Son dönemde medya dünyasında sürekli olarak eşcinselliğin normalleştirilmesine yönelik çabalar gören gözlere aşikardır. Eşcinsel derneklerinin yoğun çabaları ile eşcinselliğin genetik olduğuna yönelik sözde bilimsel açıklamalar sık sık dile getirilmektedir. İnsan biyolojik, psikolojik ve sosyolojik süreçler yaşayan bir varlık olmasına rağmen eşcinsel örgütlerin sözde bilimsel metinlerinde eşcinsellik söz konusu olduğunda insan ” biyolojik ve sosyolojik “ bir varlık olarak tasarlanmaktadır.
Biyolojisi insanı eşcinsel yapmışsa, psikolojik süreçler yani anne babaların çocuk yetiştirme tutumları hiç dikkate alınmadan eşcinsel bireyin, sosyal hakları gündeme getirilerek yeni bir toplumsal kimlik yaratma çabaları sarfedilmektedir. Çocuklarının eşcinsel olduğunu öğrenen aileler sarsıcı bir gerçekle karşılaştıklarında yıkılmaktadırlar. Elleri kolları bağlanmış olarak büyük bir ızdırap içinde kendilerini çaresiz hissetmektedirler. Eşcinsel Terapi konusunda yeterli kuruluş ve yayın olmadığı için ilk adres olarak gidilecek kurum; genelde Eşcinsel dernekleri olmaktadır. Bu derneklerin kapısını çalan aileler bir acı gerçekle karşı karşıyadırlar. Buradaki sözde yetkili ve yetkin kişiler eşcinselliğin tedavisinin olmadığını ve bunun doğal bir yönelim olduğunu ifade etmektedirler. Moral yitimi yaşayan ailelere bu durumu kabullenmeleri önerilmektedir. Ülkemizde eşcinselliğin iyileştirilmesine yönelik kurumsal çalışmalar yapılmadığı için eşcinsellik git gide yaygınlaşmaktadır. Bir rakam vermek gerekirse bu sayı nüfusuzumuzun en az yüzde beş ile yüzde onu arasında bir sayı olarak düşünülmelidir. Türkiye’nin yüzleşmek zorunda olduğu ama bir o kadar da geç kalınmış bir sorundur eşcinsellik….
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve İstanbul Sözleşmesi başlıkları altında son günlerde yaygın olarak konuşulan bu konunun özeti kadın-erkek eşitliği gibi görünse de cinsel yönelim yani aç parantez aslında eşcinsel bireylerin okul yada sosyal yaşamda haklarının savunulmasına yönelik çalışmalardır.
Bu kapsamda ülkemizin medeniyet ve kültür değerlerini yıkmaya yönelik bu tehlikeli gelişmeye karşı duruş sergileyen yazarlar ve çizerlerin dikkat etmesi gereken en önemli konu üslup yada kavram sorunudur. Eşcinseller demek yeterli iken LGBT derseniz zaten EŞCİNSEL İDEOLOJİ ile mücadeleyi baştan kaybetmiş olursunuz. Dindar, muhafazakar yada İslamcı “adına ne derseniz deyiniz” camia karşısında stratejileriyle, kavramları ve söylemleriyle EŞCİNSEL İDEOLOJİ ve ÖRGÜTLER gün geçtikçe daha da güç kazanmaktadırlar. Yeni Şafak, Akit ve Milli Gazete yazarlarının, muhabirlerinin bu eşcinsellik sorunu karşısında ortak bir dil kullanmak zorunluluğu bulunmaktadır. Haberlerde ve köşe yazılarında LBGT dediğiniz takdirde baştan kaybettiğiniz bir mücadelenin içerisindesinizdir. Eşcinsellerin sosyologları, psikologları hatta ilahiyatçıları bu konularda örgütlenmek açısından azim ve kararlılıkla çalışmaktadırlar. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve İstanbul Sözleşmesi yeni nesillerin arzulandığı şekilde dindar değil tersine biseksüel (eşcinsel) ve deist bir nesil olması sonucunu doğuracaktır.
Eşcinsellik yeni yüzyılın yeni bir dini örgütlenmesidir. Tarih boyunca kan uyuşmazlığı yaşayan semavi dinlerin Yahudilerin, Hristiyanların ve Müslümanların eşcinsellik çatısı altında birleştirildiğine tanık olacaksınız. Eşcinsellik bir misyonerlik çalışması olarak dini örgütlenmesini zamanla yarışarak sürdürmeketdir. İnternette küçük bir araştırma yaparsanoz eşcinsel kiliseleri ve rahipleri, eşcinsel camileri ve imamları varlıklarını birer ikişer ilan etmektedirler.
Bizden söylemesi haberiniz yoksa bilginiz olsun en azından… Bilirsiniz ki bu çağın sorunlarını çözmek adına bilgi büyük bir güçtür. Eşcinselliğe dair bilginiz yoksa bilmediğiniz bir konuda tartışırken dininizi de davanızı da herşeyinizi kaybedebilirsiniz.
“Müslüman Türk Aile” yapısı sarsılmaktadır ama umulur ki yıkılmayacaktır. Batı Medeniyeti’nin bu amansız saldırısı, Medeniyet ve Kültür değerlerimizi yok etmeye yöneliktir. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği sağlandığında eşcinsel evlilikleri ve eşcinsellerin evlat edinmesi tartışmaları vakit kaybetmeden başlayacaktır. Medeniyetimizin kültür değerlerinin yıkılmaması isteniyorsa eşcinsellik konusunda öncelikle koruyucu tedbirler konuşulmalıdır.
Hüseyin Kaçın/Haber Vakti