Toplum halinde yaşamanın gereklerinden olan insana saygı duyma, muhatabını anlama çabası ve onlara vefa duyması, komşuların, geniş anlamı ile toplumun sulh ve selamet içinde yaşamasının temel niteliklerinden biridir. Aile ve akrabalık ilişkilerinde olduğu gibi komşuluk hukuku da başta dinler olmak üzere, yasalar, gelenekler, örf ve adetlerle belirlenmiştir. Toplumsal yapının sağlıklı bir şekilde varlığını sürdürebilmesi için toplum içindeki ilişkilerin de sağlıklı olması gerekir. Aile, akrabalık, iş hayatında çalışan-işveren, esnaf-/tüccar-müşteri, kamusal alanda devlet-vatandaş ilişkileri gibi, komşuluğun sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi de son derece önemlidir. Komşu olmak; farklı dil, din, mezhep, etnik köken ya da dünya görüşüne mensup, eğitim seviyeleri ve ekonomik koşulları farklı bireyleri yalnızca mekansal ortaklık ile birbirine yakınlaştırır.
İnsanlar arası ilişkilerde, komşuluk ilişkisinde bir kahvenin kırk yıl hatırı olduğu gibi tuz ekmek hakkı da Türk kültüründeki vefayı göstermesi bakımından önemlidir. Garibname’de bugüne de yansıyan, eski Türk kültürün izlerine rastlarız. Bunların bir bölümü Türk milletinin asırlar içerisinden süzüp getirdiği, kimi geleneklerin damıtılmış biçimidir. ”Tuz ekmek hakkı bilmek” ten şöyle bahsedilmektedir:
”Ne duz etmek bilür ü ne konşılık
Damarında yok durur hiç doğrulık”
Tuz ekmek hakkını bilmeyen ve komşu hakkını gözetmeyen insanların damarında hiç doğruluk yoktur. Komşuluk hakkını gözetmek Türk kültüründe önemli bir öğedir. Bir kimsenin, yemeğini yiyip elinden hayır gördüğü kimseye karşı vefa göstermesi demektir. Ne vefa bilir ne komşuluk hakkı, ifadesi komşuluğun vefa sahibi kimselerce yerine getirilebilecek bir değer olduğudur.