Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Metin Ekici, nevruzla ilgili en eski kayıtların 2 bin yıl öncesine ait Çin yıllıklarında geçtiğini belirterek, “Bu belge bize Hunlar döneminde Türklerin bugünü bayram olarak kutlamaya başladıklarını gösteriyor” dedi.
AA muhabirinin soruları yanıtlayan Ekici, “nevruz” kelimesinin Farsça’dan ödünç alınmış bir kelime olduğunu anımsattı. Nevruzun kutlandığı 21 Mart’ta kuzey yarım kürede güneşin koç burcuna geçtiğini anlatan Ekici, bu tarihin Türklerin en eski takvimi 12 Hayvanlı Türk Takvimi’nde de yeni yılın başlangıcı olduğuna işaret etti.
Ekici, nevruzla ilgili en eski kayıtların 2 bin yıl öncesine ait Çin yıllıklarında geçtiğini kaydederek şunları söyledi:
“Bu belge bize Hunlar döneminde Türklerin bugünü bayram olarak kutlamaya başladıklarını gösteriyor. Yani bundan 2 bin yıl öncesinde Hun hakanının, hatununu yani eşini yanına alarak, bütün devlet erkanı ile kırlara gittiği ve 21 Mart günü toy ve eğlence düzenlediği ifade ediliyor. Göktürkler’de bu bayram daha çok demir bayramı olarak kutlanıyordu. Herkesin bildiği üzere Göktürkler’in destanı Ergenekon Destanı’nın adı aslında Ergenekün’dür. Bu şunu ifade eder, ‘ermek’ fiilinden yetişmek olgunlaşmak anlamı ile ‘kün’ yani gün kelimesinin birleşmesi sonucu ‘olgunlaşılan gün’ anlamında kullanılır. Destana göre, Türklerin çoğaldığı, erginleştiği, sığındıkları vadiye sığmadıkları ve demir dağı eriterek o dağdan çıktıkları gün, 21 Mart günüdür. Bu yüzden Göktürkler’de bugün demir dövülerek kutlanmıştır. ”
Nevruzun Osmanlı İmparatorluğu’nda kutlandığını belirten Ekici, “Selçuklu İmparatorluğu döneminde vezir Nizamülmülk’ün bütün devlet erkanını 21 Mart günü topladığı ve bu günü kutladığı, Osmanlı’da yine divan şairlerinin “Nevruziye” adı altında şiirler yazdıkları tarih kayıtlarında vardır” dedi.
– Nevruz hangi kültüre ait tartışması
Ekici, “Nevruz” kelimesinin Farsça bir kelime olması nedeniyle hangi kültüre ait bir bayram olduğunun yıllarca tartışıldığını hatırlatarak, şöyle devam etti:
“Türkler en eski dönemlerden beri avcı, toplayıcı ve göçebe bir toplum olarak tanınmışlardır. Göçebe bir toplumun geçimi hayvancılıktır. Dolayısıyla hayvanların çoğaldığı ay olan şubat ve mart aylarını bilmek ve tabiattaki değişiklikleri takip etmek zorundaydılar. Bu izlemeyi doğru yapamazsanız hayvanlarınızın telef olmasına neden olursunuz ve ekonomik kayba uğrarsınız. Bu nedenle Türkler, tabiattaki bu değişiklikleri gözlemlemişler, hemen bir takvim oluşturma fikri ortaya atmışlar ve 12 Hayvanlı Türk Takvimini oluşturmuşlardır.
Diğer tarafta yerleşik bir toplum olan ve tarımsal faaliyetlerle uğraşan Farslar, mart ayında toprağın ekip biçilmesi konusunda ne kadar fikir sahibi olma durumundadır. Bu nedenle Farsların 21 Mart’ı yılbaşı ve tarımsal faaliyetlere başlama zamanı olarak kabul etmeleri pek olası görünmüyor. Türkler, Müslümanlığı ilk kabul ettiklerinde doğrudan Araplar ile değil Farslar ile etkileşim halindeydi. Devletin resmi dilinin Farsça olduğu Selçuklular’da Orta Asya geleneğinden gelen eski bir bayramın adının Farsça ‘nevruz’ kelimesi ile değiştirilmiş olabileceğini düşünüyorum. ”
Tarih boyunca kültürlerin sürekli doğudan batıya yayıldığını kaydeden Ekici, dünya üzerinde kültürel yayılmanın en etken toplumlarından biri göçebe olmaları nedeniyle Türkler olduğunu belirtti.
Göçlerde de kültürel birikimlerini taşıyan Türklerin sahip oldukları kültürel unsurları, Orta Doğu’ya taşımasının, diğer milletlerle paylaşmasının doğal olduğunu dile getiren Ekici, son yıllarda Türkiye’de nevruzun sadece bir topluma özgü bir bayrammış gibi yansıtıldığını öne sürerek, şöyle konuştu:
“Nevruz, sadece belli bir grubun kalkışma ve tepki günü bir algı oluşturuldu. Bu son derece yanlıştır. Nevruz özü itibariyle Türklerin en eski zamanlarından beri kutlaya geldiği bir bayramdır. Nevruz, Türklerin insanlığa hediye ettiği mevsimsel değişimle ilgili bir bayramdır. Türklerin bu bayramı diğer toplumlarla paylaşmalarını son derece güzel bir sonuç olduğunu düşünüyorum.”
– Nevruz ateşi
Metin Ekici, Nevruz Bayramında ateş yakıp üzerinden atlama geleneğinin Orta Asya’daki Gök Tanrı inancından ileri geldiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Ateş, güneşin temsilcisidir. Ateş ile su birbirine zıt iki madde olsa aynı zamanda birbirine paralel yanları da vardı. İkisi de temizleyicidir. Su insanı rahatlatarak, besleyerek temizler, ateş ise kötülükleri yok ederek temizler. Öldükten sonra günahlardan arınma yeri olarak cehennem de böyledir. Nevruz’da ateşin üzerinden üç kez atlanır. Üç atlama sonunda atlayan kişinin üzerindeki kötülüklerin, olumsuz enerjinin ateşle temizleneceğine ve arınılacağına inanılır. Bir diğer gelenek ise demir dövmektir. Demir, gücün sağlamlığın, dayanıklı olmanın sembolüdür. Demir dövme etkinliği de Göktürkler’i anmak ve yeni kuşaklara bunu aktarmaktır. Aynı zamanda demir döven kişinin vücudunun bir yıl boyunca sağlıklı güçlü olacağı inancı vardır.”
Ekici, nevruz kutlamalarında bunların dışında yumurta boyama ve tokuşturma, at yarışları, güreşler, pilav yapıp dağıtma gibi daha birçok geleneğin bulunduğunu sözlerine ekledi.