Loreena McKennitt Türkiye’de

Sanatçılar
Dünyaca ünlü sanatçı Loreena McKennitt, çok sadık dinleyicileri olduğu için albüm tanıtımı için seçtiği ülkeler arasına Türkiye’yi de dahil ettiğini ifade ederek, ”Aynı zamanda uzun zamand...
EMOJİLE

Dünyaca ünlü sanatçı Loreena McKennitt, çok sadık dinleyicileri olduğu için albüm tanıtımı için seçtiği ülkeler arasına Türkiye’yi de dahil ettiğini ifade ederek, ”Aynı zamanda uzun zamandır Türkiye’ye gelememiştim. 2006 yılında çıkan ‘An Ancient Muse’ albümümde Türkiye’den oldukça ilham almıştım” dedi.

 

Yeni albümü ”The Wind That Shakes The Barley”in Avrupa tanıtımı ve Odeon Müzik’in davetlisi olarak İstanbul’da bulunan McKennitt, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye’ye daha önce performans sergilemek ve bazı araştırmalar yapmak üzere 6-7 kez geldiğini söyledi.

 

Dünyada albümleri 15 milyondan fazla satan İrlanda asıllı Kanadalı McKennitt, 2006 yılında çıkan ‘An Ancient Muse’ albümümde Türkiye’den oldukça ilham aldığını belirtti.

 

Yaptığı müzik tarzının yalnızca orijinalının İskoçya, İrlanda, İngiltere gibi bölgelere ait olan geleneksel bir müzik türü olduğunu düşündüğünü anlatan McKenitt, 1991 yılında çıkardığı albümden sonra yaptığı müziğin köklerini özellikle de Anadolu’da araştırmasını yapmak için buraya geldiğini ve yaptığı müzik türünün bu coğrafya ile de bağlantısı olduğunu öğrendiğini kaydetti.

 

McKennitt, ”The Wind That Shakes The Barley” projesini ”müzikal seyahatname” ve ”köklere dönüş” çalışması olarak tanımladığını belirterek, ”İlgi duyduğum alanlarda araştırma yapıyorum, değişik yerlere seyahat ediyorum, kitap okuyorum, uzman ve akademisyenlerle tanışıyorum” diye konuştu.

 

YAPTIĞI ARAŞTIRMALARLA KENDİSİNİ GELİŞTİRİYOR

 

Yaptığı müzikte tarihi ve o tarihi unsurun çağdaşlıkla olan ilgisini gözden geçirdiğini ifade eden McKennitt, ”Tarihini ve geçmişini bilmeyen bir kişinin nerede olduğunu ve nereye gideceğini bilmesi zordur. Yaptığım araştırmalarda hem kendimi geliştirme imkanı, hem de müziğime yansıttığım ilham kaynağını buluyorum” dedi.

 

McKennitt, Kelt müziğinin Anadolu’nun bulunduğu coğrafya ile bağlantısını öğrendiğinde kendisine müziğinde Ortadoğu enstrümanları kullanabilmesi için yaratıcı bir ehliyetin de verilmiş olduğunu söyledi. Türkiye’ye ilk kez geldiği 1996 yılında, gittiği bir etkinlikteki müzisyenleri dinleme şansı elde ettiğini, kendisininde bir gün yaptığı müzikte bu tarz enstrümanları kullanmayı arzuladığını, ”An Ancient Muse” ve ”Nights from Alhambra”da Ortadoğu enstrümanlarını kullandıklarını belirtti.

 

Loreena McKennitt, ”Türk müziği ve bulunduğu coğrafyadaki müziğin insanları gerçekten de etkileyen bir yönü var. Aynı dünyanın bir çok yerindeki insanın keltik müziği etkileyici bulduğu gibi” diye konuştu.

McKennitt, ”Time To Go Evora” şarkısını, Kayahan’ın yazdığı sözlerle ”Çok Uzaklarda” adıyla seslendiren Nilüfer’den dinledikten sonra gururunun okşandığını anlatarak, ”Bence Nilüfer parçayı kendi versiyonumdan gelişmiş bir şekilde yorumlamış. Parçayı kendisinden dinlemek son derece heyecan verici ve harikaydı” dedi.

 

Müzik kariyerine başlarken diğer bir çok sanatçı gibi ”Menajer” ile çalışmak yerine kendi işini yönetmeyi tercih ettiğini söyleyen McKennitt, yanında çalışanlarının olmasından ve kurduğu bir işletmeyi yürütmenin kendisine getirdiği sorumluluklardan dolayı yapabileceğinden daha çok müzik yapamadığını ifade

etti.

 

McKennitt, yaptığı projeyi uluslararası alanda icra edebilmesinin kendisi için dünyanın bir çok yerinden insanla tanışabilme ve tecrübe edinebilme imkanı sağlamasının kendisini için büyük bir nimet olduğunu dile getirerek, yapılan her işin zorluğu olduğunu, istenilen her şeye sahip olunamayacağını fakat kendisinin bu konuda şanslı olduğunu kaydetti.

 

Müzik icra ederken kendisi için de bir şeyler yapmaya çalıştığını anlatan McKennitt, şarkıların yazılma, araştırma ve kayıt aşamalarının zaten kendisi için çok keyif verici ve ilginç olduğunu, fakat bunun üzerine dinleyicilerin de yapılan işi beğenmelerinin daha da keyifli olduğunu bildirdi.

 

McKennitt, kendisinin aslında çok fazla ilgiden kaçındığını ve hiç bir zaman şarkıcı olmayı hayal etmediğini söyleyerek, fakat bu kariyer yolunda ister istemez meşhur olunduğunu, şöhretinde kaçınılmaz bazı getirilerinin olduğunu kaydetti.

 

Kendisinin son derece mütevazi bir hayat sürdüğünü anlatan McKennitt, ”Kanada’da kırsal bir civarda yaşıyorum. Kendi alışverişimi kendim yaparım. Gayet normal bir hayatım var. Bence bütün bunlar çok önemli” dedi.

 

McKennitt, bugünün çoğu şöhretli kişilerinin kariyerlerine genç yaşlarda adım attıklarını bildirerek, bu kişilerin bir çoğunun şöhretin getirilerini bilmediğini, ancak aynı madde bağımlısı gibi kişinin şöhrete bağımlı hale gelebileceğini ifade etti.

 

Medyanında kendi ”ünlü getto”sunu yaratabileceğine dikkati çeken McKennitt, şöhretin ünlüleri gerçeklerden ayırabildiğini, her ne kadar normal bir hayat ve ilişki istenilse de ulaşılamadığını, bunlara en uç örneklerin de Marilyn Monroe, Elvis Presley ve Michael Jackson olduğunu dile getirdi.

McKennitt, kendisinin erken yaşlarda şöhrete ulaşmadığını ve kendi işini yönettiği için bu tür problemlerle karşılaşmadığını vurgulayarak, ”Örneğin beni havaalanından bir lumizin almaya geldiğinde bunun parasını kimin ödediğini biliyor olurum. Yani muhtemelen ben ödüyorumdur. Bütçenin nasıl sağlandığını biliyorum. Benim için müzik, insanlar ve onların hayatında oynadığım rol çok önemli. Bence insanlar müzik endüstrisinden daha iyi hizmet hak ediyorlar” diye konuştu.

 

Loreena McKennitt, 1999 depreminde Türkiye’ye yaptığı yardımla ilgili olarak, ortağının deniz kazası geçirmesi üzerine albüm gelirini ”Deniz Güvenliği Fon”una bağışlamayı düşündüklerini ifade ederek, fakat o dönemde Türkiye’de deprem olunca o paranın depremzedelere aktarılmasının daha doğru olacağına karar verdiklerini söyledi.

 

McKennitt, Türkiye’de bulunmasının ve dinleyicileriyle tanışmasının kendisine her defasında büyük bir zevk verdiğini belirterek, ”Türk dinleyicilerime ilgilerinden ve desteklerinden dolayı minnettarım ve en kısa zamanda onlarla tekrar bir araya gelmeyi umuyorum” dedi.