Artık devir Kur’an’ı anlama zamanıdır

Kitap
Röportaj: Fahri Sarrafoğlu Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Çelik ile yeni çıkartmış olduğu Hakk’ın Daveti Kur’an-ı Kerim Meali Ve Tefsiri...
EMOJİLE

Röportaj: Fahri Sarrafoğlu

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Çelik ile yeni çıkartmış olduğu Hakk’ın Daveti Kur’an-ı Kerim Meali Ve Tefsiri üzerine konuştuk.

F.S: Bir zamanlar tefsir yazmak büyük cesaret hatta kaçınılan bir iş olarak görülürdü. Günümüzde ise tefsirlerin sayısı giderek artmaktadır bunu neye bağlıyorsunuz?

Ö. ÇELİK: Gerçekten de tefsir yazmak büyük cesaret işidir. Ama bin beş yüz yıllık İslam tarihi süresince yüzlerce tefsir kaleme alınmıştır. Kendisinde tefsir yazabilecek kudreti hissedenler,  bu alanda çok kıymetli eserler vücuda getirmişlerdir. Ancak doğru ve güvenilir tefsirlerin yanında bir takım sapık mezhep sahiplerinin kaleme aldığı, yanlış yorumlarla dolu çalışmalar da olmuştur. Dolayısıyla hak-batıl mücadelesi tefsir sahasında da kendini göstermiştir, halen de göstermektedir.

Günümüzde tefsirlerin sayısının artması iki şekilde yorumlanabilir:

Birincisi; toplumda Kur’an-ı Kerim’e olan teveccüh günden güne artmaktadır. Sadece lafzıyla okumayı değil, bununla birlikte Allah Kelâmı’nın manasını da öğrenmeyi isteyen geniş bir halk kitlesiyle karşı karşıyayız. Topumda uyanan bu arzuya uygun olarak, meal ve tefsir sahasında çalışmalar artış göstermektedir.

İkincisi; Âl-i İmrân sûresi 7. âyette de açıklandığı üzere Kur’an ayetlerini toplumda fitne çıkarmak, insanların kafasını karıştırmak ve şahsi görüşlerini Kur’an’a onaylatmak art niyetiyle yorumlayanlar, bu alanda kalem oynatanlar da azımsanmayacak derecede boy göstermektedir. Dolayısıyla yapılan çalışmaların sahihini sakiminden, iyisi kötüsünden ayıracak bir firaset ve basirete de zaruri ihtiyaç vardır.
 
F.S.: Merhum Mehmet Akif’in mealini yaktığını bilmeyen yoktur. Bu bilinçaltımıza yer ettiğinden mi nedir, günümüzde bile hala tefsirlere ve tefsire karşı olumsuz bir bakış da söz konusu. Bunun tabii ki sosyolojik ve siyasi sebepleri vardır ama sanırım siyasi olarak sıkıntı kalktı diyebilir miyiz, ya da halkımızın tefsirlere bakışı sizce nasıl değişir?
 
Ö. ÇELİK:
Kanaatimce Türkiye gençliği ve geniş halk kitlesi artık Akif’in mealini yakıp yakmaması meselesiyle ilgilenmemektedir. Konuya ilgi duyan bir kısım şahıslar tarafından bu mesele ara sıra gündeme getirilmekte ve gündemde tutulmaya çalışılmaktadır. Akif’in mealinden bir bölümü yayınlayan kişilerin şu an yapmaya çalıştığı gibi. Dolayısıyla yakın geçmişte yaşanmış siyasi olayları şöyle bir kenara bırakıp günümüzde halkımızın ve gençliğimizin temayüllerini, kitle psikolojisini iyi tahlil edip, mevcut siyasi şartların oluşturduğu olumlu havayı da arkamıza alarak insanımızı Kur’an-ı Kerim’in ve Allah Rasûlü’nün nurlu iklimine taşımak için var gücümüzle çalışmalıyız. Bunun en mühim yollarından biri de doğru bir Kur’an ve sünnet bilgisinin açık ve anlaşılır bir dille, kitap, makale, yazılı ve görsel medya kanalıyla halka ulaştırılmasıdır. Bu tür çalışmalar, aynı zamanda halkta bir şekilde oluşan yanlış kanaatleri ve gereksiz korkuları da giderecektir.
 
F.S.: Günümüzde bir anlayış “Aman meal okumayın hele hele tefsir hiç okumayın” diyen bir ekol var. Sizce Allah’ın mektubunu nasıl okuyacağız? Eğer Arapça bilmiyorsak ne yapacağız? Özellikle gençlerimize dönük olarak meal ve tefsir okuma açısından neler tavsiye edersiniz? Neden meal veya tefsiri okunmalı sizce?
 
Ö. ÇELİK:
Kur’an-ı Kerim Rabbimizin bize ulaşan mektubudur. Bize sevdiğimiz birinden bir mektup geldiği zaman, şüphesiz ki sevinçten dört köşe olur, onu öpüp başımıza koyarız. Ama sadece bununla yetinmez, elbette onun içinde ne yazıldığını merak ederiz. Hatta mektubu açarken, hele içinde mühim bir haberin olduğunu düşünüyorsak, heyecanlanırız, ellerimiz titrer, heyecanımıza zor hakim oluruz. Bir an önce orada neler yazıldığını, ne türlü haberler geldiğini, bize herhangi bir vazife düşüp düşmediğini merakla öğrenmek isteriz. Mektubun geldiği şahsın ve makamın durumuna göre bu heyecanımız ve merakımız daha da artar. İşte Rabbimizin ilahi bir mektubu olan Kur’an-ı Kerim’in mana ve muhtevasını öğrenmede de biz Müslümanların gerçekten çok büyük bir heyecan duymamız, bize verilen haberleri merak etmemiz ve verilen buyrukları öğrenmeye can atmamız gerekmez mi? Peki bunu nasıl başaracağız? Biz elbette Arapça bilen, Arapça konuşup anlayan bir toplum değiliz. Kur’an-ı Kerim’in Arapça kısmını ibadet kastıyla öğrenip okumalıyız. Ama işin mana cihetine geldiğimiz zaman elbette ki herkes anladığı dilden onun meal ve tefsirini okuyarak bu vazifesini ifa edecektir. Bu da son derece mühim bir vazifedir. Gençliğe bu vazifenin önemi mutlaka etkili bir yolla anlatılmalıdır.
 
F.S.: Bazı tefsirlerimizde işârî manalara daha çok ağırlık verilmiş durumda. Özellikle tasavvufî ekolün etkisiyle ayetlere farklı yaklaşım da söz konusu. Bu bakımdan sizin tefsirinize nasıl bir tefsir diyebiliriz? Bilimsel ağırlıklı ya da tasavvufi ağırlıklı bir tefsir diyebilir miyiz?
 
Ö.ÇELİK:
Telif ettiğimiz tefsirde, elbette bir tefsir kitabı olarak hem rivâyet, hem dirâyet, hem işâret hem de ilmî yön bulunmaktadır. Çünkü bunlar tefsirin olmazsa olmazlarıdır. Biz bunlar arasında, hedef kitlemizi de dikkate alarak, bir denge tesis etmeye çalıştık. Tabii ki âyetlerin tefsiriyle ilgili Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.)’den, sahabe-i kiramdan ve selef-i sâlihinden gelen rivayet ve açıklamalara gerektiği kadar yer verdik. Güvenilir dirâyet tefsirlerini değerlendirip onlardan istifade ettik. Bursevî, Kuşeyrî, Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî, İbn Arabi gibi zatların tefsir ve eserlerinden işari yorumlar almaya gayret ettik. Ayetlerin günümüzdeki ilmî gelişmelere ışık tutan manalarına ayna olmaya çalıştık. Hepsinden mühimi, bütün bunları Kur’an’ın ana mesajının anlaşılmasına birer basamak olarak zikretmeye gayret ettik. O mesaj da Allah’a kulluğa davettir.
 
F.S.: 5 cilt olarak telif edilen tefsirinizin, diyanetin yayınladığı tefsir başta olmak üzere değişik kişilerin hazırlamış olduğu tefsirlerden sizce farkı nedir? Sadece uzun olması değil, sanırım içerik ve ayetlere bakış açısı yönünden de farklılıklar olsa gerek, değil mi?
 
Ö. ÇELİK:
Okuyucunun zihninde soru işareti bırakmayacak, olabildiğince oluşan soruları çözecek, onu Kur’an’ın mesajını anlayıp yaşamasına yarayacak bir üslup kullanmaya gayret etmeye çalıştık. Zihni bulandıracak derin tartışmalara girmedik. Her bir ayetin tefsirini yazarken mümkün mertebe kendimizi okuyucunun yerine koyarak, acaba bu ayetten okuyucu neyi anlamalı, neyi anlarsa yeterli olur, neyi anlamasa eksik kalır sorularının cevaplarını dikkate alarak açıklamalar yapmayı denedik. Vurgumuz hep Allah ve Rasûlü’ne iman, itaat, ittiba, muhabbet, dinin emirlerini yerine getirme, yasaklarından kaçınma, takva üzere bir kulluk yapma, insan-ı kâmil olma yolunda ilerleme vb. şeyler üzerinde oldu. Çünkü Kur’an-ı Kerim ısrarla bu hususları gündeme almaktadır.
 
F.S.: Özellikle bir örnek verecek olursanız yıllar önce okuduğunuz bir ayeti yıllarca farklı anlam vermişler ve sizde farklı olarak öyle anlıyordunuz. Ama tefsir çalışmasına girince gördünüz ki “Aaa..! Bu ayete bu mana vermek yanlışmış!” dediğiniz ayetlerden kısaca birkaç örnek vermek mümkün mü?

Ö. ÇELİK: Evet, mümkün. Bunların sayısı azımsanmayacak kadar çok. Onun için tefsir okumak önemli. Onun için bu konuda son derece dikkatli davranmak önemli. Değilse insan doğru sandığı halde yanlış bir şey öğrenebilir, bunu başkalarına anlatabilir, ondan hükümler çıkarabilir, insanlara ahkam kesebilir vs.. Misal verirsek mesele daha iyi anlaşılır:

Biri bana Haşr suresinin 20. âyetinde geçen “fâizûn” kelimesinin “faiz yiyenler” olarak anladığını söylemişti. Halbuki kelimenin bildiğimiz faizle hiçbir alakası yok. Bu kelime “başarıya erenler, kurtuluşa erenler” demektir.

Tâhâ suresinin 105 ve 106. ayetlerinde şöyle buyruluyor: “Bir de sana dağlardan soruyorlar. De ki: Rabbim onları un ufak edip savuracak da yerlerini düpedüz bomboş bırakacak”. Burada geçen “safsafen” kelimesini ben hep “saf saf” diye anlardım. Meğerse bu kelimenin manası “bomboş” demekmiş.

Nahl sûresinin 111. âyetinde geçen “tücâdilü an nefsihâ” kısmını, “kıyâmet günü insan kendi nefsiyle mücadele ederek, çekişerek gelir” diye anlıyormuşum, ama aslı “kıyâmet günü her insan kendisi için uğraş vererek, kendini savunmaya çalışarak gelir”miş.
 
F.S.: Bir de tefsirin diline gelsek hocam, birçok okuyucu tefsirin kapağını kaldırıp yine arapca ifadelerle başlayan tefsirleri görünce aa ne güzel ciltmiş diyerek (!) rafa kaldırıyor…Sizin tefsiriniz dili açısından neler söylenebilir?
 
Ö. ÇELİK:
Biz ne desek boş. Kimse, yoğurdum ekşi demez. Buna farklı kesimlerden kıymetli okuyucularımız karar verecektir. Umarım dilin anlaşılır olduğu kanaatine varırlar. Telif sırasında yazdıklarımızı hem bilgi hem de meslek itibariyle farklı seviyelerden kişilere okutup, onların değerlendirmelerini alarak orta bir yol tutmaya çalıştık. Rabbimizden niyazımız bunu bu şekilde tahakkuk ettirmiş olmasıdır.
 
F.S.: İlk soracağımı sonlara taşıdık, peki neden böyle bir tefsir, neden meal değil de tefsir…?
 
Ö. ÇELİK:
Elhamdülillah meallerimiz de çok, tefsirlerimiz de… Fakat şu an toplumumuzun ve gençliğimizin kolay okuyabilecekleri tefsire mealden çok daha fazla ihtiyaçları var. Çünkü kesinlikle meal, tefsirin yerini tutamaz. Meal okumak çoğu zaman faydadan çok yanlış anlamalara da yol açabilir. Meal okumak, dini bilgiler bakımından belli bir alt yapı ister. Dolayısıyla okuyucunun zihin dünyasındaki boşlukları doldurarak meseleleri izah eden bir tefsiri okumak, şüphesiz kafada bir sürü soru işaretleri bırakan mealleri okumaktan daha yerinde, uygun ve faydalı olacaktır.
 
F.S.: Hocam bu tefsirin yazılması ne kadar sürdü ve eğer mümkünse hangi tefsirlerden istifade ettiniz…
 
Ö. ÇELİK: Tashihleriyle birlikte bilfiil tam altı sene sürdü. Yedinci senenin başında neşredilmiş oldu, elhamdülillah! Tefsir ve meal olarak güvenilir pek çok kaynağa müracaat edildi. Bunları tefsirin beşinci cildinin sonunda “KAYNAKLAR” kısmında belirttik. Özellikle istifade ettiğimiz pek çok değerli meal çalışması dışında tefsirlerden birkaçına işaret etmek gerekirse; TABERİ, ZEMAHŞERİ, RAZİ, KURTUBİ, BEYZAVİ, NESEFİ, İBN KESİR, İBN ATIYYE, BURSEVİ, KUŞEYRİ, İBN AŞUR, ELMALILI, MEVDUDİ, SEYYİD KUTUB, MEHMED VEHBİ EFENDİ, KUR’AN YOLU’nu sayabiliriz.
 
F.S.: Teşekkür ederiz…

Ö.ÇELİK: Biz teşekkür ederiz, efendim…