Rivayete göre, Atatürk ölmeden bir ay önce, Eylül 1938’de, vasiyetini hazırlar ve noteregönderir. Atatürk’ün ölümünden hemen sonra açılan vasiyetin içinden ise iki ayrı zarf çıkar: Biri, mal varlığı ile ilgili bir vasiyettir. Diğeri de Atatürk’ün 50 yıl boyunca gizli kalmasını istediği büyük bir sırdır. Atatürk, zamanı geldiğinde bu sırrın halka açıklanmasını ister. 50 yıl sonra, o tarih gelip çatar, ancak sır perdesi aralanmaz. Zira 1988 yılında, dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren, zarfı açıp okuyunca, açıklanması için gerekli zeminin oluşmadığına karar vermiştir ve bu sırrı 25 yıl daha gömme kararı alır. İşte bu rivayete inananlar için 10 Kasım’da, Evren’in koyduğu yasak süresi doluyor. Dolayısıyla vasiyet o tarihte açıklanacak, yer yerinden oynayacak.
Peki, ama vasiyetin içinde bu kadar önemli ne olabilir? Kulaktan kulağa dolaşan söylenti, Atatürk’ün gizli vasiyetinin, 1924 yılında kaldırılan “halifelik” kurumunun tekrar tesis edilmesini istediği ve bunun için talimat verdiği yönünde. Buna inananlar, bu tezlerini güçlendirmek için, Atatürk’ün zaten Nutuk’ta da halifeliği desteklediği yönünde ifadelerin olduğunu söylüyorlar. Ancak bir de madalyonun diğer yüzü var. Bu görüşe şiddetle karşı çıkanlara göre, ki onların sayısı azımsanmayacak kadar fazla, ortada bir gizli vasiyet yok! Onlar da Atatürk’ün Nutuk’ta hilafeti övdüğünün doğru olmadığını söylüyorlar, gizli vasiyetin uydurmacadan başka bir şey olmadığını belirtiyorlar. Ama ortada yıllardır dolaşan bir polemik, TBMM’de zaman zaman verilen soru önergeleri ile sonuç alınamayan bir durum var. 10 Kasım’da gerçekten de sır perdesi aralanacak ve yer yerinden oynayacak mı? Vasiyet muammasını araştırdık, uzmanlara sorduk.
AYTUNÇ ALTINDAL (ARAŞTIRMACI)
“İNGİLİZ İSTİHBARATÇILARI BİLİYORDU”
10 Kasım’da gizli vasiyetin açıklanacağına inanan Altındal, bir süre önce A Haber’de şu şekilde konuşmuştu: “Bunu ben keşfetmedim. Vahiy yoluyla gelmedi bana. 1960’larda bu çok konuşulan bir konuydu. Kemal Paşa’nın böyle, yeniden bir hilafet kurulabilir yönünde tasavvuru olduğu yönünde konuşmalar oluyordu. 1924’te Türkiye’de hem Cumhuriyet hem hilafet var. Atatürk’ün konuşmada ‘Saltanata hayır, ancak hilafeti korumalıyız’ diyor. Hilafeti öven yazısı var.”
“Nutuk’ta da var”
“Ben bu yazıyı çevirterek 1980’de yayınladım ve dedim ki Kemal Paşa’nın Nutuk’ta da belirtilen hilafet yönünde bir projesi var. Bu proje; ‘babadan oğla intikal eden bir hilafet olamaz. Bugün dünyada üç Müslüman ülke var, Afganistan, Türkiye, İran. İleride bunların sayısı artarsa kendi aralarında şura oluştururlar ve beş ülkeyi daimi yönetici olarak seçer ve bunların meclisleri rotasyon usulüyle hilafet makamını temsil eder’ diyor. Bunlar Nutuk’ta var. Şahsa yönelik değil. 2009 ve 2006’da 10 Kasım’dan önce Türkiye’ye gelen İngiliz istihbaratçılar bu yönde açıklamalar yapınca ben de dile getirdim. Bu yıl gizlilik kalkıyor. Atatürk’ün ölümünün 50’nci yılında 25 yıl daha gizlilik kararı alınmış ve bu yıl kaldırılıyor. Kenan Evren emriyle 1988’de 25 yıl daha yasaklanması kararı çıktı. 10 Kasım’dan sonra bu mühür açılacak. O zaman da yer yerinden oynar.”
MUSTAFA ARMAĞAN (TARİHÇİ)
“NUTUKTA BÖYLE BİR PROJE YOK”
“Atatürk’ün bildiklerimiz ve vaktiyle açıklananlar dışında herhangi bir vasiyetini bilmiyoruz. Buna dair somut bir kanıt da göstermiyorlar üstelik. Güya önümüzdeki Kasım ayında açıklanacak olan bu gizli vasiyetinde Atatürk hilafetin geri getirilmesini istiyormuş! Hatta Nutuk’ta buna dair bir bölüm de varmış! Kimse hafızamızla alay etmeye kalkmasın lütfen. Nutuk’taki o kısım tamamen İslam aleminde hilafetin kaldırılmasından (1924) sonra ortaya atılan yeni hilafet önerilerinin bir özetidir ve bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından hayal diyerek küçümsenir. Yani bu ifadeler ‘alıntı’dır ve kendi fikirleri değildir, sadece örnek olarak verilmiştir ve eleştirilmekte, hatta alay edilmektedir.
Kaldı ki, Nutuk’ta ve var olduğu iddia olunan ‘vasiyetname’de hilafetin geri getirilmesi ’emrini’ bulduk diyelim. Peki Atatürk bu görevi kime vermiş olacaktır? Kemalistlere mi? İslamcılara mı? Kemalistlere vermişse hilafet aleyhine 90 yıldır ‘ihanet’ dahil bunca bühtanda bulunan Kemalistlerimiz Hilafeti ‘Ulu Önder istiyor’ diye kuzu kuzu geri mi getirmeye mi soyunacaklardır? Asla! Peki yine varsayalım ki, vasiyetname açıldı ve görüldü ki, Atatürk ‘hilafeti geri getirin’ buyuruyor, bu ’emri’ Başbakan Erdoğan ciddiye alırsa, yeni Gezi eylemlerine koyulacakların başında yine Kemalistler gelmez mi? Kimi kandırıyoruz?”
AK PARTİ İSTANBUL MİLLETVEKİLİ EROL KAYA
“CHP’NİN GRUP TUTANAKLARI DA KAYIP”
Siz Meclis’e bizzat gizli vasiyetin var olup olmadığına dair bir soru önergesi verdiniz. Böyle bir vasiyetin varlığına inanıyor musunuz?
Benden önce 2005 yılında da Emin Şirin vermişti. Ben 17 Aralık 2012 tarihinde önergeyi verdim. Meclis, kendi arşivinde böyle bir vasiyetin bulunmadığı cevabını verdi. Bu cevapla net bir şekilde Meclis’te böyle bir belgenin olmadığını biliyoruz artık. Devlet kurumlarında ise şu ana kadar böyle bir belgenin varlığına dair bir iz bulunamadı. Beni asıl böyle bir araştırma yapmaya iten etken Atatürk’ün vasiyetini okumuş olmamdır. Zira vasiyetinde sadece mal varlığına ilişkin talimatlar var. Ancak bir devlet insanının geleceğe dönük vasiyetine ilişkin hiçbir şey yok. Gizli vasiyet meselesi 80’li yıllardan beri konuşulur. Araştırmacı Aytunç Altındal, hatta gelecek yıl bu konuda bir konferans düzenleyecek. Meclis arşivlerinde böyle bir belgeye rastlayamadık ama bu iddiaların artık son bulması lazım. Mustafa Kemal Atatürk’ün millete, devlete dönük bir vasiyeti varsa, artık bunun bilinmesinin vakti geldi.
Siz de bu vasiyetin 10 Kasım’da açıklanacağını düşünenlerden misiniz?
Ben izine rastlayamadım ama madem 75 yıl beklendi. 75 gün daha bekleriz ve görürüz.
Bu vasiyette Atatürk’ün halifeliğin tekrar tesis edilmesini istediği söylenir. Buna inanıyor musunuz?
Önce gizli vasiyetin gerçekten var olup olmadığını öğrenmemiz gerekiyor. Bu sorunun cevabını bulamadan geri kalanı spekülasyon. Ancak bence vasiyetten çok daha önemli bir başka konu var. Meclis’te 1960 yılına kadar bütün siyasi grupların konuşmaları kayıt altına alınıyordu. 1980’li yıllarda CHP’nin grup tutanakları kayboldu. Bunun önemi şurada: Bu tutanaklarda Türkiye’nin yakın siyasi tarihine ilişkin alınan kararlara yönelik konuşmalar vardı. Bence bu tutanaklar vasiyetten daha önemli. Böylece Dersim, Takrir-i Sükun, Demokrat Parti’nin icraatına karşı tavırlar, ithamlar gibi ülkenin tarihine damgasını vurmuş bir çok siyasi olay aydınlanabilir.
FATİH TEZCAN (Araştırmacı-gazeteci)
Siz bu polemiğin neresinde yer alıyorsunuz?
Bu rivayet yıllardır çeşitli mecralarda dillendirilir ama vasiyetin varlığına dair bir delil de duymadım.
Asıl kilit konu Atatürk’ün “halifelik” konusu ile ilgili görüşleri… Kaldırılmasını istiyor muydu? Yoksa halifelik kurumunu destekliyor muydu?
Atatürk henüz Mustafa Kemal isimli bir Osmanlı subayı iken, halifelik ve padişahlık dâhil birçok Osmanlı devlet uygulamasını, içinde teolojik unsurlar barındırdığı düşüncesi -veya vehmiyle- eleştiriyor ve karşı çıkıyordu. Müslümanların içinde bulunduğu duruma yapıcı olmaktan ziyade dışlayıcı eleştiriler getiren Mustafa Kemal, halifelik kurumunun da “gereksiz risk taşıyan teolojik bir paratoner” olduğunu düşünüyordu. Mustafa Kemal’in dinsel bir aidiyeti yoktu. Ancak zaten hilafetin de İslami bir emir olmadığını biliyordu. Kuran’da hilafet ile ilgili bir ayet yoktu ve hilafet, dinsellik süsü verilmiş geleneksel ve siyasi bir yönetim aracından ibaretti. Ne ki, Mustafa Kemal tam anlamıyla bir pragmatistti ve eğer hilafet, Türkiye’ye fayda sağlayabilecek bir sosyo-psikolojik ve askeri potansiyel taşısaydı, kim bilir belki de İngiltere’yle oturduğu anlaşma masasında ayaklarını daha fazla sürümesine neden olabilirdi.
Ne ilginçtir ki Mustafa Kemal Halife Abdülmecid Efendi’nin selamlığını bahane ederek halifeliği kaldırmadan önce, İngiltere ve batılılar, Lozan’da kendi elleriyle attıkları imzalara bile yabancı kalmışlar, yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tanıdıklarını açıklamamışlardı. Emperyalizm’in Türkiye Devleti’ni tanıması, Halifeliğin kaldırılışından sonradır. Bu işin bir boyutudur.
Diğer boyutu nedir?
Diğer boyutu çok daha zorlayıcı ve kurgusaldır. Zira Türkiye’de “hain-kahraman” parametreleri üzerinden tarih okuması yapmak çok modadır ve fakat bu sığ zeminin önümüzü kapatan kısırlaştırıcı efekti, göz ardıdır. Atatürk, Suriye-Filistin Milli Türk Teşkilatı ve Harekât Kumandanı Özdemir Bey’e gönderdiği yönergede, Anadolu, Irak ve Suriye’nin birleşmesini istemişti. Dışişleri Bakanımız Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu bir konuşmasında, Atatürk’ün Afganistan’a gönderdiği Türk askerlerinden bahisle, Türkiye’nin tavrının farklı algılanmaması gereğine dikkat çekmiştir. Bunlara ve Sadabad Paktı gibi girişimlerine bakarsak, 1924’te Batı’nın henüz askerlerini çektiği ama gözlerini çekmediği bir zaman diliminde hilafeti kaldıran Mustafa Kemal’in, Müslümanların tam olarak kendilerine geldikleri, kuvvetlerini birleştirdikleri bir iklimde, Emperyalizm’e karşı siyasi ve askeri bir otorite olarak hilafet kurumunu ayağa kaldırmalarını desteklemeyeceğini iddia etmek için, tarihsel okumalarımıza ve stratejik analizlerimize ön yargılarımızı ve duygusallıklarımızı karıştırmak zorunda kalırız. Atatürk’ün tam da bu konuda sarf ettiği sözler, tahlilimizi doğrulamaktadır.
53 YILDIR VASİYETİN PEŞİNDEKİ AİLE
Tumluer ailesi, 1963 yılından bu yana, yani tam 53 yıldır Atatürk’ün gizlendiği iddia edilen mirasının açıklanması, o mührün açıklanması için uğraşıyor. Alaaddin Tumluer 50 yılını, oğlu Meriç Tumluer ise 25 yılını bu konuya harcamış. Son çare olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) bile başvurmuşlar. Meriç Tumluer, gizli vasiyetin bir nüshasının kendisinde olduğunu da iddia ediyor:
Nasıl oluyor da Atatürk’ün vasiyetinin bir nüshası sizde var?
Büyük dedemiz Mehmet Rıfat Efendi, Atatürk’ün yanında çalışan bir eski jandarma istihbarat subayıydı. Atatürk, ileride suistimale uğramaması için çevresindekilere vermiş.
Ne var bu vasiyetin içinde?
Atatürk’ün tüm vasiyeti, 5 Eylül 1938 tarihinde notere verildikten sonra vasiyetin içinden iki tane de zarf çıkar. Bu zarfın biri, CHP ile ilgisi olan, verasete giren mal varlığı ile ilgili, diğeri ise ölümünden 50 yıl sonra açıklanmasını istediği vasiyetidir. Ancak verasete ilişkin bölümleri de CHP’nin işine gelmediği için eksik açıklandı. 50 yıllık gizli kalan vasiyetinin ise en önemli bölümü halifelik ile ilgili olan bölümüdür. Bu bölümde, gelecekte Türkiye’nin liderliğinde bir Türk-İslam Birliği’nin kurulacağını, başına da Hz. Peygamber’in soyundan birinin geçeceği söyleniyor.
Bu vasiyeti Kenan Evren niye açıklamamıştı?
Bu konunun üzerinde 50 boyunca çalışan babam Alaaddin Tumluer bu konuyu 1992 yılında Evren’e sormuş. Evren de o dönemde, koşulların oluşmaması nedeniyle açıklanmadığını kendisine belirtmiş.
Aktüel Dergisi