Tuba Olğaç’ın haberi…
Nisan ayında pek çok eserin tekrar baskısı yapıldı. Yeni kitaplardan bazıları raflardaki yerini alırken, bazıları da okuyucusuyla buluşmak için gün sayıyor.
İşte yayınevlerinin bu ay yeni çıkardıkları kitaplar…
EKİN YAYINLARI
Ahlak bilinci İhlas ve ihsan, Mustafa Siel, 216 Sayfa, 14 TL
Şems Suresi 7’den 10’a kadar olan ayetlerde, her bir insanın kendisindebulunan olumsuz duygu ve dürtüleri tezkiye etmesi gerektiği; Bakara Suresi 129 ve 151, Ali İmran Suresi 164 ve Cuma Suresi 2. ayetlerde ise, peygamberimizin ashabına kitabı ve hikmeti öğrettiği ve onları arındırdığı belirtilmiştir.
Buradan, nefs tezkiyesinin, Peygamberimizin öğrettiği kitap ve hikmet ile her bir Müslüman’ın iç dünyasında gerçekleştirilecek bir süreç olduğunu söyleyebiliriz. Tevbe Suresi 108. ayette, Peygamberimizin ashabı ile beraberliğinin ve toplu ibadetlerinin; onların dıştan bilinen dış kirlerden (içki, kumar, çirkin söz gibi) temizlenmelerine vesile olduğunu anlıyoruz. İç kirler (kibir, hased vs) ise, kişinin kulluk mücadelesi sürecinde, iç dünyasında gerçekleştireceği kişisel tezkiye süreci ile giderilebilecek kirler olup; bu tezkiyenin esası Kur’an’da, pratiği nebevi sünnettedir.
Derdimiz sadece bu dünyada bir şeyler kazanmaksa, bunun için İslam’ı ve kulluğu kullanmamıza gerek yok, başka yollarla daha çok şeyler kazanabiliriz. Derdimiz, sadece Allah’ın rızasını ve cenneti kazanmaksa; Ahlak konusu bizim için mutlak ve vazgeçilmez bir öneme sahiptir.
Cemaat-i İslami, S.Veli Rıza Nasr, 432 Sayfa, 22 TL
İslami ihya hareketleri üzerine yapılmış olan çalışmalar, özellikle Iran ve Arap dünyası üzerinde yoğunlaşmış, bunun neticesinde Islamcılığın tarihine ilişkin perspektif biraz dar kalmıştır. Kapsamlı bir teorik çalışma diğer coğrafyalardaki hareketleri de hesaba katmak durumurdadır.
Cemaat-i İslami, İslami ihya hareketlerinin en eski ve en etkilililerinden birisi olup İslami bir ideoloji ile islam’ın modern inkılâpçı bir yorumunu hayata geçirme amacına matuf bir soysal hareket biçimi geliştirebilmiş ilk İslami harekettir. Cemaat, 1941’den beri Fas’tan Malezya’ya kadar bütün ihyacı hareketleri etkilemiş ve Güney Batı ile Güney Asya’daki ihyacı düşünce tarzını yönlendirmiştir.
Afrika’daki, Orta Doğu’daki, Asya’daki ve Avrupa’daki Müslümanların, İslam’ı Batı’nın karşısına çıkarmasında bu yöndeki siyasi perspektifin ve eylemliliğin geliştirilmesinde Cemaat’in rolü büyüktür.
Elinizdeki eser, Cemaat’in ideolojik kökleri, toplumsal temelleri, teşkilat yapısı ve siyasi yönelişinin tahlili üzerine yoğunlaşmaktadır.
Hizbut –Tahrir ve Hilafet, Süha Taci Faruki, 368 Sayfa, 22 TL
Hizbu’t Tahrir, evrensel bir İslami hâkimiyetten bahseden ve dikkate değer iddialara sahip bir hareket olarak ne istiyordu, hedefi neydi? Nispeten sınırlı sayısal gücüne ve fiili siyasi nüfuzuna rağmen gittikçe ağını genişleten, uluslararası bir teşkilat kuran bu hareketin menşeini 1940’ların sonlarında Kudüs’te bulmak mümkün. Daha spesifik olarak bu hareket, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasına, topraklarının ulus devletlere bölünmesine, İsrail’in kurulmasına ve Müslüman toplumların neo-emperyalizm karşısındaki acizliğine bir cevap mahiyetindedir.
Dr. Süha Taci Faruki Hizbu’t Tahrir hareketinin yapısını, stratejisini, tarihini ve doğuşunu etraflıca araştırdığı bu çalışmasında, hareketin kurucu önderi olan Takiyüddin Nebhani’nin yazılarından çıkarttığı ana temaları çözümlemekte, radikalizm ve reformculuk arasında bir yerde duran 20. yüzyıl İslamcı söyleminin oluşumunda dönüm noktasını temsil eden Hizbu’t Tahrir hareketi ile bu hareketin benimsediği ideolojik çerçeveye kaynaklık eden İslam anlayışı üzerine yoğunlaşmaktadır.
AKIL FİKİR YAYINLARI
Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey, İhsan Kurt, 358 Sayfa, 22,5 TL
Kemal Bey’in çok iyi bilinmesi gerekir. Çünkü Kemal Bey’in bilinmesi; Osmanlı’nın son dönemini, onu parçalama gayretlerini, ihanet şebekelerinin hücumlarını, 1. Dünya Savaşı’nın girdaplarını, milli mücadelenin ne gibi zorluklar ve şartlar içinde başladığını bilmek demektir.
Dünden bugüne arzuları, zihniyetleri hiç değişmeyen, sadece projelerindeki yöntemlerini değiştiren emperyalistleri çok iyi anlamak demektir.
…Ve idama yürüyen Mehmet Kemal’in son sözleri:
“Benim sevgili kardeşlerim! Borcum var, servetim yok! Asil Türk Milleti’ne çocuklarımı emanet ediyorum. Bu kahraman millet, elbette onlara bakacaktır. Vatan uğrunda cephede ölen bir insan gibi şehid gidiyorum. Allah vatan ve milletimize zeval vermesin… Âmin!”
En Bilge Kankam, Cumali Sever, 160 Sayfa,10 TL
“İnsanlar uykudadır. Okuyunca uyanmaya başlar ve okudukça ayakta kalır…”
Gelişmiş ülkelerde toplumların % 20‘lere yakını düzenli kitap okurken bu oranın ülkemizde % 1‘lerde kalması bu memleketin aydınları olarak en çok üzülmemiz gereken konuların başında gelmelidir. Daha açıkça belirtmek gerekirse, beş kişiden biri düzenli okuma alışkanlığına sahipken; geçmişi altın başarılarla dolu canım ülkemizde ise yüz kişiden sadece bir kişi düzenli okuma alışkanlığına sahip.
Gerçekten biz böyle değiliz, değildik. Okuma ve okutma sevdalısı bir ülkeyiz. Okuma aşkıyla yanıp tutuşuyoruz. Nerden mi biliyorum?
Akşama kadar çalışan, akşamdan da sabahlara kadar gece demeden, gündüz demeden saçını süpürge eden anne-babalardan biliyorum. Kendisi okuyamadıysa bir de… Her şey kurbandır, fedadır biricik evlatları için, yeter ki okusun diye.
Okumayı seviyoruz, okuyanları da…
Kitap okumak, basit bir mesele değil, bir “vatan meselesi”dir!.. Bu kitap özellikle ortaokul çocuklarına kitap okumayı sevdirme aşkıyla yazılmıştır.
AÇILIM KİTAP
Sanal Din, Mehmet Haberli, 190 Sayfa, 14 TL
İnternetin dinler ile etkileşimini ele alan bu çalışma, dinlerin internet ortamındaki serüvenini; tarihsel, kuramsal ve pratik boyutlarıyla ortaya koymayı amaçlamaktadır. Elinizdeki bu kitapta;
• Sanal Dinin ne anlama geldiği ve neleri kapsadığı,
•Dinlerin internet ortamına taşınma sürecinin nasıl gerçekleştiği,
•Dinlerin internet ortamındaki temsil ve dağılım oranları,
•Dini grup ve organizasyonların internet ortamını nasıl ve hangi amaçlarla kullandıkları,
•Sanal Dini Cemaatlerin neyi ifade ettiği ve geleneksel cemaat yapısına katkıları,
•İnternet ortamına hangi dini ritüellerin transfer olduğu ve nasıl pratiğe döküldüğü? gibi sorular cevaplanmaya çalışılacaktır.
Bu ve benzeri soruların cevaplanmasıyla, dinin internetle nasıl bir etkileşime girdiği ve sanal ortamda nasıl bir görünüm kazandığı belirginleşmiş olacaktır. Sanal ortamdaki dinin anlaşılmasıyla da fiziksel ortamdaki din olgusuyla arasındaki benzerlik ve farklılıklar önemli ölçüde anlaşılmış olacak, dolayısıyla da, dinin günümüz bilgi ve iletişim toplumunda kendini nasıl ifade ettiği, dindarlık ve tinsellik biçimlerinin nasıl şekillendiği gözler önüne serilecektir.
Sosyolog ve Tarihçi, Pıerre Bourdieu – Roger Chartier, 88 Sayfa, 10 TL
Bu metinler 7 ve 8 Aralık 1987 tarihleri arasında kayda alınmış olan ve 1 ile 5 Şubat 1988 tarihleri arasında France Culture radyosunda yayınlanan beş “A voix nue” programının ürünüdür.Yapım asistanı Marie-Andrée Armynot du Châtelet idi. Bu programlar aynı radyoda 23 Ocak 2002’te Pierre Bourdieu’nün ölümünün ardından 28 Ocak ile 1 Şubat 2002 tarihleri arasında yeniden yayınlanmıştır.
1988 yılında tarihçi Roger Chartier bu kitapta tamamını entelektüel ve siyasi bağlamlarıyla birlikte bulacağınız beş söyleşi için sosyolog Pierre Bourdieu’yü France Culture’de ağırlıyor. Karmaşıklıklarının ve farklılıklarının net bilincinin gün yüzüne çıktığı bir diyalogda, sosyolog ve tarihçi kendi disiplinlerini ve toplumdaki rollerini karşı karşıya getiriyor.
Hz. Muhammed’in Hayatı ve İslam Daveti, Celaleddin Vatandaş, 1136 Sayfa, 40 TL
O, Allah’ın, insanlara, dünya ve ahiret hayatlarını esenlik yurdu’ (Yunus, 10:25) kılacak yolu göstermek için gönderdiği elçilerinin sonuncusu Hz. Muhammed (s)’den başkası değildi. Söz konusu olay ise, O’nun, Allah’ın elçisi olarak seçildiğini bildiren ve böylelikle insanlara mutlak hakikâtleri bildirme sürecini başlatan vahiyle ilk defa muhatap oluşuydu.
Bu olayı, yani ilk vahyin gelişini takiben, kıyamete kadar ki zaman içerisinde yaşayacak bütün insanlar için gerçek mutluluğun, adaletin, huzurun, güvenin, iyiliğin, güzelliğin… yolunu gösterecek ilâhî bilgiler yirmi yılı aşkın süreyle vahyolundu.
Vahyolunan her ayetle bireysel ve toplumsal hayatın olması gereken en mükemmel şekli, en güzel muhtevası bildirildi, açıklandı, gösterildi. Vahyolunan ayetler ve o ayetlerin oluşturduğu Kur’an önce elçisini eğitip yetiştirdi. O’nun ilâhî talimatlarıyla mükemmelleşen ve tüm insanlık için en güzel model haline gelen uygulamaları ve yaşantısı ise ilâhî bilginin pratiğe aktarılışı olarak anlam kazandı.
Böylelikle, insanlığa sunulan dosdoğru ve en güzel hayat tarzı, teorik esaslar halinde insanlara bildirilen bir bilgi yığını olmaktan çıktı; ilâhî bilgi O’nun şahsında en mükemmel modelini buldu; insanlık O’nun şahsında bir insanın ulaşabileceği en mükemmel aşamaya erişti.
İTALİK YAYINLARI
Anlam ve Doğruluk Üzerine, Bertrand Russell, 416 Sayfa, 20 TL
Bertrand Russell, bilginin temellerini araştırmaya dil ile başlıyor. Sözcüklerin “anlam”larının farklı sözcük türleri için farklı olduğunu gösteriyor: nesne sözcükleri, özel adlar, mantıksal sözcükler ve sözlük sözcükleri. Okuyucuyu bir tümcenin ifade ettiği şeyi bir öne sürme, bir yadsıma, bir emir, bir istek veya bir soru şeklinde belirtmesi üzerinden ele almaya yönlendiriyor. Söz dizimi kurallarını ve içerdiği sözcüklerin anlamlarını bildiğimiz sürece tümcenin ne ifade ettiğini anlayabileceğimizi söylüyor. Russell daha sonra inanç konusuna geçiyor ve inancı ifade eden tümceleri irdeliyor. “Bilgi” ve “doğruluk” hakkındaki tartışmalarında, doğruluğun deneyimle olan ilişkisini ve bilinebilir olmayan doğruları bilmemizin mümkün olup olmadığını sorguluyor. Kitap, dilin ve dünyanın yapı olarak birbirleriyle yakından ilişkili olduğu sonucuna varıyor.
“Modern filozoflar arasında çok özel bir yeri bulunan bir filozof tarafından kaleme alınmış, bilginin tabiatına dair çok derin ve etkileyici bir tartışma”
New Statesmen
“Tam da yazarından beklenecek düzeyde mükemmel, ustaca yazılmış bir eser.”
Times Literary Supplement
PALTO YAYINEVİ
Alacakaranlık Düşleri, Servet Gündoğdu, 77 Sayfa, 9 TL
Servet Gündoğdu, Alacakaranlık Düşleri ile bize şiir ve ölüm arasında kurulabilecek çok özel bir bağlantının sırlarını fısıldıyor.
Nasıl ki her an ölmekte oluşumuz hayatın çok farklı imkân ve çağrışımlarını fark etmemize yol açıyorsa, şiir de dilin bize sunduğu sonsuz çağrışım alanını fark etmemize yol açmakta.
Bu genç şairimiz günlük hayatın yükünü sırtlanarak geçmişe yollanmaya hazırlanan pratik dile kendi hayat nefesiyle yeni anlamlar bağışlamakta
Galiba şairler yüzünden “ölüm” kelimesi bir türlü ölememekte…
KÜRE YAYINLARI
Oryantalizmin Kısa Tarihi, Yücel Bulut, 199 Sayfa, 5. Baskı, 15 TL
Oryantalizmin inceleme nesnesi Doğu olmakla birlikte, Batı’da Doğu toplumlarını açıklamak iddiasıyla ortaya atılan teoriler, Batı kimliğinin özelliklerini daha da belirgin kılmaya dönüktür. Bu yönüyle oryantalizmin tarihi, Batı’nın bizzat kendisinin, fikirlerinin, eylemlerinin, ilgilerinin ve tarzlarının tarihidir. Oryantalizmin tarihi, bize Batılı bilincin de tarihini sunmaktadır.
Bu kitap oryantalizmin tarihini anlatıyor. Oryantalizm nedir, oryantalist kime denir, ilkçağlarda Doğu-Batı ayrımı ne şekilde ortaya çıkmıştır, Orta Çağ Avrupasında İslam nasıl algılanmıştır, aydınlanma felsefesinde Doğu hangi yönleriyle ele alınmıştır, on dokuzuncu yüzyılda Doğu araştırmaları ne tür özellikler göstermiştir, yirminci yüzyıla girerken oryantalist çalışmalar hangi boyutlara ulaşmıştır, 1945 sonrasında oryantalizmden söz edilebilir mi, oryantalizme yöneltilen eleştiriler nasıl değerlendirilmelidir? Tüm bu soruların cevaplarını entelektüel tadı zirvede bir metinde bulmak istiyorsanız bu kitap tam size göre.
Oryantalizm – Oksidentalizm ve Şerif Mardin, Alim Arlı, 225 Sayfa, 3. Baskı, 16 TL
Türkiye’de sosyal bilim yapmanın felsefî zorlukları yanında yapısal zorlukları da bulunmaktadır. Kültürel yapılar, sosyal bilim etkinliklerini çoğu zaman kuşatan bir varlık göstermekte ve bu nedenle de Batı-dışındaki bilim adamları derin metodolojik sorunlarla yüzleşmek zorunda kalmaktadırlar. Oryantalist ve oksidentalist söylemlerin sosyal bilimlerin mantığına yaptığı etki ise bu noktada temel bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu çalışma, Türkiye’nin önde gelen sosyal bilimcilerinden Şerif Mardin’in çalışmalarını, oryantalist ve oksidentalist söylemlerin ürettiği problemler odağında tartışmaya çalışmaktadır. Şerif Mardin’in çalışmalarının oryantalizm ve oksidentalizm ile ilişkisi başından beri tartışmalı bir konu olagelmiştir. Bu konunun cesur bir tarzda ve sistematik bir bütün içerisinde tartışıldığı bu çalışma, alanında bir ilk olma özelliği taşıyor. Bu eser, Mardin’in metinlerini oryantalizm ve oksidentalizm eksenlerinde çözümlemekle kalmıyor, aynı zamanda oryantalizmin ve oksidentalizmin ortaya koydukları düşünce evrenlerini ayrıntıları ile gözler önüne seriyor.
Sosyal Teoriye Giriş, Derek Layder, 381 Sayfa, 4. Baskı, 30 TL
Toplum, hem bir gerçeklik hem bir kurgu; hem bir uzlaşım hem bir çatışma alanı.
Sosyal teori, toplumun etrafındaki bu gerilimli alanı çözümleme girişimlerinin bir hâsılası.
Sosyal teoriyi anlamak modern düşünceyi anlamaktır.
Sosyal Teoriye Giriş, sosyal teoriyi anlamak isteyenlere bir davet niteliği taşıyor.
Bu muazzam çalışma esasında bir ders kitabı.
Bir ders kitabından beklenecek kadar sarih, öz ve öğretici.
Bir ders kitabından beklenmeyecek kadar da derinlikli ve sorgulayıcı.
Temiz ve akıcı bir dille Türkçeye kazandırılan bu önemli eser, hem alana yeni adım atacak öğrenci ve araştırmacılara, hem de sosyal teorinin temel problemleriyle hemhal olan uzmanlara sesleniyor.
Uluslararası İlişkilere Giriş, Şaban Kardaş / Ali Balcı, 512 sayfa, 40 TL
Türkiye’de Uluslararası İlişkiler bölümlerinde yaşanan başlıca sorunlardan birisi yeni başlayanlara hitap eden bir üslupla kaleme alınmış ve aynı zamanda, disiplinin temel konularını kapsayan bir Uluslararası İlişkilere Giriş kitabının olmayışıdır. Bu konuda yazılmış mevcut ders kitapları bu alanla yeni tanışmış öğrenciler için ya yeterince açık değildir ya da alanın temel konularını ele alma hususunda bazı yetersizlikler göstermektedir. Bu kitap, öncelikle, bu ihtiyaçları karşılamayı hedeflemektedir.
Uluslararası İlişkilere Giriş, Uluslararası İlişkiler disiplininin Türkiye’deki yarım yüzyıllık tarihini göz önünde bulundurarak gerek teori ve gerekse de kavramsal düzeyde bu disipline Türkiye’den yapılan katkıları da ele alarak benzerlerinden ayrılmaktadır. Eserde ellinin üzerinde Uluslararası İlişkiler öğretim üyesi bir araya getirilmiş ve yirmi beşin üzerinde farklı üniversitenin Uluslararası İlişkiler bölümleri de kitapta temsil edilmiştir. Bu geniş temsil bir taraftan her konunun Türkiye’deki kendi uzmanı tarafından yazılmasına imkan sağlarken, diğer taraftan da kitabı kendi içinde eleştirisini de barındıran bir metne dönüştürmektedir.
YAPI KREDİ YAYINLARI
Paris’ten Pera’ya Sinema ve Rum Sinemacılar, Yorgo Bozis – Sula Bozis, 246 Sayfa, 30 TL
Sinemanın Pera’ya gelmesiyle başlayan serüveninde emeği geçen Rumlar, seyyar sinemacılar, tiyatro işletmecileri ve sinemanın gündelik hayattaki varlığına dair pek çok konu hakkında bilgi eksikliğimizi gideren, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Paris’ten Pera’ya Sinema ve Rum Sinemacılar kitabı, İstanbul’a ve sinemaya duyulan sevgiyi, bilgi ve metodoloji ile birleştirerek 15 yıllık sabırlı ve titiz bir araştırma sonucu elde edilen yeni belgeler sayesinde, Türk, Balkan ve Yunan sinema bibliyografyasına değerli bir katkıda bulunuyor.
Sula ve Yorgo Bozis’in yazdığı Paris’ten Pera’ya Sinema ve Rum Sinemacılar, döneme ait zengin görsel malzeme ve belgelerle, unutulan ortak sosyal ve kültürel mirası açığa çıkaran panoramik bir belgesel kitap.
REVAK YAYINLARI
Seyyid Seyfullah Külliyâtı I, Nizâmoğlu Seyyid Seyfullah Efendi, Haz: Arzu Meral, 480 Sayfa, 30 TL
Seyyid Seyfullah Külliyâtı’nın ilk cildi olan Manzum Eserler, ihlâs, irfân ve aşk ile terennüm edilmiş nutuklardan oluşmaktadır. Son derece akıcı bir üslûpla ve maharetle kaleme alınmış olan Külliyât, okuyucuyu âdeta karşı durulamaz coşkun bir nehir gibi içine çekerek derin bir ummâna sürüklemektedir. Ehlibeyt meveddeti ve vahdet-i vücûd gibi tasavvufun en yüksek seviyedeki konularının işlendiği eserde, dinî mükellefiyetleri yerine getirirken dikkat edilmesi gereken hususlar hakkında da ufuk açan şerhler bulunmaktadır. Devrin siyasî ve sosyal çarpıklıklarını tenkit eden ve nasihatler içeren kısımlar ise, okuyucunun dikkatini, hakikat ve gerçeklik arasındaki hassas dengeye çekmektedir. Asırlar ötesinden hayat dolu ve güncelliğini her dâim koruyacak sözlerle seslenen Seyyid Seyfullah hazretleri, nutuklarıyla sadece gönül ehline değil, hayatı anlamlandırmak derdinde olan herkese rehberlik edecektir.
ÖTÜKEN YAYINLARI
Köse Kadı, Bahaeddin Özkişi, 252 Sayfa, 14,5 TL
Bu roman, kendilerini, varlığının her zerresi ile Devlet-i Ebed Müddet’e adamış Osmanlılar’ın, serhadherdeki hikayesini anlatır. Şahısların hemen hepsi birer adsız kahramandır. İmparatorluğa sadakat ve nefsini pervasızca feda edişlerdeki şaşırtıcı büyüklükler, mübalağa gibi görünebilir. Fakat, Avrupa’daki Türk ihtişam ve gücünü başka türlü izah etmek de mümkün değildir.
Osmanlı, “Büyük Dava”sını ancak böylesine sarsılmaz bir iman, zeka ve hareket seli içinde hakim kılabilirdi.Romanın kuruluşu, olayların sıralanışı ustaca ve çarpıcıdır. Bu kadar heyecanla okuyacağınız kitapların sayısı herhalde çok değildir. Ancak, serdengeçtilerin bu zeka ve mücadele mahşeri okuyucudan, sıradan romanların üstünde bir dikkat istemektedir.
Gemilerde Talim Var, Ahmet Turan Alkan, 221 Sayfa, 13 TL, 4. Basım
“Testi içindekini sızdırır” sözünü severim zira testiden sızanla testinin içindeki şey arasında sadakat vardır. Bir eşyaya veya insana isim verirken de aynı sadakatı gözetmek lazımdır ve bu yüzden, evlatlarına ad verirken, bizim dünyamıza ait olmayan, bizden hatıra, ima, lezzet ve rayiha taşımayan isimler seçen ana ebeveynleri ikaz etmek maksadıyla “isim vermek dua gibidir” görüşünü savunur dururum.
“Gemilerde talim var” ismi, içindekileri faş etmese de çıtlatıyor. Eğitim üzerine kaleme alınmış ilmi araştırmalar yok içerde; hatta kitabın bir sistematiği bile yok; talim üzerine ama talimin bizzat kendisi hakkında değil. Deneme türünün cazibesi ve tehlikesi de buradan kaynaklanıyor işte; cazip, çünkü yazara son derece geniş bir hareket sahası sunmaktadır; tehlikeli, çünkü her nevi fikir akrobasisine müsait bu serbesti zemini içinde sakatlanmak veya aleladeliğe kapılıvermek de mümkün.
Ezcümle yazar, herkesi kendisi gibi düşünmeye davet etmiyor; bu kitaptaki yazıları, birlikte aynı şeyi düşünmeye davetten ziyade “düşünmeye davet” diye nitelemek daha isabetli olur.”
Karamazov Kardeşler, Dostoyevski, Çev: Ender Gürol, 912 Sayfa, 50 TL
Dünya Klasikleri dendiğinde akla ilk gelen kitaplardan biri hiç şüphesiz Karamazov Kardeşler’dir. Dostoyevski’nin başyapıtı olarak kabul edilen bu eserin yalnızca edebiyatta değil, başta psikoloji olmak üzere çeşitli disiplinlerde büyük etkileri olmuştur. Dostoyevski’nin insana, aileye, Tanrı’ya, devlete ve topluma dair görüşlerinin en berrak ve bir o kadar da girift örneklerini Karamazov Kardeşler’de bulmak mümkün.
Dostoyevski sadece insanlar (kahramanlar) arasındaki ilişkileri değil, bu ilişkilerin temelinde yatan saikleri de ayrıntılı bir tahlile tâbi tutar. Bir aile dramının sahnelenmesiyle başlayan eser, her bir aile ferdinin ve dolayısıyla toplumun her bir üyesinin aslında ne kadar trajik bir hayatı olduğunu gösterir. Karamazov Kardeşler sadece romana getirdiği yeni teknik imkânlar açısından değil, insanlar arası gündelik ilişkilerin bütün bir sosyal yapıyı nasıl derinden ve geri dönülemez bir biçimde etkilediğini göstermesi bakımından da klasikler arasındaki yerini muhafaza ediyor.
Tarihçi Gözüyle, Yılmaz Öztuna, 256 Sayfa, 18 TL
“Türk milletinin sömürgeci devletlere karşı verdiği İstiklal Savaşı,
diğer milletlere de örnek oldu.”
“17. yüzyılın asker, yazar ve coğrafyacılarından Orgeneral Kont Luigi Ferdinando Marsigli ilginç anekdotlar veriyor: ‘Avrupalı malını bir Osmanlı limanına getirir. Boşaltır ve parasını alır. Ülke içerilerine taşıyıp satamaz. Osmanlı, bu malları mahirane bir şekilde bütün imparatorluğa dağıtır. Bazı mamullerde Türk işçiliği ile rekabet dahi mümkün değildir.”
“Padişah adına yayınlanan yasalarda devletin yüce menfaati temel
ve esastır. Bununla beraber din, hususiyle İslâm, kutsaldır.
Kutsala çarpmadan hukuku düzenlemek hassasiyeti mevcuttur.”
“Osmanlı devletinde Hristiyan ve Müslümanlar vardı. Musevî, hattâ Budistler, Natüralistler mevcuttu. Yemen’de, Irak’ta, Şîî Müslümanlarımız vardı.
Öyle olduğu halde günümüzün sıkıntılarının bir kısmı hiç yoktu.”
Kanuni Sultan Süleyman, Yılmaz Öztuna, 208 Sayfa, 15 TL
Batılıların ısrarla “Muhteşem Süleyman” dediği , “Cihan Hâkanı” bir devlet başkanının, bir imparatorluğu en az kusurla yönetişinin, devlet adamlığında en parlak örnek oluşunun temel sırları nelerdi?
Yılmaz Öztuna bu eserinde, Pax Ottomana’yı kuran ve dünyaya Osmanlı düzenini kabul ettiren Sultan Süleyman Hân’ın siyasi ve askerî hayatını, benzerleriyle bile mukayese kabul etmez görülen hükümranlığını, onu “Kanûnî” yapan vasfını, başarılarına yön veren dehâsını anlatıyor.
Kanûnî Sultan Süleyman, bu işi tek başına yapmadı. Bütün Türk tarihinde tesadüf edilen en mükemmel ekibi (Fr. équipe formidable) oluşturarak yaptı. Ondaki bu ekip oluşturma dehâsına, başka hiçbir devlet başkanında tesadüf edilmemektedir. Sultan Süleyman, her sahada, askerlikte, denizcilikte, edebiyatta, şiirde, san’atta, yöneticilikte, ilimde en yetenekli kişileri temyiz ve teşhis eder, yükseltir, himaye ve teşvik eder, sahalarında hizmet etmeleri için elinden geleni yapar, onları en çok işe yarayacakları alanlarda kullanırdı. Barbaros Hayreddin Paşa, mimar Koca Sinan, Bakî gibi erişilmez dehâları ortaya çıkaran odur.
Hüseyin Nihal ATSIZ, Deli Kurt, 246 Sayfa, 12,5 TL
“Deli Kurt” Osmanlı tarihinde Yıldırım Bayezid’den sonra “Şehzadeler Kavgası” diye anılan devrin tarihî bir romanıdır.
Bir bakıma göre de Bozkurtlarda başlayan Orta Asya’daki hayat kavgasının yeni vatan Anadolu’da devamıdır. Şehzadeler arasında süren ve tafsilâtı henüz yeterince aydınlanmamış bulunan çarpışmada Yıldırım’ın oğulları hayat ve taht mücadelesinin hem kahramanca, hem şairane, hem de sefihane bir örneğini vermişler ve birbiri ardınca hayata veda ederek meydanı içlerinden birisine bırakmışlardır.
Bunlar arasında en talihsizi ve hayatı en az bilineni İsa Çelebi’dir. Deli Kurt, İsa Çelebi’nin meçhul bir oğlunun dramıdır. Bu dram daha sonraki asırlarda daha büyük bir şiddetle sürüp gidecek ve yüzlerce şehzadenin hayatına mal olacaktır. Romanda görülen parlak bakışlı, gözlerine bakılamayan kız, hayalî bir tip değildir. Zamanımızda Muğla köylerinden birinde böyle bir kız yaşamıştır ve belki de hâlâ yaşamaktadır. Roman yazarı, bu parlak ve büyülü bakışları beş yüz yıl öncesine götürmekle esere çeşni vermekten başka bir şey yapmamıştır.
Gök Aradık Tuğlara, Mehmet Ali Kalkan, 127 Sayfa, 9,5 TL
Gök aradık tuğlara,
Türk’ü yazdık çağlara,
Aşk atını dağlara,
Yıldırım’ca sürdük ya!
Üç ettik ayımızı,
Çok ettik sayımızı,
Asya’dan yayımızı,
Bismillah’la gerdik ya!
Güneş ardınca gittik,
Türk adını dirilttik
Gün oldu dağ erittik
Demire can verdik ya!
Kuşça vurur yüreğim sana gelen adımda
Posta güvercinleri dinlenir kanadımda
Yaz yağmuru sonrası toprağı kokladım da
Gökkuşağı devşirdim saçına takmak için.
Yavuz Bülent Bâkiler diyor ki:
“Bu güne kadar, bir takım şiirleri -farklı zamanlarda- kırk defa okuduğum çok olmuştur. Ama bir şiir kitabının bütün şiirlerini, (hem de eksilmeyen, aksine çoğalan bir zevkle) arka arkaya üç defa okuduğumu bilmelisiniz. Mehmet Ali Kalkan’ın Gök Aradık Tuğlara isimli yeni şiir kitabından bahsediyorum.”
Balkan Şahini, Hasan Erdem, 331 Sayfa, 23 TL
“Cenk meydanlarında kılıç elde vuruşurken ölmeyi onur sayan, koç yiğitlerim! Bizleri Balkandan atabileceklerini zanneden Haçlılara buranın cehennem kapısının eşiği olduğunu gösterelim!”
Kuyruğu örgülü yağız atının başını çeviren Turahan Bey’in erkek sesinden etkilenen akıncılar, alev saçan bakışlarını yalın kılıç saldırıya geçen Haçlı askerlerine çevirdiler.
Evrenuzoğlu İsa Bey’in akıncıları kar yağışından etkilenmesin diye yağlı bezlere sardıkları yaylarını ve sadaklarını açtılar. Rüzgârda savrulan kır sakallarını sert parmaklarıyla sıvazlayan İsa Bey, uzun mızraklı Haçlı süvarileri ok menziline girince “Atlarını hedef alın!” diye haykırdı. Türk okçuları dörtnala üstlerine gelen güçlü savaş atlarını hedef alarak yaylarını gerdiler…
Devrilen ve yollarını tıkayan atlar da Haçlı süvarilerini durdurmaya yetmedi. Yaralı atları ezip geçen Haçlı süvarileri, saldırıyı bulundukları yerde hiç kımıldamadan bekleyen Türklerin ön saflarına ulaşınca, sanki kıyamet koptu….
Sultan Murad Han Gâzi, “İncil üzerine yemin ettikleri halde yeminlerini bozan, gururları büyük kendileri küçük adamlar günü geldiğinde öfkeli kılıçlarımızın gazabından kurtulamayacaklar.” demiş ve 10 Kasım 1444’de Varna’da, çiğnenen antlaşmanın metnini mızrağa takarak, Haçlılara yeminlerini bozmanın hesabını sormuştu.
Kızıl Atın Süvarisi, Hasan Erdem, 288 Sayfa, 16 TL
“Kanlı bir gecenin ardından köyünün insanlarıyla birlikte ailesini de kaybeden ve koca dünyada yapayalnız kalan Afşin, güneş gün doğusundan doğmaya, ay ve yıldızlar parlaklığını yitirip solmaya başladığında yaş dolu gözleriyle gökyüzüne bakarak haykırdı.
“Esirgeyen ve bağışlayan Rabbim adına yemin ediyorum ki zalimlerden ailemin intikamını alacak, ya da bu uğurda öleceğim. Bu andan sonra yaşamımın tek amacı intikam olacak.”
Venedik Amirali Moçenigo ve Loredano’nun Türk sahil şehir ve kasabalarına yaptıkları tahribat ve katliamlara karşılık vermek için Fatih Sultan Mehmet Han’ın fermanı ile 1477 yılı Ekim ayında Kuzey Venedik’e “Kripoli akını” denilen müthiş bir akın yapıldı.
Fatih’in fermanını alan Bosna sancakbeyi Turahanoğlu Ömer Bey, Venedik devletini yönetenlerin Türk akıncılarının geçmesine engel olmak için sınır boyunca kazdırdığı geniş hendekleri aştı ve komutasındaki 20. 000 akıncı ile Kuzey Venedik topraklarına girdi.
Roman, Avrupa’yı dehşete düşüren Kripoli akınını ve dünyanın en iyi hafif süvarileri olan Türk akıncılarının bir ay boyunca Venedik şehri önlerinde yazdığı destanı anlatmaktadır.
Kadıköy’ün Kitabı, Geçmiş Zamanların, Mekânların ve Hatırlamaların Rafında, Tamer Kütükçü, 316 Sayfa, 32 TL
“Kaybolan Selamiçeşme’de unutulmaz simalar vardı ki, bunlardan biri Şişman Yanko idi. Asıl adı Yanko Ananyadis’ti. Tuhafiye işi ile uğraşırdı.
Her türlü yünlü, peştamal, Amerikan bezi, ama ille de Selanik işi yünlü fanilalar satardı. Evinin bahçesinde o da üzümler yetiştirir, Rumların pek çoğu gibi, bunları satmaz, şarap yapardı. 1930’da Yanko Yunanistan’ın yolunu tuttu.
Köşkün yeni yaşamı, Tevfik Sabuncu Bey ailesine açılıyordu. Ne var ki, bu ailenin yaşantısı Yanko’nunki kadar keyifle örülü olamadı. Tevfik Bey’in oğlu Orhan gırtlak tüberkülozundan dayanılmaz acılar çekiyordu ve hemen hemen hiçbir şeyi yiyemiyordu.
Evin tüm neşesi sönüktü. Hatta rivayet olunur ki, bir bayram günü bahçenin cadde tarafındaki avlusuna her vakitki mahzunluğuyla oturmuş ve “ah!” demişti, “kurbanda kavurmalar mis gibi kokar, hiç olmazsa bir iki lokma yiyebilseydim…”
Orhan, aynı yıl köşkün bahçesine de, bu dünyaya da veda edecekti…”“Kızıltoprak’a giderken, Kadıköy İstanbul Anadolu Lisesi’nin bulunduğu yere yakın, semtin bu cümbüşlü, dünyevi havasıyla iç içe, bir dergâh yer alırdı: Mecidiye Dergâhı. Avlusu kırmızı tuğladan bir yapıydı. Bahçe kapısının iki tarafında birer çeşme vardı. Bahçede ulu ağaçlar olmayıp, erik, armut, ayva ağaçları gelişigüzel dağılmışlardı. Bahçenin ilerisinde küçük bir de mezarlık mevcuttu.
1925’te tekkeler kanununca kapatıldıktan sonra, Mecidiye Dergâhı iyice bakımsız bir hal aldı. Önce mezarlık sökülüp yerine bir apartman dikildi. Bu apartmanın üçüncü katında oturan Mecidiye Dergâhı’nın son şeyhi Yusuf Fahri Baba (12.01.1891 – 12.12.1967), 1965 yılı itibariyle damı çökmüş haldeki dergâhı seyreder ve “O da bizim gibi çöküyor” derdi. Bugün dergâhtan geriye hiçbir şey kalmadı…”
Uzun Tembel Günler, Emre Topalgökçeli, 116 Sayfa, 9,5 TL
“Suçlu psikolojisiyle adeta sütünü döken yavru bir kedi gibi uysallaşan Hulusi Bey, kendisi için hayatî önem arz eden bu soruya cevap vermeden önce iyi düşünmesi gerektiğinin farkındaydı.
Kötüyüm dese, doktora gidince foyası ortaya çıkacaktı; iyiyim dese, kesin karakola götürürlerdi. Yatağına iyice gömüldü.
Özensiz gözlerle dışarıdan bakılınca, ihtiyarlara özgü tatlı bir endişeyle gölgelenmiş gibi görülen yüzü, esasında, bir ressam duyarlılığıyla aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık temalı harikulade bir portre olarak resmedilebilirdi.
Ne yazık ki odada bir ressam bulunmadığı için, Hulusi Bey’in, çok yakınında hissettiği ölümünden sonra bir portre olarak varlığını sürdürebilmesi de pek mümkün görünmüyordu. Bu tarz durumlarda genellikle gözlerine perde inen akranlarının aksine, gayet sağlıklı bir biçimde, polisleri görebilmesi de bir başka talihsizliğiydi.”
YİTİK ÜLKE YAYINLARI
O Anda, Melike İnci, 256 Sayfa
Bir süre konuşmadan kutuya baktılar. Yasemin aynı Murat gibiydi. Şimdi karşısında oturan Murat olsaydı, aynı şekilde, kutu açılsın mı açılmasın mı, diye saatlerce beklerdi. Selim Yasemin’in onayını beklemekten sıkıldı. Kutunun içinde ne olduğunu çok uzun zaman merak etmişti. Pandora’nın Kutusu değildi ki bu. Zübeyde Anneden bir kötülük gelmezdi ki.
Selim tam anahtarı eline aldığında, Yasemin elini tutup, “İçimde nedense kötü bir his var,” dedi. Nasıl iyi bir his olabilirdi ki? Kocası gitmişti. Romanını bitiremiyordu. Davetsiz bir misafir gelmişti. Selim anahtarı Yasemin’in eline bıraktı. Kadehleri doldurup, birini Yasemin’e uzattı.
“Seni hiçbir şeye zorlamayacağım.”
Zübeyde Hanım’ın eve sakladığı sedef kakmalı kutunun yıllar sonra ortaya çıkmasıyla geçmiş ve bugünün yeniden şekillenmesine hazırlar mıydı?
İlişkilere, aşka, dostluklara, sınırlara, tabulara, ileri atılmalara, geri çekilmelere, dürüstlüğe, ihanete ve en önemlisi kadına dair bir ilk roman. Kitap Yitik Ülke Yayınları’ndan çıktı.
GÜLHANE YAYINLARI
Abdest, Ezan ve Hz. Âdem’den Günümüze Namaz, Cahit Eriş, 344 Sayfa, 12 TL
Dinimizin en başta gelen ve olmazsa olmazlarının önde olanı, tüm dinimize özelliğini, güzelliğini kazandıran ABDEST, EZAN ve NAMAZ’dır. Bunun böyle olduğunu yediden yetmişe her Müslüman’ın bilmesi gerektiği gerçeği vardır.
Özellikle namazda ibadet ederken pek çok tekbir ve duaların anlamlarını bilmeden ibadet etmekteyiz. Birçok Müslüman’ın bilmeden yaptığı bu dua, tekbir ve zikirlerin anlamlarını en basit, hatta sade şekliyle yazmaya çalıştım.
Buna rağmen çoğu Müslüman maalesef bu gerçekleri bilmeden, kalıplaşmış şekilde, gelişigüzel yatıp kalkmakta, ibadet ettiği halde yaptığı yanlışın farkında olmadan, aynı hatada devam edip gitmektedir. İşte bunları dikkate alan bir kardeşiniz olarak, insanları bu yanlışlardan, kısa yoldan ve özellikle gençleri bilinçlendirmek üzere bu kitabı düzenledim.
Mümin kardeşlerimize ve bilhassa genç yavrularımıza faydası olacağı ümidi ile başarı dileklerimi sunuyorum…
CAHİT ERİŞ
HİTABEVİ YAYINLARI
Türkçenin İnkişafı İçin Tercüme, Alparslan Yasa, 225 Sayfa, 15 TL
Akkadcadan başlayarak günümüze kadar belki bütün büyük kültür dillerinin inkişafında tercümenin başlıca bir amil olduğu müşahede edilmektedir. Türkçe de bu umumi kaidenin hâricinde değildir; onun da, tarih boyunca, belki bütün dönüm noktalarında tercümelerin ağır bastığı tespit olunmaktadır. Tanzimat devri ve sonrasında ise, tercümeye, gayet şuurlu, planlı bir siyasetle, Türkçenin inkişafı için başlıca bir vâsıta olarak müracaat edilmiştir. Hedef, İstanbul Türkçesini, Fransız nesrini örnek alarak geliştirip resmî yazı dili ve edebî dil yapmaktır. Proje, daha 19. asrın sonlarında tamamen muvaffak olmuş, Fransız nesrinin her çeşit türünü ve tekniğini kullanabilen asrî Türk nesri inşa edilmiş ve Türkçemiz, aynı zamanda, pek geniş bir kelime hazinesine kavuşmuştur.
Bu safhaya kadar, Fransızcadan –umumiyetle- millî hassasiyet ve şuurla tercümeler yapıldığı için, Fransızca, Türkçe üzerinde, gayet yapıcı, inkişaf, hatta ihya edici bir tesir icra etmiştir.
1930’lardan itibaren ise, Avrupacılık ideolojisi, Fransızcaya, Türkçeyi olabildiğince Fransızca aştırmak için müracaat etmiş, bu devrede, Fransızca, Türkçe üzerinde tahripkâr ve tereddi ettirici bir tesir göstermiştir.
Tarih boyunca Türkçenin inkişafında tercümelerin tesirini takip etmek demek, Türkçenin Göktürkçeden Osmanlıcaya (diğer tabirle İstanbul Türkçesine) uzanan on dört asırlık macerasını içinden yaşamak demektir. Bu çalışmayı “tercüme bilimi (traductologie)” çerçevesinde yürüttüğümüz zamân, ondan, tercüme pratiğimiz için de çok mühim neticeler çıkmaktadır.
NESİL YAYINLARI
Gençler İçin Peygamberimizin Hayatı, Mehmet Yaşar Kandemir, 240 Sayfa, 12 TL
Gençler İçin Peygamberimizin Hayatı, Efendimizin çocukluğundan, vefatına kadar yaşadığı süreci anlatmaktadır.
Sadece hayatını değil, onun kişiliğini, ashabıyla ve ailesiyle olan ilişkilerini de bulabileceğiniz bu kitap, her yaştan insana siyer okuma zevkini tattırmaktadır.
Hz. Muhammed (s.a.v) başlıklı öğrenme alanı ve Hz. Muhammed’in Hayatı dersine uygun olarak hazırlanmıştır.
On5yirmi5.com