Locarno Antlaşması, 5-16 Ekim 1925 tarihleri arasında İsviçre’nin Locarno kentinde müzakere edilen ve 1 Aralık 1925’te Londra’da imzalanan antlaşma.
I.Dünya Savaşı sonrasında Avrupa ülkeleri arasındaki ilişkileri normalleştirmeyi hedefleyen çabaların bir zinciri olan Locarno Antlaşması Batı Avrupa’daki sınırların değişmezliğini teyid ederken, Doğu Avrupa’daki sınırların revizyona tâbi tutulmasına imkân tanıdı.
Sebepler
Fransa, Almanya’nın Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalamak zorunda kaldığı Versailles Anlaşması ile 1871’de kaybettiği Alsaice-Lorrane bölgesini geri almıştı. Ancak, savaşın sonunda Almanya’nın zamanlıca ateşkes teklif etmiş olması neticesinde, Alman ordusu örselenmeden kalmıştı.
Versailles Antlaşması’nın kısıtlayıcı hükümleriyle tatmin olmayarak savaş sonrasında Almanya çevresinde bir ittifak zinciri kurmak isteyen Fransa, aynı zamanda Almanya’nın sınırlarının değişmeyeceği hakkında güvenceler istemekteydi.
Bu tarihlerde Almanya da, kötü giden ekonomisini tamirat ve tazminat sorununda Fransa ile iyi ilişkiler kurarak ferahlatmayı hedefliyordu. Bu nedenle Alman Hükümeti, Şubat 1925’te, Fransa’ya bir nota göndererek, bir karşılıklı güvenlik paktı kurulmasını önerdi. Böylece, Fransa ile Almanya arasındaki ilişkilerde, bir yumuşama başladı.
Antlaşma
Bunun üzerine Almanya,Fransa, İngiltere, İtalya, Belçika, Polonya ve Çekoslvakya arasında, 5 Ekim 1925’te, Locarno’da bir konferans toplandı. Müzakereler sonunda, 16 Ekim 1925’te, Locarno Antlaşması imza için hazırlanmıştır ve 1 Aralık 1925’te Londra’da imzalanmıştır. Antlaşmaya göre, Almanya, Fransa ve Belçika sınırlarının kesin ve sürekli olduğunu kabul etmiştir. Bu konuda bir anlaşmazlık çıkması halinde kuvvete başvurulmaması ve sorunun Milletler Cemiyeti’ne götürmesi hususunda da mutabık kalınmıştır. Bundan dolayı, Antlaşmanın Almanya’nın Milletler Cemiyeti’ne üye olduğunda yürürlüğe girmesi kabul edilmiştir.
Sonuçlar
Almanya, Locarno Antlaşması ile dışlanmış olduğu uluslararası sisteme yeniden dahil edilmiştir. Antlaşmalardan hemen sonra da, bu ülke 1926’da, Milletler Cemiyeti’ne üye olmuştur. Öte yandan, Almanya bu antlaşma ile batı sınırlarının değişmezliğini kabul etmiş, ancak aynı güvenceyi doğu sınırları için vermemiştir. Bu durumda Fransa kendi sınırlarını garanti almaya çalışırken, Polonya ve Çekoslovakya’ya kefil olmak zorunda kalmış ve bu ülkelere güvenilirlikleri şüpheli ilave taahhütler vermek zorunda kalmıştır.
Antlaşma kırılgan diplomasinin örneklerinden biri olmaktan kurtulamadı. Antlaşmadan büyük düşkırıklığına uğrayan Polonya’nın o dönemdeki Dışişleri Bakanı Jozef Beck varılan mutabakatı “Almanya’ya Batı’daki barışın korunmasını teminen Doğu’ya saldırması resmi olarak rica edilmiştir” şeklinde yorumladı.
1922 yılında Almanya ile imzaladığı Rapallo Antlaşması’na rağmen bu ülkenin yeniden Batı Avrupa eksenine girmesi, Sovyetler Birliği’nin de dışlanmışlık hissini pekiştirdi.
Buna rağmen, anlaşma Batı Avrupa’da bir diplomasi zaferi olarak kutlandı. Anlaşmanın müzakerecilerinden İngiliz Dışişleri Bakanı Sir Austen Chamberlain 1925’te, Fransız Dışişleri Bakanı Aristide Briand ve Alman Dışişleri Bakanı Gustav Stresemann 1926’da Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldüler.
Anlaşmanın anlamını yitirmesi
Barış ödüllerine rağmen barışın kendisi sağlanamadı. Weimar Cumhuriyeti’nin çöküşü ve Nazilerin iktidara gelişinden sonra Batılı devletlerin uyguladıkları yatıştırma politikasının ilk kurbanı 1938’de Çekoslovakya oldu ve II. Dünya Savaşı da 1939’da Almanya’nın Polonya’ya taarruzu ile başladı. Bu iki devletten sonra da sıra Almanya’nın batı sınırına geldi ve Belçika ile Fransa 1940’ta Alman işgaline girdi.