Adamlık Din Kitaplarından Öğrenilir

Sanatçılar
Toplumları ilerleten kültürel unsurlar arasında şüphesiz ki sanat ve onun en nâdide dalı olan müzik önde gelir. Köklü bir medeniyet mirasının üzerinde yükselen bizim toplumumuz için de durum far...
EMOJİLE

Toplumları ilerleten kültürel unsurlar arasında şüphesiz ki sanat ve onun en nâdide dalı olan müzik önde gelir. Köklü bir medeniyet mirasının üzerinde yükselen bizim toplumumuz için de durum farklı olmasa gerek. Fakat, köklü miras ve toplumsal kodlarımız ile günümüzde geçerli olan müzik anlayışı arasında ne yazık ki keskin bir tezat olduğuna tanık oluyoruz. ‘Kullan at!” anlayışının tüketim endeksli ruhuna paralel bir müzik piyasası oluşmuş durumda. Bu hızlı ve gel-geç müzik piyasasının dışında, daha doğrusu üstünde kalan ve kendisine derin mecralar açan isimler yok değil. Yoğun ve sancılı gündemin karartıcılığında bir sanat penceresi açmak için bu sefer sorularımı, toplumda büyük karşılık bulmuş bir sanatçıya, Kayahan’a yönelttim. Şarkılarıyla birkaç kuşağın aşık olduğu, sevdiği, hüzünlendiği, hayat üzerine düşüncelere daldığı bir sanatçı olarak Kayahan’ın bu başarısının altında neyin yattığını merak ediyordum. Açıkça belirteyim ki, geniş kesimlere sevgiyi hatırlatan bir müzisyenden çok daha fazlası bir kişiyle karşılaştım. Hayatı bütünlüğü içinde kavramaya çalışan, kendi doğrularını geçmişten ve temel değerlerimizden imbiklemiş bir isim Kayahan. Müziğin, halkına, değerlerine ve ecdadına lâyık olma çabasıyla üreten ve icrâ eden Kayahan’ın sözleri eminim ki, toplumun farklı kesimlerinde yankı uyandıracak nitelikte. Samimî ve değerlerini kazancın önüne koymayı esas sayan bir kimse olarak Kayahan cevaplarıyla, bir zamanlar sevgiye davet ettiği gibi, dinleyenlerini bu kez de paylaşıma, ahlaka ve hassasiyete çağırıyor.

Yıllardır yaptığınız müzikle hem kaliteyi yakaladınız, hem de geniş kitlelere ulaşmayı başardınız. Nedir hem başarılı olmanın, hem de popüler bir çizgiyi yakalamanın yolu?

Teşekkür ederim. Ben sizin söylediğinizi yapmak istiyorum. Umarım ki, becerebiliyorumdur. Bana göre, sırf satmak için bir şey yapmak ayıptır. Hayatım boyunca bunu yapmadım. Ama yaptığınız şeyi kalben yapıyorsanız ve satıyorsa, bu iyi bir şeydir. Kalbinizden gelerek yaptığınız şey karşılığını buluyorsa birilerine ulaşıyorsa bu hakikaten iyi bir şeydir. Geriye dönüp baktığımda 1969’dan 2013 yılında çıkardığım son plağım ‘Mevsim Hala Sen’e kadar Allah nasip etti ve bu duyguyu hep yaşadım.

Doğallığı nasıl yakalıyorsunuz?

Allah insana bir güzelliği nasip ederken ‘Bir de size akıl verdim’ der. Ben Cenab-ı Allah’ın verdiği o aklı epey zorluyorum. Benim şarkılarımda her şey sanki çok doğalmış gibi gözüküyor. Ben onu şuna benzetiyorum; Alain Delon’un saçlarını dağınık gözüksün diye tam bir buçuk saat tararlarmış. Ben de bunu yapmaya çalışıyorum. Dağınık ve sanki çok düşünülmemiş gibi yalın, ama çok düşünülmüş işler yapıyorum. Bunun sebebi de samimi olmakta yatıyor. Ben hiçbir zaman bir şarkıcı gibi yaşamadım. Hâlâ da yaşamıyorum. Normal bir insan gibi sürdürüyorum hayatımı. Ben beğenirsem insanlar da beğeniyor.

BU TOPRAKLARIN SESİ OLMAK İSTEDİM

Çok erken yaşlardan itibaren kendi şarkılarınızı yazıyorsunuz. Nasıl başladı bu serüven?

Ben şöyle bir sentez içinde büyüdüm. İlk tanıştığım enstrüman bağlamadır. Sonra melodika, akordeon ve gitar geldi. İlk  olarak türküler, daha sonra Amerikan kulüplerinde İngilizce şarkılar söyledim. O zamanlar yaklaşık 19 yaşlarındaydım ve “Niye onların şarkılarını söylüyorum, Benim fikrim yok mu?” diye düşündüm. Bu süreçten sonra kendime “Bu toprakların şarkılarını yazacağım” dedim. Ve ondan sonra kendi şarkılarımı yazmaya başladım.

Sevgiye çok sık atıfta bulunuyorsunuz. Neden?

Sevgi çok az da onun için. Bir şeyi konuşuyorsak, onun azlığından konuşuyoruzdur. Bir gün sevgi çoğalırsa, onu konuşmak ihtiyacı hissetmeyeceğiz. Türkiye’de sevgi küçüklükten itibaren hep aç olduğumuz bir şey. Mesela ben bir asker çocuğuyum ve köken olarak da İç Anadoluluyum. Kimsenin çocuğunu alıp da bağrına bastığını görmedim. Hep bir mesafe vardır. Öyle olduğunu düşündüğüm için de “Yemin Ettim” albümümde “Yolu sevgiden geçen herkesle bir gün bir yerde buluşuruz” sloganını kullandım. Bu diğer çalışmalarda da böyle devam etti.

Sevgi hayatta neye karşılık geliyor?

Bir toplum, birbirine saygısı ve sevgisi olan iki kişiden doğacak çocuklarla ve sonra onların çocuklarıyla oluşur, gelişir. Eğer burada sevgi, hürmet yoksa, çocuklar sevgisiz olur ve insanlar hem yaşamın, hem de birbirlerinin kıymetini bilemez olurlar. Kıymet bilmeyen insanlar da ne yaptıklarının farkında olmazlar ve amaçsız kalırlar.

Eserleriniz ortaya çıkarken en çok neye özen gösteriyorsunuz?

Bana göre müzik çok önemlidir. Her seferinde onu hep belirli filtrelerden geçirdim. Kullandığım cümle yerine başka bir şeyi tercih etsem, çok daha fazla satardı ama ben bunun günahından hep uzak durdum.

ADAM OLMADAN BAŞKA ŞEY OLUNMAZ

Yaşamda en çok neye önem verirsiniz?

Adam olmaya. Benim yaşamımda ilk önce adam olmak önemlidir. İnsanlar eğer adamsalar, benim için kıymetlidirler. Kişilerin nerede oldukları ve mevkileri benim için önemli değildir. Aynı şey benim için de geçerlidir. Ben nerede olursam olayım, adam olmadıktan sonra hiçbir şey ifade etmem.

ADAMLIK DİN KİTAPLARINDAN ÖĞRENİLİR

Adamlık öğrenilir mi?

Bana göre adamlığı en güzel din kitapları anlatır. Benim kitabım da Kur’an-ı Kerim. Ben adamlığı oradan öğreniyorum. Doğru bir insan ve doğru bir kul olmak meselesi benim için vazgeçilmezdir.

PEYGAMBERİMİZ GİBİ YAŞARSAK DOĞRU YAŞARIZ

Din, ne kadar ve nasıl sirayet etmeli yaşama? Sınırı, dengesi nedir bunun?

Dengesi, sünneti Peygamber Efendimizin yaşadığı gibi yaşamaktır. Bence ‘had’, ‘sınır’ oradadır. Sabahtan akşama kadar vakti ibadetle geçirmek aşırıya kaçmaktır. Ama Peygamber Efendimiz gibi yaşarsak, doğru yaşarız. Her şeyin aşırısı zarardır. Kalp yapmak, insan sevindirmek ve eve lazım olan halıyı da camiye vermemek meselesi önemlidir. Karnın tokken açı düşünebiliyorsan, sıcaktayken soğukta olan için üzülüyorsan adam olmaya başlıyorsun demektir.

BÜYÜK DEDEM İMAM, BABAM ASKERDİ

Kişinin seçtiği meslekte, hayata bakış açısında içinde yetiştiği ailenin etkisi yadsınamaz. Nasıl bir aile ortamınız vardı?

Benim dedem, babam, amcalarım subaydı. Dedemin babası tabur imamıydı. İnsan olmak ya da insana hizmet etmekten keyif alan insanlar benim ecdadım. Benim yapmaya çalıştığım da o mirası sürdürmek.

YARATMAK ALLAH’A MAHSUSTUR

Siz nasıl bir miras bırakmak istiyorsunuz?

Aynı şeyleri bırakmak istiyorum. Öncelikle ben meşhur olmanın önemli bir şey olduğunu düşünmüyorum. Bazen kollarına, atletlerine imza attırmak isteyenler oluyor. Ben de “Bizi putlaştırmayın” diyorum. Kırk yıldır söyledim söylemeye de devam edeceğim. Mesela bestecilik için bazıları ‘yaratıcı’ ifadesini kullanır. Ama biz sadece var olanı toplayıp bir araya getiriyoruz. Yaratmak sadece Allah’a mahsustur.

Ne kadar süredir bu düşüncelerinizi ifade ediyorsunuz, yeni mi?

Eski arşivlere girip bakarlarsa, bu söylediklerimi de yıllardır söylediğimi görürler. Ben bu sözleri bugün söylüyor değilim.

Çocuklarınızla ilişkinizde bu bakış açınızı nasıl örneklersiniz?

Biz nasıl yaşıyorsak, çocuklar da bizi örnek alıyor. Benim eşim evde ikinci kata çıkarken ben ona “Allah’a emanet ol” derim. O da aynı şekilde mukabele eder. Kızımız birisi giderken ona ‘bye bye’ demez. Ya “Hoşça kal” der ya da “Allah’a emanet olun” der. Biz de bundan çok memnunuz. Çünkü bu ifadeler birisine ‘bye bye’ demekten çok daha manalıdır. Aslı Gönül de, büyük kızım Beste de böyle yaşadı. Şu anda Aslı Gönül derslerinde çok başarılı. Ama beni ilgilendiren ve kalbimi okşayan tarafı, öğretmenlerinin veli toplantısında annesine kızımın bir insan olarak mükemmel olduğunu söylemeleridir.

Son yıllarda müziğin kalitesini kaybettiği eleştirileri mevcut. Siz ne düşünüyorsunuz bu hususta?

Aslında bu müziğin bozulmasından kaynaklanmıyor. Bir şekilde toplum mühendisleri dünyaya şekil vermeye çalışıyorlar. İnsanların manevi taraflarını ve onlarını birbirlerine kenetleyen yanları yok etmeye çalışıyorlar. İnsanları bireyselleştirerek istedikleri şekli vermek istiyorlar. Müzikte de aynı şey söz konusu. Ben çocukken bu memlekette söylenen şarkıların “Bir Bahar Akşamı Rastladım Size” şeklinde sözleri vardı. Daha sonra ortaya başka şarkılar çıkmaya başladı. Toplasanız bunların geçmişi yirmi senedir. Bu şarkılarda kaba tabirle “Hadi anca gidersin” şarkıları.

ŞİMDİKİ ŞARKILAR AİLE BİRLİĞİNİTEHDİT EDİYOR

Bu durumun sakıncaları nedir?

Mesela evlilik müthiş hoşgörü isteyen ve ‘biz’ olmaya çalışılan bir yapıdır. Şimdiki şarkılarda ise “Ben varım. Ben böyle yaparım. İşine gelirse” gibi sözlere rastlıyoruz. Bu da aile birliğini ve toptan dünyanın hayata bakışını değiştiriyor. Bu tarz şarkılar, aile, saygı ve sevgi kavramlarını doğrudan hedef almış durumda. Ben eminim ki, “SEVGİYLE VE ROMANTİZMLE DALGA GEÇENLER ASLINDA BUNA EN ÇOK İHTİYAÇ DUYANLARDIR”.

Eski güzel günlere dönüş mümkün müdür?

Her şey aslına rücû eder. İnsanda insanlığın her türlü hali vardır. Ve şu an o hallerden sadece bir tanesi ortaya çıkarılmaya çalışılıyor. Bu hâl pekâlâ unutulup tekrar doğru haline dönebilir. Ben bunun mücadelesini veriyorum.

HELALİ HARAMI BİLEN GÖNÜL HUZURUYLA YAŞAR

Bir toplumdan değerler çıkartıldığı zaman geriye ne kalır?

Öğretmenimizi yolda gördüğümüzde önümüzü iliklediğimiz, birilerinin filesini almak için koştuğumuz ya da top oynayan ağabeylerin susadığında ‘Ah benden istedi suyu’ diyerek koşup getirdiğimiz günler, insanların insan olarak yaşadığı günlerdi. Bunların hepsi vicdandır. Siz bacası tüten evinizdeyken komşunuz soğukta oturuyorsa, ona yardım etmiyorsanız bu yasal olarak suç değildir ama günahtır. Yalan dünya ayrı mesele, bu dünyada imtihanda olduğumuzu unutmamak ayrı mesele. Önce kul hakkı denilen bir şey var. Buradan başlanırsa devamı geliyor zaten. Bunların hiçbirinden haberdar olamayanlar da var. Ne diyebilirim ki! Allah ıslah etsin.

ALLAH SÜRECİ MUVAFFAK KILSIN

Kürt meselesinin çözümü yönünde önemli adımların atıldığı günlerdeyiz. İçinde bulunduğumuz süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

İyi niyetle yapılmış her şeye saygım var. Allah muvaffak etsin. Sanatçı arkadaşlarımızın içinde yer almaları ile ilgili olarak da, insanlar bizi nasıl sevdilerse sanki karşılarına öyle çıkmamız daha iyi olur gibi geliyor. Mesela Afrikalı aç çocuklar için ‘We are the world’ diye bir proje vardı. Buna benzer bir çalışma olsa, ben ya da başka bir sanatçı arkadaşımız böyle şarkı yapsaydı da, bütün alt kimlikler, mezhepler bir araya gelerek o şarkıyı söyleseydik insanlara etkisi daha fazla olurdu sanki. Sinemacılara devlet destek olsaydı ve bir kardeşlik filmi yapsaydılar, daha çok vicdanlara dokunulurdu diye düşünüyorum. Ama bu benim fikrim. Başka fikirlere de saygılıyım. Hangisi hizmet ederse, amenna; ona saygı gösteririz.

AYNI SÖZLERİ TÜRKÇE OLİMPİYATLARINDA DA SÖYLEDİM

Geçtiğimiz günlerde bir ödül törenindeki sözleriniz çeşitli tartışmaları beraberinde getirdi. Ne oldu o gece?

O gece daha ödül töreni başlamadan önce saat 20.36’da kameralara “Bu günü Atatürk ve silah arkadaşlarına borçluyuz” dedim. Gece Nilüfer’le karşılaşmamak için salona girmedim. Kuliste bir monitör vardı, ama sesi yoktu. Sıra bana geldiğinde 22.56’ydı. Stüdyo şefi hanıma neler konuşulduğunu sordum. Stüdyo şefi hanımefendi de Orhan Gencebay’ın kardeşlik üzerine konuştuğunu söyledi. Benden önce Atatürk ve silah arkadaşları hakkında konuşulmadığı için ‘bu konuşmayı ben yapabilirim’ diye düşündüm. Bir dakika otuz saniye zaman verilmişti tam o kadar konuştum. “Mustafa Kemal Atatürk’e ve silah arkadaşlarına rahmet, selam olsun” dedim.

ALLAH’A EMANET OLUN DEDİM GÖRMEDİLER

Neden?

Çünkü onlar “Ya istiklal, ya ölüm” diye bu ülkeyi bize hediye etmişlerdi. Bu sözü 35 yıldır gittiğim her yerde söylüyorum. İnternetten bakılacak olursa, her yerde söylediğim görülür. Türkçe olimpiyatlarında da, katıldığım diğer programlarda da söyledim. Ama nedense, o gece başka bir şey oldu. Ayrıca şunu hiç söylemiyorlar; ödülü verdikten sonra da “Allah’a emanet olun” diyerek sahneden ayrıldım. Öte yandan kimseye alkışlayın da demedim. Onlar alkışladılar, ayağa kalktılar. Birkaç kişi ayağa kalkmadı, onlardan kalkmalarını rica ettim.

Ricanızın sebebi neydi?

Çünkü o yarışma bozulabilir, birileri tepki gösterebilir, o kadar emek verilmiş bir çalışmanın da sakatlanması, incinmesi söz konusu olabilirdi. O yüzden ‘kalkın’ dedim. Tuhaf bir durumdu. Bizim için şehit olmuş kişilere saygı göstermeyeceksin de kime göstereceksin. Tabi bizim başka ecdadımız da var.  Osmanlı, Selçuklu, Oğuzlar da var.  Ama ben bu ülke için teröre şehit verdiklerimizi de hep anardım. Ama bugünlerde gece de çok hassas bir çözüm noktasında olduğumuz için şehitleri söylemedim.

 ORHAN GENCEBAY’A YÖNELİK KONUŞMADIM

Orhan Gencebay’ın sözlerinde itiraz ettiğiniz bir nokta var mı?

Ben o gece Orhan Gencebay’ın ne konuştuğunu duymadım. Eve geldikten sonra programın tekrarını izledim. Dediği bir şey yok ki, kardeşlikten bahsediyor. O da aynı şeyleri söylüyor. Dikkat! Bence provokatörler var. Zaten itiraz edecek olsam, doğrudan söylerdim. Öyle düşünmediğimi ifade ederdim. Bunu söylemekten çekinecek biri değilim. O gece Orhan Gencebay’a cevap vermedim.

EVİMDE HEM BESMELE VAR HEM ATATÜRK BÜSTÜ

Tepkilere şaşırdınız mı?

İnsanlar Atatürk sevgisinin ve inancın bir insanda aynı anda olabileceğimi neden anlamak istemiyorlar anlamıyorum. Mesela benim başucumda besmele yazar, başka bir yerde de Peygamberimizin ismi durur. Ayrıca rahmetli Eşref Bitlis’in bana hediye ettiği bir Atatürk büstü de evimdedir. Hepsi bu evde duruyor ve işte ben de burada yaşıyorum. Anlayamadığım konu, bunu neden garip gördükleri. Şayet youtube’den Kral TV Müzik Ödüllerine ait videoya bakacak olurlarsa o gece neler olduğunu göreceklerdir. Mesela ben daha sözlerimi bitirmeden birisi başını çeviriyor. Diğeri ayağa kalkacak olan birini tutuyor. Bir başkası gülüyor. Bu terbiyesizliktir.

TÜRKİYE İÇİN ENDİŞELİ DEĞİLİM

Türkiye’nin son yıllardaki durumunu nasıl görüyorsunuz. Endişe ettiğiniz noktalar var mı?

Bazıları endişe ediyorlarmış. Ben endişe etmiyorum. Çok kritik bir dönemde olduğumuzu biliyorum. Liderler çok büyük bir vebal altındadır. Çünkü toplum adına karar verirler. Allah onların yardımcısı olsun.  Bu dünyanın yalan dünya olduğunu unutmamak lazım. Dünya eskiden çok daha kötüydü. Orta Çağ’a bakın. Önüne geleni sebepsiz kesen insanlar vardı. Bence dünya iyiye gidiyor. İnsanlar kapitalist dünyanın ‘çalış, koştur’ şeklinde tüketimi teşvik eden tarafını eğer reddedebilirlerse, inandıkları dinin kitaplarıyla biraz daha meşgul olurlarsa bence dünya düzelecek.

DÜZENE DUR DEMEK LAZIM

Geçtiğimiz günlerde Sudan’lı bir çocuğun mali sorumluluklarını üstlendiniz. Adil Muhammet’den bahseder misiniz?

Ne kadar denk geliyor aslında. Dünya adil değil. Bu yüzden Adil Muhammet’e yardım etmek durumunda kalıyoruz. Koskoca ülkeler bu yetimin ülkesini talan etmeselerdi, biz ona yardım etmek durumunda kalmayacaktık. O da bizim gibi yaşayacaktı. Afrika ülkelerinde kimin ne yaptığını çok net biliriz. İşte bu haramdır. İnsanlar bunu da anlayamıyor. ‘Kimse Yok Mu Derneği’ ile biz daha önce Van için de çalışmıştık. Adil Muhammet’e yardım etmek için de yine Kimse Yok Mu Derneği vesile oldu.  ‘Ben bir yetim çocuğa yardım ediyorum’ vurgusu değil bu. Bu yaptığım bozuk düzene karşı çıkmaktır. O da vicdanlarla olabilecek bir şey. “Mesela Kimse Yok Mu Derneği” İpek Hanım’ı ‘Yılın Annesi’ seçti. Türkiye’de bin bir zorluk içinde ve acılarla annelik yapanlar var. İpek Hanım bu sebeple “O anneler varken ben bu ödülü hak bilemem, alamam” dedi.

BU TOPRAK EMANET

Sizin sözlerinize şaşıran oluyor mu?

Dün ‘Atatürk’ diyordu, bugün ‘Sudan’lı yetim Adil Muhammet’ diyor diye şaşırıyorlar. Tekrar edeyim: ben tek başına Atatürk demiyorum. Atatürk ve silah arkadaşları diyorum. Onlar, bu ülke için canlarını verdiler. Silah arkadaşları dediklerim bu ülkenin tüm etnik köken ve inançlarını temsil ediyorlardı.  Bir anekdot paylaşmak isterim. Kızım Aslı Gönül Hanım’la ikinci kattan bahçeye bakıyorduk. O da kendisine ait bir bahçe yapmak istiyordu. Ona kendi bahçesini yaması için bir yer gösterdim. Evin üst katından aşağıya bakarak ona bir yer gösterdim. “Baba orası çok küçük” dedi. Ben de “Aşağıya inerek oradan bakalım, belki o kadar küçük değildir” diye cevap verdim. Aşağıya indiğimizde o kadar da küçük olmadığına kanaat getirdi. Ben ona, “Kızım hani biz Anıtkabir’e gitmiştik. Orada Kurtuluş Savaşı’nı temsil eden bir görüntü izlemiştin.  Ya burasını kurtarmak için iki kişi şehit olmuşsa” dedim. O da, “Anladım, çok büyükmüş baba” dedi. İşte bu topraklara sadece toprak olarak bakarsanız, toprak kalır. Ama buna bir emanet olarak bakarsanız ve can bedeli olarak düşünürseniz çok kıymetlidir.

MAHREM İHMAL EDİLİYOR, SAÇMALIYORLAR

Son yıllarda müzik piyasasında ‘ten vurgusu’nun ön plana çıkmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Artık müziği dinlemiyorlar, seyrediyorlar. Ama bu böyle devam etmeyecek her şey aslına rücû edecek. Benim bunca yıllık çalışma hayatımda gâyem, müziğimi dinleyenlerin bir yakını gibi olmaktı. Genç kızların sevgilisi olmayı hiç düşünmedim. Öyle bir derdim olmadı. Şimdi bu arkadaşlar, neleri az ise,  onu başka bir şeylerle kapatmaya çalışıyorlar. Oysa mahrem diye bir şey vardır. Bence artık bu konuda çok saçmalamaya başladılar. Şarkı söylesinler, biz de dinleyelim. Güzelsen de onu özelde bırakmalısın. İnsanlar bir şarkıcıyı güzel diye dinlememeli, sevmemeli. Bu ancak takdir edilebilir. O da “Cenab-ı Allah böyle yaratmış” şeklinde olur. Fakat birilerine biz sadece güzel diye hayran olursak, bizde de, o kişide de akıl yok demektir. Öncelikle müziği yapanın aklını ve çalışmalarını sevmeliyiz.

Günlük hayatınıza gelmek istiyorum. Dışarıya çok çıkar mısınız, evde mi geçiyor günleriniz?

Yok, pek çıkmıyorum. Gidenleri yerdiğimden değil de, ben gece klüplerine gitmeyi sevmiyorum. Ailemle birlikte olmak bana daha iyi geliyor. Mesleğimi yapıp helal para kazanmak istiyorum. Şuan İpek Hanım için bir çalışma hazırlığı içindeyim. Benim çalışmalarımı www.kayahaninfo.com adresinden veya www.kayahanonline.com facebook sayfamdan takip edebilirler.  Orada başka yerlerde bulamayacakları şarkılar, resimler var. Ayrıca ziyaretçi defteri bölümüne girip benimle temas da kurabilirler.

ÖNEMLİ OLAN ŞEREFLİ OLMAKTIR

Sizce vazgeçilmez olan nedir?

İyi insan olmak, aşk ve vicdan vazgeçilmezdir. Ben Allah’a hep şükrederim. Bana istemediğim kadar çok şey verdi. Verdiği şeyleri de mal mülk olarak düşünmüyorum. Zaten bütün bunların kiracısıyız. En önemlisi şerefli olmaktır. İnsanların sevgisini ve saygısını kazanmak çok önemli. Mesela o ödül gecesinde bir başkası çıkıp o sözleri söyleseydi, bu etkiyi oluşturamazdı. Çünkü onu söylerken o sözlerin kişiye yakışması gerekir.

AHMET HAKAN GÜNAH İŞLEDİ

Yakışmanın ölçütünü nasıl anlatırsınız?

Yakışması zaten o kişinin öyle olmasıyla ilgilidir. Hem Allah’a, hem ecdadınıza bağlı olduğunuzu söylediğinizde bu yalansa, hemen eski defterleri karıştırıp bunu ortaya çıkarırlar. Mesela Ahmet Hakan’ın orada yanıldığı şey de budur. Benim uyanıklık ettiğimi zannediyor. Ahmet Hakan biraz araştırsaydı benim her zaman böyle olduğumu görecek ve bu yazıyı yazmayacak ve günaha girmeyecekti.

HAYIR KONUSUNDA İSTİSMARLAR OLUYOR

Hayır konserleri sık yapılıyor artık. Ayrıca plak gelirlerinin çeşitli yerlere bağışlanması fazla duyduğumuz hadiseler. Siz ne düşünüyorsunuz bu hususta?

Bundan önce Rumeli Hisarı’nda bir konser verdim. Her yer Türk bayraklarıyla doluydu. Orkestra masrafı çıktıktan sonra kalan 19 bin liralık tüm gelirimi, Muammer Güler İstanbul Valisi iken Güngören Şehitleri için verdim.  O da bize bir teşekkür belgesi verdi. Şimdi ortalıkta buna benzer şeyler yaptıklarını söyleyenler var. 500 lira bile vermeden oraları kullanıyorlar. Bu kadar saf olmayalım. Fiyatının çok üzerinde satılan plaklar bir yerlere yardım adı altında satılıyor, ama bir yere yardım ettikleri de yok.

HAYIR GELİRLERİ KUAFÖR PARASI OLMASIN

Nasıl anlaşılabilir bu işin aslı?

Lütfen araştırsınlar. Gerçekten hayır için bir şey yapıyoruz diyenler kazanılan parayı o yerlere veriyor mu, yoksa elde edilen gelirle üzerlerine sahne elbiseleri alıp geriye kalan küçücük paraları mı veriyorlar? Bu konuda çok ciddi istismarlar yapılıyor. Burada siz gazetecilerin üzerinde de çok büyük bir vebal vardır. Sizler bunları yazmadıkça, onlar da insanları sömürmeye devam edecektir.

NİLÜFER SÖZÜNDE DURMADI

Nilüfer’le uzun yıllar çalıştıktan sonra bir ayrılık yaşadınız. Artık neden birlikte çalışmıyorsunuz?

Nilüfer’le ayrılmamızın nedeni, onun sözünde durmamasıdır. Benim için söz kolay verilen bir şey değildir. Söz vermeden önce insan uzun zaman düşünür, söz verdikten sonra da o sözden dönemez. Nilüfer en az altı kez bana verdiği sözden dönmüştür. Her seferinde affetmişimdir. Ama benim de bir sabrım var ve o noktaya geldik.

Resmi bir sözleşme var mı?

Nilüfer’le tanıştığımda müziği bırakmış gibiydi. 1982 senesiydi. Ben hiçbir kağıdı atmam. Anlaşma yaptığımız kağıt duruyor. O anlaşmada kimin ne yapacağı yazıyor. Allah nasip etti başarılı olduk. Ondan sonra devamlı sözünde durmadığını gördüm.  1997’de bana, “Sen artık bittin iyi şarkı yazamıyorsun. Ben bu ortaklığı bitiriyorum” dedi. 1998 yılında ben ‘Allah’ım Neydi Günahım’ çalışmasını yapınca, arayıp “Ne zaman buluşuyoruz” dedi. Ben de “Görüşmüyoruz” dediğimde plakçısıyla birlikte geldi. Ben de daha önceden kalan borçlarını ödemek koşuluyla affettim, şarkılar yazdım. O ise yazdığım, ‘Mavilim’ şarkısının tutmayacağını düşünüp verdiği bir sözü yine yerine getirmedi.

Neydi yerine getirmediği söz?

Ben şarkılarımı albümün adı olması ve ilk klibin şarkıya çekilmesi koşuluyla veririm. Anlaşmamız böyleyken benden saklayarak albümün üzerine ‘Nilüfer’le’ yazıyorlar. İşte tutmadığı sözlerden birisi de bu. Aradan zaman geçince terzisine kuaförüne çok para verdiği gerekçesiyle anlaşmayı gözden geçirelim önerisini getirdi. Ben de “Kardeşim bunun kolayı var, söyleme para da ödeme” dedim. Bunun ardından mahkemeleştik ve mahkemede, “Kayahan Bey’le bir sözleşmemiz yoktu. Kendisinin durumu kötüydü ben de yardım ettim” diyerek mahkemeyi kazanmaya çalıştı. Yanındakiler de “Mahkemelerde olur böyle şeyler” diyor. Bütün bunlar hep Allah’ı unutmaktır.

ONUR BUNUN NERESİNDE

Sonuç ne oldu?

Sonuçta davayı ben kazandım. Bunun üzerine bir yerde “Benim dinleyicilerim Kayahan şarkısı dinlemek istemiyorlar” dedi. Başka bir yerde ise, “Geçenlerde birileri geldi, Kayahan şarkısı söylememi istediler. Onları hep Kayahan gönderiyor” diyerek saçmaladı. Sonra gidip başka yerlerde bu şarkıları söyledi. En son olarak da birisi ‘Mor Menekşe’ şarkısını istediğinde, “Söylemiyorum artık, onur meselesi yaptım” cevabını verdi. Ben bunun neresinin onur olduğunu anlamıyorum. Sözünden döndükten, mahkemeye yanlış beyanda bulunduktan sonra hangi onurdan bahsedebilirsin? Böyle bir mantık olabilir mi?

Yakınlarda konuştunuz mu bu meseleyi Nilüfer ile?

Hastalığı sırasında görüştüğümüzde ondan bir daha şarkılarla ilgili açıklama yapmamasını istemiştim. ‘Tamam’ demişti, ama gene sözünde durmayarak konuştu. Oysaki daha yeni bir hastalığın pençesinden kurtulmuştu. O arada da anlamamış kul hakkının ne olduğunu?

Ne kadar bir ücretti mevzu bahis olan, çok büyük bir meblağ mı?

Aylık asgari ücret kadardı. Bu para meblağ olarak yüksek değildi, simge olduğu için önemli.

Milat