Mimaride Sinan Ne İse, Musikide Itri O’dur

Sanatçılar
Gizem Gül’ün haberi 2012 yılı Türk musikisinin 17. yüzyılda yetişmiş dehalarından birisi Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi’nin 300. ölüm yıldönümü. Unesco da, Türk mus...
EMOJİLE

Gizem Gül’ün haberi

2012 yılı Türk musikisinin 17. yüzyılda yetişmiş dehalarından birisi Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi’nin 300. ölüm yıldönümü. Unesco da, Türk musikisindeki bu dehayı keşfetmiş olmalı ki 2012 yılı ‘Uluslararası Itrî Yılı’ olarak ilan edildi. Geçtiğimiz ay Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Medeniyetler İttifakı Enstitüsü tarafından Yenikapı Mevlevihanesi’nde gerçekleştirilen muhteşem bir törenle açılışı yapılan ‘2012 Itrî Yılı’ süresince, Itrî’yi öncelikle Türkiye’de yaşayanlara, sonrasında da tüm dünyaya tanıtacak konserler, sempozyumlar gibi pek çok proje gerçekleştirilecek.

Beethoven’ın “Ben hayatımda böylesine üstün bir bestekar görmedim” diye hakkını teslim ettiği Itrî, günümüz hayatında aslında bize çok tanıdık bir şahsiyet. 100 TL’lik banknotların arkasında fotoğrafının bulunduğu Mustafa Itrî Efendi, bayram namazlarında ya da Cuma namazlarında okunan Segah Tekbir ve Salat-ı Ümmiye gibi bize duygu yoğunluğu yaşatan muhteşem bestelerin de sahibi. 

Bestekarlığı yanında iyi bir yorumcu, neyzen, hattat ve şair olan Mustafa Itrî Efendi, aynı zamanda çiçek ve meyve yetiştiricisidir. Kendisine verilen Itrî mahlası yetiştirdiği güzel kokulu çiçeklerden dolayı verilmiştir. Ayrıca Buhûrîzâde lakabının ise, hoş kokan, yakılarak koku dağıtan madde anlamına gelen “buhur” satıcısı olan babası ya da buhurcu dedelerinden kendisine kaldığı rivayet edilir.

1640-1712 yılları arasında yaşayan Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi’nin müzik araştırmacılarına göre binden fazla eseri var, ancak günümüze ulaşan eserlerinin sayısı yalnızca 20-30 civarında. Bu kadar az sayıda eserinin günümüze ulaşmış olmasına rağmen onun dehası eserlerindeki melodik yapının kalitesiyle ortaya çıkıyor.

“Mimar Sinan Osmanlı Mimarisi İçin Ne İse, Itrî de Osmanlı ve İslam Musikisi İçin O’dur”

“Mimar Sinan Osmanlı mimarisi nasıl önemli bir şahsiyetse Itrî de Osmanlı İslam musikisi için o kadar önemli bir şahsiyettir” diyen İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Devlet Konservatuarı Öğretim Üyesi ve Medeniyetler İttifakı Enstitüsü Sanat Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Yalçın Çetinkaya, Itri’yi çok eski dönemlerden beri gelmekte olan bir müzik birikiminin pekişme, yerine oturma ve dönüşüm noktası olarak niteliyor. İslam müzik kültürünü adeta Osmanlı potası içerisinde eritmiş, yenileyip geliştirmiş bir müzisyen olduğunu belirten Çetinkaya, Itrî ’nin müzikal değerini şu sözlerle özetliyor: “Batı müziği için Bach, Mozart, Beethoven gibi müzisyenler önemliyse bizim musikimiz Osmanlı, İslam, Türk ne dersek diyelim, bu musiki için de Itri’nin böyle bir önemi vardır."

Itrî’nin günümüze ulaşmış net eser sayısı tam olarak belli olmamakla beraber 20-30 civarındadır. Ayrıca Itrî naat’tan türküye, tekbirden şarkıya, ayinden kantoya pek çok geniş bir yelpazede çeşitli eserler vermiştir. Ancak Itri’nin müzikal başarısının ölçütü Yrd. Doç. Dr. Yalçın Çetinkaya’ya göre pek çok türde eser vermesiyle ilişkili değil. Çetinkaya, her türden eser bestelemiş olması payesinin eskiden beri bir besteciyi överken, yere göğe sığdırmak istemediğimiz zaman söylediğimiz en kestirme yol olduğunu söyleyerek, önemli olanın o formun ya da makamın hakkını vermek olduğunu vurguluyor. Niceliğin değil, niteliğin önemli olduğunu ifade eden Çetinkaya, günümüze ulaşan az sayıda bestesi olmasına rağmen, bu eserlerin bize Itrî’nin ne kadar önemli bir bestekar olduğunu gösterdiğini söylüyor. Çetinkaya, “Biz bu kadar az sayıdaki eserinden Itrî’nin nasıl bir müzisyen olduğunu, o eserin melodik dokusuna bakarak anlayabiliyoruz. Melodik dokusunun gerçekten çok eşsiz olduğunu, içinde muhteşem bir matematik barındırdığını görüyoruz ve ondan sonra Itrî için evet bu medeniyeti temsil eden bir müzisyendir diyebiliyoruz” diyor.

Itrî’yi çağdaşlarından ayıran ve onu öne çıkaran özellikleri neler olmuştur?

Yrd. Doç. Dr. Yalçın Çetinkaya, Osmanlı ve İslam müzik birikiminin 17. – 18. yüzyıllarda yetiştirdiği ve günümüze kadar taşıyıp getirdiği en önemli bestekarlardan biri olan Itrî’yi çağdaşlarından ayıran ve onu öne çıkaran şu hususların altını çiziyor:Çağdaşları olarak kabul edeceğimiz en önemli bestekar Hafız Post’tur ve Hafız Post, Itrî’nin hocasıdır. Ama Itrî’yi genel olarak Osmanlı-Türk musikisi tarihi içerisinde ele alacak olursak, onu farklı kılan bazı hususlar var. Bu hususlardan bir tanesi, notanın kullanılmadığı dönemlerde eser bestelemiş olması. Itri,  değişik formlarda eser bestelemiş ama daha da önemlisi çok yüksek kalitede eserler bestelemiştir. Ben bunu bir besteci için çok ayırdedici bir unsur olarak kabul ediyorum. Daha sonra Itrî sadece İstanbul’un değil ama bütün İslam dünyasının ortak ses cevherinin ortaya çıkardığı bir sonuçtur, bir bestecidir. Bu bakımdan da önemlidir. Sonra nispeten Mimar Sinan’a yakın dönemlerde yaşamıştır Dede Efendi’ye, III. Selim’e göre. Dolayısıyla Osmanlı’nın yeni oluşmaya başlayan medeniyet özelliğinin en önemli yansımasıdır Itrî. Bu bakımdan Itrî diğer bestecilerimize göre, biraz daha az sayıda eser günümüze gelmiş olmasına rağmen öne çıkmaktadır diyebiliriz.”

Itrî birçok müzik bilimci açısından çok önemli vasıflara sahip bir müzisyen ancak Yalçın Çetinkaya, bugün Topkapı Kütüphanesi’nde bulunan ve Itrî ile Hocası Hafız Post’un birlikte yazdıkları İlk Güfte Mecmuası’nın Itrî döneminde yazılmış olmasının Osmanlı ve Türk musikisi açısından önemli bir kazanım olduğunu ifade ediyor.

"Itrî, Osmanlı Döneminde sarayda yaşamış ve padişahla devlet meselelerini konuşan önemli ve ayrıcalıklı bir bestecidir"

Itrî, Osmanlı döneminde sarayda yetişmiş ve 7 padişah görmüş bir bestekardır. En çok Avcı Mehmet lakabıyla bilinen IV. Mehmet tarafından himaye edilmiş ve sultanlarla önemli devlet meselelerini rahatlıkla konuşan bir önemli ve ayrıcalıklı bir müzisyendir. Hatta Çetinkaya, Itrî’nin Osmanlı Dönemi’nde ne kadar önemli bir şahsiyet olduğunu bir örnekle açıklıyor: “Söylenir ki, o zamanlar Viyana bozgunu yaşamışız, dönmüşüz, başarısızlıktan sorumlu tutulduğu için Merzifonlu’nun kellesi gidecek, bu konuda sultana ricada bulunan en önemli şahsiyettir Itrî. Affedin padişahım Merzifonlu’yu, çünkü elimizde bu kudrette, bu tecrübede bir vezir, bir paşa yok diye.”

Mustafa Itrî Efendi’nin müzik yaşamının Yenikapı Mevlevihanesi’nde başladığı rivayet edilir. Cami Ahmet Dede’nin şeyh olduğu dönemde Itrî’nin buraya geldiği söylenir.

"Itrî’nin eserleri gibi Osmanlı döneminden birçok eserin günümüze ulaşamamasının en önemli nedenlerinden biri Cumhuriyet döneminde yapılan musiki inkılabıdır"

Itrî kökü çok eskiye uzanan ve etkisi günümüze kadar ulaşan bir musiki kültürünü yeniden şekillendirmiş ve ona Osmanlı kalıbını giydirmiş bir bestekardır. Ancak binin üzerinde eser vermiş bir bestecinin eserlerinin yalnızca 20-30 tanesinin günümüze ulaşmış olmasının ve Itrî’nin günümüzde yeterince tanınmamasının sebeplerinin neler olabileceğini sorduğumuz Yrd. Doç. Dr. Yalçın Çetinkaya, bunun sebeplerini genel anlamda o dönemde yazılı bir nota sisteminin olmamasına bağlıyor. Hafızaya kaydeden bir kültür içerisinde hoca repertuarındaki tüm eserleri, talebesinin hafızasına meşk ederek aktarıyor. Tabi bu gelenek besteci ve eser sayısı arttıkça hafızanın tüm bunları kaydedememesine neden oluyor. Ayrıca kaydetmeme geleneğini tasavvuf terbiyesi ile de ilişkilendiren Çetinkaya, Tasavvuf terbiyesi gören bütün müzisyenlerde ‘Hiçbir şeyin sahibi sen değilsin’ düşüncesi hakim olduğundan eserlerin altına imza atmaya gerek duymadıklarını söylüyor. Çetinkaya, Itrî gibi birçok değerli bestecinin eserlerinin günümüze ulaşamamış olmasının bir başka nedenini, Cumhuriyet döneminde yapılan musiki inkılabıyla birlikte Osmanlı’dan ve eskiden kalan ne varsa bir yok etme hareketine bağlıyor. Ayrıca Çetinkaya, Yenikapı ve Galata Mevlevihanesi gibi Itrî’nin yetiştiği ve Osmanlı Türk müziğinin geliştiği ve beslendiği mekanlar olan tekke ve zaviyelerin kapatılmış olması dolayısıyla bu müzik kültürünün köreltildiğini vurguluyor.

Segâh Tekbir’i İslam fıtratının bir sesidir

Segâh Kurban Bayramı Tekbiri; Segâh Salât-ı Ümmiye, Mâye Cuma Salâtı gibi Itrî’nin İslam dünyasına kazandırdığı eserlerde kısa melodilerin olmasına rağmen, bu eserler insan ruhunda çok yoğun bir etki uyandırıyor. Yalçın Çetinkaya da Segah Tekbir’ini İslam fıtratının bir sesi olarak nitelendirerek, Itri’nin bu kadar az melodik dokuyla çok büyük bir şey ifade edebilmiş olmasını bestecinin dahi olmasına bağlıyor. Itri’nin eserlerinin İslam dünyasında adeta ortak bir marş olduğunu söyleyen Çetinkaya,  “O kadar güzel ilham etmiş ki Allah, demek ki bu besteci de bu ilhamı alabilecek bir mertebede bulunuyordu. Neden sokakta geçen herkese bu ilham verilmemiştir de Itrî’ye verilmiştir? Çünkü Itri besbelli o ilhamı alabilecek yakınlıktaydı Allah’a.  O mertebedeydi ve Allah da ona böyle bir şeyi lütfetti. Bu bir lütuftur” diyor.

Mazhar Fuat Özkan’ın bazı eserlerinde ve Neşet Ertaş gibi Anadolu’da yaşayan aşık ve ozanların eserlerinde Itri derinliği var

Günümüz müziği ile o zamanın müziğini karşılaştırdığımızda Itrî’nin eserlerinde var olan derinliğin Itrî’nin kendisindeki ve medeniyetteki derinlikle bağlantılı olduğunu söyleyen Çetinkaya, her müziğin kendi zamanına ait olduğunu ve müzikleri ait olduğu zamanla değerlendirmenin daha doğru olacağını ifade ediyor. “Belki bugün bazı eserlerde Itrî derinliği yok gibi görünüyor ama ben bazı bugünün müzisyenlerini, hatta pop müzisyenlerinin bazılarının yaptıkları müzikleri güzel buluyorum. Onların Türk musikisi ve Osmanlı müziği ile bağlantısını koparmamaya çalıştıklarını görüyorum” diyen Çetinkaya, Mazhar Fuat Özkan’ın eserlerinin bazılarının böyle bir derinliğe sahip olduğunu söylüyor. Ayrıca Anadolu’da yaşayan Neşet Ertaş gibi aşık ve ozanlarımızın eserlerinde de bunun örneklerini görebileceğimizi vurgulayan Çetinkaya şu sözleri dile getiriyor: “Neşet Ertaş’ın yazmış olduğu türkülerdeki derinliğe bir bakın. Zannedersiniz ki bunu yüzyıllar önce yaşamış bir halk ozanı yazmış. Ama bunu bugün bizimle aynı şeyleri yaşamış, aynı şeyleri görmüş bir halk ozanı tarafından yazılmış bunlar. Demek ki bu cevher hala var, hala taze ki kendini ifade edebiliyor.”

Günümüzde kötü müzik yapılması için gerekli şartların mevcut olduğuna dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Çetinkaya, “Çünkü kötü şeylerin ortaya çıkmasını engelleyen bir medeniyet süzgeci yok bugün. Demokrasi var diyor millet, herkes her şeyi yapıyor. Fakat eskiden medeniyetin otokontrol sistemi varmış. Herkes istediği her şeyi ulu orta rahatlıkla yapamazmış. Medeniyetin, tasavvufun öğrenciye verdiği bir eğitim modeli varmış. Yani belli bir yaşa, belli bir olgunluğa gelmeden herkesin önüne çıkmayacaksın, eser vermeyeceksin” diyor.

Birileri bizim Itrî’yle, Dede Efendi’yle, III. Selim’le ve Hacı Arif Bey’le kasten aramıza girdi

‘2012 Itri Yılı’ dolayısıyla Medeniyetler İttifakı Enstitüsü’nün çatısı altında yıl boyunca düzenlenecek konser, sempozyum ve projelerle Itrî öncelikle bizim insanlarımıza sonra da dünyaya anlatılacak. Böylece hem Türkiye’de hem de yurtdışında yaşayan insanlar Itrî’yi daha yakından tanıyacak. Musikide bir deha olarak nitelendirilen Itri’nin Unesco vesilesiyle tanıtılacak olması ile ilgili olarak tamda bu noktada şu soru önem kazanıyor. Peki bundan önce Itri’yi neden tanımıyorduk?

Çetinkaya, bu soruyu şöyle cevaplıyor: “Bir kere doğru tanıtan olmadığı gibi tanıtabilecek olanları da engelleyen birileri olmuş hep sanki. Birileri bunu kasıtlı yaptı ve bizim eskiyle olan bağımızı kopardı diye düşünüyorum. Kasten birileri bizim Itrî’yle, Dede Efendi’yle, III. Selim’le, Hacı Arif Bey’le kasten aramıza girdi. Bir kere bunun etkisi var. Bir de zamanımız hızla değişiyor, insan da değişiyor. Bize bu yeni dönemler yeni zevkler öğretmeye başladı. Yeni beğeni biçimleri önümüze koymaya başladı ve biz model değişikliğinde kendi beğeni zevkimizi, kendi zevkimizi, kendi damak tadımızı, kendi ses kültürümüzü unutmaya başladık. Bize birileri batıda yapılanın, Avrupa’da yapılanın hep güzel olduğunu söyledi. Dolayısıyla da bu yabancılaşma süreci içerisinde kendi değerlerimizi göremez, fark edemez olduk”

2012 Itrî Yılı Nasıl Değerlendirilmeli?

Kültür Bakanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile birlikte 2012 yılı sonuna kadar bazı etkinliklerle Itrî’yi tanıtacak olan Medeniyetler İttifakı Enstitüsü, Itrî’yi gençlere, öncelikle İstanbul halkına ve topyekûn Türkiye halkına hatırlatmak ve öğretmeyi hedefliyor. “Açılabildiğimiz kadar dünyaya açılarak Itrî’nin kendi çağdaşları olan Bach gibi, Handel gibi Vivaldi gibi Albinoni gibi önemli batılı besteciler ayarında bir besteci olduğunu, aslında uluslararası bir değer olduğunu dünyaya anlatmak” olarak hedeflerini özetleyen Çetinkaya, İstanbul Devlet Konservatuarı bünyesinde kurulacak ‘Itrî Atölyeleri’ ile yurtdışında gelecek öğrencilere Itrî’nin tanıtılacağını ve Itri’nin Hocası Hafız Post ile birlikte yazdıkları ‘Güfte Mecmuası’nın tıpkı basımını yapacaklarının müjdesini veriyor.

Ayrıca bu yılın Unesco tarafından ‘Uluslararası Itrî Yılı’ seçilmesinin Türk müziğinde dünya çapında önemli bestecilerin olduğunu dünyaya anlatmak açısından bir fırsat. Bu anlamda Yrd. Doç. Dr. Yalçın Çetinkaya, Medeniyetler İttifakı Enstitüsü çatısı altında yapılacak olan etkinliklerin birbirine bağlı, öğretici ve bir amaç doğrultusunda olması yapılması gerektiğini söylüyor ve düşünce, bilgi ve arşiv sahibi herkese bu çabalara katkı sağlamaları konusunda çağrıda bulunuyor. Medeniyetler İttifakı Enstitüsü’nün veya başka bir resmi kurumun bu iş için bir fon sağlamadığının altını çizen Çetinkaya, maddi bir karşılık beklemeden bunu yapmak durumunda olduklarını sözlerine ekliyor. Ayrıca “Eğer akıllıca davranıp, Türk musikisi kültürümüzde yer edinmiş bestecilerimizi dünyaya açıp, dinleterek ve öğreterek tanınmasını sağlayabilirsek ne ala, ama eğer bunu yapmazsak, ‘2012 Itri Yılı’ başladığı gibi biter” diyor.

Itrî’nin günümüze ulaşan başlıca eserleri:

Segâh Kurban Bayramı Tekbiri; Segâh Salât-ı Ümmiye; Dilkeşhâveran Gece Salâtı; Mâye Cuma Salâtı; Segâh Mevlevi Ayini; Rast Darb-ı Türkî Naat ve Sofyan Tevşih; Nühüft Durak; Nühüft İlahî; Nühüft Tevşih; Nevâ Kâr; 2 Pençgâh Beste; Hisar Devr-i Kebir Beste ve Aksak Semai; Mâhûr Ağır Aksak Semai; Rehavî Berefşan Beste; Buselik Hafif Beste ve Yürük Semai; Segâh Ağır Semai; Segâh Yürük Semai; Bayatî Çember Beste; Bestenigâr Darb-ı Fetih Beste; Dügâh Hafif Beste; Isfahan Zencir Beste ve Ağır Aksak Semai; Nikriz Muhammes Beste; Râhatu’l Ervah Zencir Beste; Irak Aksak Semai; Rast Aksak Semai; Nühüft Aksak Semai; Acemaşiran Yürük Semai; Rehavî Peşrev; Nühüft Peşrev ve Saz Semaisi.

on5yirmi5