Hükümdarlığı döneminde hilafeti ve kutsal emanetleri İstanbul’a getiren Yavuz Sultan Selim, 500 yıl önce 22 Eylül’de vefat etti.
Mısır Seferi sonucu hilafeti Osmanlı’ya getirerek İslam dünyasının tek bir çatı altında toplanmasını sağlayan Yavuz Sultan Selim, sekiz yıldan fazla süren yönetiminde, Osmanlı tarihinde dönüm noktası teşkil eden olaylara imza attı.
Babası II. Bayezid’in sancak beyi olarak bulunduğu Amasya’da 1470’te doğan Yavuz Sultan Selim, küçük yaşlardan itibaren birçok laladan eğitim aldı.
Babasının tahta çıkmasının ardından Şehzade Selim, 1487 yılından 1510 yılına kadar Trabzon sancak beyliği yaptı. Şehzade Selim’in Trabzon’daki idarecilik yılları ona ileride kısa sürecek saltanatı için çok iyi bir tecrübe kazandırdı. Burada iken sınır boylarındaki gelişmeleri, özellikle Osmanlı Devleti için büyük bir siyasi-dini mesele oluşturacak olan Şah İsmail’in faaliyetlerini dikkatle takip etti.
Annesi Ayşe Hatun 1506’da vefatına kadar onun yanında bulunurken, oğlu Süleyman da 1494’te Trabzon’da dünyaya geldi.
Şehzade Selim, Sultan II. Bayezid’in kendisi ve Korkut yerine kardeşi Ahmed’i tahta geçirmeye hazırlandığını öğrenince babasına sert ifadeler içeren mektup kaleme aldı.
Babasının hastalığının artması ve divandaki vezirlerin çoğunun onun aleyhinde bulunarak padişahı Ahmed lehine teşvik etmesi üzerine o da önce oğlu Süleyman’ın yanına Kefe’ye, ardından 3 bin kişiyle babasının yanına Edirne’ye gitti. Çukurçayır denilen yerde babasıyla karşı karşıya geldi. Burada babası tarafından yatıştırıldı ve kendisine Semendire sancağı verildi, Macarlarla savaşması için izin çıktı.
Şehzade Selim, ağabeyi Ahmed’in saltanat makamına çağrıldığını haber alınca Edirne’ye girdi, ardından babasına yetişerek Çorlu’ya geldi. Uğraşdere mevkisinde II. Bayezid’in kuvvetleri ani bir saldırıyla Şehzade Selim’i geri çekilmeye zorladı.
Bununla birlikte İstanbul’da yeniçeriler Şehzade Ahmed’i istemediklerini ve Selim’i desteklediklerini açıkça ilan etti. Üsküdar’a kadar gelen Ahmed şehre giremedi, Kefe’de bulunan Selim’e destek mektupları yollandı. Bazı vezir ve paşaların da baskısı sonucu II. Bayezid, tahtından Selim lehine feragat etmek zorunda kaldı. Böylece Selim, 24 Nisan 1512’de 9. Osmanlı hükümdarı olarak tahta çıktı.
Saltanatını terk eden II. Bayezid ise Dimetoka’ya gitmek üzere İstanbul’dan çıkışının ardından 10 Haziran 1512’de Abalar köyünde vefat etti.
Yavuz Sultan Selim’in ilk hedefi ise Osmanlı Devleti için ciddi bir dini ve siyasi tehdit oluşturan Şah İsmail oldu.
Sultan Selim, 20 Mart 1514’te Edirne’den İran seferi için yola çıktı. Beş ay süren oldukça zorlu seferin sonunda 23 Ağustos 1514 Çarşamba günü Çaldıran’da yapılan savaşta Sultan Selim ve ordusu Şah İsmail karşısında zafer kazandı. Yavuz Sultan Selim, harekatını sürdürerek 6 Eylül Cuma günü Tebriz’e girip adına hutbe okuttu. Bölgede bazı imar hareketlerinde bulunup sayıları bine ulaşan ilim ve sanat erbabını İstanbul’a sevk etti.
İdris-i Bitlisi’yi bölgeye göndererek civardaki Sünni/Şafii aşiretlerini Safeviler’e karşı örgütlemeye çalıştı, mahalli Kürt beylerini de kendi tarafına çekti.
Mısır Seferi sonrası hilafeti Osmanlılara getirdi
Yavuz Sultan Selim, 5 Haziran 1516’da doğu seferi için İstanbul’dan ayrıldı. Sünni Memluk Sultanı’nın Safevilerle ortak hareket ettiğini öğrenerek Malatya’dan Halep’e doğru ilerledi. 24 Ağustos’ta Mercidabık Ovası’nda yapılan savaşta Memluk ordusunu dağıttı.
Daha sonra Mısır seferine karar veren Yavuz Sultan Selim’in ordusu önce Şam’ı, ardından Kudüs’ü ele geçirdi. 9 Ocak’ta Gazze’den Mısır’a doğru yola çıkan Yavuz Sultan Selim ve ordusu, zorlu çöl yolculuğunun ardından 22 Ocak’ta Ridaniye’de yeniden toparlanan Memluk ordusunu bozguna uğrattı. 15 Şubat’ta görkemli bir törenle Kahire’ye girdi ve Kasr-ı Yusuf’ta Mısır tahtına oturdu.
İçlerinde Abbasi Halifesi Mütevekkil-Alellah ve bazı önde gelen kimseleri, ulemayı, sanatkarları, bir kısım tüccarları, mukaddes emanetleri ve ele geçirilen malzemeleri donanmayla İstanbul’a sevk eden Yavuz Sultan Selim, geldiği yolu takip ederek geri döndü. Şam’a vardığında Muhyiddin İbnü’l-Arabi’nin mezarını buldurarak buraya bir türbe, yanına da bir cami ve tekke yaptırdı.
Yavuz Sultan Selim, iki yıl bir ay süren seferin ardından 25 Temmuz 1518’de İstanbul’a döndü.
Padişah, 1519 yılının Nisan ayında Rodos seferi için donanmaya yeni gemiler tedarik ettirip, toplar döktürdü.
Sultan Selim, İstanbul’da çıkan veba salgını sonrası 18 Temmuz 1519’da Edirne’ye doğru yola çıktı. Sırtında çıkan bir büyük ur yüzünden Çorlu’dan ileri gidemedi. Durumu giderek ağırlaşan Sultan Selim, 22 Eylül 1520’de vefat etti.
Mekke ve Medine’nin koruyucusu
Yavuz Sultan Selim’in vefatı oğlu Süleyman’ın Manisa’dan İstanbul’a gelişine kadar gizli tutuldu. 1 Ekim’de İstanbul’a getirilen Yavuz Sultan Selim’in naaşı, oğlu ve devlet adamları tarafından şehir girişinde karşılandı ve Fatih Camisi’ne indirildi. Burada kılınan namazdan sonra bugünkü türbesinin bulunduğu Mirza Sarayı denilen yerde defnedildi. Daha sonra oğlu Süleyman tarafından buraya bir türbe ile Sultan Selim Camisi ve külliye yaptırıldı.
Yavuz Sultan Selim’in 8 yıldan biraz fazla süren saltanatı dönemi, Osmanlı tarihi için bir dönüm noktası teşkil etti. Özellikle Doğu meselelerini ele alışı ve bunlara kesin çözüm bulma çabalarıyla dikkati çekti. Safevi tehdidini önlemesi ve onlara karşı ileride Osmanlı dini düşüncesinin sınırlarını tayin edecek ölçüde Sünni anlayışı öne çıkarması aynı zamanda siyasal ve sosyal hayatta da önemli bir dönüşümün habercisi oldu. Yavuz Sultan Selim’in İslam dünyası üzerinde bütünleştirici bir lider sıfatını haiz olması “hilafet tahtının sultanı” şeklinde anılmasına yol açtı. Resmi belgelerde ise Mekke ve Medine’nin koruyucusu anlamına gelen “Hadimü’l-Haremeyn” unvanıyla zikredildi.
“Mısır seferi, Osmanlı tarihi açısından dönüm noktası”
Yavuz Sultan Selim’in Suriye ve Mısır seferleri üzerine AA muhabirine açıklamalarda bulunan Fatih Sultan Mehmet Vakfı Üniversitesi (FSMVÜ) Rektör Yardımcısı ve Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fahameddin Başar, Yavuz Sultan Selim’in şehzadelik döneminden itibaren güneyde Memlukler’in, doğuda ise Safeviler’in Osmanlı Devleti için tehdit oluşturduğunu gördüğünü ve hükümdar olduğunda bütün dikkatini bu iki devlet üzerine çevirdiğini söyledi.
Memlukler’in Anadolu’ya kadar ulaşan yayılma politikası ve Dulkadiroğlulları ile Ramazanoğulları üzerindeki nüfuzunun Osmanlıları rahatsız ettiğini ifade eden Başar, “Sultan Selim, Şah İsmail’i mağlup etmesinin ardından Dulkadiroğlulları Beyliği’ne son vererek topraklarını ele geçirdi. Yavuz’un Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya hakim olmak için giriştiği faaliyetler, bölgede bazı önemli şehirleri elinde bulunduran Memluk Sultanı Kansu Gavri’yi tedirgin etti. Kansu Gavri’nin ittifak için Şah İsmail’le yakınlaşması üzerine Sultan Selim, Memluk tehdidini ortadan kaldırmak için harekete geçti.” diye konuştu.
Başar, Osmanlı Şehzadesi Kasım Çelebi’nin de Memlukler’in elinde olmasının Osmanlı’nın bekası için tehlike oluşturduğunu kaydetti.
Yavuz Sultan Selim’in iki aşamadan oluşan Mısır seferi ile Suriye ve Filistin topraklarının yanı sıra Hicaz ve Mısır’ın Osmanlı hakimiyetine girdiğini belirten Başar, şunları aktardı:
“Kazanılan Mercidabık ve Ridaniye zaferleriyle Memluk Devleti sona erdi ve Osmanlılar, Asya ve Avrupa’dan sonra Kuzey Afrika içlerine kadar ilerleme imkanı buldu. Kutsal topraklar Osmanlı hakimiyetine girerken Osmanlılar İslam dünyasının koruyucusu konumuna geldi. Bu sebeple Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi Osmanlı tarihi açısından dönüm noktasıdır. Artık Akdeniz’in hakimi Osmanlı’dır ve kadim Mısır toprakları ile Memlukler’e ait diğer bölgeler Osmanlı egemenliği altındadır. Seferin bir diğer önemi ise hilafetin Osmanlı’ya geçmiş olmasıdır. Sefer sonrası Mısır’daki nüfuzlu alimler, mimar, mühendis ve sanatkarlar ile kütüphanelerdeki kıymetleri eserler mukaddes eşya ile birlikte İstanbul’a gönderildi.”
Halife Mütevekkil’in İstanbul’da bulunduğu dönemde hilafeti Sultan Selim’e bıraktığını dile getiren Başar, hilafetin kaldırıldığı 1924’e kadar Osmanlılar’ın 400 yıl boyunca halifeliği ellerinde bulundurduğunu söyledi.
Mercidabık ve Ridaniye zaferlerinin ardından Osmanlıların Arap coğrafyası üzerinde asırlar sürecek hakimiyetinin başladığını belirten Başar, şöyle devam etti:
“Yavuz Sultan Selim, Mısır seferinden sonra İslam dünyasının tek lideri oldu. Akdeniz’deki üstünlük Türklerin eline geçti. Osmanlı bölgenin tek güçlü İslam devleti oldu. Sultan Selim’in bu seferleri ile dünya tarihinin de seyri değişti. Hindistan’a ulaşan Portekizlilerin İslam dünyası üzerindeki tehdidi önlendi. Osmanlılar, Mısır ve Kızıldeniz’in iki kıyısına da hakim olarak Hindistan ticaret yolunun önemli bir bölümünü ele geçirdiler. Mısır’ın vergi gelirleri de Osmanlı hazinesine akmaya başladı. Ayrıca Kıbrıs için her yıl Memluk Devleti’ne vergi ödeyen Venedikliler artık bu ödemeleri Osmanlılar’a yapmaya başladı. Yavuz Sultan Selim, 8 yıldan biraz fazla süren kısa hükümdarlığı süresince Suriye ve Mısır üzerine yaptığı seferlerle babası II. Bayezid’ten devraldığı Osmanlı topraklarını iki katından fazla büyüterek oğlu Sultan Süleyman’a büyük ve güçlü bir devlet bıraktı. Ben de bu vesileyle vefatının 500. yılında Osmanlılar’ın en büyük hükümdarlarından Yavuz Sultan Selim’i rahmetle anıyorum.”