Derin Tarih’ten Atatürk’ün yasakladığı kitap

Tarih
Derin Tarih Dergisi Mart sayısında Mustafa Kemal’in yurda girişini yasakladığı kitabı okuyucularına hediye ediyor. Son Halife Abdülmecid’le birlikte yurt dışına çıkan Manavoğlu Nevres Bey “Kemali...
EMOJİLE

Derin Tarih Dergisi Mart sayısında Mustafa Kemal’in yurda girişini yasakladığı kitabı okuyucularına hediye ediyor. Son Halife Abdülmecid’le birlikte yurt dışına çıkan Manavoğlu Nevres Bey “Kemalizmin İç Yüzü” adlı 95 yıl sonra ilk kez yayınlanan kitabında kuruluhş yılında Cumhuriyet’i bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Yurda girişi, Mustafa Kemal başkanlığındaki Bakanlar Kurulu’nun 22 Temmuz 1923 tarihli kararnamesiy­le yasaklanan o kitaptan çarpıcı bir bölüm:

“Vakıa, Kemalizm namında bir kanaat yok ve Kema­listler bir mahşer-i mahlu­kat (sürü-kalabalık) olmak­tan başka bir şey değildirler. Fakat biz, ruhi sahada Türkiye’de bir cereyan görmekteyiz ki, bugün için onun adı­nı Kemalizm koymaktan başka çare yoktur. Kemalizm demek, silahsız hal­kın üzerinde silah kuvvetiyle hüküm­ran olmak, fevka’l-kanun (kanunların üstünde) yaşamak, zahmetsiz ve seri bir surette zenginleşmek için her ve­sileden bilistifade buhranlar, dağdağa­lar tevlid etmek (çıkarmak) demektir.

Kemalizm, bir hastalıktır ki, Tür­kiye’nin sû-i teşekkül-i içtimaisi (sos­yal yapısının bozukluğu) yüzünden devr-i ahîr-i istibdadın (son istibdat döneminin) mirası olan kaht-ı rical (devlet adamı kıtlığı) karşısında devr-i Meşrutiyetin (Meşrutiyet devrinin) yetiştirdiği türedi kabadayıların, ha­miyet inhisarcılarının (tekelcilerinin) lâ-yu‘add sû-i misalleriyle (sayısız kötü örnekleriyle) sârî (bulaşıcı) bir surette hemen bütün memleketi kaplamıştır. Enver’i, Talat’ı, Ce­mal’i yetiştiren zihniyet ve emel ne ise, Mustafa Kemal’i meydana çıkaran gaye ve tarz-ı tefekkür de odur ve eğer memlekette bir in­kılab-ı mes‘ûd-i içtimai (mesut bir sosyal inkılap) yapılamazsa bunun tekerrür ve temâdî (tekrarlanacağına ve devam) edeceğine de şüphe yoktur.

***

Kemalist ve komünistlerin dost ve müttefik olduklarına dair çok şey işit­tik. Evet, filhakika ruhî manasıyla bu iki kuvvetin yan yana yürümesinden daha tabii bir hal olamaz.

Kemalizm bir zümre-i yârân (kafa­darlar grubunun) menfaatına bir ülke­yi haraç-güzâr etmek (haraca kesmek); Bolşevizm (ise), bir sınıf-ı mahsus (bel­li bir sınıf ) lehine bir milleti esir (et­mek) ve münkâd eylemektir (boyun eğdirmektir). Bolşevizm, “idol”lerini, kurşuna dizmekle; Kemalizm (ise), gayelerini idam sehpalarıyla kabul et­tirmek istiyor. Kemalizm; rüesâsının (önderlerinin) mâ-fevka’l-kanun (ya­saların üstünde) olduğunu; Bolşevizm (ise), zu‘amâsının (önde gelenlerinin) mâ-fevk(a’l-)beşer (insan üstü) bulun­duğunu kabul etmiştir. Bolşevizm’de vicdan, Kemalizm’de haya yoktur; iğfal (yanıltma-aldatma) ve mütema­diyen iğfal, her iki mesleğin en birin­ci silahıdır. Kemalizm en terhibkâr (korkutucu) bir konvansiyon (meclis) altına gizlenmiş desisekâr (hilekar) bir monarşi; Bolşevizm, en aman-sûz (acımasız) bir oligarşi içinden dişlerini gösteren ısırıcı bir emperyalizmdir.”

Ömer Hakan Özalp’in editörlüğünde hazırlanan kitabın önsözünde Manavoğlu Nevres Bey hakkında verilen bilgiler şöyle:

Manavoğlu Nevres Bey Kimdir?

150’liklerden bilinmesine rağmen 150’lik olmayan Manavoğlu Nevres Bey Bursalı Ahmed Fehmi Bey’in oğludur. 1904’te Mü­hendishane-i Berrî-i Hümayun’un istihkâm kısmından, 1907’de de Erkân-ı Harbiye Mektebi’nden mezun oldu. Hürriyetin ilan edildi­ği 1908 yılında İkinci Ordu’da (Edirne) Nazım Paşa’nın seçme kur­may heyeti içerisinde yer aldı ve bilahare Paşa’yla birlikte Bağdat’a gitti. Basra’da, Kuveyt Sultanlığının ilanıyla sonuçlanan başarısız bir çıkarma yaptı ve Havran harekâtında bulundu.

1912’de, İttihat ve Terakki komitesini araştırmak üzere kurulan bir araştırma komisyonunda görev aldı. Ve meşhur Edirne muha­sarasında, Şark tabyalarının yıkılmaz tahkimat planlarını yaptı. Bir ara Edirne gazetesinin başyazarlığında bulundu. Aynı yıl, İstanbul muhafızlık erkân-ı harbiye reisliğine (kurmay başkanlığına) getiril­diyse de, çok geçmeden tekrar alınarak muavin yapıldı.

1913’te, Mahmud Şevket Paşa suikastı üzerine, 600 kadar mu­halifle birlikte Sinop’a sürüldü. Çok geçmeden, birkaç arkadaşıyla buradan kaçarak Rusya’ya, oradan da Mısır’a geçti. 1913 yılının bir kısmını, hükümeti yıkmak için bir araya gelen Hürriyet ve İtilaf Fır­kası’ndan Sadık Bey’in başkanlığındaki bir grupla Atina’da geçirdi.

1914’te, siyasete karıştığı gerekçesiyle emekliye sevk edildi. Bila­hare, yaşamakta olduğu Mısır’da İngilizler tarafından tutuklanarak Malta adasına sürüldü. Dört yıl kadar burada kaldı.

1918’de İstanbul’a döndü ve ayağının tozuyla, Aralık ayında, Tevfik Paşa kabinesine karşı gerçekleştirilen, ancak başarılı olama­yan bir cunta hareketi içerisinde, 1919 Ocak’ı başlarında da Askerî Nigehban Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer aldı.

1919 yılını memleketi Bursa’da geçirdi ve burada Bursa Redd-i İlhak Cemiyeti’nin kuruculuğunu yaptı. Ve kendi sermaye ve gay­retiyle Kuvâ-yı Milliye yanlısı Gündüz ve mizah eki Kunduz’u çı­kardı. Bir ara Bursa Sanayi Mektebi (Sanat Okulu) müdürlüğünde bulundu. 1920 Ocak’ında Bursa’da büyük bir miting düzenleyerek bir konuşma yaptı.

Bir süre sonra İstanbul’a gitti ve 1920 Mart’ı sonlarında Cela­leddin Arif, İsmail Fazıl Paşa, Halide Edip Hanım, Saffet (Arıkan)Bey, Özbekler tekkesi şeyhi Ata Efendi ve İsmet Bey (İnönü) gibi kişilerle birlikte Anadolu’ya geçti.

Kurtuluş Savaşı yıllarını İstanbul, Bursa, Eskişehir ve Konya’da geçirdi ve bir ara Konya’da Öğüd gazetesinin başyazarlığını yaptı.

Ancak, daha sonra, Anadolu harekâtının gidişatını beğenmemiş olacak ki, 1924 yılında –halife Abdülmecid Efendi’yle birlikte– yurt dışına çıktı. Mısır, Şam, Halep ve Beyrut’ta bulundu. Daha sonra Hicaz’a geçerek, Emir Ali’nin müşavirliğinde ve harbiye reisliğinde bulunarak Cidde savunmasında büyük rol oynadı. Ve ardından Ür­dün’de paşa unvanı alarak Şerif Abdullah’ın harbiye nazırlığını yaptı.

18 Temmuz 1928’de, tebdil-i hava için gittiği Lazkiye’de vefat etti.

Siyaset dehlizlerinde koşuşturarak, dehâ derecesindeki askerlik becerisini gereğince ortaya koyma fırsatı bulamayan ve kabına sığama­yan Nevres Bey, yurtiçi ve yurtdışında bazı eserler de yayımlamıştır:

1. Harb ve Darb, Edirne, 1325, 62 s. Üç bölümden meydana ge­len eserde harbin ne olduğu, nasıl kazanılacağı, savaşta kumandanın nasıl davranması gerektiği; harpte kumandanlık makamının yeri ve önemi; harbin manevî ciheti anlatılmaktadır.

2. İçtimaiyat Huzurunda Fırkalarımız, İstanbul 1335, 32 s. Altı bölümlük bu risale, Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın eleştirisine tahsis edilmiştir.

3. İmlaya Gelelim, 20 Mart-24 Nisan 1335 tarihleri arasında Müşâhede mecmuasında tefrika edilen eser, adından da anlaşılacağı üzere imla meselesiyle ilgilidir.

4. Merkad-i Osman’da Yunan Süngüsü, Konya, 1920, 116+2 s.

Bursa’nın Yunanlılarca işgali, Yunan zulmü; halkın, Kuvâ-yı Milliye ve Ankara’nın işgal karşısındaki tutumlarıyla il­gili gözlem ve hatıralarından yola çıkarak kaleme aldığı bir romandır.

5. el-Leyletü Hublâ, Şam, 1925, 15 s. Osmanlı haneda­nının ve halife Abdülmecid Efendi’nin yurtdışına çıkarıl­masının anlatıldığı bir kitap­çıktır. (Derin Tarih dergisi tarafından 16. sayısına ilave olarak verilmiştir.)

6. Kamçı, Beyrut, (1925), 15 s. Mustafa Kemal Paşa, Bü­yük Millet Meclisi ve Mustafa Kemal Paşa’nın yanında ve çevresinde yer almakta olan bazı şahısların eleştirildiği manzum bir risaledir. Tarafımızdan hazırlanan eser Derin Tarih ek kitapları ara­sından neşredilecektir.

Nevres Bey’in yurtdışında yayımladığı eserlerden bir tanesi de elinizde tuttuğunuz ve aslında, yazım aşamasında bulunan biyog­rafisinde yayımlamak üzere hazırladığımız Anadolu isimli eseridir. Nevres Bey, bu eserini “M. E(lif) N. Fehmi” [Manav-oğlu Nevres (bin Ahmed) Fehmi] adıyla 1923 yılında, Mısru’l-Kahire’de, Mat­baatu’l-Mektebetü’t-Ticâriye’de bastırmıştır.

Nevres Bey’in 1924’te halife Abdülmecid Efendi’yle birlikte yurtdışına çıkmasından ve ismini gizlemesinden hareketle, eseri, –eğer baskı tarihi bir yıl eski gösterilmemişse– henüz burada bu­lunduğu bir sırada, yurtdışına göndererek bastırmış olduğunu söy­lemek mümkündür.

Kamçı adındaki risalesinin son kapağında eserleri arasında sa­yılmasından [müellifin âsâr-ı sâiresi: Anadolu-Siyasi ve içtimai mecmua; el-Leyletü Hublâ-Hânedân-ı Osman’ın teb‘îdi (sürülme­si) fâciası; Mısır Koçanı-(hicivler) der-dest-i neşr] ve –yayımladı­ğımızda görüleceği üzere– aynı risaledeki konu, isim ve bilgilerle örtüşmesinden kendisine aidiyeti kesin bir şekilde anlaşılmaktadır. Bazı özel bilgilerin el-Leyletü Hublâ’da geçmesi de bunun bir diğer göstergesidir.

Yenişafak’ın haberine göre baskısının üzerinden fazla bir zaman geçmeden risale, Türkiye Büyük Millet Meclisi reisi Mustafa Kemal ve İcra Vekilleri Heyeti reisi Hüseyin Rauf imzalarını da taşıyan 22 Temmuz 1923 tarihli İcra Vekilleri Heyeti’nin (Bakanlar Kurulu’nun) şu kararnamesiyle yurda girişi yasaklanmıştır:

Kararname

Mündericât-ı muzırrasına mebni (zararlı içeriğinden dolayı), Mısır’da münteşir (yayımlanmış olan) Türkçe Anadolu risalesinin Türkiya’ya men‘-i duhulü (girişinin yasaklanması) Dahiliye Vekale­ti’nin (İçişleri Bakanlığı’nın) 9 Temmuz sene (1)339 (1923) tarih ve İdare-i Umumiye Müdüriyet-i Umumiyesi’(nin) 2532/32688 numaralı tezkiresi üzerine İcra Vekilleri Heyeti’nin 22.7.(13)39 (1923) tarihli içtimaında takarrür etmiştir (toplantısında kararlaş­tırılmıştır).

22.7.(13)39

İç kapakta yazılı olup bilahare silindiği anlaşılan ve “birinci sene…” gibi okunabilen ibareden ve Kamçı adındaki risalesinde ge­çen “Anadolu-Siyasi ve içtimai mecmua” bilgisinden, dergi olarak çıkmaya başladığını düşündüren ve bugüne kadar gözlerden kaçmış olan, Arap harfli 48 sayfalık bu eser, şu bölümlerden oluşmaktadır:

İlk ve son söz (s. 2-3): Eserin yazılış gayesi ve izlenen yöntemle ilgili bir giriştir. İçtimaiyat – Halk hükümeti (s. 3-18): Türk yönetim geleneği, Osmanlı’nın son dönemdeki hürriyet anlayışı ve Lütfi Fikri Bey olayından hareketle Anadolu’daki hükümet şekli irdelenmekte ve burada, halk hükümeti olmayıp “harp, ihtilal ve diktatör hükümeti” bulunduğu savunulmaktadır.

Tahlil-i tarihî – Bir nutuk münasebetiyle (s. 18-24): Osmanlı padişahlarından yapılan alıntılardan yola çıkılarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yapısı ele alınmaktadır.

Ruhiyat – Kemalizm-Komünizm (s. 24-31): Bu bölüm, Kema­lizm’le komünizmin ilişki ve benzerliklerine ayırılmıştır.

Fikirler cevaplar – Hürriyet Latife Hanım değildir (s. 31-32): O dönemdeki Abdullah Cevdet Bey hadisesi bağlamında, Anadolu’da söz ve fikir hürriyeti bulunmadığı konusu işlenmiştir.

Günün hadiseleri – Fesh mi, infisah mı, tefessüh mü? (s. 33-40): Ali Şükrü Bey’in Topal Osman tarafından katledilmesi ve bu baha­neyle Meclis’in dağıtılması olayına yer verilmektedir. Örnekler – Halide Edib (s. 40-43): Halide Edip Adıvar’ın ruh dünyasıyla Mustafa Kemal Paşa’ya bakışı konu edinilmiştir.

Mâ-vak‘lar (İki levha-i sefalet; Hükümdarlığa doğru mu?; Ada­letin telakkisi; Para ver, can ver!; Mecburi izdivaç; Eyne’s-serâ ve’s-sü­reyyâ) (s. 44-48): Gazetelere yansıyan “açlıktan iki kişinin intiharı; Mustafa Kemal Paşa’nın kayd-ı hayat şartıyla reisliğe mi gittiği; Sü­leyman Nazif ve Cenab Şahabettin’in vatana ihanetle yargılanmala­rı; halka yüklenen vergi yükü; Yeşilzade Mehmed Salih Efendi’nin meşhur zorunlu evlilik ve taaddüd-i zevcat kanun teklifi” konuları­nın tahlil edildiği bu kısım, Türkiye’den kovulan-kaçan ve Hicaz’a giden siyasi mağdurların durumlarıyla son bulmaktadır.