Bir İrfan Ocağı: Tercüman-ı Hakikat
Tercüman-ı Hakikat gazetesi dönemin genç kalemlerine kapılarını açmış, birçok yazar için adeta bir okul olmuştur. Gazetenin bu özelliğine dikkat çeken bazı yazarlar hatıralarında Tercüman-ı Hakikati bir ocak, irfan kaynağı olarak anmıştır.
Tercüman-ı Hakikate bir irfan ocağı olarak bakılmasında Ahmet Mithat Efendi‘nin toplumu ve gençleri koruyan, yenilikçi bakış açısının önemli bir rolü vardır. Sayfalarında batı dünyasında yer alan bilim, fen ve sanayi alanındaki gelişmelerle ilgili bilgileri aktarırken, romantizm, natüralizm, realizm gibi sanat akımlarından da okuyucularını haberdar etmeye çalışmıştır.
Gazetenin yazarları arasında özellikle Ahmet Rasim, İkdamcı Ahmet Cevdet ve Hüseyin Rahmi Gürpınar’ı belirtmek gerekir. Nigar Hanım, Halide Edip Adıvar, Veled Çelebi İzbudak, Ahmet İhsan Tokgöz, Hüseyin Cahit Yalçın gibi isimlerinde zaman zaman yazıları yayımlanmıştır.
Gazetenin Gelişimi
Tercüman-ı Hakikatin ilk yıllarında Ahmet Mithat Efendi; telif, tefrika, çeviri ve uyarlama yazılarıyla gazeteyi şekillendirir. Bu dönemde halka kıssadan hisse vermek amacıyla macera romanları, tarih ve coğrafya konulu yazılara o günün tabiriyle “âsâr-ı mütenevvia”ya yer verilir. Ahmet Mithat Efendi, kaleme aldığı popüler romanların yanı sıra keşif ve icatlardan haber veren yazılarıyla bir yandan genç kuşaklara okuma yazma zevkini aşılar, diğer yandan onlara yayınları izleme alışkanlığı kazandırır.
Tercüman-ı Hakikat asıl kimliğine 1882-1884 yılları arasında kavuşur. Bu dönem, Ahmet Mithat Efendi’nin damadı Muallim Naci’yi de yanına almasıyla başlar. Muallim Naci’nin görevi gazetenin edebiyat sayfasını yönetmektir. Bu süreçte gazete, gerek toplum ve kültür hayatına getirdiği hareketlilikle gerekse içerik zenginliğiyle güçlenip kamuoyuyla bütünleşme fırsatını yakalar. Bunda, Muallim Naci’nin edebiyat sayfasında eski-yeni tartışmalarını yeniden alevlendiren polemikçi anlayışının payı büyüktür.
Zaman içinde bu anlayış, gazetenin öteden beri izlemeye çalıştığı faydacı/toplumcu amacı gölgelemeye başlayınca Ahmet Mithat Efendi yazdığı sert bir beyanname ile edebiyat sayfasını kaldırır. Gereksiz tartışmalara yol açan Muallim Naci’yi de gazeteden uzaklaştırır. Bu davranışta, Muallim Naci’nin gazeteyi eskinin ocağı haline getirmesi iddiasından çok toplumsal ayrışmaları uygun görmeyen siyasî iradenin uyarısının etkisi olmalıdır.
1884’ten II. Meşrutiyet’in hemen öncesine kadar devam eden üçüncü dönem, daha önce edebiyat sayfasında yaşanan polemikler bir yana bırakılırsa bir önceki dönemin uzantısı gibidir. Bu dönemde eski-yeni tartışmaları farklı bir düzeyde de olsa devam eder. Yazı kadrosuna Faik Reşat’ı da katan Ahmet Mithat Efendi “Dilde Sadeliği İltizam Edelim” başlıklı yazısıyla (Haziran 1896) konuyu gündeme getirir. Bu yazı, henüz oluşum sürecinde bulunan Servet-i Fünun edebiyatı taraftarları ile Ahmet Mithat Efendi’yi karşı karşıya getirir ve sert tartışmalar cereyan eder. Ahmet Mithat’ın ertesi yıl Sabah gazetesinde yayımladığı “Dekadanlar” başlıklı yazı tartışmaları daha ileriye, hatta kırıcı boyutlara taşır. Edebiyat dünyasında yankı uyandıran ve gruplaşmalara yol açan bu tartışmalar zamanla hararetini kaybederek yerini basit polemiklere bırakır.
Gazetenin Son Dönemleri
Zamanın siyasî şartlarının etkisiyle kendi politikasından uzaklaşan gazete, 1908 inkılâbıyla gelen hareketli ortamda tarafsız görünmesine rağmen İttihat ve Terakki karşıtı bir politika izler ve bu partinin yandaşlarıyla şiddetli tartışmalara girilir. Tartışmalar sadece gazetenin itibarını sarsmakla kalmaz, Ahmet Mithat’ın zihinlerde yer eden ve saygı duyulan portresini de zedeler. İttihat ve Terakki’nin yönetimi tamamen ele geçirmesinin ardından bu muhalefet dönemi sona erer.
Tercüman-ı Hakikat, Ahmet Mithat Efendi’nin ölümünden sonra el değiştirip Ahmet Ağaoğlu’nun başyazarlığında İttihat ve Terakki’yi destekleyen bir çizgide yoluna devam eder. Mütareke yıllarında Peyami Safa ve Ethem İzzet Benice gibi isimler yazılarıyla gazeteye katılır. Millî Mücadele’yi destekleyen bir politika takip edilir. Eski seviyesini hiçbir zaman yakalayamayan gazete Cumhuriyet’in ilânından sonra bir süre daha çıkarak 1924 yılı Ocak ayında kapanır.