Ömer Faruk Tekbilek Adana’da bir imamın oğlu olarak dünyaya gelmiş. Müzik sevgisi daha 11 yaşında İmam-Hatip’te okurken başlayan Tekbilek, ilk deneyimini Adana’da barlarda edinmiş. İstanbul’da Mevlevi kültürüyle tanışan Tekbilek 37 yıldır yaşadığı Amerika’da müzik icra ederken fabrika işçiliği yapmış. Yıllar geçtikçe Türkiye’de ve dünyada albümleri yüksek satış rakamlarına ulaşan Tekbilek, müziğe olan aşkını ve geçirdiği merhaleleri anlatıyor.
Müziği nasıl tanımlıyorsunuz?
Müzik benim için dua ve Hakk’a giden en kestirme yoldur. Müzik titretişimin ilmidir. Kainat da hiç durmadan titriyor. Ben de müziğin ilmini tahsil ettikçe ne kadar doğru bir yolda olduğumu anladım. Çünkü müzik bütün ilimlerin totali.
Müziğin dua olduğunu ilk ne zaman fark ettiniz?
11 yaşımdayken yazın sıcağında bir odaya kapanmış bağlama çalıyordum. Annem içeriye girdi ve ben o gelene kadar dünya ile bağımı kesmiş olduğumu anladım. İşte o zaman müziğin benim için dua olduğunu anladım. Namaz kılmak gibiydi.
İmam-Hatip okuduktan sonra Mevlevi kültürünün içine girmişsiniz. Bu iki ayrı dünya size ne kattı?
İmam-Hatip bana İslam’ın düşünce temelini öğretti. Tasavvuf ise hayata evrensel bakmamı sağladı. Her an Allah’ın huzurunda olduğumuzun bilincini yaşattı.
FABRİKA TEKKE GİBİYDİ
Amerika’da fabrika işçiliği de yapmışsınız. Müzisyen olmak isteyen biri için ilginç bir tercih…
Orası Hacı Bektaş-ı Veli’nin tekkesi gibiydi. Altı ay boyunca fabrikada çalışmayı kabullenemedim. Her gün makinanın düğmesine basıyor, hiç bir şey anlamıyordum. Sonra bir gün yine aynı makinayı açtım ve o an saksafona benzer bir ses duydum. Allah’ın bana nimeti diye düşündüm. Burası benim Yunus gibi hizmet yerim olsun dedim. Ondan sonra kendimi, mesafeyi, enerjimi doğru kullanmayı öğrendim.
Kendinizi nadasa bıraktığınız olur mu?
Benim için geçmiş veya gelecek yok, şimdi var. Şimdinin tecrübesiyle hafıza geçmişi yaratıyor. Geçmişten dolayı da gelecek diye bir mefhum kazanmışız. Her nefesimde ettiğim duada ‘Huzurunda olduğum huzurundan uzak etme beni’ diyorum. Günlük hayatımda kendimi dinlendirdiğim zamanlar elbette var. 17 yaşımda kazandığım kalp namazı benim hayata bakışımı çok değiştirdi. Zihnimi hiç avare etmem. Düşüneceklerimi düşünür, ardından ‘Sübhaneke Allahümme vebi hamdik’ diyorum.
Kendinizi avarelikten nasıl koruyorsunuz?
Kainatta her zerre cevval, her zerre raksan koşuşur durur kemale doğru. Her bireyin kendi özü içinde Cenab-ı Hakk’ın nuru devamlı tekamüle gitmeyi arzular. Her adımı ruhumuzun açlığını gidermek için atıyoruz. Cenab-ı Hakk bu bedene ruhu kendi potansiyelini anlasın diye koymuş. Savrulmak an meselesi. Orada da kişinin niyeti devreye giriyor. Allah’ın bana doğruyu göstermesi için sürekli arıyorum. Kulluğumun idrakini arttırması için dua ediyorum. Kalbiniz halisse gayret bizden tevfik Allah’tan.
Orucun sizdeki anlamı…
Hz. Ali’nin bir sözünü çok beğenirim: ‘Allah’ın en sevdiği ibadet yazın en sıcak anında oruç tutmaktır.’ Gençlikte oruç tutmak ağır geliyor; ama olgunlaştıkça günün ortasında duyduğunuz açlık hissinin ne kadar büyük bir haz verdiğini anlıyorsunuz.
Yeni şafak