrd. Doç. Şerife Güvençoğlu önderliğinde kuruldu ve bugüne kadar birçok konser verdi. Yeni albümleri ‘Neveser Kökdeş Şarkıları’nı müzikseverlerle buluşturan topluluk, CD satışlarından elde edilecek geliri ‘Annemle Biz Kanseri Yeneriz’ kampanyasına bağışlayacak. Topluluk, 12 Nisan Pazartesi akşamı saat 20.00’de Zeytinburnu Kültür Merkezi’nde bir de konser verecek. Avaze adına Şerife Güvençoğlu ile topluluğu ve albümlerini konuştuk.
Avaze Türk Müziği Topluluğu kalıcı olabilecek mi?
Müzik dünyasındaki ucuz yapımlara, dijital tınılı enstrümantal seslerin rahatsız eden hoyrat pervasızlığına, medyatik kaygıları her şeyin üstünde tutma eğilimindeki görsel ve yazılı basınımıza bir eleştiri olarak olumsuzlukları düşünüp üzülmek yerine, kurduğumuz toplulukla Türk müziğinde kalıcı işler yapmak için bir araya geldik. Çünkü yapısında zarafet ve duyarlılık olan Türk müziği, kadının iç lirizmi ve duyarlılığı ile birleştiğinde ortaya çıkan ürün de güzel oluyor.
Üyelerinin hepsinin kadın olması bu yüzden mi?
Tarihte kadın bestecilerden ve icracılardan söz edilmez ama 17. yy. minyatürlerine baktığınızda kanun, tambur gibi enstrümanlar çalan kadınları görebilirsiniz. Var olmuşlar ama isimleri bilinmemiş. Kadın bestecilerin ve icracıların tanıtılması gerektiği görüşündeyiz. Türk musikisinde, erkek çağdaşlarıyla aynı düzeyi tutturabilmiş kadın bestekârlar var. Dilhayat Hanım’ın bestekârlık ve sanatkârlık düzeyi, dönemin usta bestecileri Dede Efendi, III. Selim ve Sadullah Ağa’dan farklı değil. Ondan 100, 150 yıl kadar sonra yaşayan Leyla Hanım da çok iyi bir besteci. Amacımız, onlara dikkat çekmek, Harem-i Hümâyun’daki müzisyen kalfalardan hanendelere, kadın saz takımlarından bestecilere kadar uzanan ve müzik tarihinde özel bir yere sahip olan kadının Türk müziğindeki önemini vurgulamak.
Popüler olmak için çaba sarf etmek yerine popülerliğe mesafe koyan bir tavrınız var…
Popülerlik kavramının altında maddi beklenti var. Bizim böyle bir kaygımız yok, çünkü uzun yıllar eğitim almış, her birisi kendi alanında uzmanlaşmış topluluk üyelerimizle ve doğru icramızla zaten fark ediliyoruz. Gerçek Türk müziği dinleyicisi de bunun farkında.
İlk albümünüzün repertuarını neye göre belirlediniz?
Öncelikle "Annemle Biz Kanseri Yeneriz" projesiyle örtüşmesi için eserlerin kadın bestekâra ait olmasına karar verdik. Sayıları oldukça fazla olan kadın bestekârlardan bir grup oluşturarak sınırlı sayıda eseri repertuara koymak veya tek bir bestekâra yoğunlaşmak gibi bir düşünce oluştu. Sonunda, musikiye katkılarıyla bugün de ismi herkesçe bilinen ve bir Cumhuriyet kadın bestekarı olan Neveser Kökdeş’te karar kıldık. Seçimi doğru yaptığımız Kökdeş’le ilgili araştırma yaparken ortaya çıktı. Bestekârın, bugün hayatta olan torunu Zuhal Öcal’a projeyi ve albümü anlatınca tereddütsüz istediğimiz eserleri, resim ve gerekli bilgiyi fazlasıyla verdi. En önemlisi bestekâr ile 17 yılını geçirmiş bir canlı şahitten tam ve doğru bilgilerle ve orijinal notaları elimizde olan eser örnekleriyle çalıştık ve albümümüz uzun ve titiz çalışmalar sonucunda şu anda elimizde.
Topluluk olarak ileride neler yapmayı planlıyorsunuz?
İleriye dönük projelerimiz içinde; yurt içi ve yurt dışı programları ile Türk müziğinin güzelliğini tüm insanlığın kültürel dağarcığındaki yerini geliştirmek ve pekiştirmek sorumluluğumuz en başta yer almaktadır. Bu güzellikleri gerçekleştirmede kişisel ve kurumsal katkıları bulacağımız inancıyla yolumuza devam ediyoruz.