Mezartaşı sevmek medeniyeti sevmektir!

Kitap
Şimdilerde şehrin cazibe merkezi dendiği zaman akıllara hemen her şeyi içinde bulacağımız alışveriş merkezleri geliyor. Ne derece cazibe unsuru taşıdıklarını da yine müşteri sayısı ile bizatihi görüyo...
EMOJİLE

Şimdilerde şehrin cazibe merkezi dendiği zaman akıllara hemen her şeyi içinde bulacağımız alışveriş merkezleri geliyor. Ne derece cazibe unsuru taşıdıklarını da yine müşteri sayısı ile bizatihi görüyoruz. Ne garip değil mi?

Defterler arasında unutulan bir mezarlık

Toplum değişti, hayat tarzlarımız alışkanlıklarımız değişti. Duyarsızlaştık yanı başımızda saklı duran tarihe. Eğilip de şöyle göz ucuyla da olsa kimler gelmiş kimler geçmiş demedik ve demiyoruz maalesef. Eskinin unutulan bir cazibe merkezi Karaca Ahmet Mezarlığı, yine bir eski zaman beyefendisi Süheyl Ünver Hoca’nın himmetiyle tekrar gündemimize giriyor. Süheyl Bey’in 2500’e ulaşan nadide defterlerinden sadece birisi olan Karacaahmedname, Üsküdar Belediyesi’nin himmeti ile gün yüzüne çıkmış oldu.
 

Kitapta, kendisi de başlı başına ciltleri dolduracak bir hayatın sahibi olan Süheyl Bey hakkında Prof. Dr. Aykut Kazancıgil mühim bir yazı kaleme almış. Yazının çarpıcı bölümlerinden birisinde Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun kaleminden Karaca Ahmet’in 1975’li yıllardaki hazin halini görüyoruz. Her biri birer sanat harikası olan taşlar için şair adeta yalvarıyor ve bu sanat abidelerine Çemberlitaş kadar, Dikilitaş kadar değer verilmesini istiyor. Eyüboğlu, anıtlarımızın bile mezar taşları yanında çocuk oyuncağı kaldığını da ekliyor.

Mezartaşını sevmek medeniyeti sevmek

Süheyl Bey’in ilk yaptığı mezarlık çalışması sahabe kabirleri üzerine olmuş. Sonrasında İstanbul’un fetih şehitleriyle alakalı çalışan Ünver’in, bütün bu çalışmaları yaparken bir gayesi vardır; o da, gördüklerini tesbit etmek ve bunu başkalarına duyurmak ve sevdirmek. Eserde, sadece defterler değil, Süheyl Bey’in bazı gazete ve dergilerde yer alan konu ile ilgili makaleleri de bir araya getirilmiş.
Defterin ilk sayfalarında, “bu defteri rahmetli tarihçimiz Ahmet Tevhid Bey’in bana iâre olunan ‘Mezaristanlarımız’ defterinden hazırladım” ibaresi geçiyor ve Süheyl Bey, defteri kendisine iâre eden Reşat Ekrem Bey’e şükranlarını bildiriyor. Karacaahmetnâme’nin sayfaları arasında dolaşırken aslında ne çok detayı kaçırdığınızı, ne büyük bir mirasa bîgane yaşadığınızı fark ediyorsunuz. Sadece durup bir Fatiha okumak bile bir borcun ifasıdır.
 

Tarihi mezarlıklarımız birer açıkhava müzesi olarak da değerlendirilebilir. Öyle ki Süheyl Bey bir yerde fotoğraf altında şunları yazmış: “Dünyadakilerin geçmesi için ikiye bölünen Karaca Ahmed müzesinden bir cihet.” Ancak bugün bu imkânı kaçırmak üzere olduğumuzu kaybettiklerimizle görüyoruz.

Son satırındaki “sin” harfi kırılmıştır

Bir mezarlığın değeri elbette büyüklüğü ile ölçülmez. Ölülerin çokluğu ile övünmek de cahiliye adetidir. Ancak bizim mezarlıklarımızın her açıdan büyük farklılıkları var. Bunlar bazen abartı gibi görünse de ahirete giden yolun bir kapısı hükmünde olan mezar taşları bizde ayrı bir estetik ve zerafetin ürünü olmuşlar. Şahideler aynı zamanda orada yatanın hususiyetlerinin yazılı olduğu hâl tercümesi hükmünde olmuşlar. Kavuklar, serpuşlar her bir ayrıntıyı içinde saklamışlar. Süheyl Bey daha o tarihlerde (1950-60’lı yıllar) iğneyle kuyu kazarcasına notlar almış, fotoğraflar çekmiş, resimlerini çizmiş bu zenginliklerin…

Kitapta bir mezar taşı ile ilgili düştüğü not, en küçük bir ayrıntıya bile dikkat eden titiz bir adamı ele veriyor: “Bu kitabe mermer üzerine hâk ettirilerek Karaca Ahmet Mezarlığı’nın Harmanlık kapısının sağ cihetine ta’lik olunmuştur. Boyu birbuçuk ve eni bir metreye yakındır. Yazısı muntazamdır. Son satırındaki ‘sin’ harfi kırılmıştır. Rik’adır.”

Kırık bir harf… Sizce geriye kalan sadece kırık bir harfli kitabe mi, yoksa yerle yeksan olmuş bir mezarlık mı/medeniyet mi?

Karaca Ahmet’e kimlerin sırlandığını da aktarıyor Süheyl Ünver… İşte o medeniyet hamurunun yoğurucularından bazıları: Ahmet Asım Efendi, Süleymaniyeli Hicri Efendi, Nâbîzade Nazım, Mustafa Mes’ud Efendi, Mimar Ali Ağa, Hattat İsmail Zühdi Efendi, Kaygusuz İbrahim Baba, Himmet Dede, sahabeden Ebu’d-Derda’nın makamı, Hattat Derviş Ali, Fenni Efendi, Nakkaş Mustafa Paşa, vd.
Sadece Karaca Ahmed değil, mezarlıklarımız bir asıra yaklaşan bir ihmalin kurbanı oldular. Listede yer alan kurumlar dönemin yani elli yıl öncenin suçluları. Acaba manzara değişti mi? Takdir sizlerin: 1. Evkaf, 2. Şehitliği kuranlar, 3. Belediye, 4. Duvar çevirenler, 5. Adnan Menderes imar kolu, 6. Karayolları, 7. Burada vazifeli ve yapılanları kontrol etmeyen, Mezarlıklar Müdürlüğü maaşlarını çalan amir ve memurları, 8. bu sahada ölüleri bulunanlar…

Eseri okura, kültürümüze kazandıran Süheyl Bey’in kızı Gülbün Mesara, Prof. Dr. Aykut Kazancıgil ve Yasin Beyaz’a ve Üsküdar Belediyesi’ne yürekten teşekkür, Süheyl Bey’e, hocası Ressam Ali Rıza’ya ve Karaca Ahmed’in sessiz sakinlerine rahmet niyazıyla… Ki “Ziyaretten murad heman duadır/ Bugün bana ise yarın sanadır”
 
Kâmil Büyüker
Dünya Bizim