‘Türkiye’yi sevdiğim için cezalandırılıyorum’

Sanatçılar
‘Piyanonun Kralı’ olarak tanımlanan Türk dostu dünyaca ünlü piyanist ve ‘Osmanlı-Türk Rapsodiler’ adlı eserin bestecisi Stephane Blet, hayatına, ‘Harika bir şehir’ ...
EMOJİLE

‘Piyanonun Kralı’ olarak tanımlanan Türk dostu dünyaca ünlü piyanist ve ‘Osmanlı-Türk Rapsodiler’ adlı eserin bestecisi Stephane Blet, hayatına, ‘Harika bir şehir’ diye tanımladığı İstanbul’da devam etmek istediğini söyledi.

Fransız piyanist ve besteci Stephane Blet, 1986’da başladığı müzik serüveninde başarıdan başarıya koştu. Parlak kariyerine 6 yaşında adım atan Blet’in yeteneğini ilk keşfeden Amerikalı piyanist Byron Janis, onu 1980’li yıllarda New York’a davet etti.

Blet, dinleyicilerin uzun süre ayakta alkışladıkları çok başarılı resitaller verdi. Sanatçı, 1987’de salonda bulunanların 30 dakika boyunca ‘bis’ talep ettikleri unutulmaz bir ‘Liszt Maratonu’ ile hafızalara yerleşti.

Stephane Blet, 1992’de kendini sadece uluslararası kariyere değil, ikinci tutkusu olan beste yapmaya da adadı. Sanatçının, ünlü yayın evleri tarafından yayınlanan besteleri büyük bir başarı elde etti ve uluslararası yarışmalarda dünyanın en önemli konservatuvarlarının müfredatlarında zorunlu eserler olarak seçildi. Blet, 1993’te Liszt’in dev eseri Faust Senfonisi’ni piyanoya uyarlayarak, müzik dünyasında ayrı bir yer edindi.

Müzisyen Blet, o tarihten sonra aralarında piyano sonatları, konçertolar, keman ve piyano için sonatın bulunduğu 300 esere imza attı.

Eserlerinin bir bölümü Byron Janis, Cyprien Katsaris, Alexander Paley, İdil Biret, Gülsin Onay gibi ünlüler tarafından çalınan Blet’e, Türk-Osmanlı rapsodileri eseriyle Türkiye kültürünün dünyada tanıtılmasında katkılarından dolayı 1996’da Türkiye Cumhuriyeti tarafından liyakat nişanı verildi.

– Blet, 12 Osmanlı-Türk rapsodisi besteledi

Stephane Blet, 1999’da Gelişmeyi Teşvik Derneği tarafından gümüş madalyaya layık görüldü. Dünya sanatına değerli katkıları için 2012’de altın madalya ile ödüllendirilen Blet, 2004’te Fransız Ulusal Sanat ve Edebiyat Şeref Ödülleri sıralamasında şövalye düzeyine yükseltildi.

‘Piyanonun Kralı’ olarak tanımlanan Blet, Türk dostu ve İstanbul aşığı bir müzik dehası olarak 12 Osmanlı-Türk rapsodisi besteledi.

İdil Biret, Gülsin Onay gibi dünyaca ünlü sanatçılarla konserler veren Blet’in Türkiye hayranlığı ve aşkı, ilk evliliğini bir Türk ile yapmasıyla pekişti. Kendi kendine Türkçe öğrenen Blet, İstanbul’u çok sık ziyaret ettiği için kendini ‘yarı İstanbullu’ olarak tanımlıyor.

Türkiye’nin gururu keman virtüözü Ayla Erduran’la yollarının kesişmesi onu Türkiye’ye daha da yakınlaşırdı. Erduran’ın Bach’ı çalmasından etkilenen Blet, müzik yolunda Erduran ile yürümeye başladı. İkili, yurt içi ve dışında konserler verdi.

– ‘Hayatıma İstanbul’da devam etmek istiyorum’

Türkiye sevgisini AA muhabirine anlatan Stephane Blet, Türkiye’ye ilk defa 22 yıl önce konser için geldiğini ve burada üç gün kaldığını belirterek, bu kadar kısa sürede İstanbul’a hayran olduğunu ifade etti.

Ziyareti sırasında gittiği bir mekanda Türk klasik müziği ile tanıştığını aktaran Blet, ‘O restoranda hayatımda ilk kez ney ve kanun dinledim ve çok etkilendim. Fransa’ya döndüğümde Türk müziğinin etkisiyle 12 Osmanlı-Türk rapsodisi besteledim. Bu eserim tüm dünyada çok büyük ilgi gördü.’ diye konuştu.

Blet, İstanbul’un harika bir şehir olduğunu vurgulayarak, hayatına bu mistik şehirde devam etmek istediğini söyledi.

– ‘Terör olayları lanetlenirken bile çifte standart uygulanıyor’

Fransa’da basın özgürlüğü anlamında ciddi sorunlar yaşandığına değinen Blet, şunları kaydetti:

‘Fransa, dünyada ‘demokrasinin kalbi’ olarak biliniyor ancak bu, gerçeği yansıtmıyor. Bazı Türk dostlarım da Fransız olduğum için ‘Demokrasinin kalbinde yaşıyorsun, ne şanslısın’ diyorlar ama aslen vaziyet hiç düşündükleri gibi değil. Sarkozy geldiğinden beri ülke feci durumda. O, Müslümanları hiç sevmeyen bir adam. Fransa’da demokrasi ölüyor, kimse bilincinde değil. Fransa’da ciddi bir Müslüman-Hristiyan kutuplaşması var. Daha önce Müslüman ile Hristiyanlar arasında bir sorun yoktu. İnsanlar birbirine düşürülmeye çalışılıyor. Bu doğru bir yönetim şekli değil ama kimse ağzını açıp bir şey söylemeye cesaret edemiyor. Gazeteciler korkunç bir baskı altında, tek bir satır dahi yazamıyor.’

Batı’da terörizm ile İslamiyet’in aynı şey gibi gösterilmeye çalışıldığına dikkati çeken Blet, ‘İnsanlar birbirinden uzaklaşmaya ve korkmaya başladı. Müslümanlar ötekileştiriliyor. Terör olayları lanetlenirken bile çifte standart uygulanıyor. Fransa’da meydana gelen terör olaylarına gösterilen tepkinin şiddetiyle Türkiye’dekine gösterilen aynı değil’ diye konuştu.

Blet, Avrupa’nın terörde olduğu gibi mülteciler konusunda da ikiyüzlü davrandığını dile getirerek, Batılı politikacıların mültecilerle ilgili net bir planlarının olmadığını, söylediklerinin birbirini tutmadığını anlattı.

– ‘Artık Fransız halkı basına itibar etmiyor’

Fransa’da siyasi durumun gittikçe daha dramatik hal almaya başladığına vurgu yapan Blet, sözlerini şöyle sürdürdü:

‘Fransız halkının çok büyük bir çoğunluğu izlenen politikadan ciddi biçimde rahatsız hatta öfkeli. İslamofobiyi besleyen siyasi liderlerimiz de var. Fransa’da Müslüman halk Fransa’nın yüzde 10-15’ini temsil ediyor. Yıllarca kendi içimizde hiçbir sorun yaşamadık ancak, Fransa Başbakanı Valls, ‘Yahudiler, Fransa’nın öncüleridir’ diye basına açıklaması yapıyor. Bu hem Fransızlara hem de Fransa’da yaşayan diğer azınlıklara karşı yapılmış aşağılayıcı ve ayrımcı bir söylemdir. Artık Fransız halkı basına itibar etmiyor.’

Stephane Blet, Fransa’da sanatçı, yazar, filozof ve akademisyenlerin hiç bu kadar baskı altında kalmadığını savunarak, Fransa’da hükümeti ve Başbakanı eleştiren akademisyenlerin görevinden alındığını söyledi.

– ‘İslamofobi sanatsal çalışmalara bile yansıdı’

Fransa’da İsrail ile ilgili hiçbir yorum veya eleştiri yapılamadığını aktaran Blet, şöyle devam etti:

‘Filistin’deki zulümlerden bahsettiğiniz ya da İsrail’i eleştirdiğiniz anda linç kampanyası başlatılıyor. Konserleriniz, gösterileriniz iptal ediliyor, kitaplarınız satılmıyor, tehdit ediliyorsunuz. Haksız yere anında size antisemit damgası vuruluyor. Halbuki eleştirilen sadece İsrail’in siyasi politikası. Kesinlikle Yahudiler veya etnik bir grup hedef alınmıyor. Örneğin, dünyaca ünlü Fransız filozof Michel Onfray’in Bernard Henry Levy’nin, Libya’daki kaosun sorumlusu olduğunu belirtmesi bile tüm basında kendisine antisemit damgası vurulup, linç edilmesine, hakaretler, tehditler ve davalar açılmasına neden oldu. Ünlü Fransız komedyen Dieudonne, yazar Alain Soral, siyasetçi Melechon de hedef haline getirildi.’

Bu çifte standardın ve islamofobinin sanatsal çalışmalara bile yansıdığını ve Filistinliler için bir eser bestelenmesinin hoş karşılanmadığını vurgulayan Blet, ‘Konserlerden elde edilen gelirle Gazze’ye bir konservatuvar yaptırmak istedim ancak bütün konserlerim İstanbul’da tek tek iptal ettirildi. Fransa’da, Filistin hakkında konuşmak adeta Yahudi düşmanlığı olarak görülüyor.’ değerlendirmesinde bulundu.

– ‘Türkiye’ye olan sevgimi eserlerimde yaşatmaya devam edeceğim’

Türkiye’ye ve Türk kültürüne aşık olduğunu vurgulayan Stephane Blet, bestelediği ‘Türk Rapsodileri’nin dünyanın en önemli konservatuvarlarının müfredatlarında mecburi okutulurken, bu eserlerin Türk konservatuvarlarının müfredatında olmadığını söyledi.

Blet, eserlerinin Türkiye’de yeterince bilinmemesine üzüldüğünü ifade ederek, ‘Türk müzik dünyasında mafyavari hareket eden adeta bir çete var ve maalesef sanat dünyası bunların tekelinde. Türkiye’yi, mevcut hükümeti eleştirmiyorsanız ve Türk halkını küçük düşürmüyorsanız, Türkiye’deki bu mafya size engel oluyor. Bu sözde sanatçılar tüm dünyada, Türkiye’de zulüm ve baskı gördüklerini söyleyerek ünleniyor. Dünyada mazlum, baskı gören sanatçı olarak konserler verip, bundan besleniyor ve ödül alıyorlar. Türkiye’ye olan sevgim şaşırtıcı bir şekilde dünyada değil ama Türkiye’de engel unsuru oldu. Türkiye’yi sevdiğim için cezalandırılıyorum.’ ifadesini kullandı.

Fransız bir sanatçı olarak Türkiye’ye olan sevgi ve hayranlığını eserlerinde yaşatmaya devam edeceğini belirten Blet, Türk ve Fransız halkının yüz yıllara dayanan köklü geçmişi, ortak kültürü olduğunu ve bunun pekiştirilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.