Türkiye uzun zamandır kısaca “Başkanlık sistemi” ya da “Partili cumhurbaşkanlığı sistemi” denen Anayasa değişikliği paketini konuşuyor. Hükümet çevreleri yeni düzenlemenin Türkiye’nin gücüne güç katacağını ifade ederken, muhalefet ise bu düzenlemenin ülkeyi “tek adam” yönetimine götüreceğini ve demokrasiden sapılacağı endişelerini dile getiriyor.
Peki esasında bu sistemde neler var? Yeni sistem gerçekten de demokrasiden sapmaya mı yol açacak, yoksa Türkiye’yi daha da mı güçlendirecek? Yılların Anayasa hukukçusu, İstanbul Aydın Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Attila Özer, paketteki değişiklikleri değerlendirdi.
REJİM DEĞİL HÜKÜMET SİSTEMİ DEĞİŞİYOR
1998 yılında “Başkanlık Hükümeti Sistemi ve Bu Sistemin Türkiye Açısından Uygulanabilirliği” adlı bir de kitap kaleme almış olan Prof. Dr. Özer, SSCB’nin dağılma sürecinde bizzat dönemin Başbakanı ve sonrasının Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’ın talimatıyla, SSCB’den ayrılan Türki Cumhuriyetler’in anayasalarının hazırlanmasında bulunmuş, Anayasa hukuku açısından son derece önemli bir isim. TBMM’den geçen ve referandum için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onayına sunulması beklenen paketin rejimi değil hükümet sistemini değiştirdiğini ifade eden Prof. Dr. Özer, “Dünyada dört çeşit hükümet sistemi var. Bunlardan biri meclis hükümeti sistemi ki, biz bunu Kurtuluş Savaşı döneminde uyguladık. Bir diğeri parlamento hükümeti sistemi, yani bizim şu an uyguladığımız sistem, bir diğeri başkanlık hükümeti sistemi, sonuncusu ise diğer üçünün belirli noktalarından oluşan karma sistem. Biz şimdi parlamento hükümeti sistemi yerine başkanlık hükümeti sistemine geçiyoruz. Yani siyasi rejimi değil hükümet sistemini değiştiriyoruz” dedi.
CUMHURBAŞKANININ PARTİSİ MECLİSTE ÇOĞUNLUĞA SAHİP OLMAZSA?
Parlamento hükümeti sisteminde Başbakan’ın hükümeti parlamento üyeleri arasından kurduğunu, yeni sistemde ise hükümetin bizzat Cumhurbaşkanı tarafından ve parlamento dışından kurulacağını hatırlatan Prof. Dr. Özer, “Parlamento hükümeti, parlamentonun güvenoyunu almadan görev yapamamaktaydı. Şimdiki sistemde güvenoyuna ihtiyaç duyulmayacak. Bu bir handikap olarak gösteriliyor. Ancak bu yeni sistemde Cumhurbaşkanı aynı zamanda parti genel başkanı olacağı için, partisi meclis çoğunluğuna sahip olduğu takdirde, yasama organı ile hükümet arasında zaman zaman yaşanan çatışmalara da son verebilecek bir pozisyonda olacak. Dolayısıyla yasama organının da hükümetin de daha hızlı ve uyumlu çalışmasını sağlayabilir. Asıl sorun, Cumhurbaşkanı’nın başında olduğu partinin yasama organında çoğunluğa sahip olmamasında yaşanabilir. Bu durumda yaşanabilecek sorunlar, beraberinde siyasi ve ekonomik krizleri de getirebilir. Özellikle de bütçe yapılması sırasında zorluk çıkma ihtimali kuvvetle muhtemel” ifadelerini kullandı.
“PARLAMENTER SİSTEMİ TAMAMEN TERK ETMEYELİM”
Türkiye’nin 1876’dan bu yana süregelen bir parlamenter sistem tecrübesine sahip olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Özer, “Tecrübe, olumlu ya da olumsuz olsun, insanlara da devletlere de rehberlik eder. Dolayısıyla bizim bu 150 yılı aşkın parlamenter sistem tecrübemizi değerlendirmemiz gerekir. Parlamenter sistemi tamamen terk etmeyi, parlamentoyu tamamen işlevsiz bir hale getirmeyi doğru bulmuyorum. Ancak getirilen bu sistemle dünya genelinde bir ilki başarabiliriz. Şöyle ki; başkanlık sistemini ABD’den başka hakkıyla ve demokratik usullerle yürütebilmiş bir devlet yok. Başkanlık sistemiyle yönetilen diğer hemen tüm ülkelerde süreçler maalesef antidemokratik bir çizgiye kaymış durumda. Bu alanda ABD’den sonra bu işi başaran ikinci ülke olmak da Türkiye’nin elinde. Dolayısıyla yeni sistemin başarısı da biraz bize bağlı” diye konuştu.