Ayça Örer’in röportajı
Filistinli, Kürt, Ermeni, Çingene çocukların hikayelerini anlatan albümün sürprizi, bir dünya müzisyeni olan Arto Tunçboyacıyan.
Albüm niye bu kadar gecikti?
Feryal Öney: İnsanlar biraz onu merak ediyor. Durmadık ama çeşitli alanlarda belli birikimler elde ediyorsun. 90’lardan başlayarak edindiğimiz birikimler kişisel mecralara da yol açtı. Mesela Vedat’ın annesi babası Kürttür, evde Kürtçe konuşulur, Kürt müziğine bizden daha hâkimdir, bir de rock’a da ilgisi vardır, oradan ‘Bajar’ albümü çıktı. Türkçe- Kürtçe bir proje çıktı ortaya. Ben zamanla Azerice, Ermenice şarkılar söylüyordum ama Toroslardan geliyor olmam beni yine o topraklara yöneltti ve Türkmen/ Abdal müziklerinden oluşan ‘Bulutlar Geçer’ albümü ortaya çıktı. Fehriye Ayhan ‘Gaydaistanbul’u hazırladı. Bu beş-altı yıl böyle geçti. Konserler de albüme çok bağlı kalmadı. Hep kafamızda geldik 2011’lere. Şehre kök saldık. Müzikal, kültürel, politik ne varsa bizi etkiliyor, biz de onu etkiliyoruz. Artık kendi sözümüz, müziğimiz ağırlıklı olmalı derken Arto’yla karşılaştık.
Arto Tunçboyacıyan: Ben de dünya piyasasındaki bilgiyi taşımaya çalışıyorum buraya. Bu ayıp bir şey değil. Biz bir tohum ektik. Geldiğimiz yerlerde tecrübe farkları var, biz o farkları paylaşıyoruz. Piyasaya değil, sanata adadıkları için onlarla yürümek istedim.
Vedat Yıldırım: Türkiye’de hayata 3-0 yenik başlamış mağdur olan kesimler için, Kardeş Türküler konserleri güven verir. Ötekileştirme meselesi, inanç ayrımcılığı konularına Kardeş Türküler’in hassasiyeti çoktur. Muhtemelen Arto’yu o çekmiştir.
“Şehire yerleşmenin semerelerini toplayacağımız zaman bu zaman”dediniz ya, değişimi buradan mı okumak gerekiyor?
Öney: Bu memlekette yaşayan farklı çocukları, farklı durumları anlatmaya çabaladık. Kürtler göçlerle buraya geldiler. Tutunmaya çalıştılar. Albümde yer alan 1-0 şarkısında geçen hekim o Kürt çocuklardan biri. Hekim tutunmaya çalışıyor. Bizim eğitimle şekillenen bakış açımız çocuklarda yok. Hayata bakışımızı eğitim, medya çok fazla şekillendiriyor. Çocuklar henüz bu eğitimden geçmemiş oldukları için çok doğru sorular soruyorlar. Çocuk (H)Aklı’nın böyle bir açıklaması var.
2005’ten bu yana ülke gündemi hayli değişti. Anadil tartışmaları yapılmaya başlandı, Hrant Dink cinayeti işlendi, Kürt açılımı meselesi daha görünür ve konuşulur oldu. Siz Türkiye’de çok kültürlülüğe işaret eden ilk gruplardan birisiniz, bu süreçler boyunca ne hissettiniz?
Öney: Hrant Dink ölümüyle de insanları uyandırdı aslında. Tuba Çandar’ın kitabını okuyunca dedim ki, “Ne kadar çok insan tanıyormuş, neden bu meselede sadece mahkeme haberleri yansıdı. Türkiye’de insanların, Ermenilerin yaşadığı tartışılır oldu?” Ölmeden de olabilirdi bunlar.
Tunçboyacıyan: Sonuna kadar olayın nereden başlayıp nereden başladığı biliniyordu ama failler bulunamadı. Utandılar, vicdan azabı oldu medyada. Onu telafi etmek için herkes her yerden çıktı. Herkes o vicdanından dolayı, “Ben de bir parçası olayım” isteğiyle vicdanını rahatlatmak için Hrant Dink’in tanıdığı oldu. Bunu yapmak için bir insanı yerde yatırmaya gerek yoktu ki. Şu anda bizim midemizi bulandıran bu.
‘Haydo’ isimli şarkı kaybolan bir Ermeni çocuğun hikayesini anlatıyor değil mi?
Tunçboyacıyan: Onu ben çocukluğumda büyüklerimden duymuştum. Bugün mesela bir Haydo’yu bir Ermeni çocuk olarak değil, bir Kürt çocuk hikayesi olarak da okuyabilirim. Zaten Ceylan’ı çağrıştırıyor. Filistinli çocuk da olabilir. Benim için önemli olan, bu olayın hâlâ oluyor olması. Çocuklar bir provokasyon içinde ölüyor.
Albümdeki diğer şarkılar da ezilen çocuklarla ilgili…
Yıldırım: ‘Yoyo’ mesela orjinali Arapça bir şarkı. Büyükler kendi mağduriyetlerini anlatırken, gerçeği görmeyebiliyorlar. Biraz da bencillik. Filistin’de taş atan çocuklarla özdeşleşirken, Türkiye’deki Kürt çocukları görmüyoruz. Milliyetçi/ İslami kesimde çok görülen bir şey bu. Solcular da Zapatistalara çok romantik bakarlar, aynı şeyi Kürtlere karşı yapamazlar.
Öney: Bir de ‘Nazar’ var. Ninesiyle yaşayan hayata tutunmaya çalışan, kızdığında kimseyi dinlemeyen bir çocuk. Onun hikayesi üzerinden de Romanlara uzanıyoruz.
Arto Tunçboyacıyan: Onno ölmeseydi beni hâlâ tanımazdınız
Ben de sokakta büyüyen çocuklardan biriyim. İlkokulu bitirince müziğe girdim. Boyacılık yaptım, ayakkabı sattım, kuyumculuk, marangozluk hepsini yaptım. Onno da öyleydi. Ta ki Onno beni Lalezar’a götürene kadar. Oraya gittim. Durul Gence, Nurhan Damcıoğlu, Ajda Pekkan var. Müzik başlayınca İsmet Sıral beni bir itti arkamdan kendimi Durul Gence’nin yanında buldum. Başladım çalmaya. 20 lira aldım ki ben onu bir ayda zor topluyorum. Dedim ki “Gelecek cumartesiye kadar burada oturuyorum ben”. Onno yaşıyor olsaydı beni önde göremezdiniz. Onun vefatından sonra “Ben buraya kadar getirdim, hadi devam et” gibi oldu. Çoğu insan beni onun malzemecisi sanırdı. [Radikal]