“Siyasi olan insani olamaz”

Kitap
Zuhal Erkek’in röportajı Son zamanların en çok tartışılan konularıdan biri haline geldi Kürt sorunu. Bu sorun üzerine birçok şey tartışıldı, söylendi ve yazıldı. Kimileri Kürt sorununun dış kayn...
EMOJİLE

Zuhal Erkek’in röportajı

Son zamanların en çok tartışılan konularıdan biri haline geldi Kürt sorunu. Bu sorun üzerine birçok şey tartışıldı, söylendi ve yazıldı. Kimileri Kürt sorununun dış kaynaklı olduğunu savunurken kimileri siyasi anlaşmazlık olduğunu iddia etti. Ama bu sorunun en önemli sebeplerini oluşturan insani boyutunu ele alan pek kimse çıkmadı. ‘Şu Yılgın Kürtler’ kitabının yazarı Mirkan Baran’ın da dediği gibi Kürt sorunu aslında yoksulluk, işsizlik, sefalet, sürgün, koruculuk, örgüt baskısı, devlet baskısı sonucu yaşanan dramlardan oluştuğunu  ve yaşanan bu dramların Kürt sorununun büyümesine sebebiyet verdiğini savunuyor. 

Yazar Mirkan Baran ile son çıkan kitabı Şu Yılgın Kürtler’i, Kürt sorunu ile ilgili atılması gereken adımları, siyasilerin tutumunu ve bu soruna nasıl bir insani bakış açısıyla değerlendirilmesi gerektiğini konuştuk. 

Kürt sorunu çözüm sürecine girdi.  Kitabınızda Kürt sorununu nasıl ele alıyorsunuz? 

-Kürt sorunu çok daha öncelerde de çözüm sürecine girmişti, fakat “oy kaygısı nedeniyle” atılan adımlar nedeniyle samimiyet testini geçememişti… Kürt sorunun çözümü “bir samimiyet testidir”. Son girilen süreçte, mevcut iktidarın başa geldiği günden bu yana çözüm yolunda bir takım adımların atıldığı şüphesiz bir gerçek, ve bu adımlar şimdiye kadar cumhuriyet döneminde hiçbir hükümetin atamadığı cesur adımlar! Bu nedenle, “şahıslar ya da hükümetler”in bu sorunun çözümünde o kadar önemli değil, mühim olan “samimi, tutarlı ve cesur adımların” atılabilmesidir! Bundan kastım nedir, tek bir örnekle özetlemek gerekirse, İngiltere eski başbakanı Tony Blair’in bir sözünü hatırlatmak istiyorum; “tek bir askerimin ölmemesi için gerekirse şeytanla bile pazarlığa otururum”… 

ASİMİLASYON SONUCU; NE KÜRTLER TÜRK OLMUŞTUR, NE DE TÜRKLER MUTLU!

Kürt isyanlarını kitabınızda sadece Cumhuriyet dönemindeki sorunlar ile sınırlandırmıyorsunuz. Sizce Kürt sorunu ne zaman başladı?

-Kastettiğiniz anlamda, yani siyasi olarak, Kürt sorunun ne zaman başladığına dair net bir tarih vermek zor. Cumhuriyet tarihi için düşünürsek Kurtuluş Savaşının sona ermesinin hemen akabinde başladığını söyleyebiliriz. Çünkü beraber kazanılan Kurtuluş Savaşının ardından, sadece Türk Ulusu temeline dayanan yeni bir devlet inşa edilmeye çalışılmıştır. Bu da beraberinde günümüze kadar süregelen bu soruna zemin hazırlamıştır. Anadolu toprakları üzerinde, Türkler Orta Asya’dan 1071’de gelmeden çok önce yaşayan Kürtleri, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra, Türkleştirme politikası, asimile politikası tutmamış, netice olarak ne Kürtler Türk olmuştur, ne de Türkler mutlu…

YERYÜZÜNDEKİ ÇOĞU SORUNUN MÜSEBBİBİ SİYASİLER

Kitabınız başında  Seneca’nın “Siyasileri öldürün, halklar zaten anlaşır” cümlesi dikkat çekiyor. Bu cümlenizi biraz açabilir misiniz? Sizce Kürt sorununun bu noktaya gelmesinin nedeni siyasetçilerin tavrı mı?

-Yurtdışında çeşitli ülkelerde defalarca bulunmuş biri olarak gönül rahatlığıyla  “Elbette ki sadece Kürt sorununun değil, yeryüzünde mevcut çoğu sorunun müsebbibi siyasilerdir” diyebilirim… “Siyasileri öldürün, halklar zaten anlaşır” sözü ünlü düşünür Seneca’ya aittir. Ermeni’sinden, Amerikalısına, İranlısına kadar benim henüz fikirler nedeniyle “düşman kesildiğim, ölmesini istediğim” biri olmadı… Bu tür konuları konuları konuştuğunuzda genel olarak verdikleri cevap “it’s all about politics” yani “tüm mesele siyaset”… Çoğu siyasetçi için aslolan “hortumun ucunu tutmaktır, su nasıl nereye akar pek takmazlar”. Var olmak için, diğerini ötekileştirmeleri gerekir. Çoğu siyasetçiyi “şiddet, kan ve ölümler” var eder. Ülkemizde de durum farksız. On yıllardır “kandan beslenen” siyasi kişi, kurum ve kuruluşların sayısı hiç de az değildir… Malumun ilanına gerek görmüyorum.

DİKKAT BU KİTAP İNSANLAR İÇİNDİR

Kürt sorununu, Kürt halkının travmalarını, evlerini boşaltıldıktan sonra göçün vermiş olduğu zorluklar; Jitem’e katılan, köy yakan askerlerin hissettikleri ve anlattıkları üzerinden ele alıyorsunuz.  Bu sorunu siyasi boyutundan ziyade duygusal yönüyle ele almanızın nedeni nedir? 

-Çalışmanın ilk sayfasında “Dikkat bu kitap insanlar içindir” diye çok kısa bir uyarı cümlesi var… Evet, bu kitap insanlar içindir… İnsan denilen varlık “duygularıyla” anlamlı olur… İnsan sadece et ve kemiğin birleşiminden oluşan, yani “bedensel” bir varlık değildir, onun bir de “erdemli bir varlık” olmasını sağlayan bir “ruhsal” yani vardır… İnsani duygularından arınmış bir canlıyı insan olarak nitelendirme taraftarı değilim…Ne demek istediğim çalışmanın içinde yer alan “Kürt Sorunu Nedir” adlı bölümü okunduktan sonra eminim ki daha iyi anlaşılacaktır… Okuduktan sonra çalışmayı neden “insani” boyutuyla ele aldığımın haklılığı ya da haksızlığı vicdan sahiplerinin takdirine kalacaktır… Ve bir başka boyutuyla bakmak gerekirse, çalışmaya başladığım ilk andan itibaren bu çalışmanın “insani” bir çalışma olduğunu belirttim; çünkü “siyasi olan” asla “insani” olamaz… 

Kitapta bir cümle oldukça dikkatimi çekti. “Peki, Kürtler ABD’nin oyununa geliyor diyorsunuz! ABD’nin amacının “Kürtler ile Türkleri birbirine düşürmek.”  olduğunu iddia ediyorsunuz. Şimdi bir grupta bir Kürt milletine hakaret eden kişiler de sizde ABD’nin bu amacına nasıl hizmet ettiğinizin farkında mısınız” diyerek olayı tam tersi bir bakış açısıyla soruyorsunuz. Bu cümlenizi biraz açabilir misiniz?

-Etnik kökeni ve düşünsel temelleri Avrupa’ya dayanan ABD’nin, Ortadoğu’da fazlasıyla “Kardeş kanına, iç savaşlara, iç karışıklıklara” yol açtığı ve bundan on yıllardır beslendiği hepimizin malumu… Şimdi bir zamanlar “müttefiki ve dostu olduğu” ülkelerin “hazin sonlarını” görünce, Türkiye’nin aynı sona maruz kalmasından korkuyorum… Türkiye’de böyle bir kaos ortamı oluşturulmak istenirse, öncelikle Kürt-Türk çatışması çıkartılması yoluna gidilecektir. Yazılı ya da görsel medyada, veyahut sanal ortamda sosyal ağlarda “Anadolu halkı” farkında olarak yada olmayarak “olası bir Türk-Kürt çatışmasına, ötekileştirmeye” yol açarak sizce de bu sayede Amerika’nın belki de yakın bir zamanda uygulamaya koyacağı bir planın rahatlıkla ve ivedilikle uygulanmasına zemin hazırlamıyorlar mı?  

BU KİTAPTA GERÇEĞİN NE KADARINA DAYANABİLECEKLERİNİ MERAK ETTİM

Kitabınız daha çok arşiv niteliğinde, köşe yazısı, söyleşilerden oluşuyor. Neden böyle bir anlatım seçtiniz?

-Çok olmasa da ağırlık olarak arşiv niteliğinde diyebiliriz. Siz de takdir edersiniz ki Cumhuriyet’in ilanından beri bu ülkede yaklaşık bir asırdır aynı konular konuşulmakta ve tartışılmakta; “Laiklik ve Kürt sorunu”… Şimdi, üzerinde bunca yıl konuşulmuş, tartışılmış, araştırmalar haberler yapılmış, kitaplar, makaleler yazılmış bir sorun(!) üzerine kapsamlı bir “araştırma” yapmayı uygun gördüm. Okuma ve araştırma alanında dünyada amatör ligde top koşturan insanımız, Kürt sorunun dünü, bugünü ve yarını hakkında “her şeyi bilsin” istedim… Tüm kaynak taramalarımın sadece “özünü” işlemeye çalıştım bu kitapta… Sağcı olsun solcu olsun, Kürtçü olsun Türkçü olsun, çeşitli kaynaklardan onlarca kitap, makale okuyacağınıza, “üşenmeyin” ve sadece bu kitabı okuyun yeter derim… İşte kitap bu amaçla yazıldı… İşin açıkçası, gerçeğin ne kadarına dayanabileceğimi merak ettim, ne kadarını yazabileceğimi de…

KÜRT MİLLETİ TARİHİ BOYUNCA NANKÖR OLMAMIŞTIR

Kitabınızda da zaman zaman çözüme değiniyorsunuz.  Devam eden çözüm sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Hükümetin atması gereken somut adımlar neler? Hükümetin yanı sıra Kürt halkının BDP ve PKK’den beklentileri neler?

-Bu sorunun çözümünde hangi kurum, kuruluş, kişi ya da kişiler rol alacaksa, tek beklenti “samimiyet”tir… Korkak politikalar, seçim yatırımları dışında atılacak her samimi adım Kürtler tarafından takdirle karşılanacaktır… Bundan kimsenin şüphesi olmasın… Kürt milleti tarihi boyunca hiçbir zaman “nankör” olmamıştır! Kendisine dost elini uzatana, kucağını açacaktır… Yaşatılan bu kadar zulüm, ölümden sonra, gönlü alınmalıdır. Batıda insanların okumaya cesaret edemediklerini, Kürtler Doğu’da bir asra yakın yaşamışlardır… Cumhuriyetin kuruluşundan 2000’li yıllara kadar Kürtlerin varlığı, dili, kültürü inkâr edilmiştir. Burada Kürt Sorununun neden bu hale geldiğine uzun uzadıya değinmek istemiyorum. İlgilenenler, bilhassa Türk kardeşlerimiz, “üşenmeyip” çalışmaya göz atarlarsa, sanırım “Kürtleri anlamak ve empati kurabilmek” daha da kolaylaşacaktır… Ve “birbirlerini anlamaya başlayan iki halk” tarih boyunca süregelen ve dillerde deyim haline gelmiş “bin yıllık kardeşliği” koruyabileceklerdir… Ama önce “gerçeklerle” yüzleşmek gerekiyor sanırım. Şimdi ben “insani” duygular taşıyabilen tüm okurlara soruyorum, gerçeğin ne kadarına dayanabilirsiniz? Hiç merak ettiniz mi? Cevabınız evetse, sizleri  bir an önce bu dev arşivi Şu Yılgın Kürtler’i (Kürtlerin “Makûs Talihinin Tarihi’ni) okumaya davet ediyorum… Lakin Dikkat! Siyasi değil “insani” bir çalışmadır; barışın kitabıdır ve “insanlar” içindir… 

On5yirmi5